KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, sayın üyeler, baylar, bayanlar; ben izninizle Turan Bey'in konuşmasından ve sizin konuşmanızdan küçük birer düzeltmeyle söze başlamak istiyorum. Turan Bey "hukuk devleti" dedi, hayır, ben kanun devletine razıyım, "hukuk devleti" diye çok lüks konuştu. Dolayısıyla onun çok berisindeyiz, onu kullanmak için hayli mesafe almamız gerekir. Bir de sizin belirttiğiniz, "Bu, toplam bu yasanın özetidir." biçimindeki beyanınızı şöyle düzeltmek istiyorum: Bu madde, bu geçici madde aslında iki yıl süre boyunca çıkarılan 30 olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesinin özetidir. Ama şu konuda zannediyorum ortağız bütün burada bulunan hukukçular: 4,5 sayfaya yayılan böyle bir metinle ben hukuk kuramcısı olarak, siz de hukuk uygulayıcısı olarak herhâlde ilk kez karşılaşıyoruz. Böyle bir metinle ilk kez karşılaşıyoruz, bu konuda zannediyorum bir uzlaşma söz konusu.

Şimdi, burada tabii ki söylenecek çok şey var ama söylemenin de sözün de pek bir anlamı yok gibime geliyor. Sevgili Başkan, değerli üyeler; ben bunu okurken, sayın üyeyi dinlerken Tanzimat Fermanı'nı hatırladım, Gülhane Hattıhümayunu bir cümlelik ama kavaninle başlıyor, yüz yetmiş dokuz yıl önce bu topraklarda kanunun temelini atan metin. "Yüz seksen yıl sonra buraya mı gelecektik?" diye dehşetle, içim sızlayarak bunu dinledim. Sadece burada paragraf paragraf aynı yanlışların, aynı formüllerin yer alıyor olmasından değil... Nedir o, birkaç kez tekrar etmek zorunda kaldım: "Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve grupların üyeliği" bu genel bir formül. Yani bu hiçbir zaman bize gösterilmedi, bu kararda ne var, neye göre alınmış bu karar, kimlerin imzası var, hiçbir zaman bunu göremedik. Bu kararların muhatapları...

Sayın Başkan, telefon görüşmeleri burada yapılmasa iyi olur. Yani çok ciddi bir konuyu tartışıyoruz, benim konsantrasyonum azalıyor.

BAŞKAN - Burada telefonla konuşan yok Hocam.

Devam edin Hocam siz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Belirttiğim gibi, burada böyle bir formül kullanılıyor ve bu formül bırakın hukuku, kanunla ilgili veyahut da herhangi bir hukuki işlem, somut hukuki işlem; nedeni, konusu, şekli, amacı belli olan bir hukuki işlem nitelemesini hak etmiyor ve bu sıralamayla sonuna kadar aynı yanlışlar devam ediyor.

Şimdi, ben tabii ki değerli üyelerin yaptığı gibi Anayasa maddelerini sayacak değilim. Bana yollama yaptılar ama mümkün değil, bu Anayasa maddelerinin tüketilmesi mümkün değil, birçoğunu saydılar zaten. Ama Anayasa bütününe sirayet ediyor buradaki düzenlemeler ve benim nitelememle, maalesef, burada sadece Anayasa'ya aykırı değil, bunun temelini oluşturan hukuki işlemlerin önemli bir kısmı hukuken yok hükmündedir. Çünkü hukuken neyin var olduğunu öne sürmek için sadece Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere değil... Önümüzde yer alan, elimizde bulunan Anayasa, Anayasa'nın 11'inci maddesine göre dün de bugün de üstün ve temel hukuk kurallarıdır. Anayasa, yasa, tüzük -tüzüğün yerini Cumhurbaşkanlığı kararnamesi almış bulunuyor- yönetmelik; bu normlar hiyerarşisi devam ediyor. Şimdi, bu çerçevede ben bunu herhangi bir hukuki işlem kategorisine oturtamıyorum. Eğer bu yasalaşırsa eminim, inanıyorum ki Anayasa Mahkemesi bunu iptal edecektir çünkü Anayasa Mahkemesinin elinde, önünde artık 148'inci madde fıkra (2) benzeri bir şey de bulunmamaktadır, bir yetki sınırlaması da olmadığı için bu tümden Anayasa'ya aykırıdır. Bu, keyfî işlemlerin üç yıl daha, görünür olmayan bir biçimde bütün Türkiye genelinde yaygınlaşmasının önünü açacak olan bir yazım tarzını içeriyor, anayasal bütün güvenceleri ortadan kaldırıyor.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ben sözümü uzatmadan... Aslında bütün anayasal hükümlerin ötesinde şu temel kural hiçbir biçimde farklı görüşlerimiz, farklı inançlarımız, cinsiyetlerimiz söz konusu olmadan hepimizi zannediyorum düşündürmelidir: "Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda..." diye başlayan "Başlangıç" kısmının sondan üçüncü paragrafında "...nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve 'Yurtta sulh, cihanda sulh' arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu..." Kimse başkasını sevmek zorunda değil ama bizim her birimizin burada barış içerisinde yaşama hakkımız var. Birçok anayasal düzene göre bizim bir avantajımız, üstünlüğümüz, Anayasa'mızda barış hakkının hem bireysel hem kolektif olarak öngörülmüş olması.

Anayasa'nın diğer bütün hükümlerinin ötesinde, toplumumuzun barış içerisinde yaşaması için, gelecek kuşaklara barışçıl bir toplum mirası bırakmamız için bir şey olarak değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, eşit yurttaş olarak -lütfen, ne olur- rica ediyorum; bu maddeyi ya çıkaralım ya da ciddi biçimde gözden geçirelim.

Değerli Başkan, sayın üyeler; hepinize saygı ve sevgilerimi iletiyorum.