| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 20 .07.2018 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Başkanım, teşekkür ederim.
Bu maddeyi iki ayrı yerinden bakarak incelemek zorundayız. Birincisi: Kamu görevinden alındıktan sonra haklılıkları ortaya çıkmış olan özellikle öğretim üyeleriyle -Sayın Hocamın da saydığı gibi- birçok makamla alakalı, YÖK'le alakalı sayılmış burada "Ankara, İstanbul, İzmir illeri dışında" diyerek aslında burada kamu görevine yargı yoluyla dönebileceklerin dönüşten sonraki süreçlerini zorlaştırma ihtimali açıklığı bırakılmaktadır. İdarenin hatalı işlem ya da yanlış işlem yapmış olması hâlinde -bu, görevden alma şeklinde de olabilir- işlemin kuruluş şekli ile telafi şekli arasında bir mübayenet olması gerekir, bir uygunluk olması gerekir, aynı yöntemlerle telafisinin sağlanması gerekir, burada bulundukları yerlere atanmaları gerekir bu arkadaşlarımızın. Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük iller dışındaki -tabiri caizse- taşra üniversitelerine öğretim üyelerinin gönderilmesinin üstelik güçlü bir şekilde yolunun açılmış olması, bu şekilde dönen öğretim üyelerinin sosyal yaşamları itibarıyla, bilimsel yaşamları itibarıyla yararlanacakları birtakım olanakların yok edilmesi, kendi yaşamları boyunca kurmuş oldukları ilişkilerin farklılaştırılarak başka bir ortama yöneltilmeleri aslında "Siz göreve başlamayın."la eş anlamlı olabilecek bir hükümdür, böyle bir sakıncayı kendi içinde barındırmaktadır ama esas maddenin son kısmında "Bu kişiler, kamu görevlerinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamazlar." diyor. Siz kamu görevinden alınanların haklarının sadece birtakım özlük hakları olduğunu düşünüyorsunuz, onun için bu düzenlemeyi yaptınız; "Maaşını öderiz, almadıkları maaşları kadar parayı bizden alırlar, doğal olarak telafi edilmiş olur." Hukuken buysa, bu hükmü buraya koymanıza ne gerek vardı? Yani hiç koymayın, o zaman açarlar dava, aynı parayı alırlar, sizi ne enterese eder? Bırakın dava açsınlar, o zaman alsınlar. Burada mesele biraz farklı. Bu bir bakış açısı bu tablosu itibarıyla ve bu bakış açısı Anayasa'nın hukuk devleti ilkesi 1'inci maddesine, temel hak ve özgürlüklerle ilgili hak arama hürriyetini düzenleyen 36'ncı maddesine ve temel hak ve özgürlükleri düzenleyen 13'üncü maddesine ve en çok da 125'inci maddeyi arkadaşlar burada dile getirirken ağırlıklı olarak "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmünü okuyarak devam ettiler ama bu maddenin bir de son hükmü var, diyor ki: "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." Bu zararın idare tarafından tek taraflı tasarruf şeklinde belirlenmesine dönüştürülüp sadece gerekçede saydığınız gibi "sosyal haklarını verelim..." Nereden bilebiliyorsunuz ne kadar bilimsel çalışmadan mahrum kaldıklarını, kendi içlerindeki hangi devinimi yaşadıklarını bu süre içerisinde? Burada kasıtlı bir işlem söz konusu olacaksa o kasta karşı açacakları manevi tazminat davaları vesaire gibi, tabloyu bu şekilde nasıl tasnif edebiliyorsunuz? Özellikle 125'inci maddenin son fıkrasını görmezden gelerek -az önce de saydım- 36'ncı maddedeki hak arama hürriyetini ortadan kaldırmak, 13'üncü maddede temel haklara ve özgürlüklere ilişkin alana sınıra getirmek, 1'inci maddedeki hukuk devleti ilkesini yok sayarak ve idareyi doğrudan hukuk mercilerinin yerine geçirerek "İdare ne veriyorsa hukukun vereceği karar budur." diye düşünmek sakat bir düşünce tarzıdır çünkü idare bu işin tarafıdır. Zaten burada denetime açılacak olan, idarenin yanlış eylemidir. Yanlış eylemi yapan kuruma "Sen bunu ödersin, bunu telafi edersin." şeklinde bir düzenleme yaptığınız zaman "Hem ihlali yap hem de Anayasa'ya rağmen biz bu ihlalden kaynaklı her türlü tazminatın da yolunu kapatalım." şeklinde bir kısır döngü, bir paradoks yaratıyorsunuz.
Söylediğim gerekçelerle bu hüküm Anayasa'ya net aykırıdır. Tekliften çıkarılmasını talep ediyoruz.