KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Sayın Başkan ve Plan Bütçe Komisyonun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyor, 2019 bütçe görüşmelerinin ve sonuçlarının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Konuşmamın başında, öncelikle cumhuriyetimizin 95'inci yılını kutluyor ve bir kez daha başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetin kurulmasında emeği olanları saygı ve minnetle anıyorum. Ayrıca Tunceli Nazımiye'de kaybettiğimiz -ve bir daha yaşanmamasını umut ettiğimiz- askerlerimize de Allah'tan rahmet diliyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, tabii ki 2019 bütçesi ve orta vadeli planı konuşacağız. Şu ana kadar değerlendirme yapan arkadaşlarımız çok değerli yorumlarda bulundular. Özellikle sunumlardaki rakamlar üzerinden çeşitli yorumlar yaptılar. Ben de gireceğim bu konulara ama öncellikle ekonomide bugün yaşanan daralma ve sıkışmayı doğru anlamak için geçmişi de iyi analiz etmek gerekiyor çünkü geçmişteki küresel ekonomilerin, krizlerin bize etkileri, o süreçte Türkiye'nin yürüttüğü ekonomik programlar ve maliye politikaları bizi bugünlere getirdi. Bütünsel bir bakış açısıyla durumu değerlendirmek için biraz şöyle geçmişe doğru gitme ihtiyacı duyuyorum. Kaldı ki Sayın Bakan, siz de sunumunuzda 2019 bütçesinin temel özelliğinin tasarruf bütçesi olduğundan bahsediyorsunuz. Bu önemli bir değerlendirme, bütünsel bir değerlendirmeyi gerektiriyor.

Şu an yaşanan ekonomik daralmayı -yani siz "kriz" demiyorsunuz ama ekonomik kriz diyeceğiz buna; Sayın Bakan, 2019 bütçe sunumunda yer vermiş olduğunuz küresel ekonomi bölümünde 6 kez tekrarlamışsınız bunu- sadece jeopolitik risklere ve Türkiye ekonomisi bölümünde de sık sık tekrarlanan finansal saldırı, spekülatif saldırı, iç ve dış saldırı gibi nedenlere bağlamak maalesef biraz âciz bir görüntü veriyor size. Yani benim size naçizane tavsiyem bu tanımlamalardan artık vazgeçmeniz ve farklı şekilde durumu değerlendirmeniz, daha doğrusu gerçekçi veriler üzerinden durum analizi yaparak değerlendirmeniz. Önce bunu anlamak gerekiyor. Çünkü geçmişe baktığımızda bu ülke bir sürü krizden geçti. 1994, 1998, 1999 ve 2001 krizlerini yaşadı. Siz 2001 krizi sonrasında iktidara geldiniz ancak sonrasında yaşananlara baktığımızda, ilk beş yılda krizi atlatmaya dönük atılan adımlardan yararlandınız ancak yine devamında, yaşananlardan ders çıkarmayan bir anlayışla ülkeyi maalesef yönettiniz.

Bu süreçteki ekonomi yönetiminizi incelediğimizde tabii bazı tespitler ortaya çıkıyor. Bir ekonominin kalkınması için ya kaynakları akıllıca kullanıp katma değeri yüksek ürünlerin üretimine geçeceksiniz -ki siz bunu on altı yıldır tercih etmediniz- ya da dışarıdan borç alıp kalkınmayı finanse edeceksiniz. 2008'de başlayan dünya ekonomik ve finansal krizi sonrası ABD'nin piyasalara para sürmesi yani dünyada başlayan likidite bolluğundan da bu anlamda yararlandınız ancak giren bu paraların kullanımına baktığımızda, yüksek katma değerli, yüksek teknolojili üretim ve kalkınmanın yerine, bu kaynakların ağırlıklı olarak inşaat sektörüne, bu kanalla da yandaş müteahhitlere aktarıldığı bir anlayışla ülkenin yönetildiğini maalesef görüyoruz. Şöyle bir rakam vereceğim: Avrupa'da örneğin 40 bin müteahhit hizmet verirken Türkiye'de bugün yaklaşık 400 bine yakın müteahhit olduğunu görüyoruz. Bu bile bize durumu açıklıyor. Yani o dönemde ülkeye giren sıcak para betona gömülmüş oldu. Bu sıcak para fırsatı da bu şekilde kaçırılmış oldu. Tabii böylece başka alanlarda yani sanayide, tarımda -üretim desteklenmediği için- yabancı sermayeye bağımlı bir iktisadi yapı kurulmuş oldu.

Tabii bu para bolluğundan bankacılık sektörü de yararlandı. Paranın bol ve ulaşılır olmasıyla bankalar dışarıdan bol bol borç alarak tüketicilere bu borçları kredi olarak dağıttılar. Halk tüketime, harcamaya alıştırıldı, bol bol kredi kartları dağıtıldı, en önemlisi de toplumda tasarruf bilinci yok edildi. Tasarruf olmayınca tabii bankalarda da mevduat olmuyor.

Bundan birkaç ay önce Cumhurbaşkanımız millî seferberlik ilan ederek vatandaşın yastık altındaki altınlarını ve dövizlerini istemek zorunda kaldı ama ülkede tasarruf yapılamadığı için bunun da yeterli sonuç vermediğini gördük.

Bunun yanında üçüncü olarak, kamu kurumları, zarar ettikleri bahanesiyle -ki kamu kesimi tüketim ve yatırım harcamalarında kâr amacı değil, kamu hizmeti amacı güder- daha etkin olunacak, verimlilik artacak, AR-GE yatırımları artacak denilerek kamu yatırımları, bu milletin varlıkları, cumhuriyetin ilk dönemlerinde inşa edilen, cumhuriyetimizin canım kurumları "özelleştirme" adı altında ya birilerine yok pahasına peşkeş çekildi ya da kapatılarak yok edildi. Örnek vereyim. Örneğin TÜRK TELEKOM, içi boşaltıldı. TELEKOM'u alan firma yıllarca elde ettiği kârın üzerine bir de ülkemize borç bırakarak gitti.

Bu ülkenin en önemli kazanımlarından olan şeker fabrikalarına da bir değinmek istiyorum. 23/12/2017 tarihinde OHAL kapsamında Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan 696 sayılı KHK'yle Şeker Kurumu kapatılarak her şey piyasanın insafına terk edildi. 14 tane şeker fabrikamız bir bir satıldı, hatta satın alanlar bugün bir yandan işçi çıkarırken bir yandan da üçüncü şahıslara devretmeye kalktılar bu fabrikaları; şimdi üreticinin elindeki pancarları da alamıyorlar, üretici mağdur. Tabii, Türkiye'de sadece pancar üreticisi mağdur değil, şu anda 3 beyazın (un, şeker, pamuk) üreticisi tamamen mağdur edilmiş durumda.

Tabii bu ülkeyi bu hâle sadece ekonomi yönetiminde atılan yanlış adımlar getirmedi. Dış politikada komşularla ilişkilerimiz zedelendi. Yanlış Suriye politikası bugün yaşanan ekonomik krizin önemli etkenlerindendir. Bugün Türkiye 4 milyona yakın Suriyeliyi barındırmak zorunda kalmıştır. Bunun Türkiye'ye maliyetini Sayın Cumhurbaşkanı 35 milyar dolar olarak açıklamaktadır. Yine aynı şekilde, diğer birçok ülkeyle olan iç politika odaklı ve diplomasi dilinden uzak çıkışlar, ekonomimize ve ülkemize olan güveni sarstı tabii ki.

Sayın Bakan, şunu da sormak lazım: 2019 bütçe planınızın 11'inci sayfasında "Çok sayıda iç ve dış şoka maruz kaldık." diyorsunuz. Peki, Suriye kaynaklı jeopolitik riskler ve artan terör saldırıları neden gerçekleşti? Bunu da bir sormak lazım. Neden ekonomimiz üzerinde bu kadar etkili oldu? Siz her şeyi doğru yaptınız da "kardeşim Esad" bir günde "katil Esad" olmadı da durup dururken mi bu şoklara maruz kaldık? Siz neden oldunuz Hükûmet olarak. Yani bunları bahane olarak ileri sürmek yerine, bu bütçeyi konuşmadan önce, 2019 bütçesini konuşmadan önce bunların bir hesabının verilmesi gerekiyor, yani "Biz yanlış yaptık." diyebilmeniz de gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yaşadığımız krizin en önemli nedenine geldik. Yaşadığımız krizin aslında bütün bu saydıklarımızın yanında en önemli nedeni, cumhuriyetin karşısına yeni bir rejim oluşturma çabası olarak gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı sistemidir. Hiçbir anayasal düzende bulunmayan bu Cumhurbaşkanlığı sistemindeki amaç, devletin bütün yetkilerini tek bir kişiye devredip kuvvetler ayrılığını yok ederek, zaten ağır aksak işleyen demokrasimizin tamamen bitirilmesidir. Her alanda yaşanan krizin asıl nedeni budur. Anayasa değişikliği sonrası çıkarılan kanunlara baktığımızda, bireylerin güvencesinin olmadığı, kurumların uymakla yükümlü oldukları Anayasa'nın tanınmadığı, hukukun bittiği, denetimin olmadığı, ifade ve basın özgürlüğünün baskılandığı ve yargı erkinin neredeyse Anayasa değil de saraya bağlı çalışır hâle geldiği bir ortam kaçınılmaz olarak bizi her alanda sıkıntılı bir sürece soktu. Yine bu süreçte, kayırmacılık, kaynak israfı, yolsuzluk algısı -ki bunlar rakamlarıyla, kanıtlarıyla ortada- had safhaya ulaştı.

Burada bir noktaya daha, liyakatsiz atamalara değinmeden geçemeyeceğim. Bugün, kamu kurum ve kuruluşları maalesef eski milletvekilleri ve milletvekili yakınlarıyla doldu. Yani resmen bu kamu kurumları bu anlamda bir çöplüğe dönüştü diyebiliriz. Bu tanımlamayı yapmak bana zül geliyor ama başka bir tanımlama da açıkçası bulamıyorum bu noktada.

Bu sıkıntılı süreç maalesef derinleşerek devam edecek çünkü atılan bu yanlış adımlarla ülkeyi kendi ellerinizle bağımlısı hâline getirdiğiniz küresel dış sermaye için Türkiye'nin çekiciliğini kaybetmesine neden oldunuz. Böylece Türkiye'yi dış müdahalelere açık, kırılgan bir ekonomi hâline getirdiniz. Siz kabul etmeseniz de bu ülkede bir ekonomik kriz var. Bu ülkede maalesef batan büyük şirketler var. Bu ülkede binlerce konkordato var. Tek seferde 625 baz puanlık faiz artışı var. Ülke olarak batmanın eşiğinden dönen Yunanistan'ın bile 215 olan CDS priminin bizde 550'lere dayanması var. Bir yılda yüzde 80 devalüasyon yaşadığımız gerçeği var. Kredi faizleri yüzde 40 olmuş. Kamu yatırımları bazı yandaş firmaların yürüttüğü işler hariç durmuş durumda. Bu ülkede işsizlik ve yoksulluk intiharlarında artış var. Çiftçi yüksek maliyetler, düşük ürün fiyatları nedeniyle üretmekten vazgeçti, pazarlarda bile alışveriş durma noktasında. Son bir yılda evimizdeki doğal gaza yüzde 24, elektriğe yüzde 33 zam geldi. Bunları konuşmadan, hatırlamadan 2019 bütçesini maalesef doğru analiz edemeyiz çünkü böyle güvensiz, yarın tek adamın alacağı kararlarla bağımlı hâle gelmiş, Meclis iradesinin bastırılmaya çalışıldığı bir ortamda siz en pembe tabloyu bile çizseniz topluma da piyasalara da bu maalesef güven vermeyecektir.

Bir de Sayın Bakan size bir şey sormak istiyorum bu noktada. Biraz önce atamalardan bahsetmiştim, bu atamalar noktasında aslında size de sormak istiyorum. Sizinle ilgili yapılmış olan atamanın, bu Bakanlığa, bir damat olarak, acaba bu güvensizlikte bir payı var mıdır yok mudur? Bu, liyakatsizliğin en baş örneklerinden biri değil midir? Açıkçası bu konuda ne düşünüyorsunuz, bunu da çok merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biraz da sunulan 2019 bütçe teklifi üzerinden gidelim, konuşalım.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Çok çirkin!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bir Sayın Bakana...

BAŞKAN - E arkadaşlar, siz de her şeye müdahale ediyorsunuz, burada sessiz kalıyorsunuz yani.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Çok ayıp bir cümle ya!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama Başkanım, siz Divansınız. Yani bir Sayın Bakana bunu söylemek gerçekten yakışmıyor.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Devam edebilir miyim Başkan?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Yakışmıyor, yakışmıyor.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Burada gerçekleri konuşuyoruz, bir bütçeyi değerlendiriyoruz ve bu bütçenin üzerindeki etkenlerden bahsediyoruz. Eğer bu bütçenin üzerindeki etkenlerde bu liyakatsiz atamalar da varsa bunu da konuşmak zorundayız, kusura bakmayın.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Eski vekillere "çöplük" dendi, çok enteresan Başkanım yani.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Lütfen müsaade edin.

Bütçe sunumunda bütçenin temel özelliklerine değinirken dikkatimi çeken bir cümle var Sayın Bakan. "Tasarrufları yatırım kalemlerinde gerçekleştirirken, memurumuzun, işçimizin, emeklimizin, devlet çalışanlarımızın haklarını koruduk." diyorsunuz. Ben de soruyorum size: Nasıl korudunuz? Örneğin, asgari ücretin altında 5,5 milyon kişi var, açlık sınırının altında maaş alan 7 milyon 989 bin emeklimiz var, döviz artışları nedeniyle 2018 yılının ilk sekiz ayında BAĞ-KUR ve SSK emeklilerinin maaşlarında yüzde 35, memur emeklilerinin maaşlarında ise yüzde 36 kayıp olmuş. Yani aslında bunun başka bir tercümesi de toplumun büyük bir kesiminin fakirleştiğidir. 2018-2019 Orta Vadeli Plan'da uygulamayı düşündüğünüz sıkı para politikasının ayrıntıları nelerdir? Bunları da sizden duymak istiyoruz açıkçası.

Bir de yine siz sunumunuzda, hep ekonomiyi konuşurken, böyle bir 2002 yılını referans almayı seviyorsunuz. Ben de öyle yapacağım ve biraz 2002 üzerinden sayılardan bahsedeceğim. Önce şunu belirteyim, sayfa 33'te şöyle bir tanımlama, tespit yapmışsınız: "Genel yönetim borç stokunun millî gelire oranı 2002 yılında yüzde 72,1 seviyesindeyken 2018'in ikinci çeyreği itibarıyla 29,2 seviyesine gerilemiştir." Şimdi, tabii, burada bu, kamu borcunun ne kadar az olduğunu, azaldığını gösteriyor ama bu gösterge acaba ekonomi yönetiminin neye göre, kime göre doğru olduğunu nasıl gösteriyor, bunu da tartışmak gerekir. Aslında bu rakam, şuradaki kamu borcunun azalmış olması, bütün borcun, toplumun, halkın, işçinin, emekçinin, üretenin, çalışanın, sanayicinin sırtına yıkıldığının da bir göstergesidir.

Şimdi diğer rakamlardan şöyle bir gidelim izin verirseniz. 2002 yılında 1,5 milyon emekli çalışmakta ve iş aramakta iken bugün bu sayı 4 milyona ulaşmış. Vatandaşlarımızın bankaya olan borcu 2002 yılında 7 milyar lira iken 2018 yılı Temmuz ayı itibarıyla 531 milyar TL'ye yükselmiştir. 2 milyar TL olan tüketici kredi borcu on altı yılda 437 milyar TL'ye yükselmiştir. İcra dairelerindeki dosya sayısı 2002'de 8 milyon 600 bin iken 2017 yılı sonunda 28 milyon olmuştur.

Şimdi, haksızlık etmeyelim, bu süreçte artırılan bazı gelirler de var, biraz ondan da bahsedelim. Örneğin, son on bir yılda en yoksul yüzde 5'lik kesimin geliri yüzde 0,1 artarken en zengin yüzde 5'lik kesimin geliri tam 9 kat artmıştır. Resmî rakamlarla bile 16 milyon yoksul yaratmışsınız, resmî olmayanı çok daha fazla. Sürekli kullandığınız bir veri daha var; Sayın Kılıçdaroğlu döneminde 2 milyar 340 milyon TL olan SGK açığı bugün devlet katkıları hariç tam 34 milyar TL'dir.

Benden önceki konuşmacılar da çok değindi. Bu bütçenin gelir hedeflerine baktığımızda vergilerin çok ön plana çıktığını görüyoruz. Özellikle vergi gelirlerinde yüzde 20'lik bir artış hedefi var, vergi dışı gelirlerde de yüzde 4'lük bir artış var. Yani 2019 vergi gelirlerinin yüzde 20 oranında artarak 756,5 milyar, vergi dışı gelirlerin de yüzde 4 artarak 123,9 milyar TL olmasını hedefliyorsunuz. Bu demektir ki vergi gelirlerine çok daha fazla yükleneceksiniz. 2019 vergi gelir hedefleri alt kalemlerini incelediğimizde görünen o ki harcamalar üzerinden alınan vergiler yine daha fazla. Yani vergilerle halkın daha fazla yoksullaşacağını görüyoruz. Çalışanların ücretlerinin enflasyonun karşısında daha fazla eriyeceğini gösteriyor bu bütçe. Zamlar bunun neresinde olacak, o da belli değil. Yani burada bütçe adaletinden bahsetmek ne kadar mümkün bilmiyorum. İnsanların alım gücü düşeceği için harcamaların da azalması tabii ki muhtemel. Piyasada dönen paranın azalmasını getirecektir bu da. O zaman da enflasyon hedeflerine nasıl ulaşacaksınız, bu da bir soru işareti.

Vergi dışı gelirlere baktığımızda "özelleştirme" adı altında devletin mal varlığını sattınız. Elinizde maalesef satacak bir şey de kalmadı. O nedenle pek de bir mülk geliri yok. Kira ve benzeri gelirler de yok. Örneğin, bakanlık binalarını kiralık binalara taşıdınız, tam tersi kira giderleriniz arttı. Teşebbüs gelirleri derseniz, o da yok. Posta, elektrik, ulaştırma, hepsi özelleşti. Ne kaldı geriye? Bir para cezaları kaldı galiba.

Bir de enflasyonu yüzde 6'ya düşüreceğinizi söylüyorsunuz. Bu veriler ışığında enflasyonun yüzde 6'ya düşürülmesi ne kadar gerçekçidir, bunu da sorgulamak lazım ve size sormak lazım.

Yatırım, üretim ve istihdam eksenli olmayan politikalarla bu iş nasıl olacak? Yine bunu da soruyorum. Gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğu hiçbir zaman tutturamadığınız enflasyon, işsizlik, döviz kuru tahmini ve benzeri bilimsel analizlerden yoksun rakamlardan da bu maalesef belli. Yani geçmiş dönemlerin bütçe programlarına baktığımızda da hep aşılmış bu bütçe programları. Çeşitli kurumların, bakanlıkların ödenekleri artırılmış. Bu bütçe planı ve programının da nasıl tutturulacağı doğrusu şüpheli.

Bir konuya daha değineceğim. Dün Cumhurbaşkanlığının 2019 programı açıklandı. Kıdem tazminatı fonunun kurulması bu programda açıklandı. Biz bu kurulan fonların ne olduğunu biliyoruz. İşçinin, emekçinin alın terinden kesilerek oluşturulan İşsizlik Fonu bankaları kurtarmak için kullanıldı. Kıdem tazminatı fonunun kimler için, daha doğrusu kimleri kurtarmak için kullanılacağını da bilmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Emecan. Son cümlenizi alayım.

Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Toparlıyorum.

Anlıyoruz ki içinde bulunduğumuz ekonomik durum sizi milletin kazancına maalesef göz dikecek hâle getirmiş. Bu bütçeden, bu adımlardan bu anlaşılıyor.

Bir tanımlama yapacağım üzülerek yani bunu üzülerek yapıyorum ama yapmadan da edemeyeceğim. Maalesef iktidar olarak kumarbaz aile büyüğü gibisiniz. Ailenin varını yoğunu satıp kumarda yiyen, sonunda da aile bireylerinin birikimine göz dikip onları da zorla alıp kumarda yiyen kumarbaz gibi yani. Kurduğunuz fonlarla yurttaşın birikimlerini kullanarak çıkış yolu arar durumdasınız. Bilmiyorum 2019 bütçesini bu şekilde mi tutturmayı düşünüyorsunuz?

Yine açıklanan Cumhurbaşkanlığı 2019 yılı programında kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarının reel olarak yüzde 36,1 oranında azalacağı belirtilmiş. Bu orana baktığımızda da 2019 yılında birçok alanda kamu yatırımlarının ciddi oranda duracağını anlıyoruz. Bu belirtilmişti zaten.

Diğer taraftan 2018 Eylül ayı itibarıyla 234 Kamu-Özel İşbirliği projesinin uygulama sözleşmesinin imzalandığını, bunlardan 204 projenin işletmeye alındığı, 35 projenin ise yürütülmesine devam edildiği belirtilmekte. Burada dikkat çeken şey ise bu projelerin toplam yatırım büyüklüklerinin işletme hakkını devretme modeliyle yürütülenler hariç olmak üzere 63,5 milyar dolar olduğudur. İşletme hakkı devredilen bu projeler neden dışarıda tutulmuştur ve ayrıca bu Kamu-Özel İşbirliği projelerinin bütçeye getirdiği yükü şu ana kadar bize iletilen dokümanlarda göremiyoruz, görebilecek miyiz?

2019 bütçesinde 117 milyar TL faiz ödemesi yapılacak. Sürekli düşman gösterilen maalesef faiz lobileri de işte bu iktidarın rakamlarından ödemelerde yerini alacak, bundan maalesef yararlanacak. Bunun da tespitini yapmak lazım.

Yine 2019 bütçe açığı 80,6 milyar, cari açık 36 milyar öngörülüyor ve bu rakamların maalesef daha da büyüyerek yurttaşlarımızın sırtındaki yükü ağırlaştıracağı ve krizi daha da derinleştireceği görülmektedir.

Yüksek istihdamdan bahsediyorsunuz sunumunuzda bir de, buna da değinmek istiyorum. İşsizliğin resmi olarak arttığı ortadayken hangi yüksek istihdam yaratılmıştır, bunu da anlamakta zorlanıyoruz. 300-500 kişinin alınacağı altı aylık geçici işçi alabilmek için binlerce kişinin başvurduğu sayısız örnek var. İşsizliğin asıl boyutlarını bu gösteriyor zaten. Yani mevsimlik işçileri, çırakları, staj yapanları ekleyerek şişirmeye çalıştığınız istihdam rakamları maalesef gerçekçi değil, gerçeği yansıtmıyor.

Bir konuya daha değinip sözlerimi bitiriyorum.

BAŞKAN - Son cümlelerinizi alayım lütfen.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bitiriyorum.

Bu süreçte emeklilikte yaşa takılanların hakkı da gasbedildi tarafınızdan maalesef. 8-10 milyarlık maliyeti "750 milyar" diyerek reddettiniz. Bu da bir açıklama gerektiriyor açıkçası.

Önümüzde zor günler var. Yani bu zor günlerde... Son olarak şunu söylemek istiyorum. Örneğin 4 Kasımda İran yaptırımları geliyor, 6 Kasımda Amerika Birleşik Devletleri'nde seçim var. Bunların da mutlaka bütçeye yansımaları olacaktır. Umarım bu yansımalar şimdiden değerlendirilmiş ve önlemleri alınmıştır.

Konuşmamı daha fazla uzatmadan son söz olarak şunu söyleyeyim: Bu bütçe emekçilere, yoksullara hiçbir iyileşme getirmediği gibi daha da fakirleşmeye ve yoksullaşmaya yol açacak faiz lobilerine hazırlanmış bir bütçedir. Ülkede yapısal sorunların çözülmesi lazım. Doğru bir vergi politikasıyla kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alarak, ülkemizde yatırımcılar için güven ortamı sağlayarak -ve burada altını çizmek istiyorum bu söyleyeceklerimin çünkü bu gerçekten çok önemli ve bu ekonomik krizdeki önemli etkenlerden birisi de bizi işte bu kutuplaştıran etken- itiraz edeni terörist, düşman ilan eden, biat edeni ise koltuk ve şişkin cüzdanla ödüllendiren sistemden vazgeçilmesi gerekiyor.

Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, liyakati ve bağımsız yargıyı önceleyen, parlamenter sisteme dönüşün yolunu açmayı teklif ediyoruz.

Saygılar sunuyorum.