KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, öyle bir durum var ki önce proje okulları, onun arkasından, hemen, köklü okulların nitelikli okul kapsamına, sınav sistemine alınmaması filan, böyle biriken, kamuoyunu rahatsız edici birtakım uygulamalar oldu. Şimdi, hemen onun üstüne böyle bir bölünmenin gelmesi, ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun -yani iyi niyetli, kötü niyetli, siyasi, onlara hiç bakmıyorum ama- kamuoyunda gerçekten bir olumsuz düşünce yarattı.

Şimdi, üniversiteler bölünecekse tarihî değerleri, isimleri korunmalı. Bu köklü üniversitelerin bölünmesinin sebebi eğer hantallaşmasıysa, büyümesiyse bunun başka çözümleri olabilir diye düşünüyorum.

Buradaki, üniversitelerdeki sorunun aslında nicel değil nitel olduğunu her zaman söylüyoruz. Yani niteliklerinin, kalitesinin iyileştirilmesi zorunlu. Hani "bir dekan, bir mekân" anlayışıyla kurulan üniversiteler şu ana kadar gerçekten çok olumsuz olarak geliştiler ve kaygılarımız, bundan sonra da öğretim üyesi yetersizliği veya niteliklerinin geliştirilmemesi konusundaki kaygılardır.

Şimdi, şöyle bir durum var: OECD sıralamasında, şöyle bir inceleme yaptığınızda, işsizlik kıyaslamasına bakıyorsunuz yani normali nedir? Yüksek eğitim arttıkça, eğitimdeki öğrencilerin sayısı ya da eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranı düşer, OECD ortalaması da gerçekten böyle. Ama maalesef, Türkiye'de eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranı da artıyor. O zaman, burada, üç yıl, beş yıl, on yıl değil, geçmişten de gelen bir planlama hatası var üniversitelerin, fakültelerin oluşturulmasında, bölümlerin açılmasında. Bu söylediğim çok bariz bir örnektir. Yoksa, tabii ki üniversite eğitimi arttıkça, yükseköğretim arttıkça işsizliğe çare olması gerekir ama Türkiye'de, maalesef, işsiz sayısı eğitimdeki seviye arttıkça artıyor. Yani biz eğitimli bir nüfus yetiştirmek istiyoruz ama onlar aynı zamanda bir meslek sahibi olsun istiyoruz. Bu nedenle bu konunun dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Yine, bir ihtiyaç analizi yapılabilmeli yani meslek ihtiyacı ve üniversitelerdeki bölümler arasında bir kıyaslama, bir denetleme ya da, hangisine daha az, hangisine daha çok ihtiyaç var, bundan sonra açılacak üniversitelerde siyasi çıkarlar değil, bunlar olması lazım. Şunu çok iyi biliyoruz: Seçim geliyor ve bazı vekiller kendi illerinde tabii ki üniversite açmak isteyecekler. Bu, önceki yıllarda da olmuştu. Ben de kendi ilimin ilçelerimde üniversitelerin açılmasını isterim ama tabii ki öğretim üyesi sayısı yeterli olarak. Her zaman için de bunun böyle olması lazım.

"CHP her şeye karşı çıkar." deniyor, böyle bir şey yok arkadaşlar. Biz, köprülere de karşı çıkmadık, finansman sistemine karşı çıktık. Bunun böyle bilinmesi lazım. Üniversitelerin kurulmasına da karşı çıkmıyoruz ama üniversitelerin sağlıklı ve kaliteli bir yapıda kurulmasını öneriyoruz.

Japon Üniversitesi dile getirildi, Medipol Üniversitesi dile getirildi. O kadar saçma bir şey ki Japon Üniversitesi. Bakın, ülkenin şu kadar bir menfaati yok. Kusura bakmayın, Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanının da ben bu konuda yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum. Bu şahsi fikrimdir. Eğer böyle faydasız bir çalışma olduğunu bilseydi bence herhâlde kendisi de karşı koyardı. Ve sonradan pişman olunduğunu da düşünüyorum. Çok yanlış bir uygulama olduğunu, uluslararası bir sözleşmeyle ve bir sürü yer verilerek ve Türkiye'nin maddi manevi hiçbir menfaati olmadan gecenin bir saatinde geçirildiğini biliyoruz. Belki hataları sonradan anlaşıldı.

Medipol Üniversitesi. Bir kaide getiriliyor, deniyor ki: "Bir üniversite bir şehirdeyse diğer ilde olmayacak." ama yeni bir vakıf kurarak başka bir tarafta geliştirilme yöntemi uygulanıyor. Bunlar yanlış, o istedi, oldu, bu istedi oldu. Bakın, artık şöyle bir durum var: Görüş alındı mı, bilmiyoruz. Yani üniversitelerin bölünmesi konusunda bu üniversitelerin görüşleri eğer alınmış olsaydı sanırım şu anda şikâyetçi olmayacaklardı. Eğer hantallık varsa buna başka birtakım yöntemler bulunabilir ancak buradaki bölünme, ismiyle ve de tarihî dokusuyla olursa bu gerçekten eğitim sisteminde bir felaket olacaktır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, diğer konuya hiç girilmedi, onu kısaca ifade edeyim. Vakıf üniversitelerinin denetlenmesi: Tabii ki denetlensin, denetlenmesi son derece önemli ama burada şunu ifade etmek istiyorum: Eğer vakıf üniversiteleri yeterli düzeyde denetlenemiyorsa bu denetlenemeyen faaliyetler nelerdir, hangi tür yanlış uygulamaların önlenmesi mümkün olamıyor? Kanun tasarısında verilen gerekçede bu çok yetersiz. Yani bunu bilirsek bu daha iyi olur. Belki biz, birkaçımız tahmin ediyoruz, biliyoruz ama denetlenemeyen konu hangisiyse hangi çözüm yönteminin daha uygun olacağını da daha iyi teşhis edebiliriz. İhtiyaç açık olmayınca kanun tasarısıyla hedeflenen bu düzenlemeyle ne oranda isabetli olunacağını ya da olası farklı yaklaşımlardan hangisinin uygun olacağının tercih edilmesi gerektiğini ya da rasyonelliğini anlamak mümkün olmuyor. Bence burada biraz daha açıkça: "Şu faaliyet denetlenemiyor, şu sakıncalar yaşanıyor. Bu nedenle bunu getirdik." ihtiyacı kamuoyuna verilirse daha isabetli olur diye düşünüyorum.

Son olarak: Baktığımda, kanun tasarısı ile vakıf üniversitelerinin tabi olacakları mevzuatı düzenleme yetkisi YÖK'e veriliyor ama tabii, YÖK tarafından çıkarılacak yönetmeliğin tabi olacağı esaslar hakkında da bir belirleme şu an için yok ya da benim önümde yok, hani 4724'e veya 5018'e gönderme gibi. Kanun tasarısı hazırlandığına göre, yönetmelik metnini de en azından taslak olarak bir görsek tabii ki iyi olur. Vakıf üniversitelerimizi ve yükseköğretim sistemimizin tümünü etkileyecek bu düzenleme için Meclisten ucu açık bir yetkilendirmenin istenmemesi görüşündeyim. Bu yönetmelik taslağının her aşaması milletvekilleriyle paylaşılmalıdır, ucu açık bir şekilde geçmemelidir diye düşünüyorum eğer burada kabul edilecek maddelerde geçecekse.

Diğer konular hakkında çok söz söylemeyeceğim çünkü arkadaşlarımız her konuya değindiler, söylediler.

Maddeler üzerinde tekrar görüşlerimi ifade edeceğim.

Teşekkür ederim.