| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 19 .07.2018 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bu kanunla daha önce konuşmanızda da söylediğiniz gibi, süper valiler yaratmak gibi bir tablo ortaya çıkmaya başladı yine. Süper valilerin tarihte neye mal olduğunu hep beraber gördük.
Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Özellikle atamayla gelen ve keyfî, her an görevinden olabilecek kamu görevlilerinin yani görevleri itibarıyla hiçbir teminat altında olmayan, idarenin tasarrufu altında görevleri olan kamu görevlilerinin ancak siyasi iradenin iradesi şeklinde bulundukları yerde tecelli edebileceklerini şimdiden öngörmek çok büyük bir âlimlik sayılmaz. Zaten yaşadığımız tablo da böyle bir durumu ortaya sergiliyor ama hepinize bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bir valinin nasıl olabileceği... Üstelik, hem de bu olağanüstü hâl olmadan, bu yasalara göre daha normal yasalarla yönetildiğimiz bir dönemde bir İstanbul Valisi vardı hatırlarsanız Gezi Parkı sırasında; çiçeklerin uçtuğunu, böceklerin gezdiğini, ıhlamur ağaçları altında kendisinin de zevk içinde yaşamak istediğini söylüyordu o dönemde. Bunu hepinize hatırlatıyorum ve şimdi yargılamaları sırasında da -bildiğim kadarıyla- valinin çok da o dönemde masum kalmadığı iddiası var -yargıya müdahale anlamında ifadeler kullanmak istemiyorum ama- tahrikkâr ve tahripkâr bir yapısının olduğu iddiası söz konusu. Şimdi, o vali İstanbul Valisiydi. Bu yetkilerle donatılmış bir İstanbul Valisi düşünün, İstanbul'da da bizler milletvekilliği yapıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ceza verildi, yargılaması bitti onun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yani henüz kesinleşmediği için çok dikkatli konuşma gereği hissettim. Yargılamanın bitmiş olması bir anlam ifade etmiyor bizim açımızdan.
Şimdi o vali İstanbul Valisi, bu yetkilerle donattınız ve hani diyelim ki bir toplumsal olay da meydana geldi ama gayet normal, sınırlı bir müdahaleyle beraber sonlandırılacak bir toplumsal olayı bu yetkileri kullanarak ne hâle getirebileceğini hiç düşündünüz mü? Eline bu yetkileri verdiniz, o vali o niyette ve kontrolü olmayan, tek kişilik bir iradeyle beraber toplumsal olaylara müdahale etme yeteneğini kanuna bağladığınız bir kişiyi önce bir hayal edin.
Şimdi efendim, burada temel hak ve özgürlüklerin bir defa bir bütünlüğünün, bir monizminin olması gerektiğini düşünmemiz gerekiyor. Yani hayatımızın bir alanını sınırlayıp diğer alanını özgür bırakarak "Biz demokrat ve özgürlükçü bir siyasal yapıya sahibiz." deme hakkına sahip değiliz. Kuşkusuz bu temel hak ve özgürlüklerin sınırlanabilmesi demokratik bir rejim içerisinde de mümkün ama bu, işte, Anayasa'da belirtilen koşullarda, Anayasa hukukuyla, gelenekselleşmiş ve dünyanın her tarafında kabul görmüş kurallarla mümkün olabilecek bir şeydir. Birincisi, bir anayasal çerçeve içerisinde bu sınırlamayı, sınırlandırmadan çok bir sınırlama olarak adlandırmamız gerektiğini düşünüyorum. Temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmaz ancak sınırlanabilir, dönemsel olarak sınırlanabilir. Kalıcı sınırlandırmalar demokratik hiçbir toplumda mümkün olmayan şeylerdir. Bunun iki tane ölçütü vardır; birincisi Anayasa'ya uygunluğu, ikincisi demokratik düzenin gereklerine uygunluğu. Demokratik düzenin gereklerine uygunluk olarak böyle bir yapıyı görebilmemiz bir defa mümkün değil. Demokrasilerde keyfîliğe mahal verebilecek bir yetkinin kullanılabilmesi çok mümkün değildir.
Şimdi, az önce arkadaşlarımız dile getirdiler, dediler ki: "Ya, bunlar çok muallak ifadeler." Yani, bakıyoruz, hakikaten "kesintiye uğratacak", "hayatı durduracak" vesaire gibi ifadeler. "Hayatı durduracak" nedir? Her toplumsal eylem insan hayatını belli ölçüde zaten etkiler, eylemin niteliği bu şekilde uluslararası yargı mercilerinde de tanımlanmıştır. Bir şekilde etkileyecektir ki insanlar bir olayın varlığını ya da yokluğunu kafalarında tahlil edebilsinler, o olaydan ortaya çıkan toplumsal heyecanı, hezeyanı, neyse verilmesi gereken mesajın farkına varabilsinler. Siz şimdi burada böyle genel ifadelerle "kesintiye uğratmak", "bozulacağına ilişkin ciddi belirtiler..." Hepimizin bu kanunu aldığımızda uygulamaya geçer isek birer birer bu bozulmayı nitelememiz farklı olabilir. Buradaki insanlar ile kanunu çıkaran insanların bile farklı yorumlayabilecek olduğu bir kanun metninin uygulayıcılar tarafından haydi haydi farklı yorumlanabilme ihtimali yok mudur? Hukukçu arkadaşlar, hepinizin hayatında hep bu olmamış mıdır? Önünüze gelen kanun metninin iyi uygulayıcılar tarafından iyi, kötü uygulayıcılar tarafından kötü uygulandığı iddiasında bulunmadınız mı? Kanun metinleri objektif, soyut, genel ve günün gereklerine uygun düzenlenmezlerse işte böyle, insanların elinde oyuncak hâline gelebilirler. Birincisi, bu soyutluk ve bu objektiflikten uzaklık ve bu muallaklık bir kanun metninde olmamalı. Bu kısmın kesinlikle çıkması gerektiği kanaatindeyiz.
İkincisi, anayasal korunma yani temel hak ve özgürlüklerin anayasal korunmasındaki en önemli başlıklarından bir tanesi de yürütmeye karşı korunmasıdır yani yasamaya, yürütmeye vesaire karşı. Yürütmeye karşı nasıl korunur? Yürütmenin idari kararlarına karşı -tüzük, yönetmelik, vesaire, bunlarla beraber- bir de yürütmenin idari kararlarına karşı korunabilir olmaları gerekir. Siz şimdi bu yasa metniyle beraber yürütmenin birtakım işlemlerini bu yürütmeye karşı korunma mekanizmasının işleyeceği anayasal denetimden çıkarıyorsunuz, Anayasa'nın 13'üncü maddesine uygun hâle getirdiğinizi zannederek yani yasayla düzenleme ihtiyacını buradan karşılayarak Anayasa'ya aykırı bir yasa hâline getiriyorsunuz. E, bu da Anayasa'ya karşı korunması gereken bir durumdur.
O zaman şöyle bakmak zorundayız: bu temel hak ve özgürlükler normalde kabul görmüş sınırlanma mantığına uygun olarak mı sınırlanıyor? Sınırlamanın belli sebepleri olması lazım, kanuna dayanması lazım, sınırlamanın keyfî olmaması lazım -daha önce saydık- çekirdek alana dokunmaması lazım, vesaire birtakım ek şartlar da var. Şimdi, bunları ele aldığımız zaman, bütün bunları geçtim, zaten 13'üncü maddeye aykırı yaptınız. Zaten 13'üncü maddeye aykırı, 15'inci maddeye aykırı, 19'uncu maddeye aykırı, 23'üncü maddeye aykırı. Hatta bana kalır ise siz farkında olmadan Türkiye'nin ya OHAL'e devam ettiği düşüncesini taşıyorsunuz bu kanun metniyle ya da savaş hâlinde olduğunu düşünüyorsunuz çünkü 19'uncu maddedeki bazı sınırlandırma sebeplerini Anayasa'da göz önüne aldığınız zaman, diğer maddelerdeki sınırlandırmaları da bu boyutta ve bu mantıkla düşünmek zorunda kalıyoruz. Orada her ne kadar tadadi olarak sayılmamış olsa bile Türkiye'nin nereden geçtiğini düşünüyoruz da böyle bir sınırlama ihtiyacını hayata geçirmeye çalışıyoruz?
Çok net olarak, nihai olarak şunu söyleyeceğim: Anayasa'nın bütün bu maddelerine aykırı olan bu kanunun bu maddesinin kesinlikle bu metinden çıkarılması gerekir. Az önce saydığım gibi, valilere bu kadar keyfîlik alanının, üstelik denetimsiz bir şekilde bırakılması yarın sizlerin de kontrol edemeyeceğiniz bazı eylemliklerin hayata geçmesine neden olabilir. Bunun tarihsel sorumluluğunu bu Komisyonun üzerine bırakmamalısınız. Hatta tarihsel onurunu vermeniz gerekir bunu buradan çıkararak ama nihayetinde, bütün bu Anayasa'ya aykırılıklarla beraber, bu Komisyonun görevi bu şekilde anayasal haklara saldıran bu maddenin çıkarılması yönünde bir görüş birliği oluşmasına dönmesi gerekir.
Çok teşekkür ediyorum beni dinleme zahmetine katlandığınız için.