| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 19 .07.2018 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli üyeler, bu gerçekten şu ana kadar görüştüğümüz maddeler içerisinde en kritik olan, en önemli olan bir madde. Bu aynı zamanda adil yargılanma hakkına ilişkin bir madde ve son iki yılda en çok gündeme gelen ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin en çok mahkûm edileceği alan hak ihlali, adil yargılanma hakkı ihlali ya da ihlalleri olacaktır maalesef olağanüstü hâl yürürlükte olduğu hâlde.
Şimdi, burada tabii açık bir Anayasa'ya aykırılık var, çok belirgin. Bu 6638 sayılı Yasa görüşülürken -hatırlarsanız 27/3/2015 tarihli Kanun- zamanın İçişleri Bakanı o zaman demişti, itirazlar gelince "Anayasa'yı yasaya göre değiştirelim." biçiminde bir yanıt vermişti. Şimdi benim de aklıma o geldi. 19'uncu maddeyi yoksa buna mı uydursak diye. Çünkü burada çok kritik bir durum. Esasen suçlular da devlet karşısında haklı konuma geçecekler. Yani siz bu açık aykırılıkları uyguladığınız zaman suçlu olsa da size karşı açacağı davada Anayasa Mahkemesi önünde ya da Avrupa Mahkemesinde haklı duruma geçecek. Acaba gerçekten değinildiği üzere özgürlükler açısından çok önemli, kuşkusuz bütün yurttaşlar, suçlu olmayanlar açısından çünkü özellikle Terörle Mücadele Kanunu ne kadar iyileştirilirse iyileştirilsin ki AK PARTİ döneminde de önemli iyileştirmeler yapıldı, en son değişiklik 2013'te fakat uygulamada o kadar kaypak bir alan karşısında bulunuyoruz ki gerçekten aslında Ceza Kanunu'nun yanında Terörle Mücadele Kanunu'nun yürürlükte tutulması bile bana göre son derece tehlikeli.
Şimdi, burada belirtildi, o kısımlara girmeyeceğim. Ben biraz daha değinilmeyen hususlara değineceğim. Kırk sekiz saat yüz kırk dört saate çıkarılıyor. Dört gün on iki güne çıkarılıyor ve bu da delillerin toplanması adına. Oysa bilimsel ve teknolojik gelişmelerin bu kadar baş döndürücü hızla devam ettiği bir dönemde, bir çağda devlet olanaklarının bu kadar ilerlediği bir ortamda bu süreler aslında delillerin toplanması için değilse de en azından suçlu da olsa suçlunun kötü muameleye maruz kaldığı biçimdeki şikâyetlerini haklı kılabilir. Bu bakımdan bu teknolojik gelişmeler, bilgi ve belgelere ulaşma olanağı bu sürenin bu kadar Anayasa'ya aykırı bir biçimde uzatılmasını kesinlikle haklı göstermediği gibi, kötü muameleye yol açabileceği gibi, kolluk güçleri de "Nasılsa böyle bir süremiz var." diye işlemleri sürüncemede bırakabileceklerdir.
Ve tabii özellikle özgürlük ve güvenlik dengesi bakımından özgürlüğün öncelikli olması ilkesi dikkate alındığında bunun savunulması mümkün değildir. Fakat yerinde de değildir bu uzatma çünkü savcılık tarafından kullanılması öngörülen sürelerin aslında gözaltı işlemi yapılmadan önce kullanılması gerekir. Böylece kişi özgürlüğü sınırlandırılmadan birtakım hazırlık işlemleri yapılır eğer şüpheli gözaltına alınacaksa. Bu durumda gözaltında tutulma süresinden tasarruf edilmiş olur.
Şimdi, bu açıdan esasen cumhuriyet savcıları tarafından düzenlenen soruşturma, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda öngörülen soruşturma araçları kullanılmaksızın şüpheli ifadelerinden yararlanılmak suretiyle gözaltına alınma işlemlerine başvurulmak istenmektedir. Bu açıdan da hem Anayasa'ya aykırı olması hem İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne aykırı olması... Ve Türkiye'den gidecek olan davalar mutlaka dönecektir Anayasa Mahkemesinden ve Avrupa Mahkemesinden. Bu bakımdan da bu süreleri bu kadar uzatmamak gerekir.
Öte yandan (b) bendinde, paragrafında öngörülen "Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında bu işlem cumhuriyet savcısı veya cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yapılabilir." biçimindeki düzenleme biraz önce konuşmacılar tarafından açıklandı, özellikle Zeynel Bey'in açıkladığı geriye götürülmezlik ilkesi yani insan haklarında elde edilmiş olan hakkın geriye götürülme yasağı, burada bununla karşılaşıyoruz ve bu açıdan da bu kural ceza muhakemesi hukukunda da geçerlidir ve geriye dönülmesinin savunulamayacağı, özellikle cezaevinden çıkarılarak emniyete götürülmüş olan kişilerin kötü muameleye maruz kaldığını dikkate alırsak bu açıdan da savunulamaz, savunulmamalıdır.
(c) bendine gelince, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir, burada tam da adil yargılanma hakkının esasen merkezine giriyoruz. Mahkeme önünde dinlenilme hakkı açısından sakıncalı bir düzenleme olacaktır, tahliye ve tutukluluğa itiraz taleplerine ilişkin özellikle dosya üzerinden karara bağlanması düzenlemesi kötü muamelenin hâkim tarafından, yargıç tarafından denetlenmesine engel oluşturacak. Sayın Başkan, herhâlde bu konuda sizin huzurunuzda fikir yürütmeye gerek yok, bizzat dinlenilme hakkı yüz yüze... Bu yüzden tutukluluğa itiraz ve tahliye sebeplerinin mutlaka şüpheli kişi ve müdafinin aynı anda dinlenmek suretiyle yapılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman tabii ki aslında doksanar günlük süre de dikkate alındığında ben fazla bir şey söylemeyeceğim çünkü sayın üyeler bu konuda açıklayıcı bilgiler verdiler. Bu da esasen tutukluluğun istisna, tutuksuz yargılanmanın esas olduğu kuralını da tersine çevirmektedir ve bunu önceden meşrulaştırma riski bulunmakta. O nedenle sayın üyeler, sayın teklif sahipleri; bu çok önemli bir madde, tamamen hani bir düzenleme yapalım derken gerçekten Türkiye'yi sıkıntıya sokabilecek bir düzenleme. Benim de tam da yasa yoluyla OHAL'e dönülmesi dediğim bir düzenlemenin bağrında yer alıyor. O bakımdan lütfen Sayın Başkan, kahvenizin kırk beş dakika daha hatırı var, on bir buçuğa kadar. Dolayısıyla ama ben on bir buçuğa kadar tabii ki bunu uzatacak değilim ancak bunu ben çok sakıncalı, sadece Anayasa'ya aykırı veya temel haklara aykırı değil, Türkiye açısından da son derece sakıncalı gördüğümü belirtmek isterim.