KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkanım, kaçta bitireceğimizi söylerseniz...

BAŞKAN - Efendim, siz ne zaman bitirmeyi uygun görürseniz, ben hazırım.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Götürü.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Götürü usuldeyse efendim ben bu madde için saat bire kadar konuşabilirim yani peşinen...

BAŞKAN - Yani estağfurullah, takdir zatıalinizin.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Benim de 10.30'da KİT Komisyonum var ama ben arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi artık ciddi derecede yorulduğumuzu düşünüyorum. Özellikle, iktidar partisinden arkadaşlarımızın çoğunluğu ziyadesiyle sıkıldılar yani onların da adına bunu ifade edebilirim. Hiç gerek yok yani eğer mümkünse uygun bir zamanda bırakalım Sayın Başkanım.

Şimdi, size de arz ettim biraz evvel yani bu 2 madde gerçekten bizim muhalefet etmememizin ana eksenini oluşturuyor, idari mercilere yargısal vazifelerin verilmesi. Yani, yargının görev alanında olması gereken yetkilerin idari mercilere, idari görevlilere verilmesi son derece tehlikeli, son derece de Anayasa'ya ve evrensel hukuka aykırı.

Şimdi, biraz evvel 6'ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında bir açıklama istedim. Sayın Hükûmet temsilcisi açıklama yaptı, teşekkür ediyorum ancak şunu da ifade etmeliyim ki bu açıklama kesinlikle tatmin edici bir açıklama değil, kabul edilebilir bir açıklama da değil ama ne yapsın, o da bunu bir şeyle açıklamak zorunda, Allah yardımcısı olsun. Şimdi, adamın birisini, fıkra bu ya, cehennemde kazanın içinde kaynatıyorlarmış, arada bir kafa çıkarıyormuş o kazanın içinde cezasını çekenler. Onlardan birisi yine kafayı bir çıkarmış ki bakmış zebani terini siliyor. Adam "Senin işin de zor hemşehrim." demiş. Hükûmet temsilcisinin de işi zor yani bunu savunmak kolay mı, Allah yardımcısı olsun onların da. Yani, mülki idarede geçirdikleri süre, emniyet teşkilatı içerisinde geçirdikleri süre, akademi dünyasında geçirip akademi başkanı olmuş, hukuk müşavirliğinde çok değerli bir arkadaşımız yani onlar şimdi benim düşündüklerimi, benim bu yasa tasarısıyla ilgili değerlendirmelerimi çok mu garipsiyorlar sanıyorsunuz? Ama ne yapsınlar, emir demiri kesiyor. Onların da işi zor, Allah sizin de yardımcınız olsun.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Yalnız, terlerini silecekleri sürekli malzeme bulmak da sıkıntı, sıkıntı orada olabilir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Olabilir.

Şimdi, İl İdaresi Kanunu ile vali lüzumu hâlinde kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması, suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir. Kolluk bu emirleri mevzuatta belirlenen usule göre yerine getirir. Yine, adli kuruluşlarla ilgili bir şey var. Devamında, bu 5442'ye, 66'ncı maddeye eklenen bir fıkra var ki o zaten olağanüstü hâl yetkisi.

Şimdi, bakın, bundan önceki maddede "suçüstü" diye başlıyor cümle bir fıkrada, suçüstü. Hani, "suçüstü" deyince acil bir durum falan yani belki birileri o suçüstü kelimesinden hareketle ikna olmuş olabilir. Yani, burada suçüstü falan da yok. "Vali lüzumu hâlinde yani suçun aydınlatılması için, suç faillerinin bulunması için, acele tedbirlerin alınması için..." Şimdi, bunun için de o kadar geniş, o kadar muğlak ifadeler var ki alt komisyonda bu tasarıyla ilgili değerlendirmeler yapılırken buradaki bir (g) ve (h) fıkralarıyla ilgili düzenleme var idi, "Bu yetkiler ilçede kaymakam tarafından da kullanılır." şeklinde idi. Tabii, ben biraz duramadım yani ifade ettim, insanlık diye de adını koyduk o müdahaleye. Sanırım İdris Bey'di, bir önerge vermek suretiyle oradan "kaymakamlar" ibaresi çıkarıldı, sadece "vali" kaldı. Ben müdahale ederken de şöyle bir değerlendirmede bulunmuştum alt komisyonda: Yani, kaymakamlara acaba hâkim ve savcılara verilen eğitimden mi vereceksiniz? Çünkü, burada suçun aydınlatılması, faillerin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunu doğrudan emir verebilir, kolluk bu emirleri mevzuatta belirtilen usullere uygun olarak yerine getirir. Yani, hâkim ve savcının suçun aydınlatılmasına ilişkin, suçlunun yakalanmasına ilişkin aldığı bir hukuk fakültesi eğitimi, bir hâkim ve savcılık eğitimi olduğu aşikâr, bu hepimizce malum. Şimdi, tamam, kaymakamı bir kenara koyuyoruz, valinin de meslek içerisinde benzer eğitimi alması gerekmez mi? Yani, bütün valiler hukuk fakültesi mezunu değil, bütün valiler bu eğitimi almış değil. Dolayısıyla, böyle bir düzenleme izah edilebilir bir düzenleme değil. Biraz evvel "Suçüstü hâlleriyle ilgili gözaltı kararı tartışılırken bir kolluk amiri tespit edecek, mülki idare amiri o kadar." dendi. Şimdi, burada başında savcının bulunduğu bir adli kolluk var, o adli kolluğa bir tane de mülki amir, adli kolluk amiri olarak bir de vali ekleniyor.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Paralel oluyor yani.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Yani, biraz önceki maddeye getirdiğimiz eleştirilerden...

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Paralel artı kolluk amiri.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - ...çok daha ağır, çok daha kötü bir nokta bu düzenleme. Yani, kolluk ne yapacak? Kolluk ne halt etsin, hangi birine yetişsin, vali bir tarafta, savcı öbür tarafta? Yani, bakın, bunlar hukuk sisteminde çok ciddi kargaşalara sebep olur, bunlar taşrada çok ciddi çatışmalara sebep olur. Yani, bu ihtiyaç neden? Yani, savcının talimat verdiği kolluk, görevi yapmıyor mu? Savcıyı ciddiye mi almıyorlar, savcıyı kale mi almıyorlar da ayrıca bir kolluk amiri daha ihdas ediliyor, adli kolluk için söylüyorum? Valiyi niye bu işin içine dâhil ediyoruz? Yani, bu konularla ilgili soruşturmalarda vali ya da mülki amir sadece bir kolluk amiri tespit ederek bu işin içinden sittin sene çekilecekse... Öyle açıklandı biraz evvel yani dedik ki: "4483'e göre mi yargılanacak, 2802'ye göre mi?" "Buna gerek yok, 161 yeterli, işte o sadece tespit edecek." dediler. Peki, o vali yolda giderken, kaymakam yolda giderken bir suç tespit ederse ve bununla ilgili bir emir verirse yani tespit ettiği kolluk amirine emir de verebilir, bununla ilgili yargılama nasıl olacak diye sorduk, bir cevap alamadık. Burada daha vahim, burada böyle bir tespit de yok, mevcut adli kolluğun başına koyuyoruz. Dolayısıyla, bu bir karmaşa, bu bir kargaşa, bu bir çatışma sebebi yani erklerin taşrada zaman zaman karşı karşıya geldiklerini görüyoruz, biliyoruz, bu çok daha vahim hadiselere sebep olabilecek bir şey yani bu ayrı bir alan açacak Türkiye'de. Yani, yasama, yürütme ve yargı erklerinin hakları, yetkileri, görev alanları vesaire dışında bir başlık daha açacağız hem yargı alanında hem de yürütme alanında vazife yapan kamu görevlileriyle ilgili bir başlık açmak, bir fasıl açmak gerekecek.

Yine bu maddenin ikinci fıkrası 66'ncı maddeye cümleler ekliyor, 66'ncı maddenin birinci fıkrasına. Burada vali ve İçişleri Bakanına kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylara yönelik usulüne göre tedbir almayı, önce tespit, sonra tedbir, sonra da alınan tedbirleri ilan ediyor, ilan edilen tedbirlere uymayanlara ceza öngörüyor, hapis cezası vesaire. Şimdi, Anayasa'mızın 120'nci maddesi aynen şu şekilde, diyor ki: "Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması..." Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunu ve olağanüstü hâl ilan edilmesini düzenlemiş Anayasa'nın 120'nci maddesi. Burada da benzer ifadelerle benzer durumu kastederek İçişleri Bakanı tarafından ya da il valisi tarafından tespiti ve böyle bir durumun ilanı söz konusu. Anayasa'da böyle bir düzenleme var iken bunun buraya getirilmesi nasıl açıklanıyor merak ediyorum. Bu konuda Hükûmet yetkilisi arkadaşlarımız da gerekçeyi değil, asıl neyi hedeflediklerini bize izah etmeliler. Çünkü 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci maddesinin (a) bendi, zaten kamu düzenini bozan olaylar karşısında valiye bir yetki veriyor. Bu yetkiyi uygularken aldığı tedbirlere uymayanlara yine bu 66'ncı maddenin mevcut hâlinde bir ceza da öngörülmüş.

Şimdi, bir yanda Anayasa'nın 120'nci maddesi var, bir yanda da 5442 sayılı Kanun'un 11'inci maddesinin (a) bendi var. Bu ikisi var iken bir de 66'ncı maddeye eklenen cümlelerle başka bir olağanüstü hâl, başka bir sıkıyönetim düzenlemesi yetkisi getiriliyor. Bu mükerrerlik neden? Bu 5442'nin 11'inci maddesinin a bendindeki müeyyideler yeterli bulunmamış olabilir ya da oradaki ifadeler yeterli bulunmamış olabilir. Yani, yasa yapma tekniği açısından herhâlde başvurulacak olan yöntem 11'inci maddenin o fıkrasıyla ilgili bir tadilat. Burada tartıştığımız yeni bir cümle, yeni bir fıkradan çok, o maddenin tadil edilmesi şeklinde karşımıza çıkardı, biz onu tartışırdık. O maddeye dokunulmuyor, o madde orada duruyor ama 66'ncı maddede, o maddeyi Anayasa'nın 120'nci maddesini de kapsayacak şekilde değiştiren ve tekrar, yineleme anlamında bir düzenleme daha getiriliyor. Olağanüstü hâl ve sıkıyönetim yetkisi içeren bu düzenleme doğru değil.

Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına ilişkin sınırlamalar olacaktır bu tedbirlerin içerisinde. Cumhurbaşkanının başkanlığında Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir kararnameyle bu tedbirler ya da olağanüstü hâl kararnamesiyle yapılacak şeyleri biz il valisine ve Bakana veriyoruz, benim bu düzenlemeden anladığım bu. Eğer ben yanlış anlıyorsam lütfen benim bu fikrimi arkadaşlarımız düzeltsinler. Ama niye bu tekrar? Bu 5442 gibi gerçekten dönemine göre çok iyi hazırlanmış bir kanun ki bugüne kadar çok az değişikliğe uğramış bir kanundur 5442. Ve ben İçişleri Bakanlığında çalışırken meslek büyüklerim, arkadaşlarım hep şunu söylerlerdi: "Yani, bu kanuna mümkün olduğunca dokunmamak lazım. Bu kanun vali ve kaymakamların statüsünü, il, ilçe, il sisteminin özünü oluşturuyor. Buna çok dokundurtmamak lazım, bu sistemi bozmamak lazım." Dolayısıyla, bu kanunla ilgili özel bir yer vardı idare sistemimizde ama şimdi bu kanunu da komik hâle düşürüyor bu düzenleme. İl valisinin 11'inci maddede yeteri kadar yetkisi var. Bu niye getiriliyor? Yani Bakana ya da ilin valisine niye 1'den fazla ilde olağanüstü hâl ilan etme yetkisi getiriliyor? Onların vereceği ceza niye arttırılıyor? Bunun izaha muhtaç olduğunu düşünüyorum.

Bir yandan idari sistem, anayasal sistem bu şekilde alt üst ediliyor; diğer yandan adli kollukla ilgili sistem alt üst ediliyor. Adli kolluğa hâkim olma anlayışı var. 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra Adli Kolluk Yönetmeliği'nde bir değişiklik yapıldı, yargı kabul etmedi bunu, "Bu doğru değil." dedi Danıştay. Daha sonra da esastan iptal etti o işlemi, önce yürütmenin durdurulması kararı verdi. Şimdi kanunla yapıyoruz bunu. Niye? Yani niye bir kaosun kapısını aralıyoruz? Niye Anayasa'ya aykırı bir iş yapıyoruz? Uygulamada bunun ortaya çıkaracağı sakıncaları hepimiz biliyoruz. Niye ısrar ediyoruz? Kimin iradesi bu bizi bu şekilde muhalefet ettiriyor, inanmadığınız şey için belki de, katılmadığınız şey için belki de siz de evet demek durumunda kalıyorsunuz?

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.