KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, misafir milletvekili arkadaşlarımız, değerli bürokrat arkadaşlarım, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının 4'üncü maddesiyle ilgili olarak değerlendirmelerimi ve biraz da onun dışında güncel ve ancak terörle ilgili değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tasarının bu maddesiyle 3713 sayıl Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinde bazı değişiklikler öngörülmek suretiyle, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde terör örgütü propagandasına dönüştürülmesi hâlinde yüzlerini gizleyenler ya da kimliğini gizlemek amacıyla yüzlerini gizleyenler, yüzlerini kapatanlarla ilgili artırılan bir ceza hükmü getiriliyor. Normalde objektif bir gözle bakıldığında, Türkiye'nin bugünkü ve geçmişteki şartları birlikte değerlendirildiğinde gerçekten terörle mücadele adına bir düzenleme, terörle mücadele etmek isteyen bir iradenin ortaya çıkardığı bir tasarruf, bir hukuki, yasal düzenleme gibi değerlendirilebilir bu düzenleme.

Ancak, hepimiz biliyoruz ki -Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin özellikle, bilindiği kadarıyla 2006 yılından bu yana- Türkiye Cumhuriyeti devletinin topraklarının bir bölümünde egemenlik tesis etmeyi hedefleyen, hatta Türkiye Cumhuriyeti devleti topraklarının bir bölümünü komşu coğrafyalardaki devletlerin içerisindeki başka bölümlerle birleştirmek suretiyle bir devlet kurma hedefi ve hayali olan bir örgütün olduğu açık. Fakat, Hükûmetin, Adalet ve Kalkınma Partili hükûmetlerin 2006 yılından bu yana bu örgütle mücadele etmediği, müzakere ettiği ve bu müzakere çerçevesinde özellikle Oslo'da yapılan bölümünü göz önünde bulundurursanız bir mutabakata varıldığı artık Hükûmet yetkilileri tarafından da ilgili bakanlar ve Sayın Başbakan tarafından da ve eski Başbakan olan şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da açıkça ifade edilmekte. Yani, Terörle Mücadele Kanunu'nun içerisinde bir düzenleme var ancak "terörist" diye isimlendirilen grupla, o terör örgütü mensuplarıyla, onların yöneticileriyle devletin, Hükûmetin siyasi kanadının temsilcileri aracılığıyla ya da direkt temas ettiğine ilişkin itiraflar da ortada dolaşıyor. Dolayısıyla, hani o perhizle turşu hikâyesinde olduğu gibi yani böyle bir ilişki ortada iken terörle mücadeleye ilişkin bir düzenleme getirilmesi ister istemez bizi ya tebessüme sevk ediyor ya da biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bu düzenlemelerin PKK terör örgütüne karşı uygulanmayacağına ilişkin iddiaları, kanaatleri bir kez daha perçinliyor ki benim kanaatim de aynı yönde. Burada yapılacak olan düzenlemenin terör örgütü PKK'ya karşı uygulanmayacağı açık. Sebep, emare, işte bunlar, Oslo mutabakatı.

Biz Sayın İçişleri Bakanımıza, Sayın Başbakana çeşitli vesilelerle soru yönelttik, dedik ki: "Sayın Başbakan, siz Oslo mutabakatına PKK'nın uymadığını söylüyorsunuz, demek ki 'Oslo mutabakatı var.' iddiası doğru. Bu mutabakat nedir? Bizimle paylaşın." Çıt yok. İçişleri Bakanı Sayın Ala aynı şekilde Oslo mutabakatından bahsetti bir kere, bir kere bahsetti, ikinciye bahsedemedi, muhtemel ki uyarıldı ya da kendisi fark etti, öyle değerlendiriyorum ben. Bu Oslo mutabakatından İçişleri Bakanının da haberi var. Soruyoruz, bu Komisyonda sordum Sayın Başkanım Sayın Bakana, birkaç kere sordum: Oslo mutabakatı nedir? Ne olur bizimle paylaşın. Artık paylaşılmayacak ne var? Bugün PKK'nın eli kanlı lideri, İmralı'da yatan katilin affından bahsediliyor, dışarıya çıkacağından bahsediliyor, bütün PKK'lılara aftan, PKK'nın faaliyet gösterdiği coğrafyada özerklikten bahsediliyor, devletin valileri gayriresmî, illegal ya da adını ne koyarsanız koyun yani kamuya açık olmayan bir şekilde gidip PKK'nın siyasi uzantılarıyla bir ilçenin asayişiyle ilgili müzakereler yapıyor, her şey söyleniyor, her şey konuşuluyor, fiilen de ortada. Devletin egemenliğini bir kenara itmiş, kazdığı çukurlarla kaymakamlığın etrafını çevirmiş bir terör örgütü var. Böyle bir atmosferde... Ne olur, bize de söyleyin şu Oslo mutabakatını, millet bilsin. Yoksa, bunu açıklamayacaksınız -ki bu aynı zamanda kafanızın arka planındaki gerçek niyetlerinizi gizlemek anlamına da geliyor- terör örgütü de sizi genel seçimlere kadar eylem yapmayarak rahat ettirecek, işte seçimlerde bunu bir koz olarak kullanacaksınız, ondan sonra, seçimlerden sonra yeni tavizlerle PKK'nın taleplerini yerine getirmeye devam edeceksiniz. Türkiye'nin gittiği yön bu. Bunu görmek gerekiyor. Bunu inkâr etmek bu kadar insanın aklını hafife almak anlamına gelir ki bunu kimse kabul etmez, Türkiye'nin gidişi bu.

PKK terör örgütü ve onların siyasi uzantıları... Bakın, geçtiğimiz mahallî seçimlerde, boş verin bizi, kendi adaylarımızdan bahsetmiyorum ben, Adalet ve Kalkınma Partili belediye başkan adaylarının kaç kere çarşıda pazarda propaganda yaparken dükkânlara kaçıp sığındığını... Bunları gazetelerde okuduk. Meclis kürsüsünden AKP'li milletvekili arkadaşımız kendisi söyledi "Biz burada siyaset yapamıyoruz, propaganda yapamıyoruz." diye. Bu muhalefetin sesi değil, bu muhalefetin şeyi değil. Ve 2015 genel seçimlerinde, bu yıl yapılacak olan genel seçimlerde o bölgede AKP'nin de diğer partilerin de fiilen siyaset yapma alanında PKK'ya bırakılan bu geniş inisiyatif ve devletin egemenliğini fiilen terk etmesinden, askerin ve polisin tembihlenmesinden, operasyonlara izin verilmemesinden, askere ve polise "Sakın üniformalarla çarşıya pazara çıkmayın." denmesinden, hatta ben size daha açısını söyleyeyim "PKK'lı teröristleri elinde silahla bile görseniz müdahale etmeyin." diye emir almış polislerden dolayı AKP'li arkadaşlarımız o bölgede kendileri de siyaset yapamayacaklar. Böyle bir atmosferde Türkiye seçime gidiyor.

Dolayısıyla, siz terör örgütünü muhatap almışsınız elinde hâlâ silah var iken, terör örgütü elindeki silahla arada bir size öyle dokunuveriyor herhâlde, uyanıveriyorsunuz, bir taviz daha; terör örgütü bir kere daha dokunuyor, başka bir taviz. Böyle devlet yönetilmez, böyle sonuç da alınmaz, terör böyle bitmez. Terörist, ruh hâli normal bir insan değildir; terörist, korkutarak, insanların canını alarak, onları yaralayarak, bunun da propagandasının yapılması için kamuya açık yerlerde masum insanlara bu eylemleri yaparak mutlu olan bir yaratık. İşte, Fransa'da, Paris'te meydana gelen olayda teröristin yerde yatan Müslüman polisi yaralıyken bile öldürerek o kaldırımda koşuşunu bir gözünüzün önüne getirin. Böyle psikolojisi bozuk bir insan. Siz bununla devlete nizam vermeye çalışıyorsunuz, siz bununla yeni anayasa yapmaya çalışıyorsunuz, siz bundan kamu düzeni için medet umuyorsunuz. Yani, bu akıllara ziyan bir şey ve bu tabloya rahatsız olmak suretiyle tavır koyan sivil toplumu, meslek örgütlerini, toplumun siyaset dışındaki diğer kesimlerini sindirmek için işte böyle de bir tasarı getiriyorsunuz. Bu getirdiğiniz tasarı sizin ayağınıza dolanır, onu söylemeye çalışıyorum. Eğer bunlara itiraz etmezsek, bu yanlış politikalarla devam edilirse, Allah esirgesin, Sayın Genel Başkanımızın da işaret ettiği gibi, Türkiye çok tehlikeli bir noktaya gider. Ama, o tehlikeli noktaya giderken bu getirdiğiniz düzenlemeler önce sizin ayağınıza dolaşır, önce sizi tökezletir, önce sizi devirir. Terörle, teröristle devlete nizam mı verilirmiş? Hangi tarih yazmış bunu? Hangi devletin hukukunda, kuruluş bildirgesinde ya da kurucu iradeyi ortaya koyarken teröristlerin de talebi dikkate alınmış, isyancıların talebi dikkate alınmış? Böyle bir şey yok.

Bugün Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik getiriyorsunuz. Paris'te bir olay meydana geldi, bütün dünyanın dikkati orada. Paris'te terörist ve masum vatandaş toplam 17 kişi hayatını kaybetmiş, 1,5 milyon insan, içerisinde bizim siyasi şahsiyetlerimizin de olduğu, bu büyük acıya ortak olmak üzere giden siyasi şahsiyetlerin de olduğu bir yürüyüş yapıldı. Bu güzel bir şey. Bütün insanlığın, bütün dünyanın bu konuda bir irade ortaya koyması ve bu iradeye bizim de ortak olmamız gerçekten güzel bir şey ancak bu coğrafyanın en terörist faaliyetlerine imza atan, masum insanları öldürmekten -kılını bile kıpırdatmadan- vazgeçmeyen, gözünü kırpmayan İsrail'in yöneticileri ile, PKK terör örgütüyle müzakere eden bizim Hükûmetin Başbakanı aynı sırada. Aslında bunların arasında çok da bir aykırılık yok bence. Adam öldüren bir örgütle müzakere eden birisi ve bizzat adam öldüren, insan öldüren, masumları öldüren... O tablo benim içimi acıtsa da bence iktidar partisinin teröristle müzakere anlayışına yakışan bir tablo ve biz bunu dile getireceğiz. Hiç kimse bunu dile getiriyoruz diye bizi sakın ha ayıplamaya ya da sözlerimizden başka bir anlam çıkarmaya çalışmasın. İsrail'in yöneticileriyle ki Gazze'de, Filistin'in diğer bölgelerinde İsrail'in yaptığı zulümleri, İsrail'in işlediği cinayetleri söylemeye hacet yok. Bizzat şu anki Cumhurbaşkanı tarafından İsrail'in "terörist devlet" diye nitelendirdiğini düşünürseniz o teröristle işte aynı... Bu nasıl bir siyasettir, nasıl bir politikadır, nasıl bir pişkinliktir? Ben Sayın Başbakan'ın yerinde olsam o adamı orada görünce çıkar gelirdim, "Katılmıyorum buraya, bu da terörist." derdim. Dolayısıyla, bunu bize anlatamazsanız, bunu bize kimse anlatamaz. İsrail'le kol kola gelip teröre karşı tavır sergileyeceğiz! Birisi teröristle müzakere ediyor, öbürü de bizzat terörist devlet anlayışının yöneticisi, yakışmış yani.

Bakın, Paris'te 17 insan hayatını kaybetmiş. Bunların çoğunluğu masum insanlar. Bu insanlar için dünyanın 40'tan fazla siyasi aktörü bir araya geliyor, milyonun üzerinde insan orada irade koyuyor. Peki, Telafer'de ölenler niçin öldüler? Onlar Paris'tekiler gibi öldüklerinde geride gözü yaşlı insanlar bırakmadılar mı? Onlar acı çekmediler mi? Onlar terör mağduru değil mi? Şam'da ölenler, Bağdat'ta ölenler, Gazze'de ölenler, bunlar teröre kurban gitmediler mi? Hele hele -özellikle altını çizmek istediğim- 1984 yılından bu yana -400'den fazlası kundakta bebek olan ki biz onun için PKK terör örgütünün liderine "bebek katili" diyoruz, bunu laf olsun diye söylemiyoruz, bunu ajitasyon olsun diye söylemiyoruz- 40 binden fazla, çoğunluğu Kürt kökenli olan ve PKK tarafından katledilen insanlarımızın 400'den fazlası bebek, kundaktaki bebek. Bunların canı can değil mi? Biz niçin bütün dünyaya Bingöl'deki saldırılarda hayatını kaybeden polis müdürlerimizden dolayı, polis memurlarımızdan dolayı ya da PKK'nın yapmış olduğu saldırılardan dolayı "Gelin İstanbul'da Taksim'de, gelin Ankara'da Kızılay'da miting yapalım diyemiyoruz, demiyoruz? Niçin bu PKK'yla mücadele etmiyoruz? Bunlarınki can değil mi, bu çifte standart değil mi? Ölenler Fransız olunca önemli, Türk, Müslüman olunca önemli değil mi? Bu iradeyi ortaya çıkarmak Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin vazifesi değil mi? Bunu biz niye yapamıyoruz, biz niye yapmıyoruz? Biz bunu yapmak yerine niçin PKK terör örgütüyle müzakere ediyoruz? Bu teröristin bizim devlet düzenimiz adına bize verebileceği ne olabilir? Nedir bu mutabakat?

Geçtiğimiz günlerde İmralı'ya ziyaretle ilgili -daha doğrusu oraya İmralı diyorlar, bu da bir algı yönetimi parçası- orada "Abdullah Öcalan" denilen bebek katilini ziyaretle ilgili -İmralı falan yok- orada Abdullah Öcalan denilen bebek katiliyle görüşülüyor, ondan talimat alınıyor, bu açık ve seçik. "İmralı" diyerek işin adını değiştirmeye çalışıyorlar. Ya da Özgür Suriye Ordusuna bir ara "Hür Suriye Ordusu" diye böyle bir algı yönetimi yapmaya çalışmıştı birisi, onu tutturamadı. Burayı da "İmralı" diye toplumdan gizlemeye çalışıyorlar. İmralı falan yok, orada bebek katili, PKK terör örgütünün ağırlaştırılmış müebbete mahkûm ve o örgütün kurucusu, KCK'nın lideri bebek katili Abdullah Öcalan var. Dolayısıyla, İmralı falan değil, İmralı'ya gidiyor, İmralı'dan yeni düzenlemelerle ilgili talimatlar alınıyor. Keşke, sadece oraya giden onların siyasi uzantıları talimat alsa. Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten siyasi irade de oradan talimatlar alıyor. Oradan gelen talepler doğrultusunda düzenleme yapılıyor, "talimat" diye kastettiğim bu ve bu bizi kahrediyor.

Şimdi, bu atmosferde biz bunlardan bir devlet nizamı çıkaracak fikir bekliyoruz, yok böyle bir şey. Fransa'da yapılan doğrudur, eksiktir, çelişkilidir. Dünyanın her yerinde terör örgütlerinden mağdur olanlar vardır ama en fazla da Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun vatandaşları mağdur olmuştur 1984 yılındaki silahlı eylemlerden bu yana, o bölümü kastediyorum. Dolayısıyla, PKK terör örgütüyle de Hükûmetin müzakereyi bırakıp dünya milletlerini ve devletlerini, Türk milletinden aldıkları bu kadar yüksek oranda oyu israf etmeksizin, o oya ihanet etmeksizin, o oyun hürmetine bu milletin huzurunu ve bu milletin bu coğrafya üzerinde Türk Bayrağı altında Türk adıyla yaşayabilmesi için gerekli tedbirleri almalı ve dünyada bu konuda bir kamuoyu oluşturmak için -bugünden tezi yok- bugüne kadarki politikalarından vazgeçip yeni bir anlayışla terörle mücadeleye başlamalıdır. Yoksa, gidişatın nereye olduğunu gayet iyi biliyor, herkes biliyor nereye gittiğini, şu anda Türkiye'de ne olup bittiğini de herkes biliyor. Devlet egemenliğinin belli bir coğrafyada zafiyete uğradığı, zaman zaman da ortadan kalktığı aşikâr. Bunu muhalefetten birisi söylüyor diye bilmiyorsunuz siz, herkes biliyor bunu. Biz sadece dile getiriyoruz. Bazıları susmayı tercih ediyor ama biz susmayacağız.

Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, IŞID terör örgütüyle ilgili maalesef çok büyük iddiaların, zanların altındadır. Bugün Fransa'da eylemi yapan adamın -kız arkadaşı mıdır, karısı mıdır bilmiyoruz hangi niyetle- Türkiye üzerinden geçtiği iddialarında olduğu gibi. Bugüne kadar IŞİD'in silah kaynaklarının, finans kaynaklarının, lojistik kaynaklarının, eğitimle ilgili -bugün eğit-donatı tartışıyorlar- daha Suriye savaşı başlamadan evvel bugün IŞİD ya da El Nusra ya da PYD saflarında silahlı mücadele veren o teröristlerin Türkiye'den eğitim aldıkları iddiaları AKP Hükûmetinin hâlâ altından kalkamadığı, hâlâ üzerinde Demokles'in kılıcı gibi durduğu iddialardır, bunlar açıklığa kavuşmamıştır.

Hollande Fransa'da ziyarete gelen herkesi öpüyor, bizim Başbakanımızla sadece tokalaşıyor. O görüntülere bakmanızı isterim çünkü Avrupalının da kafasında, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten AKP Hükûmetinin terörü Avrupa'ya komşu yaptığı gibi bir ihtimal, bir iddia, bir düşünce var.

Evet, terör bizim sınırımızda ama biz bir Avrupa devletiyiz. Her ne kadar AKP bizi Orta Doğu'ya, Katar'ın, Ürdün'ün, Suudi Arabistan'ın olduğu bloka itmeye çalışsa da Türk milletinin ekseriyeti, ezici bir çoğunluğu hâlâ Batılı bir anlayıştadır ve Batı hedefinden vazgeçmemiştir, cumhuriyetin kurucu iradesinin işaret ettiği, altını çizdiği gibi. Dolayısıyla, bizim yanlış politikalarımız yüzünden Avrupa teröre komşu olmuştur tarihinde ilk defa. IŞİD bizim sınırımızdadır ve biz Avrupalı bir devletiz. Avrupa bunun farkında. Dolayısıyla, AKP Hükûmeti bir an evvel üzerindeki bu lekelerden, bu iddialardan, bu zanlardan -adını ne koyarsanız koyun- kurtulabilmek için gerekli tedbirleri almalıdır, gerekli iradeyi ortaya koymalıdır. Bizim ister ideolojik olsun, ister selefi olsun, dinî, mezhepsel -adını ne koyarsanız koyun- hiçbir terör örgütüyle Türk milletinin de Türkiye Cumhuriyeti devletinin de sempatik bir ilişkisi olamaz. Böyle bir iddia bile ortaya atılamaz. AKP bunu üzerinden atabilmek için her şeyi yapmalı, her türlü tedbiri almalı ve bunları açık yüreklilikle ifade etmelidir Yoksa bizim -bizim diyorum- çünkü Batılı kaynaklar çoğu zaman "Türk" dediği zaman "Müslüman"ı, "Müslüman" dediği zaman da "Türk"ü anlamaktadır. Dolayısıyla İslamafobi aynı zamanda bir Türk düşmanlığıdır desek önemli ölçüde yeridir. Bu sebeple AKP Hükûmetinin, bu konuda siyaset üreten AKP'li mahfillerin, Türk ve Müslüman dünyası üzerindeki bu lekeyi, bu iddiayı ortadan kaldırmak için büyük sorumluluğu vardır. IŞİD terör örgütüyle ilgili, onunla ilişkilerle ilgili çok ağır iddialar vardır. Bir polemik olmaması açısından bu iddiaları burada tekrar etmiyorum ama bunları hepimiz biliyoruz ve daha da kötüsü IŞİD-Türkiye Cumhuriyeti devleti ilişkisi -Allah esirgesin- Taliban-Pakistan ilişkisine dönüşebilir.

IŞİD, Batılı devletlerin, Batılı servislerin, Batılı istihbarat örgütlerinin bir yandan kendi içlerindeki yani Almanya'da, Fransa'da, Finlandiya'da, Danimarka'da, İsveç'te, Fas'ta, Tunus'ta, Cezayir'de, Libya'da ve Türkiye'de, Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da, bu devletlerin içerisindeki radikal silahlı dinci grupların bir araya gelip, bir bal kavanozuna sineklerin üşüşmesi gibi bir araya getirilip Suriye ve Irak bataklığına bırakıldığını düşünürseniz ya da buraya gitmeleri teşvik edildiğini düşünürseniz IŞİD Avrupa'nın işine yarayan bir örgüttür. IŞİD sayesinde Avrupa kendi içerisindeki radikalleri ihraç etmiştir, rahatlamışlardır. Fas'taki, Tunus'taki, Cezayir'deki radikaller de bunlara katılmıştır. IŞİD dediğiniz 30 bin ila 40 bin arasında elemanı, silahlı gücü olduğu söylenen örgütün bu şekilde oluştuğuna ilişkin gerçeğe yakın iddialar vardır. Avrupa bundan başlangıçta memnundur çünkü kurtulmuştur radikallerinden. Bir yandan da oradaki Türkmenlerin Kerkük'ü boşaltmaları, Kerkük'ü terk etmeleri IŞİD sayesinde sağlanmıştır. Bir yandan PKK ile Barzani arasındaki küslük IŞİD sayesinde giderilmiştir. IŞİD, PKK'yla Barzani'yi buluşturmuştur, Salih Müslim'le Barzani'yi buluşturmuştur. Hatırlarsanız Aynel Arap, Afrin ya da diğer kantondaki ilk PYD oluşumu sırasında PKK'nın, KCK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD orada kendi nizamını tesis ederken ilk önce Barzani taraftarlarını tutuklamış, öldürmüş, ilk önce orada kendine muhalefet eden Kürtleri sürgüne göndermiş ya da katletmiştir.

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, toparlayabilir misiniz?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, IŞİD'den önce Barzani, tutuklanan, gözaltına alınan ve öldürülen insanlarından dolayı Aynel Arap'ta, namı diğer Kobani'de, Afrin'de, bu kantonlarda PYD'ye itiraz etmiştir, PYD'yle arasına çukur kazmıştır Barzani ancak IŞİD ortaya çıktıktan sonra bu küslük giderilmiştir. IŞİD, Barzani'yle Bağdat Hükûmeti yani Irak Merkezî Hükûmeti arasındaki küslüğü ortadan kaldırmıştır. IŞİD, her derde deva, Türk ve Müslümanlar dışında. Ve bu IŞİD, eğer AKP bu yanlış politikalarında ısrar ederse Pakistan'ın Taliban'ı neyse Türkiye'nin IŞİD'i o olacaktır. Yarın bu IŞİD Suriye'de ve Irak'ta mı kalacak, bu teröristler sadece Suriye ve Irak'ta mı eylem koyacaklar? Bakın Fransa'da eylem koyabiliyorlar. Allah esirgesin, bizim hâlimiz ne olacak, nice olacak? Dolayısıyla PKK yanlış politikalarıyla Suriye ve Irak'ı istikrarsızlaştırırken bu coğrafyayı tamamen istikrarsızlaştırmış ve bizim komşumuz bir terör örgütü devleti ya da adı neyse, bu hâle getirmiştir. AKP bu politikalarından geri dönmelidir. Biz, bugün o bölgede yaşayan insanlar... Türkiye'de 2 milyona yakın Suriyeli ya da diğer Arap ülkeleriyle beraber, Avrupa ülkeleriyle beraber 10 milyona yakın Suriyeli Saddam rejimini mumla arar hâle gelmişlerdir. O zalim bile -belki onlar tarafından- keşke o olsaydı denilebilecek hâle gelmiştir ve bizim AKP Hükûmetimiz hâlâ Paris'te o olmuş, Sultanahmet'te öbür eylem olmuş, hâlâ Esad'la hesaplaşmaya, şununla bununla uğraşıyorlar. Dolayısıyla Türkiye, Pakistan'ın Taliban'dan çektiklerini IŞİD'den çekme ile arifededir, yüz yüze gelmek üzeredir bu yanlış politikaların yüzünden, AKP Hükûmetinin bu politikaları yüzünden. Ve AKP'nin bu ideolojik yaklaşımı, ön yargılı yaklaşımı, dış politikadaki hataları yapılırken kendiyle beraber ortak hareket eden Katar da, Suudi Arabistan da, Batılı devletler de hem Esad'la temas etmeye başlamışlar hem de en fazla itiraz ettikleri Mısır'daki yönetimle irtibat, ilişki kurmaya başlamışlardır. Niye? Çünkü menfaatleri bunu gerektirmektedir. AKP'nin de eğer varsa Türk milleti hassasiyeti, varsa Türk devleti hassasiyeti, Türk devleti ve Türk milletinin menfaatleri için bu anlayıştan vazgeçmek suretiyle bir an evvel bu coğrafyada istikrarı sağlamak adına temas etmesi gereken doğru mahfiller neyse onlarla temas etmesinin doğru olacağını düşüyorum.

Dolayısıyla, bu tasarının bu maddesi terörle mücadele falan değildir. Bu tasarının bu maddesi, terörle mücadeleye, yolsuzluğa ve rüşvete itiraz edenlerle mücadele maddesidir.

Teşekkür ediyorum.