KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları... Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri var mı bugün Sayın Başkan, çağrıldı mı meslek kuruluşları temsilcileri? Çağırmadık.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Onlar kalktı çoktan Sayın Kuşoğlu ya, ne sivil toplumu?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Neden çağrılmadı? Çağırıyordunuz geçen yıl.

BAŞKAN - Kurum bütçelerinde çağırıyoruz, geneli üzerindeki görüşmelerde değil.

Buyurunuz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bütçemizin şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Bakan, 2011'den beri Plan ve Bütçe Komisyonundayım. Geçen hafta, bu süre içerisinde içerik olarak yapılan en zayıf bütçe sunumunu yaptınız. Neden öyle oldu, bilmiyorum. Çünkü yeni bir sistemin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin -tırnak içerisinde kullanıyorum- ilk bütçesiydi; daha teferruatlı, daha heyecan verici, umut verici olmasını dilerdim. Bir de yeni bir sistemin haricinde, bir ekonomik krizimiz var. Böyle bir dönemde bütçenin çok daha etkili olarak kullanılmasını dilerdim gerçekten. Öyle olmadı, biraz şaşırdım doğrusu.

Sunumunuzun ekinde bakanlık bütçelerine baktığımızda, geçmiş dönemlerle kıyasladığımızda şöyle bir şey görüyoruz: Mesela "Cumhurbaşkanlığı bütçesi -hemen altında- Başbakanlıktan devrolunan birimlerin ödenekleri, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı TBMM'den devrolunan ödenek, Strateji ve Bütçe Başkanlığı Kalkınma Bakanlığından devrolunan birimlerin ödenekleri, İçişleri Bakanlığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devrolunan birimlerin ödeneği, devralınan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ödeneği..." gibi birçok bakanlık, kurum devralınan, devredilen ödeneklerle bölünmüş vaziyette. Bunun anlamı şu Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar: Bunun anlamı, devletin hafızasının olmamasıdır, yitmesidir, devlet hafızasının yitmesidir, devlet aklının yok olmasıdır, zayıflamasıdır yani devletin devamlılığının, devlet kurumlarının ve devletin devamlılığının olmamasıdır, bu, bunu getirir. Bunu böyle bir durumda diğer yıllarla mukayese edemeyiz, devamlılığı olmaz. İçişleri Bakanlığı içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığından devrolunan... Bu sadece bütçe değil ki, bütçeyle beraber oranın hâkim olduğu, bildiği bütün bilgilerin de o tarafa devrolunması anlamına geliyor. Ne kadarı devrolunabilir? Bu tartışma konusu tabii, bu büyük bir sıkıntıdır, bu, devletin hafızasının yok olmasıdır, devamlılığının yok olmasıdır. Maalesef böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Şimdi, biz bu dönemde değerli arkadaşlar, Başbakanlığı kaldırdık. Neden kaldırdık Başbakanlığı, gerekçesini bilen var mıdır? İnanın burada bulunan hiç kimse -burada devletin çok yüksek bürokratları var, Sayın Bakanımız var, bizler Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi milletvekilleri ve yine üye olmayan milletvekillerinden oluşuyoruz- hiçbirimiz Başbakanlığın kaldırılma gerekçesini bilmiyoruzdur. İki bin yıllık bir devlet geleneği, iki bin yıldan beri Türk devlet geleneği içerisinde Başbakanlık var ve biz bunu kaldırmış vaziyetteyiz ve gerekçesi yok bunun, neden kaldırdığımızı bilmiyoruz.

Müsteşarlıkları kaldırdık... Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım, Değerli Bakanım; idarenin başı önceki sistemde müsteşardı, müsteşar sorumluydu idareden ve siyasi sorumluluk da bakanlara aitti. Müsteşarlıkları kaldırdık. Şimdi, yeni düzende siyasi sorumluluk nereden başlıyor, idari sorumluluk nereden başlıyor, bilenimiz var mıdır acaba? Böyle garip bir sisteme geçtik, sistemin ne olduğunu da hiçbirimiz bilmiyoruz, sıkıntılar var. Dün bir haber vardı medyada -yalanlanmadığına göre doğru olduğunu kabul ediyorum- haber "Bakanlıkların yapılanmasıyla ilgili hatalar var, yeniden bir düzenleme yapılacak." şeklindeydi. Doğru, hatalar var ama bunu düzeltmek bu şekilde mümkün değil ki. Bununla ilgili çok kapsamlı bir çalışma lazım. Bu tür çalışmalar yabancılarla beraber oturup yapmakla olmaz. Biz devlet geleneği olan bir ülkeyiz. Bizim devlet aklımız, devlet geleneğimiz diğer ülkelerle kıyaslanınca çok daha iyi durumdadır. Biz bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken, devleti yeniden yapılandırırken kimseyle görüşmedik, konuşmadık. Burada hemen hemen hiçbir bürokratın ya da bizlerin, hiçbirimizin milletvekilleri olarak fikri alınmamıştır, düşüncesi alınmamıştır, sorulmamıştır, "Bunu böyle mi yapalım? Doğrusu bu mudur?" denmemiştir.

Bir yetki alındı bir gün. 2018 içerisindeydi. Seçimlerden bir süre önceydi. Son anda -unutulmuştu hatta- Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. O dönemdeki başbakan yardımcısı getirdi. Burada oturduk, saat on birdi -gayet iyi hatırlıyorum- Bekir Bey'le beraber, bir yetki alındı. Yetki verilmesiyle ilgili bir tartışma yapıldı. Yetki alındı. Seçimlerden sonra birdenbire karşımızda yeni bir sistem bulduk: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi...

Ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Hâlen de bilmiyoruz. Ben devletten gelen birisiyim. Devleti en iyi tanıması gerekenlerden biriyim, tanıyan biriydim daha doğrusu. Şu andaki devleti ben tanımıyorum. Şu andaki devleti tanımıyorum. Biraz önce söylediğim gibi idari sorumluluk nereden başlar, siyasi sorumluluk nereden başlar, kimler sorumludur kimler değildir, ben bilmiyorum. Bilmiyorum, bilen var mıdır, açıklayabilecek olan var mıdır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bilgiç biliyordur.

BAŞKAN - Her şeyi olduğu gibi...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkansın çünkü.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bilgiç de bilmiyor ama...

Sayın Bakanım, ben bütçeden önce bu kesin hesaba biraz değinmek istiyorum. Sayıştayın dış denetim genel değerlendirme raporu var. Biraz önce söylediğim konularla ilgili olarak, 2017'yle ilgili olarak güzel tespitleri var raporda.

Kamu idarelerine ilişkin genel konular arasında iç kontrol sistemine ilişkin genel bir değerlendirme de yapılmış. İç kontrol yapılandırma çalışmalarına ilişkin tespitler var. Mesela bunların önemsenmesi lazım, tüm raporun önemsenmesi lazım ama çok dikkatli, çok diplomatik bir dille yazılmış fakat dikkatle okuyunca aslında Sayıştayın ne kadar sıkıntılı konulara değindiğini görüyoruz. Aslında güzel bir rapor. Gerçekten bu raporları irdelemekte, analiz etmekte fayda var.

Denetimler sonucunda iç kontrol sistemine ilişkin... Çünkü özellikle bu dönemde denetimle ilişkili hiçbir şey yapılamadı. Daha önce teftiş kurulları vardı. Teftiş kurulları idarenin hızını kesen kurullardı, bunu kabul ediyorum, reforma ihtiyaçları vardı ama bu dönemde teftiş tümüyle kaldırıldı ve denetim yoktu. Konulan iç denetim kurulları da sıkıntılı.

Bakın, "Denetimler sonucunda kamu idarelerinin bir kısmında iç kontrol sisteminin mevzuata uygun şekilde kurulmadığı ve etkin bir şekilde işletilmediği -kurulmadığı ve işletilmediği- kamu idarelerinin bir kısmında kamu iç kontrol standartlarına uyum eylem planlarının hazırlanmadığı..." gibi epey bir eleştiri sıralanmış buruda. Tekrar hepsini okumak istemiyorum.

İç denetime ilişkin tespitler var. "Yeterli sayıda iç denetçi atanmadığı ve iç denetim birimlerinin kendilerine verilen görevlerin bir kısmını yerine getirmediği, denetimler sonunda hazırlanması gereken iç denetim raporlarının hazırlanmadığı tespit edilmiştir." diyor.

Denetim olmamasının anlamı şu: İdarenin hiçbir işlemi denetlenmemiş. Demek ki yolsuzluklarla ilgili, usulsüzlüklerle ilgili birçok konuya girilmemiş demektir bu maalesef bu dönemde. Bu önemli bir eksikliktir. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu raporların ayrı ayrı değerlendirilmesi lazım. Bir günü bu raporlara ayırmamız lazım. Bunları değerlendirmemiz lazım. Çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Genel uygunluk bildirimiyle ilgili olarak da hazır başlamışken birkaç şey söylemek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, sizin sunumunuzda belirttiğiniz, üzerinde durduğunuz en önemli konulardan bir tanesi de mali disiplin konusuydu. Mali disipline uyulduğu ve uyulacağını özellikle vurguladınız. Her konuşmanızda da bunu vurguluyorsunuz.

Bakın, genel uygunluk bildiriminde şunu söylüyor, çok kısa değineceğim. Mesela 15'inci sayfada "Gerçekleştirilen ödenek aktarma, düşme ve ekleme işlemleriyle genel bütçeli idarelerin toplam ödenek tutarlarında bir değişim olmamakla birlikte bu işlemler ile eklenen ve düşülen ödenek tutarlarının kamu idarelerinin yıl sonu ödenek toplamlarına oranının yüzde 1'den yüzde 92'ye kadar değişiklik gösterdiği, ortalama değişim oranının ise yüzde 28,45 olarak gerçekleştiği görülmektedir." Yani kamu idareleriyle ilgili ödenek değişimleri -burada tablo da var- çok önemli farklılıklar gösteriyor, değişkenlikler gösteriyor.

Yine, 20'nci sayfada, genel bütçeli idarelerin yedek ödenekle ilgili olarak bir eleştirisi var, "Yedek ödenek miktarına getirilen yüzde 2'lik sınırlama başlangıç ödeneklerine ilişkin bulunmaktadır." diyor. 5018'de getirilen yüzde 2'lik sınırlama başlangıç ödeneklerine ilişkindir. Yedek ödenek tutarı 38 milyar küsur Türk lirasına ulaşmıştır. Bu tutar 661 küsur milyar liralık genel bütçeli idareler yıl sonu ödeneğinin yüzde 5,74'üne tekabül etmektedir. Yüzde 2'si -5018 tarafından konulan sınır- 5, 74 Sayın Bakanım.

Mali disipline uyulması bunlara uyulmasını gerektirir. 5018 kamu mali yönetiminin amentüsü yani öncelikli bu. Bunu esas almadıktan sonra, yani kendi anayasasını, 5018'i esas almayan, onu dikkate almayan bir mali yapının, kamu yapısının mali disipline uyduğunu söylememiz mümkün değil ki.

Yine, 31'inci sayfada "Genel bütçeli idareler için 28 milyar Türk lirası, özel bütçeli idareler için 6 milyon Türk lirası, düzenleyici ve denetleyici kurumlar için 57 bin Türk lirası olmak üzere merkezî yönetim toplamında 28 milyar 424 milyon Türk lirasına ulaşan ödeneküstü gider tutarı için 5018 sayılı Kanun'un yukarıda verilen -maddeleri sayıyor- tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir." diyor. Yani aynı şekilde ödenek üstü giderlerle ilgili olarak da sorun var.

Bakın, yedek ödenek, ödeneküstü giderlerde ve bütçenin kendi içerisindeki ödenek aktarmalarında, hepsinde sorunlar var. Yani sonuç olarak, 2017'yle ilgili olarak yapılan bütçe ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınan izin doğru kullanılmamış demektir, mali disipline uygun olmamış demektir bu.

Bunlarla ilgili -özellikle bilginize sunuyorum- bundan sonraki dönemlerde aslında bunlara dikkat edilmesi mali disiplinin başlangıcı. Buradan başlar, ondan sonra tabii ki diğer konulara da uyulur. Ama 5018'e uyulmadıktan sonra diğerlerine uyulması diye bir şey söz konusu değil.

Dış borçlanmayla ilgili yine 52'nci sayfada güzel bir eleştiri var, dikkate alınması gerekir. Hazine garantileriyle ilgili olarak 68 milyar liraya ulaştığıyla ilgili bir rakam veriyor, bir eleştiri var. Bunların hepsinin uyarı olarak kabul edilmesi lazım. Hazine garantileri 2017 sonu için 68 milyar 417 milyon liraya ulaşmış vaziyette.

Evet, bunları belirttikten sonra bütçeyle ilgili eleştirilerime geleyim müsaade ederseniz.

Sayın Bakanım, bütçeyle, sunduğunuz bütçeyle neyi hedefliyorsunuz? Özellikle "tasarruf bütçesi" dediniz. Metinde de geçiyor, bir tasarruf bütçesi olduğunu iddia ediyorsunuz. Fakat 2018 bütçesi ile 2019 bütçesini kıyaslıyorum yüzde 25'lik bir artış var gelir ve giderlerde. Aşağı yukarı ikisinde de öyle bir bütçe açığı da artıyor. Enflasyonu dikkate aldığımızda, hedeflerinizi dikkate aldığımızda bütçenin yüzde 25'lik artışının tasarrufla izah edilmesi mümkün değil ki. Hangi alanda tasarruf var? Bakıyorum, yatırımlarda. 10 milyar dolarlık bir yatırımımız var. 10 milyar dolarlık yatırım öngörüyorsunuz 2019 bütçesinde, 117 milyar liralık faiz ödemesi var yani o 20'ye gelir aşağı yukarı. 20 milyar dolarlık faiz ödemesi 10 milyar dolarlık yatırım. Bu tasarruf değil Sayın Bakanım. Böyle bir bütçe

denk bütçe değildir, makul bir bütçe değildir, sorunlarımızı çözecek bir bütçe değildir.

Biraz önce, geçmişten beri, 2011'den beri Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğumu belirtmiştim. Şimdi, 2014 yılında o dönemki Sayın Maliye Bakanının bütçe sunuşunda şu var, şöyle diyor: "Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet olarak temel önceliklerimiz yapısal reformları halletmektir." Ve yapısal reformları saymış: "Demokratik standartların iyileştirilmesi..." Sunumdan alıyorum ben bunları. "Yurt içi tasarruf oranlarının artırılması..." Demokratik standartların iyileştirilmesi söz konusu olmadı maalesef, yurt içi tasarruf oranlarının artırılması yine söz konusu olmadı. "Kayıt dışılıkla mücadelede etkinliğin sağlanması..." Hiçbir ilerleme kaydedilmedi 2014'ten beri, gerileme var, ilerleme yok. "Eğitime erişimin ve eğitim kalitesinin artırılması..." Aynı şekilde, en önemli sorunlarımızdan bir tanesi eğitim. "İş gücü piyasalarında esnekliğin artırılması..." Aynı şekilde, sorun devam ediyor. "AR-GE ve inovasyonun desteklenmesi..." Destekleme çalışmaları var fakat AR-GE ve inovasyonla ilgili sonuç alınmadı, yüksek teknolojili üretim artırılamadı maalesef. "Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması..." Bu da yerinde sayıyor. "Altyapı yatırımlarının önceliklendirilmesi..." Altyapı yatırımlarıyla ilgili de bir önceliklendirme söz konusu olmadı... "Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi..." Sermaye piyasalarıyla ilgili de maalesef ileri bir adım atamadık bu dönem içerisinde. "Bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması..." Yine, maalesef bu konuda da adım atılamadı. "Yoksulluğun azaltılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesi..." Bu konularla ilgili olarak da Gini katsayısında olumsuzluk var maalesef. "Kurumsal kalitenin artırılması..." Bu da biraz önce söylediğim eleştirilerime dâhil, kurumsal kalitenin de artırılması söz konusu olmadı ki burada "Hükûmet olarak temel önceliklerimiz..." deyip de bu yapısal reformları tek tek sayarken eksik bıraktıkları var. Vergi var mesela, vergi alanında hâlâ dolaylı vergiler çok yüksek, biliyorsunuz büyük sıkıntı yaratıyor. Sosyal güvenlik var.

Sayın Bakanım, sosyal güvenlikte 2018 için, içinde bulunduğumuz yıl için 116 milyar lira hazineden Sosyal Güvenlik Kurumuna transfer edilmesi söz konusuydu, başlangıç ödeneği öyleydi ama sanıyorum yıl sonunda bu 160 milyarı bulacak, 160. Bunun sadece bir transfer olduğunu söylemek mümkün değil. Aslında Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılan bu meblağ hemen hemen tümüyle, neredeyse tümüyle bir açık -bir açığın kapatılması- Sosyal Güvenlik Kurumunun açığıdır bu maalesef. Bu gittikçe de artıyor, biliyor musunuz? Şimdi, 2018 bütçemiz bizim 766 milyardı, kamu bütçesi. Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçesi de 400 milyara yaklaşıyor, biliyor musunuz? Bunun önemli bir kısmı hazineden gelen transferlerle kapatılıyor. Bu böyle devam ettiği sürece yani 116 olarak öngörüp 160'a çıkıyorsa önümüzdeki yıllarda bu çok çok daha artacak demektir, bunun altından kalkılamaz. Bu konuyla ilgili bir reform yapılması lazım, bir çalışma yapılması lazım. Hiç dikkate alınmamış bu, orta vadeli programda da bütçede de hiç dikkate alınmamış maalesef, çok önemli bir konu.

Geçmişte bir diğer eksik bırakılan konu da yapısal reformlar arasındaki hukuk, hukuk reformu da bugün önceliği olan reformlar arasında. Bir tanesi de eğitim tabii ki, bunların da yapılması lazım.

Sayın Bakan, 2014'te dikkate almaya çalıştığımız ama alamadığımız bu reformların bugün acilen devreye konulması lazım, bir an önce bunlarla ilgili çalışmalar yapmamız lazım.

Bir de müsaade ederseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlarsanız Sayın Kuşoğlu...

Buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O zaman hızlı bir şekilde toparlamaya çalışayım.

Orta vadeli programın temel perspektifleriyle ilgili olarak da sorunlar var Sayın Bakanım, ekonomiye ilişkin diğer temel dokümanlarla ilgisi yok. Mesela kalkınma planlarıyla ilgisi kurulmamış, bağı kurulmamış. Hâlbuki onlar da yol gösterici olması gereken, bizi bağlayan konular, 10'uncu Kalkınma Planı'yla, önceki yıl OVP'siyle, yıllık programlarla bir bağ kurulmamış maalesef. Sanki yepyeni, böyle çok farklı bir belgeyle karşı karşıyaymışız gibi yani hâlbuki bir politikanın devamıdır bu, devamı olması lazım, geçmişten devraldığı ve geçmişe devredeceği bazı konular var, onları dercetmesi gerekiyor ama öyle bir bağlantı yok.

Farklı bir dil de kullanılmış aslında, uluslararası konjonktür de çok dikkate alınmamış, ABD'nin faiz artırımları dikkate alınmamış. Bizim en önemli konularımızdan biri... Siz geçen değerlendirme yaparken söylediniz ama 2013'ten sonra bir parasal daralma söz konusu oldu, bunu da ilan ettiler. "Bir parasal daralma söz konusu, bundan sonra faizler artacak." dediler, Türkiye bunu dikkate almadı. Tam tersine 2013'ten itibaren, hatta birkaç yıl öncesinden itibaren Türkiye daha fazla dolarize oldu, daha fazla yatırım yapmaya başladı, dolar borçlanmasını daha fazla artırdı o tarihten itibaren. Hâlbuki o tarihte adamlar dünya konjonktürünün değişeceğini, para bulmanın, likit bulmanın, dolar bulmanın daha maliyetli olacağını, parasal daralmaya gittiklerini net olarak ifade etmişlerdi.

OVP'nin makroekonomik hedefleri de gerçekçi değil, bunlarla ilgili rakamları not aldım ama herhâlde girersem Sayın Başkan müsaade etmeyecektir ama sorular bölümünde bazı konuları sormak istiyorum.

Enflasyon oranıyla ilgili olarak da öyle. Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı... Sayın Bakanım, şimdi, "Elektrik ve doğal gaza yıl sonuna kadar zam yok." demek "Yıl sonundan itibaren zam yapacağız." demektir. Psikoloji enflasyonun çok önemli bir ayağıdır. Şimdi, "Yıl sonuna kadar yani iki buçuk ay için zam yapmayacağız." demek "Yıl sonundan itibaren, yıl başında zam yapacağız." demektir, böyle algılandı. Banka kredi faizlerinde yüzde 10 indirim yapılacak, özel sektör firmalarının ürünlerinde asgari yüzde 10... Herkes artırıyor, ondan sonra da yüzde 10 indirimi yapıyor. Bu tür tedbirlerle bu işin altından kalkmak mümkün değil, ekonomik krizi ciddiye almamız gerekiyor. Çok daha temelli, biraz önce söylediğim yapısal reformları içerisine alan ama bugünle ilgili olarak da palyatif tedbirlerle değil de can acıtacak tedbirlerle ortaya çıkmak gerekiyor maalesef. Ha, bir seçim öncesindeyiz, belki haklısınız, "Seçim öncesi bu tür tedbirleri almamız sakıncalıdır." diyebilirsiniz ama maalesef her geçen gün de bunun maliyeti artacaktır, ne kadar gecikirsek o kadar da bu işin maliyeti artacaktır, sıkıntısı çok daha fazla olacaktır; onu da görmemiz lazım.

Epey eksik bıraktığımı düşünüyorum ama arkadaşlarım tamamlayacaktır.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tekrar bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.