| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 23 .07.2018 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Divan, Sayın Komisyon üyelerimiz, sayın vekillerimiz, sayın konuklar, tüm dinleyiciler; öncelikle saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzun hayırlı olmasını diliyorum.
Şimdi, Sayın Başkan Vekilimiz -Başkanımız burada olsaydı ona hitaben aslında birkaç sözüm olacaktı ama eğer konuşmam bitmeden önce gelirse o zaman paylaşırım- ilk toplantımızın gündem konusunun bu şekilde torba içine koyulmuş çeşitli başlıklardan oluşturulan yasa teklifleri olmamasını açıkçası ben de temenni ederdim. Özellikle bu bedelli askerlikle ilgili önümüze gelen yasa daha önce, seçimlerden önce de biliyorsunuz gündeme gelmişti ve "Gündemimizde böyle bir şey yok." denmişti. Daha sonra "Olabilir." şeklinde bir yansıması oldu iktidar partisi kanadının, şimdi de hemen, Meclis tatile girmeden önce hızlı bir şekilde geldi ve içinde çeşitli başlıklar altında, farklı başlıklar altında konular ama artık madem görüşeceğiz bundan sonra, üzerine tabii ki söyleyeceğimiz bazı şeyler var.
Şimdi, birinci olarak, özellikle bedelli askerlikle ilgili şunu söylemek istiyorum. Her devlet için askerî kurumlar, askerî yapılar çok önemlidir; bizim için de Türk Silahlı Kuvvetleri tabii ki çok çok önemli bir kurum ve onların asker ihtiyacının nasıl giderileceği de tabii ki Türkiye için çok önemli. Şimdi, burada bedelli askerliğin bundan önceki birkaç dönemde daha çıkarılmış olması bunun doğru bir uygulama olduğunu kanıtlamaz çünkü burada aslında bu teklife baktığımız zaman daha önceki dönemlerden beri bu zamana kadar gelen kamu vicdanını yaralayan bir durum söz konusudur. Bedelli askerlik geldiği zaman maalesef toplumumuzda bir ayrışma söz konusu oluyor: Askere gidenler ya da gitmeyenler... Aslında bir anlamda askerlik görevi bir paraya bağlanmış oluyor. Hepimizin bildiği gibi, özellikle de iktidar partisinin üyelerinin her zaman vurguladığı vatan, millet -bizim çok önemli değerlerimiz vatanımız, milletimiz, askerlerimiz- aslında bir anlamda bu değerlerimiz zedelenerek parayla ölçülmeye başlanıyor. Bir kere ilkesel olarak bedelli askerliğin bir tartışılması lazım bundan sonraki süreçte.
Bugüne bakacak olursak özellikle bedelli askerlik konusu konuşulmaya başlandıktan sonra toplumda tabii ki önemli bir beklenti oluştu. Bizler bunun farkındayız, bu beklentinin. Toplantıya başlamadan önce tüm Komisyon üyelerine geldiği gibi, bize de bu konuda çok fazla talep ve mesaj gelmiş durumda. Bugün için bizim buna tabii ki karşı olmak gibi bir durumumuz yok ancak eğer bu her dönem bu şekilde devam edecekse o zaman burada eşitlik ilkesinin zedelenmesinden bahsetmek zorundayız. Çünkü dönem dönem çıkarılan bedelli askerlik sanki bir piyango gibi yani kime vurursa gibi bir oluşuma sebep oluyor. Bugün baktığımız zaman işte 1993 doğumlulardan itibaren kapsıyor ve 1994 doğumlulardan da yoğun bir şekilde bize bir talep geliyor. Biraz önce Sayın Muş sunumunda "1994'lülerden gelen talepler yanında 1995'lilerden ve 1996'lılardan da bu talep gelir." demişti. Evet, gelebilir ancak orada 1994'lülerin şöyle bir itirazları var, daha doğrusu talepleri var: "Artık bizim tecil edecek zamanımız kalmadı, mağdur durumdayız, lütfen bizi de gündeme alın." diye. O yüzden 1994 doğumluların da belki bu teklif içerisinde değerlendirilmesi gerekebilir.
Şimdi, burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin asker ihtiyacı tabii ki çok önemli. Bahsedilen rakamlara baktığımız zaman biraz önce Sayın Muş yine sunumunda 1 milyon 324 bin kişinin faydalanacağından bahsetti. Şimdi ben Sayın Türk Silahlı Kuvvetleri temsilcileri de buradayken yıllık asker ihtiyacının ne kadar olduğunu açıkçası duyamadım, ben bunu duymak istiyorum Komisyon üyesi olarak. 300 bin, 500 bin gibi bir rakam var fakat askere gitme yaşı gelen vatandaşımızın sayısı her yıl katlanarak artmakta ve bu artışların tabii ki bir şekilde telafi edilmesi gerekmekte. Eğer teknik olarak bu çocuklarımız, bu insanlarımız askere alınamayacaklarsa bunun yöntemi, sayıları eritmenin yöntemi bedelli askerlik değildir. Bununla ilgili farklı uygulamalar ve farklı yöntemlerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ben konunun muhataplarına özellikle bunun altını çizmek istiyorum. Evet, biz bugün burada bedelli askerlikle ilgili bir kararı geçirebiliriz, bu kararı alabiliriz ancak bu karardan sonra ne yapılacağı da önemlidir. Türkiye'nin en önemli kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim bununla ilgili de bir çalışma yapmamız ileriki dönemlerle ilgili gerekecektir. Biraz önce söylediğim gibi, bu, piyango vurana vurmuş bir şans, talih durumuna dönüşmemelidir. Şu ana kadar baktığımızda böyle olduğunu aslında görüyoruz.
Burada, bedelli askerlikle birlikte aslında kamu vicdanının da yaralandığını görüyoruz çünkü bunun "eşitlik" ilkesine de aykırı olduğunu görüyoruz. O dönem belirlenen bedelliden yararlanamayan, bedellinin bedelini ödeme imkânı olmayan ve biraz önce diğer komisyon üyelerimizin bahsettiği gibi, ekonomik nedenlerle askere gitmek zorunda kalan, bedeli ödeyemeyen "fakir aile çocukları" dediğimiz çocukların askere gitmesi, onun yanında, işte, bedelini ödeyip bir kesimin de askerliği yapmaması ciddi anlamda ayrışmalara sebep olmakta. Bu bedelli askerlik uygulaması devam ettiği müddetçe bu ayrışma da daha artarak devam edecektir; o yüzden, bunun özellikle tartışılması ve yönteminin belirlenmesi gerekiyor.
Hepimizin bildiği gibi, teknolojik gelişmeler de aslında Silahlı Kuvvetlerde biraz daha insan ihtiyacını azaltmaya başlamıştır. Belki de bu bugün bize açıklayacakları 300 bin-500 bin gibi rakamlar -yani, her yıl askere alınması gereken- ileriki yıllar daha da azalacaktır. İşte, o zaman ne yapacağız, o zaman bu sayıları nasıl eriteceğiz? Bunun çeşitli yöntemlerini bulmalıyız, bunun üzerinde tartışmalıyız diye düşünüyorum detaylara geçmeden önce.
Detaylarına geçtiğimiz zaman da -şu andaki teklif edilen- aşağı yukarı netleşen bir şey var gelen taleplerden de: Yirmi sekiz günün kaldırılması. Özellikle şirketlerde çalışanlar, işte, kendi işinin başında olanlar, işini kaybetme tehlikesi yaşayanlar, ısrarla yirmi sekiz günün kaldırılmasını talep ediyor. Açıkçası, yirmi sekiz günün ya da sizin, Sayın Muş'un teklif ettiği gibi yirmi bir günün bence hiçbir anlamı yok. Yani, burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin temsilcileri de varken sormak istiyorum: Askerlik görevi ya da o duygu yirmi güne, yirmi sekiz güne sığdırılabilecek bir görev midir, sığdırılabilecek bir duygu mudur? Bunu merak ediyorum açıkçası. O zaman da bu, anlamını kaybediyor. Bunun, açıkçası, biz kaldırılmasını talep ediyoruz. Madem bir fayda sağlayacağız, madem bir karar çıkacak buradan, yirmi sekiz gün de kaldırılsın.
Gelelim bunun bedeline, parasal bedeline. Biraz önce dediğim gibi, açıkçası vatan görevinin ben parayla satılamayacağını düşünüyorum. Burada işin içine para girince başka sorular aklımıza geliyor. Özellikle de böyle alelacele bu kanunun getirilmiş olması acaba para ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili bir şey mi? Eğer iktidar kanadı, bu teklifi getirenler samimilerse -yani askerlikte yığılmadan dolayı, bunu eritmekten dolayı böyle bir kanun çıkardık." diye- ya düşürelim bedeli ya da hepten silelim; en azından herkes yararlansın bundan, imkânı olan olmayan herkes yararlansın bu dönem. Bundan sonrasıyla ilgili de bunun önlemini alalım. Yani, parası olan ile olmayan arasında bir ayrımcılığa gitmeyelim, ne olursa olsun. "15 bin lira çok büyük bir bedel değil." deniyor. Kim ne derse desin, o 15 bin lirayı ödemek için bankaların kapısında kredi kuyruklarına girecek bir sürü insan var, ondan sonra o kredileri ödemek için çalışacaklar. Bu devlet bu insanlarını bu kredi borcuna sokacak kadar zayıf bir devlet mi? Ben bunu açıkçası kabul etmek istemiyorum. O yüzden de bu bedelin de, açıkçası, kaldırılması çok daha iyi olur. Eğer kaldırılmayacaksa da kesinlikle düşürülmeli. Niye 15 olsun? O zaman 10 olsun, sembolik 5 olsun, paraya da ihtiyacımız yoksa. Bu paranın da bir miktarının biz, tabii ki, şehitlerin yetimlerine, ailelerine verilmesini öneriyoruz, teklif ediyoruz.
Şimdi, ben zamanı da iyi kullanmak adına...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Paket torba olunca söz süresi de, tabii, yeterli olmuyor.
Diğer konularda da birkaç noktaya değinip maddeler üzerinde gerekirse daha sonra söz alacağım.
Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir pilot ihtiyacından bahsedildi, üniversitelerin 3'üncü, 4'üncü sınıflarından öğrenci alınacağıyla ilgili. Açıkçası benim burada yine bir sorum olacak. Şimdi, Silahlı Kuvvetler, askerî kurumlar açıkçası çok özel eğitimle oluşan, eğitimle gelen insanlarımız baktığımız zaman ve çok disiplinli yetişen çocuklarımız var ve bu görevlere geliyorlar. Şimdi, benim sorum: Normal bir üniversitenin 3'üncü, 4'üncü sınıfından aldığımız çocuklar bu vizyona, misyona sahip olabilecekler mi? Bu disiplininin altına girebilecekler mi, bunu ne kadar başarabilecekler? Ya da bu vizyonu, askerlik mesleğinin vizyonunu, altyapısını o çocuklara ne kadar verebileceğiz acaba? Bu sorunun cevabını da merak ediyorum ve açıkçası çok da uygun olacağını düşünmüyorum, bu konuda eleştirim var.
Sağlık çalışanlarıyla ilgili maddelere de baktığımız zaman; bunun, sağlık çalışanlarıyla ilgili maddelerin açıkçası genişletilmesi ve tüm sağlık çalışanlarını kapsaması gerekiyor yine "eşitlik" ilkesine dayanarak. Biz kanun teklifimizi de size sunduk Divan olarak. Madem bir yıpranma payı var, neden ayrımcılığa gidiyoruz? Sağlık sektöründe çalışan birçok arkadaşımızda, birçok meslek sahibi arkadaşımızda bu yıpranmalar var. Ayrımcılığa gitmeyelim, madem bir şey yapıyoruz bunu tam yapalım diyorum.
Diğer bir konu: Kanal İstanbul. Şimdi, Kanal İstanbul'la ilgili Sayın Hasan Turan şöyle bir ifade kullandı: "Şu anda yapılmıyor, işte, ihaleye çıkmıyor yarınlara hazırlık olsun diye." Şimdi, çok merak ediyorum: Şu an adı var, kendi olmayan ve bir rant kaynağı olarak eleştiri alan bir Kanal İstanbul'un daha bugünden, daha yapılmıyorken, adı var kendi yokken, yani ihalesi bile açılmamışken, bütçesi bile belli değilken, nasıl yapılacağı, nasıl bir proje olacağı ortaya çıkmamışken neden biz bunun yap-işlet-devret yöntemiyle yapılabilmesi için burada bir kanun teklifini kabul edelim? Kaldı ki bu bahsedilen yap-işlet-devret modelinin çok da başarılı bir yöntem olmadığı; daha önceki yapılan projelerde iktidarın övünerek anlattığı, "Devlet borçlandırılmadan yapılmıştır." dediği Osmangazi, Yavuz Sultan Selim, Avrasya gibi projelerde bu işin hiç de öyle olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu projelerin, yap-işlet-devret projelerinin ne kadar zarar ettiğinin tekrar bir düşünülmesi ve görüşülmesi gerekiyor. Şu anda henüz ihaleye çıkmamış ve yapılmaya başlanmamış bir proje üzerinden yap-işlet-devret gibi bir maddenin çıkarılmasını çok anlamsız ve gereksiz buluyorum açıkçası. Bu konudaki fikrim de bu.
Maddeler üzerinde tekrar, gerekirse, söz alırım.
Teşekkür ediyorum.