| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/944) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .05.2018 |
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Değerli Başkanım, çok değerli Meclis üyelerimiz, milletvekili arkadaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada bizim Bakanlığımıza ait iki madde geliyor. Bu iki madde hususunda kısa kısa bilgiler vermek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi kentlerde 1950 sonrası sanayileşme süreciyle birlikte müthiş bir hızlı göç ve nüfus artışı yaşandı. 1950, 1960, 1970, 1980, 1990'lı yıllarda yaşanan bu hızlı göçün neticesinde ülke olarak -parti ayrımı yapmıyorum, belediye ayrımı yapmıyorum- hazırlıksız yakalandık. Ne getirdiğini göremedik, bunların nasıl bir sorun açacağını kestiremedik. O insanlar başlarını bir yere sokmak istediklerinde yol gösteremedik, planlar yapamadık. Hâliyle şehre gelen vatandaş da başını bir yere sokmak için bulabildiği bir yere evini yapmaya çalıştı. Nihayetinde geldiğimiz noktada, tam olarak, ülkemizde kaç tane konut var, kaç tane iş yeri var, bunların kaç tanesi imara aykırı, kaç tanesi tam iskânlı olduğuyla ilgili bir sayı olmamakla birlikte en yakın sayılar şöyle gözüküyor: TÜİK verilerine göre 26,5 milyona yakın, ülkemizde bağımsız birim var. Bu bağımsız birimler içerisinde özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimiz olduğu gibi güneydoğudaki illerimizin büyük bir çoğunluğu, ayrıca Muğla gibi, Antalya gibi, Adana gibi turizm merkezi şehirlerimizin de içinde bulunduğu birçok şehrimizde ne yazık ki imara aykırılıklar var. Bu imara aykırılıkların oranının -benim de birçok arkadaşı telefonla tek tek arayarak yaptığım tespitler neticesinde- en az yüzde 60'lar civarında olduğunu tespit ettik.
Peki, burada nasıl sorunlar var, ne tür imara aykırılıklar var, onları isterseniz kısaca birkaç madde hâlinde izah edeyim. Birincisi, mülkiyet kaynaklı sorunlar var yani vatandaş gelmiş, hazine, vakıf, ne bulduysa üzerine konutunu yapmış; otuz, kırk senedir oturuyor, mahalleler oluşmuş, hatıralar oluşmuş, çoluk çocuğunu evermiş ve devam ediyor, hayatını sürdürüyor. Birincisi böyle bir sorun var.
İkincisi; kadastro tespitleri veyahut da Tapu Kanunu, daha sonra Orman Kanunu gibi kanunlar, hatta sit alanlarının ilanlarında gelip birtakım tespitler yapıldığında vatandaşın yirmi yıldır, otuz yıldır oturmuş olduğu yerlerdeki tespitlerde hâlihazırdaki konumunu tam kaybedecek şekilde tespitler yapılmış veya kadastro kayıklıkları var, İstanbul'da bazı esnafların oturduğu, içinde yüzlerce insanın olduğu yeri mahalleyle öyle bir iç içe geçmiş ki sorunlar çözülemez hâle gelmiş. Mülkiyetten kaynaklı iki tane ciddi böyle sorun var.
Daha sonra, mülkiyeti kendine ait olduğu hâlde ruhsatla ilgili ve iskânla ilgili sorunu olanlar da var. Bunlar neler? Arsa kendinin ama üzerine yaptığı yapıyla ilgili hiçbir şekilde resmî müracaat yapmamış vatandaşlar var. Bir grup bunlar var. Bir grup ruhsatını almış, yapmış ama ruhsata aykırılıklar oluştuğu için iskânını alamamış. Böyle vatandaşlar var. Ya bir kat çıkmış ya aşağıdan 100 metre taşmış veyahut da oradaki büyüklükleri biraz geçtiği için iskânını alamamış; içerisine balkonu katmış, bir şeyi katmış, bunun gibi sorunlar var. Eklentiler yapanlar var, ihtiyaç doğunca yanına bir oda koymuş, çocuğunu evermiş. Sorun duruyor orada. İskâna aykırılık çok net belli.
Bu arada tapu tahsis belgeleriyle ilgili sorunlar var. Bunların hepsi sorun olduğu için tek tek sıralamak istiyorum yani bir tek sorun değil buradaki sorun. Tapu tahsis belgeleriyle ilgili zamanında çıkarılan yasadan dolayı da aynı mahallede oturan, yan yana aynı konumda olan insanlardan bir kısmı müracaat edip tapu tahsis belgesini almış ama kimisi de diyor ki: "Oğlum askerdeydi, benim de okumuşluğum yazmışlığım yok, müracaat edemedim; aynı konumdayım, alamadım." veya diyor ki: "Benim o dönemde üç beş kuruş param yoktu, veremedim, alamadım." Bunun gibi sorunlar var. Büyükşehir Yasası çıktıktan sonra -bir başka sorun da bu- kapanan beldelerin, köylerin mahalleye dönüşmesiyle ilgili sorunlar var. Oralarda 5 binlikler yok, binlikler yok; gidip vatandaş müracaat ettiğinde kendi arsası üzerine imar alıp da evini yapamıyor veyahut oğlunu everecek, bir oda ilave edecek, müracaat ettiğinde diyorlar ki: "Bir dakika, 5 binlik de yok, binlik de yok, yapamazsın kardeşim." İhtiyaç, vatandaş yapıyor ve bunların her birisinin de kendine has sorunları var.
Son iki sorun olarak da şunlar var:
Fabrikalar eskiden şehirlerin çevrelerine, biraz çeperlerine yapılmış, üretim başlamış ama şehirler büyüyünce fabrikaları yutmuş; ihtiyaç oldukça da eklentiler başlamış. Organize sanayiler içinde bile birçok iş adamı, koca koca fabrikaları var, bin metre, 2 bin metre eklentileri yapıp bir iki makine sokup şu anda üretime devam ediyor fakat bu yaptıklarından dolayı kaçak durumuna düşüyorlar.
Şimdi, bütün bunları yan yana getirdiğimiz zaman kocaman bir sorunlar ordusu karşımızda duruyor ve neredeyse o 26,5 milyon bizdeki bağımsız birimin ve yüzde altmışı bu vaziyette. Aslında burada kanun diyor ki: Bir, bunu yıkacaksın; iki, para cezası yazacaksın. Kanun çok net. Bunu belediyelerimiz yıkabiliyorlar mı, para cezası uygulayabiliyorlar mı? Hayır, yıkamıyorlar. Kocaman bir ekonomik değer. İstanbul'daki birçok ilçe belediyesi başkanı arkadaşı aradım ben, bir partiye mensup olan değil, değişik partilere mensup olan arkadaşları aradım. Müfettişler sorduğunda ne yapıyorsunuz dedim. Şöyle yapıyoruz dediler: "85 bin tane ev var bizde kaçak olarak, sıralıyoruz, ihaleye açıyoruz, yıkacak var mı? Yok. Düşüyor. Üç ay sonra aynısını, bu formaliteyi bir daha yapıyoruz. Yıkacak var mı, müteahhit arıyoruz, 85 bin yapıyı, yok." Bütün belediye başkanları bunu yapıyor, kanuna karşı bir hile kullanılıyor ve bu sorun çözülemiyor. Bazıları da biraz ahlaki bir şey olmamakla birlikte bunu koz olarak kullanıyor, kaçak olarak gördüğü mesela 20 tane yer varsa, eğer iş yeriyse gidip her birinin bir gözüne gözüküyor ay başlarında. Bu da kulağımıza geliyor. Bunları da biliyoruz. Yıkması lazım, yıkmıyor ama göz yumduğu için de kirli ilişkiler başlıyor. Derken bir sorunlar yumağıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Bizim bu getirmiş olduğumuz şu andaki teklifte, sizlerin huzuruna gelen bu teklifte hâliyle vatandaşa önce kendi rızasıyla, beyanıyla müracaat hakkı tanıyoruz ve o bizim verdiğimiz form içerisinde binasının durumunu, kaçaklığın -imara aykırılığın diyelim daha doğrusu- ne olduğunu tek tek yazmasını istiyoruz. Belli standartları var. Fotoğrafını koymasını istiyoruz, sonra da diyoruz ki: Sen bunun değerinin yüzde 3'ünü ver, bizden yapı kayıt belgesi al. Eğer kat irtifakına geçeceksen yüzde 3 daha vermelisin diyoruz. Yüzde 6'ya çıkıyor.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Tüm sorunları kapsıyor mu Sayın Bakanım?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - İçinde istisna bir iki madde var, onu da şimdi teklif edeceğim ben ama takdir buradaki Komisyonun. Şu anda hiç istisna getirmedik buraya.
Burada bu yapı kayıt belgesi verilince elektrik, su, doğal gaz bağlanabiliyor. Belediye başkanları hapis cezasından tabii hâliyle kurtarmış oluyorlar, vatandaş da kaçaklıktan kurtuluyor, komşusundan almaktan kurtuluyor, kavgadan, beladan kurtulmuş oluyor. Yıkım kararları durmuş oluyor, idari para cezaları düşüyor. Özellikle burada bir iki konunun altını çizerek yazdık. Bu herhangi bir şekilde bir müktesep oluşturmuyor. Yani vatandaşın hâlihazırdaki oturduğu yer imarda altı kat gözüküyor ama bir kat ilave etmiş, yedi kat. Yıktığı zaman o yedi katlı hakkı almıyor. Belediyesine gidiyor, meri mevzuatta ne varsa ona uygun yapıyor. Biz sadece bir kayıt altına alıyoruz ne varsa. O kayıtla birlikte de devletle olan bu ihtilaflarını çözüme kavuşturuyoruz. Burada bir müktesep oluşturmayacağı hususunun da altını özellikle çiziyoruz.
Tabii 31/12/2017'ye kadar olan yapılmışlarla ilgili bu teklifi verdik. Bunun içerisine değişik şekillerde düşündüğümüzde bizi belki de rahatsız eden konuların önünü kesecek şekilde birtakım istisna maddeleri getirebiliriz. Benim teklifim şu: Boğaz'ın ön görünümde kalan kısımları bundan muaf olsunlar yani istisna maddesi olarak gelsin, bu aftan istifade edemesinler çünkü bu Boğaz bir tane, ikinci bir Boğaz yok. Orası...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yapıyorsunuz ya ikincisini.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Burasının yeri tutmaz herhâlde.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama Sayın Cumhurbaşkanı duymasın.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Daha güzel olacak.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - "Orası daha güzel olacak." diyor bak Naci Bey.
Arkadaşlar, şimdi burada hakikaten bakıldığı zaman orada çok değerli birtakım binalar var. Bunlar da verip kurtulacak mı gibi bir şeyle bakılıyor ama benim oradaki meselem parayla da ilgili değil. O Boğazın ön görünümünde yasa ne emrediyorsa o yapılsın ki biz o Boğaz'la iftihar edelim. Oraya bu af maddesi gelmesin, ön görünüme gelmesin. Bunu, burada, eğer isterseniz, uygun görürseniz bir önergeyle verebiliriz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İnşallah.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - İkincisi: İşte, bir sürü af yasası eskiden de çıktı. Hakikaten ben çıkardım, burada var, önce CHP'yle başlamış, sonra Demokrat Parti, daha sonra Anavatan zamanında ve bizim zamanımızda da bir doğal gaz, su, elektrik bağlanmasıyla ilgili 13 tane yasa gelmiş Meclise, af kanunu gelmiş diyelim ama her biri bu sıkıntıyı önlememiş, kesmemiş hatta devam ettirmiş. O zaman, bundan sonra yapılmamasıyla ilgili ne denebilir? Çok sert bir karar alabiliriz. Bana göre o karar ne? "Bunu yapan, yaptıran fenni mesulü ve belediye başkanı hapis cezasıyla cezalandırılır." diyelim. Şimdiye kadar olanı kayıt altına aldık, bu bir ekonomik değer. Madem yıkılmıyor, evet, kullansın, fabrikalar var, evler var. Gitsinler bankalara ipotek versinler, kredilerini alsınlar, bir değere dönüşsün, eyvallah, bu güzel. Vatandaş oturduğu yerin tapusunu alsın, müracaat etsin, satın alsın maliyeden, bu da güzel. Maliye de kazansın vatandaş da kazansın. Bunların hepsi tamam ama bundan sonra yapılmamasını sağlamanın tek yolu ceza, caydırıcı bir ceza. Bu cezada da af, erteleme vesaire falan da olmasın. Bakın, ondan sonra yapılıyor mu yapılmıyor mu. Bana göre kimse yaptırmaya da yapmaya da teşebbüs etmez. Böyle bir önerge de burada verilebilir, bu da sizlerin takdirine.
İkinci bir konu: Yasa olarak geliyor, mecburen 4 madde hâlinde geliyor 4 madde olduğu için, yapı denetim firmalarıyla ilgili. Yapı denetim işi doğru düşünülmüş bir karar, çıkarılmış zamanında ama şöyle çalışması istenmiş kanunda: Arsa sahibi birisiyle anlaşacak, bizdeki lisanslı, yetkili kuruluşun birisiyle. Müteahhide verdiğinde ev yapılırken veya iş yeri yapılırken o tuttuğu firma müteahhidi denetleyecek. Yasa böyle söylüyor fakat pratikte şöyle çalışıyor iş: Arsa sahibi yanına gelen müteahhide diyor ki: "Yapı denetimin parasını vermem, o da sana ait." O zaman o gidiyor, dışarıdan pazarlıkla bir yapı denetim firmasıyla anlaşıyor "Sen beni denetle arkadaş." diyor. "Ne kadar istersin?" "Şu kadar." Parada anlaşıyorlar ve sonra işte oradaki insanın insafına bırakıyoruz. Parayla tuttuğu insan onu nasıl denetler, o da herkesin takdirine.
Burada yapılması gereken tek şey, bundan sonra elektronik ortamda sıralı olarak lisanslı kuruluşlar belli, gerekirse sayısını artırabiliriz ama şu anda yetiyor. Kim çıktı elektronik ortamda karşısına, o firma denetleyecek. Parası fiks, pazarlıktan hariç, belirlenmiş bir fiyat var, onu ödeyecek ortak hesaba, biz oradan dağıtacağız firmalara. Bu tür bir teklif geliyor. Benden, bizim Bakanlıktan gelen bu iki maddeden ibaret. Ben huzurlarınızda bunu arz ediyorum efendim.
Teşekkür ederim.