KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Çok teşekkür ederim.

Baktığımızda gerçekten ekonomiyi konuşmayı bayağı özlemişiz, ihtiyaç duyuyoruz ve gerektiği kadar veya bir şekilde ekonomi konuşuldu.

Ben biraz işleyişle ilgili bir sıkıntıya dikkat çekmek istiyorum. Tabii yeni bir dönemdeyiz. İşin doğrusu AK PARTİ/MHP ittifakının Türkiye'ye tanıştırdığı bir Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi var ve bunun uygulamaları var. Ama bunun uygulamalarında da çok sağlıklı bir yapılanma olmadığını görüyoruz, işleyişte ciddi bir sıkıntının olduğunu görüyoruz, hatta kuruluşta bile... Yani mesela iktidar partisi yok, birinci parti var ve birinci partinin de Mecliste bir çoğunluğu olmamasına rağmen, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir inisiyatif alacak kadar sayısı var. Bence Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda bir inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum. Daha önce 40 üye üzerinden 25 üye iktidarındı, koalisyon veya tek başına, şimdi iktidar olmamasına rağmen, bir partinin salt çoğunluğuna sahip olmamasına rağmen bir kararı çıkartmamaya yetecek sayıda bir gücü söz konusu. Bu kuruluşta bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum.

İkincisi işleyişle ilgili böyle bir şey var. Şimdi Sayın Muş tabii ki kanunla beraber burada. Yani biz belki onlarca kanunu burada görüşeceğiz yani bir tek bütçe kanunu istisnai olarak Cumhurbaşkanlığından gelecek. Burada yani bu arkadaşların işte kanunu hazırlayanlar olarak gelmesi hakikaten kendileri açısından da, bizim açımızdan da "mış" gibiyi oynuyoruz. Bu sadece bugün değil yarın başka parti de olsa bunu eğer sağlıklı bir işleyişe kavuşturmazsak başka bir parti olsa da aynı şey olacak. Yani 1 arkadaşımızın, 2 arkadaşımızın onlarca, yüzlerce konuyu, binlerce konuyu alakadar eden kanunlarla ilgili düzenlemeleri yapmış olmaları mümkün değil, doğru değil. Yani şu an başında olduğumuz için söylüyorum, özellikle ittifak kabinesinden yani bu AK PARTİ ve MHP ittifakından özellikle rica ediyorum. Yani bu düzenlemeyi İç Tüzük görüşmeleri başlarken bunların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Yani biz hazırlıklarımızı iyi yapabilirsek etkin sonuç çıkar. Yani biz bir Türkiye olarak bir süreçteyiz tabii ki devamlı. Yani karargâhtaki hazırlıklarla cephede savaş kazanılır eğer biz bir Türkiye olarak bir çıkış mücadelesi veriyorsak. Bunlar nitelikle ve kaliteyle alakalı şeyler. Nihayetinde buradaki arkadaşlar da yorulacak nasılsa. Bu nedenle İç Tüzük yapılırken bütçe haricinde kanunların görüşülmesinde bu düzenlemenin yapılması ve bununla ilgili sürecin sağlıklı bir şekilde işletilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Diğer bir konu... Bu tabii eğer bunun düzeltmezsek şöyle bir sonuçla karşılaşacağız, bakın bunu çok samimi söylüyorum. Bu koltuklarda oturan, bundan sonraki oturan arkadaşlar için söylüyorum. Bürokrasi siyasete karşı nobran davranacaktır ve giderek önemsizleşen ve bunu da kendilerine hissettiren bir bürokrasi doğuracaktır. Kesinlikle böyle olacaktır. Bunun izlerini de biraz şöyle baktığınızda görüyor olmanız lazım. Ben siyaseti bütün kurum olarak burada uyarıyorum. Biz saygınlığı, kişisel olarak, siyasetin saygınlığını buralarda bu işleyişte bırakmayalım. "Hızlı olsun, acele olsun"a yem etmeyelim. Aksi takdirde bizzat bürokrasi tarafından tekmelenen siyasi bir yapı ortaya çıkar. Dünyada bunun örnekleri çok.

Bir de idare hukuku açısından bir şeyi belirtmek istiyorum yine yolun başında olduğumuz için. Sayın Muş'a da, Komisyona da bu konuyu söyledim. Şimdi, Cumhurbaşkanı ifadeleri geçiyor. Esasında anladığımız şey şu: Hükûmet yani bunun eski versiyonu. Yani yetki Cumhurbaşkanına verildi diyoruz. Esasında Cumhurbaşkanına oradaki Hükûmete veriyoruz. Dolayısıyla burada idare hukuku açısından Cumhurbaşkanı mı kullanılmalı, Cumhurbaşkanlığı mı kullanılmalı? Yani şimdi Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı deyince yani biz sadece bunu dışarıdan okumamızla Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatına veriyoruz veya onun bireysel inisiyatifine koyuyoruz gibi geliyor. Belki fiilî olarak böyledir ama yani yazım olarak ve anlam olarak burada bir düzeltme yapmamız lazım. Yani ben şöyle anlıyorum: "Cumhurbaşkanı yetkilidir" deyince daha önceki dönemde "Hükûmet yetkilidir"in karşılığı olarak anlıyorum. Bilmiyorum yanılıyor muyum, yoksa bizzat Sayın Cumhurbaşkanının bireysel inisiyatifi olarak değil bu. Dolayısıyla burada da bir düzeltme yapmak lazım. Buna yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine liderlik yapan siyasi partili arkadaşlarımıza ve siyasi partilere, AK PARTİ'ye, MHP'ye bu konuda çok ciddi bir çalışma düşüyor. Bunlar tabii ki zamanında düşünülmeden yola çıkıldığı için...

Metinle ilgili de... Şimdi, burada bir şey söylüyor, mesela "Uzun vadeli yol haritasını belirleyen kalkınma planları" şeklinde bir başlık var. Değerli arkadaşlar, aşağı yukarı çoğumuz iktisat ve ekonomiyle ilgileniyoruz. Son on yılda kalkınma planlarına, son on yılda orta vadeli planlara, mali planlara, son beş yılda Merkez Bankasının hedeflerine, ilan edilme ve gerçekleşme olarak baktınız mı? Hiç baktık mı? Hayalleri yazıyoruz, gerçeklerle karşılaşıyoruz. Şimdi, bir de bankayı fona çeviriyoruz, diyoruz ki: "Bunları destekleyecek kalkınma planını, tabii ki orta vadeli planı, tabii ki mali planını..." Tabii, Merkez Bankası açıklıyor. Merkez Bankası her sene otomatik, herhâlde orada bir yazılım var, "Enflasyon hedefi yüzde 5." diye yazıyor. Otomatik yazıyor, hiç uğraşmıyorlar, sadece yılı değiştiriyorlar, 2017, 2018, 2019, böyle bir mekanizma. Şimdi, bunlarda gerçekçi olalım yani esasında bizim gibi ülkelerin kalkınma planlarına bakarsak, inanın son dört yıllık kalkınma planına bakın, Türkiye'nin dünyanın en güçlü devleti olması gerekiyor ekonomik olarak. Hep hayalleri yazıyoruz, "olacak, olacak, olacak..." Oldu!

Merkez Bankası böyle. Türkiye'nin geleneği en derin, sert ve kaliteli kurumunu bertaraf ettik, Merkez Bankasını. Ben affına sığınıyorum, solumda oturan ve Türk Cumhuriyet tarihinin en başarılı Merkez Bankası Başkanının. Yani bir Merkez Bankası Başkanı... Sonra şeye katılmıyorum ben, Sayın Katırcıoğlu'na, Sayın Hocam, Sayın Cumhurbaşkanı bankalarla kavga etmiyor, Merkez Bankasıyla ediyor. Keşke bankalarla etse, keşke etse bankalarla. Yani bu kavga ve bunun siyasi anlamı başka bir şey.

Bu nedenle, burada bu metinleri yazan arkadaşların Türkiye'yi ciddiye almasını rica ediyorum. Ben AK PARTİ ve MHP ittifakının Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu anlayamadığını görüyorum ve bu metinleri yapan, bunu siyasetin önüne getiren, bunu Türkiye'nin önüne getiren bürokrasinin ve siyasetin, Türkiye'deki kurumlara -Parlamento başta olmak üzere- saygı göstermesini rica ediyorum. Yani "Ne gönderirsek geçecek, çabuk geçsin, çabuk gelsin." Ekspres noter edasıyla yaparsak sonra hepimiz Türkiye olarak tasfiye oluruz ve üzülürüz. Ekonomide papaz bile yoruldu. Yani hepimiz vura vura papaz da yoruldu sonunda.

Şimdi, bir başka konuya gelmek istiyorum. Mesela buruda şöyle bir şey diyor: "Tasarruf oranlarının yükseltilmesi, yurt içi kaynakların artırılması, kaynakların daha üretken alanlara..." Nasıl? Nasıl tasarruf oranını yükselteceğiz? Türkiye'nin temel sorunu, son yirmi beş yılın temel sorunu. Bakın, çok net söylüyorum: AK PARTİ hükûmetleri -bu AK PARTİ hükûmeti değil, bu ittifak hükûmeti- kendisinin gerisine düşmüştür, 2007'nin gerisine düşmüştür ve bu düşüş devam etmektedir. Bakın, toz kondurmuyoruz 2007'ye, bunun sebepleri bugün geldiğimiz sonuç. Benden önceki sayın konuşmacıların söylediği gibi, bu bir sebep değil tabii ki sonuç. Bunun, bu tür tasarılar, bu tür değişimler, bu tür gelişmeler tasarruf oranlarımızı yükseltmez tabii ki.

Burada bir şeye, daha önce yapılanlardan bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye çok zaman milletinin güvenini yitirici işlemler yaptı, tasarrufla ilgili. Hatırlayın, 1990'larda da emeklilik fonları oluşturdular ve Türkiye bütçe açıklarına ve ekonomik sorunlarına bu tasarruf açıklarını, bu tasarruf projelerini kurban etti. Hatırlayın, yani benim yaşımda olanlar hatırlar, öbürküler de danışmanları vasıtasıyla biraz arşivi karıştırsın. Şimdi, bakın, burada işsizlik fonlarını yersek ki 11,04 milyarını buraya aktarmışız, yemişiz, akıbeti belli değil. Bireysel emeklilik değimiz ve devletin yüzde 25 sübvanse ettiği kaynakları buralarda yersek millete bir daha da bir daha da tasarruf konusunda... Zaten yetersiz yani bilmiyorum ne kadar tasarruf oranımız. Biliyorsunuz, bankalardaki mevduat ortalaması üç ayın altında ve de 16'larda bütün şişirmelere rağmen tasarruf oranımız, millî gelire oranımız. O nedenle, Hans'ın, George'un, Chan Chung'un paralarını yedik Türkiye'de.

Bu fonun bir endişesi var. Yine bir varlığı ve nakit akışını denetim dışına çıkarma ihtiyacı olduğunu hissediyorum. Bunların uzun vadede, yapanlara da Türkiye'ye de çok fayda sağlamayacağını düşünüyorum. Etkin kılmak çok güzel, bunun yanında olalım ama denetimin çok fazla dışına çıkarmak, hızlı bir şekilde bir şeyden mal kaçırmak gibi kanun yapmanın, eylem yapmanın bir fayda getirmeyeceğini... Bunu lütfen -rica ediyorum son olarak- emek vererek hazırlayalım. Ben hem AK PARTİ'li hem MHP'li arkadaşlardan yani ittifak kabinesinin sahiplerinden ve bunların arkasındaki bürokrasiden rica ediyorum, bunlara ciddi emek verelim.

Teşekkür ederim.