| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 13 .01.2015 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tasarının içerisinde belki de hiçbirimizin itiraz etmeyeceği, hepimizin kabulüne mazhar olacak bir değişiklik. Ancak bu çerçevede birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, bu "sentetik kannabinoid ve türevleri" ibaresinin Ceza Kanunu'nun 188'inci maddesine eklenmek suretiyle bunu kullananların, satanların vesaire cezalandırılması amaçlanmış. Ancak alt komisyonda özellikle bu konu görüşülürken bu ibarenin yani "sentetik kannabinoid" ibaresinin bonzaiyi kastettiği, özellikle arkadaşlarımız tarafından, uzman olan arkadaşlarımız tarafından değil, Hükûmet temsilcisi ve Komisyondaki diğer arkadaşlarımız tarafından ifade edilmişti. Bu sentetik uyuşturucularla ilgili en temel özellik, kimyasal bileşenleriyle çok küçük oynamalar suretiyle yeni uyuşturucular elde edilmesinden bahsediliyor, uyuşturucu imal edenler için böyle bir kolaylık olduğundan bahsediliyor. Dolayısıyla, bu "sentetik kannabinoid" diye kastedilen bonzainin de yarın bu kimyasal bileşenlerinin küçük değişikliklerle başka bir hâle dönüştürülme imkânı olduğuna ve kanunun bu şekilde değiştirilmesinin yeterli olmayacağına, daha genel ifadeler bulunması gerektiğine, ayrıca Sağlık Bakanlığı ya da kimyayla ilgili ya da bu alanla ilgili uzman bir kişinin bizi bu konuda aydınlatması gerektiğine ilişkin taleplerimiz alt komisyonda -en azından benim kendi talebim- cevap bulmadı. Ne genel bir ifade noktasında ne de bunun teknik ayrıntıları konusunda ben bir talepte bulunmama rağmen bir cevap alamadım, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Uyuşturucu ya da bunları kullanan insanlarla ilgili -tabii, Anayasa'da özellikle gençliğin korunması, toplumun korunması, kamu sağlığı gibi hususları göz önünde bulundurursanız- devletin birinci vazifesi, asli vazifeleri arasında yer alır bunlarla mücadele etmek. Fakat özellikle son dönemde Türkiye'de uyuşturucu temin etmek çok kolaylaşmış, uyuşturucu kullanımı çok yaygınlaşmış. Biraz evvel Sayın Dinçer'in çok faydalı bilgileriyle muhatap olduk. Bu raporla ilgili, çalışmayla ilgili rakamları ben tekrar etmeyeceğim ama -ben bilmediklerimi ondan not aldım, çok faydalandım- burada kabul etmemiz gereken bir şey var: "Uyuşturucuyla Mücadele Eylem Planı" diye, son dönemde, ağırlıklı olarak, özel bir ihtimam göstererek bir hususu kamuoyu gündemine, devletin ekstra olarak gündemine taşıdığına göre Hükûmet de bunu kabul ediyor; uyuşturucuyla ilgili bizim ciddi bir problemimiz var. Eskiden, uyuşturucuyla ilgili en temel problemimiz, bizim, uyuşturucu güzergâhı üzerinde bir coğrafyada olmamızdı yani uyuşturucunun üretildiği Yakın Doğu ile işte uyuşturucunun pazarlandığı Batılı ve refah seviyesi yüksek devletlerin arasında olmamızdan kaynaklanan bir sıkıntımız vardı. Uyuşturucunun ülkemizin güneyinden, kuzeyinden ve ülkemiz üzerinden gittiği üç ana trafiğinin olduğu, bu ana trafik yolları üzerinde olmamızdan kaynaklanan sıkıntılarımız hep dile getirilirdi. Dünyada uyuşturucu ticaretinden elde edilen, dünya ticaretinde yüzde 2'leri, 3'leri bulan çok ciddi bir hacminin de yani toplam dünya ticaretinde yüzde 2'lere, 3'lere varan bir hacminin olduğu iddiaları da ortada, büyük rakamlar söz konusu. Dolayısıyla, Türkiye'nin, artık bu trafik üzerinde, yol üzerinde olmaktan daha öte, artık kendi toplumunda birçok insanın bu uyuşturucu kullanımına açık müzahir olmalarından dolayı, ciddi rakamlarla, ciddi uyuşturucu kullanıcısıyla karşı karşıya olduğu bir gerçek. Dolayısıyla, Hükûmetin bu konuda bir eylem planı yapması da belki geç kalmıştır ama doğru bir yaklaşım. Fakat ben daha farklı bir şeyin altını çizmek istiyorum: Son dönemde, Hükûmetin, AKP hükûmetlerinin ya da AKP Hükûmetinin ya da AKP Hükûmeti içinde hükûmetten ayrılmış -Sayın Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere- belli isimlerin "paralel yapı diye" Emniyet üzerinde -diğer kurumları hariç tutuyorum- polis üzerinde bir çalışması var ve bu çerçevede paralel yapı iddiası, suçlamasıyla 10 binlerce polis görev yerlerinden uzaklaştırıldı, hatta görev yaptıkları birimlerden uzaklaştırıldı. Bu birimlerin içerisinde en önemlisi -belki bu maddeyle de ilgili olarak- istihbarat şubesi ve kaçakçılık ve organize mali suçlar şubesi. Bu iki şube, diğerleri de var ama bu iki şubedeki personelin Fethullah Gülen Cemaati'yle ilişkili olduğu yani paralel yapının bir parçası olduğu gerekçesiyle bu iki şubedeki birçok polisin, hepsi aynı kefeye konulmak suretiyle, kuru mu yaş mı, öyle mi böyle mi diye herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın toptancı bir anlayışla çalıştıkları birimlerden ve ayrıca o görev yerlerinden uzaklaştırıldıklarına şahit oluyoruz. Bu yapılırken çok dikkatli ve özenli olunduğunu söyleyemeyiz. Bu yapılırken maalesef, o yapıya dâhil mi, değil mi ya da o yapıya dâhil olsa da, olmasa da suç işlemiş mi, işlememiş mi, bir kabahati var mı, yok mu, bir zafiyeti, eksikliği var mı, yok mu diye bir değerlendirme yapılmadan bu insanlar uzaklaştırılmıştır.
Bakın, bu ihtisas birimlerindeki, Emniyetteki istihbarat, kaçakçılık, organize mali suçlar ve şu anda sayamayacağım diğer birimlerde çalışanların devlete ciddi bir maliyeti var. Ben "Balyoz" diye bilinen dava devam ederken Sayın Millî Savunma Bakanına bir soru önergesi verdim, "Şu anda -o gün itibarıyla söylüyorum, dava henüz belli bir aşamadaydı- tutuklu bulunan subayların Harp Okulu mezuniyeti dışında ekstra eğitim almak suretiyle kazanmış oldukları uzmanlıklarına devletin ne kadar masrafı olmuştur, kaç lira harcamıştır devlet bu insanları uzmanlaştırmak için?" diye bir soru önergesi vermiştim. Zor bir soru, cevabını hazırlamak belki zordu ama uzunca bir zaman çalışmışlar çünkü oradaki subay arkadaşlar da dediler "Sizin soru önergesine biraz fazla çalıştık." falan diye, bana 30 civarında subayın yaklaşık maliyetinin 49 milyon lira olduğunu ifade eden bir cevap verdiler yani 49 trilyon eski parayla, şimdiki parayla 49 milyon lira. Şimdi, bu kadar maliyeti olan insanlar, "Balyoz" dediler ve hepsi -affederseniz- böyle bir şeyin içine doldurulurcasına, kabahati olan var mı, yok mu diye düşünülmeden davalara muhatap edildiler, görevlerinden alındılar, bir kısmı Hakk'ın rahmetine kavuştu, bir kısmı intihar etti, bir kısmı bunalıma girdi, tabii önemli bir bölümü hapse girdi; şimdi, döndük, "Aa bu kumpasmış." diye işin içinden çıkmaya çalışan bir anlayışla da karşı karşıya kaldık.
Bunu niye söylüyorum? Aynısı emniyet teşkilatı için de geçerli. Bakın, bir yandan diyoruz ki: Terör örgütleri Türkiye'de cirit atıyor. Terör örgütleri diye kastettiğim DHKP-C yani PKK'yı saymıyorum çünkü Hükûmet ona terör örgütü gözüyle bakmıyor. Mehmet Erdoğan Bey'in Sayın Arınç'ın ağzından söylenenleri aktardığı hususları da düşünürseniz terör örgütü diye kastettiğim PKK değil yani bunu şey yapmayın. Ama DHKP-C diye bir örgüt var, biraz da enteresan bir örgüt çünkü zaman zaman taşeron olduğu iddiaları da hep önümüzde. Onlar eylem yapıyor, batıdan birileri geliyor, Türkiye'den transit geçiyor, işte, bir kısmını geri çevirdik, "Sınır güvenliğimiz yok ama bir kısmını geri çevirdik." deniyor, Türkiye'nin özellikle Suriye'yle sınır olan coğrafyasındaki illerde bütün ajanların cirit attığı söyleniyor ama biz paralelci, Fethullahçı, bilmem neci falan demek suretiyle Emniyetin istihbarat biriminde yıllardan beri gelmiş, eğitimli, donanımlı insanları paralelci diye uzaklaştırdık. Orada şu anda görev yapan arkadaşlarımıza da herhangi bir ithamda bulunmak istemiyorum, onu da yanlış anlamanızı istemem ama ihtisası, uzmanlığı, onun altını çizmeye çalışıyorum.
Diğer taraftan, uyuşturucuyla mücadelede, özellikle kaçakçılık, organize mali suçlarla ilgili mücadelede de o şubede çalışan polisler için de aynısı geçerli. Yani uyuşturucu kullanımının yaşının, miktarının, yaygınlığının bu kadar çok konuşulduğu, Hükûmete artık bir eylem planı vesaire gibi acil "SOS" diye tabir edeceğimiz şekilde tedbir aldırdığı bir dönemde KOM'daki polis memurları ya da polis amirleri, hepsi toptancı bir anlayışla oradan uzaklaştırıldı. Bu bir zafiyet değil midir? Bu bir israf değil midir? Yani çevik kuvvet polisiyle diye biraz da ajite ederek söylüyorum, o polisle bu mücadeleyi nasıl vereceğiz? Yani uyuşturucu kullanımıyla ilgili ben size bir şey söyleyeyim: Ben bir vilayet biliyorum, bir dozu 2,5 liraya vuruyorlar, 2,5 lira. Yani artık ilkokul öğrencisi bu parayı bulur, büyük paralar değil. Ankara'da biraz daha pahalı olduğunu biliyorum, Emniyetteki arkadaşlar 15 lira falan diyorlardı geçen yıl, bu sene, 2014'ün sonunda görüştüğüm bir arkadaşım "7,5 liraya kadar düştü." diyor. Tabii 2,5 lira olan ilde kiralar ucuz, buralar pahalı olduğu için herhâlde aradaki fark ondan kaynaklanıyor.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Bir ilimizde 11 yaşındaki çocuklar almış, 11 yaşındaki, polis kayıtlarında var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Şimdi, bunu şuraya getiriyorum: Hükûmetin, AKP Hükûmetinin ya da onun içindeki belli aktörlerin -çünkü hepsinin öyle bir problemi de yok- bir paralel yapı mücadelesi var ama bu paralel yapı mücadelesi öyle bir hâle gelmiş ki bizim -Emniyet için söylüyorum- istihbarat ve uyuşturucuyla mücadele eden birimlerimizi zafiyete uğratmış, bunu kabul etmeliyiz. Şu anda, bu bir yıllık dönem içerisinde yani 2013'ün 17, 25 Aralığından bu yana yani on üç aylık bir dönem içerisinde bu birimlerle ilgili hizmetlerin ne kadar geriye gittiğini gerçekten merak ediyorum. Ölçülebiliyorsa, Hükûmet yetkilisi arkadaşlarımız bunu ölçebiliyorlarsa, eğer açık yüreklilikle de bizimle paylaşabileceklerse ben bunu gerçekten merak ediyorum çünkü bu çok ciddi bir zafiyet. Biz hep deriz işte, sınırda asker, şehirde polis, bekçi neyse, bizim geceleri evde huzur içinde uyumamızın sebebidir. Kamu düzeninin yaşadığınız şehirlerde sağlanmış olması ki kamu düzeninin içerisinde bu tür, kamu düzenini bozan uyuşturucuyla mücadele hususu da var; bu, zabıtayla, kolluk kuvvetleriyle sağlanan bir şeydir. Şimdi siz bunları tarumar ediyorsunuz, biz de tarumar etmeyin, yahu şunun içinden suçluları bulun, gerçekten kabahati olanları temizleyin deyince yani kusura bakmasın arkadaşlarımız ama ya "darbeci" diyorlar bize ya da "Siz de paralelcisiniz." ya da "Paralelcileri destekliyorsunuz." diyorlar. Yok böyle bir şey, geçen söyledim, yani paralelci olmadan, darbeci olmadan bu Hükûmet, bu parti eleştirilemeyecek mi? İlla da paralelci ya da darbeci mi olmamız gerekiyor eleştirdiğimiz zaman?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Eleştiriyorsun, ondan son, "Böyle mi olmak lazım?" diyorsun, eleştiriyorsun ya mübarek. Hiçbir şey olmana gerek yok.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Hayır, ben eleştirilerimize karşılık verilen cevabı kastederek söylüyorum Hüseyin Ağabey, yok. İnanın, ben ne söylediğimi biliyorum yani farkındayım, arkasındayım da.
Dolayısıyla, bu mücadele, "devletin içerisindeki illegal örgütlenme" diye sondan önceki Millî Güvenlik Kurulu kararında tarif edilen yapıyla mücadele artık devletin kör ve sağır olmasına sebep olacak noktaya gelmiştir, devletin kör ve sağır olması yani haber alamıyor. Niye? Bir zaman orayı işinize gelecek şekilde dizayn etmişsiniz -bu politikaların sahipleri için söylüyorum- sonra, öküz ölmüş orayla ortaklık bozulmuş, şimdi toptancı bir anlayışla hepsini, iyiyi de, kötüyü de... Ya, Allah aşkına soruyorum burada, herkesin hafızası henüz taze: Yargıtayda bir imam yok muydu? Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin bunu hepimizle paylaşmadı mı? Nerede bu adam?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ama Bülent Arınç da "Verdikçe veriyor." diyordu seçilenlere.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ya, ben bu adamı istiyorum, Allah rızası için siz de isteyin, Sayın Mehmet Ali Şahin'i gördüğünüzde "Bu, Yargıtayın imamı nerede?" diye sorun ya. Öyle bir dönemde öyle bir ifade attı ki ortaya, Yargıtaydaki üye o imam aracılığıyla dosyasını Amerika'ya, Pensilvanya'ya gönderiyor, Pensilvanya dosyayı inceliyor, bir karar veriyor, getiriyor, burada karar o şekilde veriliyor. Yani öyle bir dönemde attı ki tıpkı, böyle, yasadışı dinlemeler olunca yandaş medya hemen devreye giriyor, "7 bin kişiyi dinlediler.", "110 bir kişiyi dinlediler.", "1 milyon kişiyi dinlediler." diye o kadar müthiş bir bombardıman, o kadar müthiş bir algı yönetimi ki siz cevap vermeye yetişemiyorsunuz. Sonra açıkladı savcı, 230 kişiyle ilgili dinleme kararı almışlar ama onu 7 bine çıkarmış birisi, 110 bine, neyse... Şimdi, bu, Yargıtayın imamı da aynı mesele, nerede bu, Yargıtayın imamı? Herkes sorsun bunu, ben soruyorum. Yüce dinin Peygamberi buyuruyor ki: "Ahir zamanda, ahiret gününde en fazla hayıflananlar kendi ahiretlerini başkalarının dünyalığına feda edenler olacaktır." diyor, "Kendi ahiretlerini başkalarının dünyalığına feda edenler olacaktır." diyor bu yüce dinin Peygamberi. O yüzden, başkalarının dünyalığı için bunlara razı olanlar, bunlara sessiz kalanlar için belki bu hadis önemli ölçüde işaret edecektir. Ben Yargıtayın imamını istiyorum, çıksın Mehmet Ali Şahin ya milletten özür dilesin, izzetüikballe gereğini yapsın ya da çıkarsın, desin ki: "Şudur." ismi neyse, şimdi KOM'da da böyle. Benim tanıdığım bir tane polis var, sürtsen bulaşmaz, adamı silah zoruyla oraya götürsen yakışmaz ve Türkiye'nin belki de yetişmiş en iyi bilgisayar, yazılım, donanım vesaire ustası. Onu göndermişler, Türkiye'nin her yerinde işte, bilgisayar kurulacak, yazılım falan filan; hiçbir alakası yok. Akşama kadar Emniyette, sabaha kadar evinde Play Station oynar, maklube yemeyi de pek sevmez ama "paralelci" diye gönderdiler bunu. Şimdi, nasıl olacak bu ya? Biz bunu sormayalım mı? Bu milletin parası, o Hava Kuvvetlerindeki ya da Millî Savunma Bakanlığından aldığımız cevaptaki subayların maliyeti gibi bunların da bir maliyeti var, siz bunları Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında ya da öncesinde, devlet parasıyla, benim verdiğim vergilerle bu çocukları gönderdiniz, ihtisas aldırdınız.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Kurumun hafızasını sıfırlıyorlar.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet.
Bunlara hizmet içi seminerler verdirdiniz, ellerine en teknolojik araçları verdiniz, devlet verdi bunları, siz vermediniz. İktidarda sizin olmanız bunu devletin verdiği gerçeğini değiştirmez, iktidarda kim olursa olsun. Yani bir de "Biz bunu yaptık, biz bunu yaptık." Yahu, rahmetli İnönü yaşasaydı "Ula, bu Türkiye'ye radyoyu ben getirdim." diye, sizin anlayışınızla, her gün başımızı yerdi herhâlde ama radyoyu İnönü getirmedi, radyoyu medeniyet getirdi, dönem, çağ getirdi. Rahmetli Özal yaşasaydı "İkinci kanalı ben getirdim." diye herhâlde bizi... Ya bunlar, bu teknoloji... iPhone'u Tayyip Erdoğan mı getirdi ya?
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, toparlayabilir misiniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Başkanım, tam yerine geldim.
BAŞKAN - Daha yeni mi geldin Sayın Türkoğlu? Yirmi dakika oldu, lütfen...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Başkanım, gerçekten bu bir insan israfı, bu bir kıyım, bu bir zulüm. Alın "paralelci" dediğinizi, devletin aleyhinde faaliyet yapanları alın, tek tek suçlu olanları ayıklayın, devlet bunun için, hukuk devleti bunun için var. Kim devletin nizamı dışında bir iş yapmışsa, yasanın dışına çıkmışsa kimse sahip çıkmaz. Biz kendi mensuplarımıza bile, milletvekili, belediye başkanı, il başkanı eğer hakkında hukuki, cezai bir soruşturma varsa Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanı bugüne kadar hepsine "Git, yargıdan aklan, gel." demiştir. Dolayısıyla, biz hukukun tecellisi konusunda en ufak bir tereddüdü olan bir parti değiliz. Hukuk tecelli etsin, adalet tecelli etsin, bunda duruşumuz bellidir, bunun örnekleri ortada. Dolasıyla, bu yapıyla mücadele ise ve bir suç var ise biz bunun arkasında duramayız ama suçlu bulunsun istiyoruz, toptancı olmasın yoksa buna "hukuk devleti" denmez ki.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Bir de verdiklerini açıklasınlar, "Verdikçe verdik." diyorlardı, ne verdiklerini de bir açıklasınlar.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Veren de suç ortağı olmuyor mu?
Sayın Başkanım, dolasıyla, bu sentetik uyuşturucuyla ilgili teknik bir elemandan dinlemek istiyoruz, hâlâ istiyoruz eğer kabul görürse.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) - "Türevleri" var ya, "türevleri" diye yazıyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bunu bize birisi anlatsın teknik olarak Adem Bey. Bunu gerçekten duymak istiyorum, alt komisyonda da bunu duyamadım.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Ama, Sayın Genel Müdür Yardımcım duymadı, Bakanım duydu da.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Olabilir.
Diğer taraftan, bu mülki amir tarafından tespit edilmesine ilişkin eleştirilerimiz, yani bu gerçekten çok kötü bir düzenlemeydi, o zaman arkadaşlarımız hassasiyet gösterdiler, muhalefet partileri olarak biz de destek verdik, o açıdan da teşekkür ediyorum. Yani 300-500 tane eğri yeri var ama bir tanesi düzeldi, o açıdan gerçekten müsterihiz. Diğer 299 bölümünde artık Allah büyük yani Anayasa Mahkemesi falan bir yerler düzeltir inşallah.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Yok, biz iktidara gelip düzeltiriz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ben uyuşturucuyla mücadele konusunda mevcut bu son dönemdeki moda zulmün zafiyet yarattığı hususunu tekrar ediyor, teşekkür ediyorum Başkanım.