KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, geçen hafta siz de belirttiniz, Komisyonumuz tasarının ilk üç maddesini kabul etti ama bir üzüntümü hepinizin huzurunda ifade etmek istiyorum.

Muhalefetin önerdiği hiçbir önerge, dile getirdiği hiçbir görüş, tasarının düzeltilmesine yönelik ileri sürdüğü hiçbir teklif, maalesef, iktidar çoğunluğunca dikkate alınmıyor. Aslında bu şunu gösteriyor, biz bunu şeklen görüşüyoruz yani bir lazımeyi yerine getirmek için görüşüyoruz, öyle anlaşılıyor. Bir metne kanun vasfı kazandırılması düşünülüyorsa o metin buraya geliyor, efendim, sağlam iradenin talimatları doğrultusunda burada yasalaşıyor. Şimdi, son günlerde, Sayın Başkan, literatüre, siyasal literatüre "sağlam irade" diye bir kavram girdi. Bu sağlam irade değişik yerlerde, değişik şekillerde, hatta verilen ilanlarda kullanılmaya başlandı. Milletimiz merak ediyor sağlam irade.. Bugüne kadar millî iradeyi duyduk, halk iradesini duyduk ama sağlam iradeden kasıt nedir bunun herhâlde vuzuha kavuşması lazım, öyle zannediyorum ki, Komisyonumuz, Sayın Başkanın da uygun görmesiyle görüşmeler sırasında bu sağlam iradenin ne olduğunu ortaya koyar, biz de merak ediyoruz sağlam irade nedir. Yani herkesin iradesi sağlamdır. Mesela Yusuf Bey gülümseyerek bakıyor, muhtemelen, efendim, iradesi sağlamdır hepimizin iradesi sağlam olduğu gibi.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - İsmimi yanlış söylediniz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Kusura bakmayın Adem Bey, peki, düzeltiyorum.

Adem Bey şimdi gülümseyerek bakıyor ama tabii, iradesi sağlamdır, bize göre bizim irademiz sağlamdır yani bu sağlam irade neyi kastediyor onu insanların öğrenmesine ihtiyaç var.

İkincisi, değerli arkadaşlarım, gerçekten hepinizi vicdanınızın sesini dinlemeye davet ediyorum. Bakın, o ilanda yer alan cümleciği okuyorum, değerlendirmesini sizin takdirinize bırakıyorum. Siz kendi kendinize değerlendirin, zaten benim şöyle değerlendirin, böyle değerlendirin demem hiçbir şey ifade etmez, siz kendiniz değerlendirin. Aynen şöyle diyor bakın, Sivil Dayanışma Platformu Bildirisi, tam sayfa arka şeyde, sayfanın üstünde -gözümüzün önüne getirelim- yeni yapılan kaçak sarayın fotoğrafı, onun altında bir kalabalık, onun altında büyük harflerle yazılmış yanlış hatırlamıyorsam "Sağlam irade cumhurun başında." ifadesi var ve zannediyorum ya son veya sondan bir önceki paragrafı da şöyle: "Siyasi kariyer ve kazanımlarını sağlam iradenin gölgesine borçlu olanlar." diyor. Şimdi, ben bunu sizin değerlendirmenize bırakıyorum, buna başka hiçbir şey demeyeceğim. Şimdi, sağlam iradenin gölgesi nedir yani, şimdi, gölge nedir, ben buradan bir şey anlayamadım! Burada kesiyorum bunu yani bunun değerlendirmesini size bırakıyorum. İnanıyorum ki herkes vicdanının sesini dinler, inanıyorum ki herkes burada üzerine düşeni alır. Ve tekrar soruyorum ve bitireceğim: Siyasi kariyer ve kazanımlarını sağlam iradenin gölgesine borçlu olanlar kimlerdir, sağlam irade kimdir diyorum.

Şimdi tasarıya geçiyorum değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Ben de "Bitiriyorum." derken "Konuşmamı bitiriyorum." diyorsunuz zannettim.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Bitireceğim, öyle çok fazla zaman almayacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serindağ.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Şimdi, biz burada bir komisyonun mensuplarıyız. Gerçekten hepimiz bu çatının altındayız ya, hepimiz bu gemideyiz. Bakın, biz kendimizi ayrı sizi ayrı görmüyoruz, biz milletvekiliyiz, efendim, milletin bizi seçtiğini varsayıyoruz, öyle düşünüyoruz, öyle diyoruz; gerektiğinde millî irade diyoruz ama bunun yerine başka bir kavram geldi, bunu sizin dikkatinize sunmak için, sizin dikkatinizi çekmek için, sizi biraz daha düşünmeye sevk etmek için bunu söyledim, bunun değerlendirmesi size aittir.

Şimdi, tasarının 4'üncü maddesi neyi öngörüyor? Tasarının 4'üncü maddesi, değerli komisyon üyeleri, "Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçu işleyenlerin cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı maddeler bulundurmaları veya kullanmaları hâlinde verilecek cezanın alt sınırı dört yıldan az olamaz." diyor. Şimdi, mevcut duruma bakıyoruz. Mevcutta da yani yürürlükten kaldırılan bentte de benzer bir şey var, "Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması..." diye gitmiş. Yani, zaten mevcut düzenlemede de yani şu anda meri düzenlemede de bunu karşılayacak bir hüküm var, buna niye ihtiyaç duyuyoruz, onu bilmiyorum, birincisi bu.

İkincisi: "Terör örgütünün" diyoruz. Tabii, burada kastedilen belli, PKK terör örgütü, öyle anlaşılıyor.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Acaba o mu?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Öyle anlaşılıyor. Öyle midir? Yani, başka terör örgütü olamaz mı? Mesela, IŞİD olamaz mı değerli arkadaşlar, Nusra olamaz mı, DHKP-C olamaz mı? Peki, buradaki düzenleme niye tekil? Acaba sadece bizim bilmediğimiz başka bir terör örgütü mü kastediliyor? Yani, Sayın Toptaş müdahale ederek söyledi. Komisyonda görev alan arkadaşlarımız veya Sayın Başkan veya Hükûmet temsilcisi bu konuda komisyonumuzu aydınlatırsa daha iyi olur diye düşünüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, son haftaya bakalım ülkemizde. Geçen hafta İstanbul'da, Sultanahmet'te polis turizm şube müdürlüğüne yapılan bir saldırı sonucu bir polisimiz şehit oldu. Polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına da sabır diliyorum. Şimdi, bu konuda da Sayın Başkan, sizin delaletinizle Hükûmet bizi aydınlatırsa iyi olur. Şimdi, bu saldırıyı düzenleyen kim? Daha önce, bu canlı bombanın DHKP-C mensubu olduğu ve kimliğinin tespit edildiği ifade edildi ve o şekilde ilan edildi ama sonra bahsedilen kişinin o olmadığı anlaşıldı ve -Dağıstan uyruklu veya Rus uyruklu mu diyeceğiz, herhâlde Dağıstan Rusya'nın bir özerk cumhuriyeti- Dağıstanlı bir kadına ait olduğu ifade edildi ve ondan sonra Hükûmetten herhangi bir açıklama gelmedi. Biz merak ediyoruz, muhtemelen sizler de merak ediyorsunuzdur. Hâlbuki, bizim güvenlik güçlerimiz bu tür terör örgütlerinin yaptığı saldırıları iki üç saat içerisinde aydınlatıyorlar genellikle yani aksi hâlde biz güvenlik güçlerine haksızlık etmiş oluruz, bizim güvenlik güçlerimiz o konuda ehil, o konuda yetenekli, o konuda bilgili, donanımlı ama bir haftadır, Sayın Başkan, bu konuda Hükûmetten gelmiş herhangi bir açıklama yok. Bu canlı bomba bir terör örgütüne mensup mu? Herhâlde mensuptur. Bu terör örgütü hangisidir? Bu terör örgütünün Türkiye'de hücreleri var mıdır, uyuyan hücreleri var mıdır, bağlantıları var mıdır, bunun millete açıklanması lazım, biz bunu merak ediyoruz.

Şimdi, Paris'te saldırı düzenleyen bir terör örgütü veya terör örgütleri, neyse, bu tür olaylara daha müsait bir zemin teşkil eden, konumu itibarıyla, hatta uygulamaları itibarıyla daha uygun bir zemin teşkil eden Türkiye'de insanların endişe duyması gayet normal. Biz bunu defalarca söyledik, dedik ki: Bakınız, önce bu radikal dinci terör örgütleri daha ziyade Pakistan'da ve Afganistan'da faaliyet gösteriyordu yani bizim bölgemiz çok büyük bir tehdit altında değildi ama şimdi geldiğimiz nokta bölgemizin de bu tehdide açık olduğu izlenimini veriyor. Biz hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Yani, ben bunu söylüyorsam öyle eminim ki sizler de söylüyorsunuzdur. Biz şimdi pek çok terör örgütüyle komşu olduk. Askerimizi kaçırıyorlar. Bir astsubayımız kaçırıldı, kaçırıldığı ifade edildi. Kim kaçırdı, kim geri getirdi? MİT operasyonuyla geri getirildiği ifade ediliyor, bu MİT nasıl bir operasyon düzenledi, hangi örgüte operasyon düzenledi, bunu biz bilmiyoruz. Biz İçişleri Komisyonuyuz. Bu konuda, Sayın Başkan, sizin delaletinizle Hükûmet bizi aydınlatırsa bana göre kamuoyunu da aydınlatmış olur. Tekrar ediyorum: Kim kaçırdı? Nereye kaçırdılar? MİT operasyonu nasıl oldu yani silahlı bir operasyon mu yaptı, efendim, başka bizim bilmediğimiz daha teknik bir operasyon neticesinde mi bu astsubayımız kurtarıldı, onu bizim bilmemiz lazım.

Ben Gaziantep Milletvekiliyim biliyorsunuz. Bu konuda, değerli arkadaşlarım, en çok etkilenen bölge bizim bölgemizdir, ilimizdir. Şimdi, geçen bir soru olarak da sordum, Gaziantep'te, etrafı korunan, özel güvenlik teşkilatı olduğu ifade edilen, şehrin en işlek merkezinde, Fevzi Çakmak Bulvarı'nda -belki Gaziantep'i bilenleriniz vardır, Antep'e girişteki bulvardır, 5'inci Zırhlı Tugay'a da yakın bir noktadadır, çok da uzak değildir- orada Suriye Geçici Hükûmetinin merkezi olduğu ifade edilen bir bina var. Gene, birkaç gün evvel Gaziantep Kent Konseyi bir toplantı yaptı. Toplantının ana konusu Suriye'den gelen göçmenlerin -veya sığınmacı diyelim, ne dersek diyelim- yarattığı sorunlar; güvenlik sorunu, ekonomik sorunlar, sağlık sorunları ve sosyal sorunlar, yaptığı sorunlar. Tek gündem maddesiyle toplandı. Öyle zannediyorum ki Kent Konseyinin bu toplantı sonunda düzenlediği rapor ilgili birimlere gönderilmiştir. Gönderilmemişse, ben burada söylüyorum çünkü Kent Konseyinde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız da vardı -en azından onlara gönderilmişti, çünkü bize gönderildi- onlardan temin edilebilir veya doğrudan Kent Konseyi Başkanlığından istenebilir. Bakın, orada öneriler var. Diyor ki: "Gaziantep'te bulunan yabancı teşekkül veya kurumların -mealen söylüyorum- Gaziantep'teki faaliyetlerinin sonlandırılması için tedbir alınmalıdır." Değerli arkadaşlarım, yani öyle bir durum var ki, söylenen o: Gaziantep'te her ülkenin sivil toplum örgütü adı altında, yani hükûmet dışı kuruluş adı altında, NGO adı altında servis elemanları var. Sokakta kiminle karşılaşırsanız karşılaşın size söyleyeceklerdir bunu. Gene bu kuruluşlar sivil toplum örgütü adı altında başka faaliyetler yürütüyorlar. Bunu vatandaş bildiğine göre, insanlar bildiğine göre öyle zannediyorum ki resmî makamlar da biliyorlardır ve yerel resmî makamlar öyle zannediyorum ki Ankara'daki sorumlulara da bunu bildiriyorlardır. Yani bildirilmemiş olması mümkün değil. Şunun için diyorum, bu konuda kimse bize bir şey demiş değildir ama vatandaşın bildiğini, yerel resmî makamların bilmemesi mümkün değil; yerel resmî makamların duyumlarını merkeze iletmemeleri mümkün değil. Bundan hareketle diyorum ki: Bu bilgiler muhtemelen ilgili makamlara, ilgili birimlere aktarılmıştır. Bu konuda ne tür tedbir alınıyor, ne düşünülüyor? Bu "hükûmet merkezi" denen birimin faaliyetinin durdurulması düşünülüyor mu? Biliyorsunuz Gaziantep'te daha evvel 5 katlı bir binanın Suriye'den gelenlere tahsis edilmek üzere hastane hâline getirildiği ifade edilmişti, bu basında da yer aldı hepimiz biliyoruz, değerli arkadaşlarım, basında da yer aldı. Peki, bu tür kurumlar dağıtılacak mı?

Bunu söylerken şunu söylemem lazım: Biz hiçbir şekilde kapımıza dayanan, zorda olan insanların geri gönderilmelerine kesinlikle taraftar değiliz. Şu veya bu şekilde onları insanca yaşayacak bir ortamda barındırmamız lazım, o konuda bizim şeyimiz yok. Bu yanlış bir politikanın sonucudur, onu çok söyledik, o da geçti, şimdi onu tekrar gündeme getirmek gerekmez ama şimdi hiç olmazsa tüm bu uygulamaların yarattığı sonucu insanlara ve o bölgede yaşayanlara, tüm Türkiye'de yaşayanlara zarar vermeyecek şekilde politikalar geliştirilmesi lazım. Bu işin, değerli arkadaşlar, samimi söylüyorum, şakaya gelir yanı yoktur.

Bakın, şimdi Paris'te meydana gelen o menfur saldırı bizim ülkemizin adı geçiyor. Tabii, bizim ülkemiz o konuda şey değil yani yanlış anlaşılmasın ama orada bu olayı, yani rehin alma olayını gerçekleştiren teröristin eşinin Türkiye üzerinden Suriye'ye gittiği bizim resmî makamlarımız tarafından açıklandı. Ha siz şunu diyebilirsiniz, diyebilirsiniz ki: "E, onlar pasaportla geldi, işte, ülkeye girişi pasaportla oldu." Öyle oldu, gerçekten de televizyondan izlediğimiz görüntüler o şekilde. Ama acaba bizim ülkemizden Suriye'ye giderken normal gümrük kapısından pasaportunu göstererek mi geçti? Orada bildiğim kadarıyla gümrük kapısı kapalı galiba, öyle zannediyorum, yanlış biliyorsam aydınlatırlar, bildiğim kadarıyla kapı kapalı. Nasıl geçti? Fransa'dan iki insan geliyor, ülkemize giriş yapıyor yasal yollardan, işte, Kadıköy'de bir otelde kalıyorlar, ondan sonra Şanlıurfa'ya gidiyorlar, Akçakale'den Suriye'ye giriş yapıyorlar. Yani biz sınırlarımızı koruyamazsak, sınırların uzunluğu sınırdaki zaafın gerekçesi olarak gösterilecekse ben bunu Türkiye Cumhuriyeti'ne yakıştıramam. Bizim ülkemiz ciddi bir ülkedir, bizim çok öncelere uzanan bir tarihimiz vardır, efendim, bu bize yakışmaz.

Yani şimdi, bu madde de tabii terörle ilgili. Terör uluslararası bir sorun. Bundan hiç kaçınmak mümkün değil. Uluslararası iş birliğini gerektiriyor ama öncelikle ülkemizin üzerine düşeni yapması gerektiğini düşünüyoruz. Efendim, yüzünü kapatanlar... Yüzünü kapatanlar orada niye bizim güvenlik güçleri yakalamıyor arkadaşlar ya? Yani bizim güvenlik güçlerimiz aciz mi? Yakalasınlar. Efendim, barışçıl eylemi düzenleyenlere müdahale ediliyor da, yüzünü kapatanlara, şiddet kullananlara güvenlik güçleri ulaşamıyorlar mı, yani onları yakalayamıyorlar mı, onlara müdahale edemiyorlar mı? Şimdi, biz olayları izliyoruz, işte, Cizre'de, öbür tarafta, şurada burada. Güvenlik güçleri genellikle müdahale etmiyorlar, o zaman bu maddeyi getirmenin bir anlamı var mı? Demek ki siz bu maddeyi ülkenin başka bölgelerinde uygulayacaksınız. Yani Gezi benzeri protestolarda uygulayacaksınız çünkü burada doğru dürüst bir tanım da yok. Sizin değerlendirmenize göre "Gezi olayları terör olaylarıydı." "Darbeydi." yani öyle ilişkilendirildi. Biz buna nasıl şimdi olumlu gözle bakacağız?

Demem şu son olarak: Ülkemizin barışa ve huzura ihtiyacı var. Bu barışı ve huzuru sağlamak için de öncelikle ülkeyi yönetenlerin üzerine düşenleri yapması lazım. Bunun için de her olayda kim sorumlu ise onun sorumluluğunu üzerine alması lazım. Bizim ülkemizde 301 işçimizi Soma'da kaybettik kimse sorumlu değildi. Halbuki Fransa'da, Fransa Başbakanı açıkladı "17 kişi öldüyse mutlaka bir zaaf vardır, bir açık vardır." dedi. Yani olayın bizatihi meydana gelmiş olması açığın olması için yeterli bir kanıttır. 301 yurttaşımızı kaybettik kimse sorumlu değil, Ermenek'te kaybettik kimse sorumlu değil, Hatay'ın ilçesi Reyhanlı'da kaybettik kimse sorumlu değil, Cilvegözü'nde kaybettik kimse sorumlu değil, Gaziantep'te kaybettik kimse sorumlu değil, efendim, İstanbul'da polisimiz şehit oldu kimse sorumlu değil.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Tazminat verip kurtuluyor. Geride kalanlara tazminat veriliyor kapanıyor, gidiyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Arkadaşlar, bu böyle olmaz, modern bir ülkeye yakışmıyor bakınız, modern bir devlete de yakışmıyor. Onun için biz bu olayların mutlaka dikkatle ele alınması, sorumluların bulunması ve ilgililerinin de sorumluluğunu kabul etmeleri gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, sağ olun.