KOMİSYON KONUŞMASI

OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili milletvekillerimiz; hepinizi selamlıyorum öncelikle.

Toplantının başında da ifade edildiği gibi ve bütün vekillerimizin tek tek beyanlarında da söylediği, çevre siyaset üstü ve gerçekten önemli. Ancak, şunu özellikle söylemek gerekiyor ki gerçekten bu bir hobi değil, bu Komisyon, çevre alanı bir hobi değil. Özellikle dört mevsimin aynı anda yaşandığı ve bir sürü doğal zenginlikleriyle övündüğümüz ülkemizi yaşanılabilir bir ülke olmaktan çıkaran bir tehdit altındayız. Bu konuda gerçekten ciddi çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var. Bu çalışmaları yaparken de öncelikle bu aşamaya nasıl geldik, bunun üzerinde gerçekten yoğunlaşmaya ihtiyaç var.

Ben Balıkesirliyim. Maalesef ben de mesela Manyas Kuş Cenneti'ne sizleri davet etmek isterdim ama artık orada bir Kuş Cenneti yok. Kazdağları'na davet etmek isterim, gerçekten, özellikle burada da ifade edilen HES'i, RES'i, kıyı doldurması, siyanürle altın aranmasının sonuçlarının bizzat yaşandığına tanık olmak için ve bunu engellemek için. Artık övündüğümüz, o doğal havasının temizliğiyle de övündüğümüz Ege kıyılarımız ve Altınoluk, bu özelliklerini tamamen kaybetmek üzere. Yine HES'lerin yarattığı tahribatı Karadeniz'de, özellikle Doğu Karadeniz'de hep birlikte gidip izlemek gerektiğini düşünüyorum ve bunun acilen durdurulmasına ihtiyaç var.

Şu an Türkiye'de özellikle "büyüme ve kalkınma" adı altında denetimsiz, hesap vermeyen ve katılımcı ve şeffaf olmayan bir politika sonuçlarını yaşamaya başladık ve bu sonuçların çok daha vahim hâle gelmesini engellemek gibi bir görevle bu Komisyondaki bütün arkadaşlarımız karşı karşıyayız diye düşünüyorum açıkçası.

Birkaç veri paylaşmak istiyorum, affınıza sığınarak, zamanınızı almak pahasına: Yirmi beş yılda tüm tarım arazilerimizin yüzde 25'ini kaybettik biz. Özellikle 1920'lerin başında Türkiye'deki arazilerin yüzde 56'sını oluşturan meraların oranı, bugün yüzde 19'a geriledi. 2B uygulamaları çok önemli, biz senelerce de buna karşı çıktık. 2B uygulamalarıyla Orman Kanunu'nun 16, 17 ve 18'inci maddelerinde verilen izinler orman arazilerinin tahribatına yol açtı ve 473.420 hektar alan orman rejimi dışına çıkarıldı. Şu an İstanbul'da, baktığımızda, gerçekten yeşil olan yerler sadece mezarlıklar kaldı. Ve yine bu Orman Kanunu'yla beraber; madencilik, ulaşım, enerji, haberleşme, atık yönetimi gibi çok sayıda ormancılık dışı kullanım ve tesislerin yapımı nedeniyle 30.037 adet projeye izin verildi. Ve bu projelerde 189.315 hektar orman, orman dışına çıkarıldı.

Sonuçta ormanlarımız önemli, bunu aynı zamanda daha sonraları da uzun uzun tartışırız. Türkiye'de özellikle kişi başına düşen su kullanımının bin metre küpün altına düşmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Özellikle çeşmemizden açtığımızda su içilebilen bir ülkeden, biz bugün suyu satın alan bir hâle geldik.

Ve şöyle bir önerim var: Bizim bu konuda, kent ve doğa hakları konusunda çalışan bütün platformlarla, örgütlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmamızın önemli olduğunu düşünüyorum. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği 1993 yılında çıktı. Yürürlüğe girdikten sonra 18 kez değiştirildi. Ve bu 18 kez değiştirilmesi, tamamen, bu başkalarının ihtiyaçları, yani oradaki halkın, yaşayanların ya da doğanın ihtiyacı doğrultusunda değil, tamamen aslında rant odaklı politikaların bir parçası olarak değişti. Ve bizim, özellikle, halkın çevresel bilgilere erişim hakkı ve karar alma süreçlerine katılım hakkını sağlayacak yönetmelikler konusunda çalışmamız lazım ve bu konuda hukuki denetim yollarının geliştirilmesi için özel olarak çalışmamız lazım. Göl ve deniz sulak alanlarının doldurulması, kıyıların doldurulması, bunların derhâl projelerinin durdurulması için gidelim, izleyelim, yerinde görelim ve bunun için projeler geliştirelim. Orman ve tarım alanlarının kendi vasfının korunması için, bu hepimizin geleceği için, bu ülkede sadece insanların, halkın değil, doğal varlıkların her birinin devamı için çok önemli, bu ülkenin varlığı için önemli. Derelerin üzerindeki su kullanım anlaşmalarının iptal edilmesi lazım. Özellikle Karadeniz'e gidip gördüğünüzde hepsinin ne kadar işlevsiz olduğunu göreceğiz. Ve hiçbir yere nükleer santral yapılmasını istemiyoruz ve bu konuda da özel bir çalışma grubu oluşturulabilir, alt komisyon oluşturulabilir diyorum.

Daha sonra yeniden tartışmak üzere sözlerime son veriyorum.

Hepinize teşekkürler ediyorum.