KOMİSYON KONUŞMASI

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Sayın Başkanım, Değerli Genel Müdürüm, TİGEM'in değerli çalışanları; sizlere görevlerinizde başarılar diliyorum, iyi çalışmalar diliyorum.

Şimdi, TİGEM millî bir kuruluşumuz, TİGEM demek devlet demek. Devletin ismini taşıyan ve milletimizin de kullanımına sunulan tüm ürünler bir şekilde marka değeriyle elde ediliyor. Marka yaratmak zordur yani bir markayı yarattıysanız o ürünü en üst değerde satarsınız. O satılabilecek değere de... Bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin insanları TİGEM'i o mertebeye, o seviyeye getirmiştir. Şimdi, TİGEM hangi ürünü üretirse üretsin, hayvancılıktan tarıma, bitkilerden yer bitkilerine, hangisini üretirse üretsin, TİGEM markasının olduğu yerde eğer bir özel sektörün veya bir kişinin ürettiği ürün var ise, o 10 liraysa TİGEM 20 lira, 15 lira rakam koysun, istediği değerde satabilecek durumdadır ve böyle olmaktadır da, yıllardır bu böyle gelişmiştir.

Şimdi, TİGEM'in Türkiye'deki görevi nedir? Yani özel çiftlikler oluşturulmuş, dekar açısından çok büyük ölçekteki tarım arazileri söz konusu. Çok yüksek tarım arazilerinin olduğu yerde üretimler de maliyetleri düşürmektedir yani bütünleştirilmiş arazilerdir bunlar. Burada böyle bir şey de vardır, önceliği de vardır TİGEM'in.

Şimdi böyle olmasına rağmen, biz şunu anlayamıyoruz: Türkiye'de tüm tohumların üretiminde TİGEM ön rol oynadığına göre, ürettiği her ürünü de çok yüksek maliyette sattığına göre, acaba neden kârlılık elde edemiyor? Kârlılık elde edemediğinin sebeplerinden biri, mevcut siyasal iktidarların, Hükûmetlerin TİGEM'lerin yönetimlerinde, TİGEM'lerin yapılarında ve işleyiş çalışmalarında mutlaka etkin rol oynadıkları ve olumsuz etki yaptıklarını biliyoruz. Ben şahsen şu andaki TİGEM yönetiminin, kendilerinin bu konuda çok şey olduğunu düşünmüyorum yani yetersiz olduğunu düşünmüyorum ama mevcut siyasal iktidarın burada etkin rolünün, baskısının TİGEM'in olumsuzluk durumunu getirdiğini de düşünüyoruz. Örneğin, Türkiye'de şu anda TİGEM buğday üretiminin, tohum üretiminin yüzde 20'sini dahi karşılamamaktadır yani bu durumdadır. Yani yüzde 100 bir tohum üretimi söz konusu ama TİGEM bunun da hâlen yüzde 20'sini karşılayabilmektedir. Soyada, nohutta, yoncada, korungada, fiğde, bunlar zaten çok düşük ölçekli yani yüzde 1'lik, yüzde 2'lik, yüzde 5'lik durumunu karşılayabilmektedir. Hâlbuki, bunları yüzde 50'lik durumuna getirse çok rahat satabilecek, üretebilecek durumda, kâr da elde edebilecek, ülkemizin de geleceği açısından daha verimli ürünlerin daha üst seviyede olacağı düşünülmektedir. Örneğin, bundan otuz, kırk yıl öncesi bu ülkede makarnalık kırmızı sert buğday üretiliyordu, makarnalık beyaz sert buğday üretiliyordu, sert Rus buğdayları üretiliyordu ve bunlar üretildiği zaman, bunların glüten ve sedimi çok yüksekti. Acaba neden bunlardan terk ettik kendimizi? Yani biz Amerikan şirketlerinin veya bir başka uluslararası şirketlerin kontrol altındaki bir tohum üretimine neden yer veriyoruz? Örneğin, son yıllarda çok konuşulan bir hadise var: Türkiye samanı dahi ithal ediyor. Böyle giderse daha çok ithal ederiz. Sebebi şu: Siz anaç tohumlarınızdan kendinizi yok ettiyseniz, anaç tohum üretiminden kendinizi bir şekilde vazgeçirdiyseniz, bir başkalarının istemeden kontrolüne girdiyseniz; uluslararası tohum üreticilerinin, şirketlerinin kontrolüne girdiyseniz; onların da o kontrolündeki tohumları üretir duruma geldiyseniz, tabii ki biz saman ithal edeceğiz. Şöyle ki saman ithal etmesinin sebebi şu: 1970'li yıllarda biz, kırmızı sert buğdaylarda boyu buğdayın sap boyunun 1,10- 1,20- 1,30'lara kadar yükseldiği bir tohum ekiciliği yapılıyordu ama son yıllarda özellikle son on beş yılda yani 50 santimle 70 santim arasında sap uzunluğu olan buğdayların üretimine yer verildi. Şimdi, böyle olunca, tabii ki sapı olmayanın samanı da olmaz, böyle bir durumdayız. Biz neden bunlardan vazgeçtik? Yani bak bundan şu anda biz buğday üretiyoruz, az önce Toprak Mahsulleri Ofisiyle de görüştük bu meseleyi, "Neden buğdayın fiyatları bu?" diye. Türkiye'deki buğdayın fiyatı şu anda bin liradan gerçekleşiyor ortalama fiyatı ama dışarıdan almış olduğumuz, ithal etmiş olduğumuz buğdayın fiyatı da 1.600-1.800 liradan gerçekleşiyor. Şimdi, aynı ürünü alan adam, fabrikacı 1.600-1.800 liraya da buğday alıyor, bin liraya da Türkiye'nin buğdayını alıyor. Hâlbuki, bizim buğdayımız glüten ve sedim yönünden yüksek seviyede üretilmiş olsa yani özü, buğdayın özü çok yüksek kapasiteli üretilmiş olsa, tohumun o şekilde kalitesi sunulmuş olsa, biz aslında buğdayı dışarıdan ithal etmeyeceğiz. Bundan otuz yıl öncesi, Türkiye'de Rus sert buğdayı Türkiye'nin genelinde çok yoğun bir şekilde ekilebilir durumdaydı. O zaman biz buğday ithal etmiyorduk, buğday ihraç ediyorduk. Örneğin, bu sert Rus buğdayının ekim alanı şu anda sadece Polatlı bölgesinde kalmıştır, onlarda geçmişten gelen, oradaki bir firmanın üretimiyle onu sürdürmektedir. Yani bunun olduğu yerde bunun fiyatı... Şimdi, Polatlı'da Rus sert buğdayının fiyatı 1.250'yle 1.350 arasında işlem görüyor. Örneğin Türkiye'nin bir başka yerlerinde buğdayın ekilmediği yerde de buğday fiyatları 900 lirayla bin lira arasında işlem görüyor. Yazık değil mi? Yani gübre aynı, arazi aynı, işçilik aynı, giderler aynı, demek ki tohumdan fark ediyor.

Değerli Genel Müdürüm, sizin bu konularda daha iyi çalışmalar içerisinde olacağınıza inanıyoruz, bunlara bir kulak vereceğinizin inancı içerisindeyiz. Biz bu ülkenin kalkınmasını TİGEM'in varlıklarıyla, üretimiyle daha iyi bir yere geleceğinin inancı içerisindeyiz. Biz şu andaki mevcut Hükûmetin buradaki müdahalece durumuna da eğer yer yer gücümüz yetiyorsa dilimizle, eylemimizle müdahale edebiliyorsak edeceğiz yani bunun başka çaresi yok. Ama, Hükûmette bu konudan bu tür varlıklarını, bu tür baskılarını, bu tür yerlerden elini çekmelidir diye düşünüyorum. Buradan kâr ediliyor, ben TİGEM'in zarar ettiğine inanmıyorum. Her ürününde kâr ediyor, edilen kâr da başka bir kanaldan başka tarafa aktarılıyor.

Değerli Müdürüm, Değerli Başkanım; şimdi az önce arkadaşlarımız da Sayıştayın denetiminde belirtildiği gibi, biz Türkiye'deki tarımdan, tarımsal desteklemelerden tüm çiftçinin ve üretim yapanların faydalandığını biliyoruz. Bu konuda bu destekten TİGEM'in de hakkını almasını temenni ediyoruz, bunun böyle olmasını istiyoruz. Sayın Genel Müdürüm, 2005 yılından sonra TİGEM tarımsal desteklemelerden acaba ne kadar katkı almıştır? Bunu bir yazılı olarak verirseniz onu bilmek istiyoruz.

Diğer taraftan, Türkiye'nin tohumluk ihtiyacı, başta söyledim, 500 bin tonun üzerinde. Siz bunun 100 bin ton civarındaki bir yapısını üretebiliyorsunuz. Tohumluk buğday üretiminde çeşitli vesilelerle destek alamayan, ön koşullu sertifikalı tohumların şartlar koşulu getirilmiştir diye düşünüyorum. TİGEM'in bu özel sektörle yarışabilmesi, özel sektörü bir şekilde yönlendirmesinin ve elindeki tüm verilerle geçmişteki elde etmiş olduğu o antik Anadolu tohum buğdaylarıyla destekleneceğine inanıyorum.

Bununla beraber, Türkiye, patates üretiminde anaç tohumda dışarıda bağımlı bir ülke. Türkiye'de şu anda patates üretimi, patatesin tonu şu anda 800 lira, 900 lira. En iyi patates şu anda, anaç tohumuyla beraber, ilk tohumdan elde edilen patatesin tonu şu anda 1.200 lira civarında.

BAŞKAN - Sayın Zeybek, Fethi Bey'in konusuna girdiniz yalnız.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Ben oradan geliyorum Sayın Başkanım.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Patatesi ben bıraktım artık.

BAŞKAN - Lütfen, bir toparlayalım artık Sayın Zeybek.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Şu anda dışarıdan almış olduğumuz 1 ton patates 1.500 euro civarında. Yazık değil mi? Bunu TİGEM'in üretme kapasitesi var, destekleme kapasitesi var, bunun da yapılmasını temenni ediyoruz.

Diğer tarafta, korunga gibi, fiğ gibi bitkilerin yeniden münavebe bitkiler hâlinde geldiği, bir başka yıl, ertesi yıl onun ekildiği yere daha iyi ürünün alındığı, buğdayın alındığı, arpanın alındığını da biliyoruz. Bu tür bitkileri de daha etkin hâlde tohumunun üretilmesini talep ediyoruz. Ve diğer tarafta, Anadolu buğdaylarının bir şekilde üretiminin daha üst seviyede sağlanarak üreticimize sunulmasını...

Bir sorum da şöyle olacaktır: Türkiye'nin tarım-hayvancılığında AR-GE enstitüsüdür TİGEM aslında. Her türlü yeniliğin geliştirildiği, denendiği ve sonuç alındığı platformdur TİGEM. Bu yüzden, TİGEM'in faaliyetlerinin sonsuz finansı, en üstün kamu yararı vasfına sahip olmalıdır diye düşünüyorum. Hazineden daha fazla kaynak, artı sermaye transferi yoluyla TİGEM'in faiz sarmalından da uzak tutulmasını bir şekilde... Komisyon üyelerimiz burada, Hükûmet temsilcileri, muhalefet partilerinin temsilcileri burada, bu konuda destek olunmasını... Ve bu sarmaldan kurtulmak için ne kadar faizli para kullanıyoruz yıllara dayalı? Örneğin, bu on yıl öncesini sorabiliriz, başkasını da soramayız. Bugün 2018 yılında olduğumuza göre, 2008 ile 2018 arasında TİGEM ne kadar faizli para kullanmıştır? Öz kaynağı ne kadar? Bunu da yazılı olarak bildirmenizi talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum.