| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Türkiye Büyük Millet Meclisi b)Kamu Denetçiliği Kurumu c)Sayıştay Başkanlığı ç)Cumhurbaşkanlığı d)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı e)Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g)Diyanet İşleri Başkanlığı ğ)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu h)İletişim Başkanlığı ı)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i)Savunma Sanayii Başkanlığı j)Savunma Sanayii Müsteşarlığı k)Strateji ve Bütçe Başkanlığı l)Kalkınma Bakanlığı m)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı n)Devlet Arşivleri Başkanlığı o)Başbakanlık ö)Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği p)Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 31 .10.2018 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Meclis Başkanı Vekili, Sayın Sayıştay Başkanı, Sayın Ombudsman, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, meclisler niçin var? Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünya meclisleri niçin var, niçin var edilmiş veya yargı niçin var veya ombudsmanlar ne için oluşmuş? Yani Magna Carta'dan beri bu tartışmalar neden yapılmış? Türkiye Cumhuriyeti'nin ya Osmanlı'dan beri iki yüz elli yıllık demokrasi mücadelesinde
Meclis tartışmaları neden yapılmış? 1876'da niye biz Kanun-i Esasi'yi kabul edip Meclis oluşturmuşuz? Veya 1908'de neden Meclis tekrar ihdas edilmiş? 1920 Meclisi ne için ihdas edilmiş? Bizim iki yüz elli yıllık demokrasi mücadelemiz ne için var arkadaşlar? Bütün bunlar dünya tarihinde de, Türkiye tarihinde de krallara karşı, padişahlara karşı, kralların ve padişahların haddini aşması durumunda kimin düşman olduğunu, kime vergi salınacağını tek başına belirlememesi için meclisler oluşturulmuş arkadaşlar. Çünkü krallar geçmişte istedikleri gibi vergi salmışlar, demişler ki: "Arkadaş, sen 1 ton buğday aldın, ürettin, yarısı benim." demiş kral, haddini aşmış. Hâlbuki o köylü belki 1 tonun 100 gramını, 100 kilosunu verebilir vergi olarak ama demiş ki: "Yüzde 50'sini alıyorum." demiş, rasgele vergi salmış. Bu tepki doğurmuş halkta, "Arkadaş, nasıl yüzde 50'sini benden vergi olarak alıyorsun?" demiş, itiraz etmiş. Veya krallar düşman belirlemiş, demiş ki: "Şu ülke düşmandır, şu toplum düşmandır." demiş ve savaş ilan etmiş krallar, büyük yıkımlar yaratmış krallar, padişahlar. Tek başına karar vermiş çünkü düşmana. Buna karşı meclisler oluşturulmuş, büyük isyanlar sonucunda, büyük mücadeleler sonucunda meclisler ve anayasalar oluşturulmuş. Ne için? Kralı veya padişahı dengelemek ve denetlemek için oluşturulmuş arkadaşlar. Yani bizim alametifarikamız budur. Meclisin, Ombudsmanın, Sayıştayın, Yargıtayın, dengeleyici, denetleyici bütün kurumların alametifarikası budur, varlık sebebi budur, bunun için maaş alıyoruz, bakın, milletvekilleri olarak hepimiz, biz bunun için maaş alıyoruz, padişah olma hevesinde olan kişilere karşı kuvvetler ayrılığını hatırlatmak için, onları dengelemek ve denetlemek için. Elimizdeki güçler ne? Yasama gücümüz var, değil mi? Evet. Ve bir de denetleme gücümüz var. Bu gücümüzü etkin bir şekilde kullanabilirsek aldığımız maaşı millet bize helal etsin, yoksa hepimize haram, zıkkım olsun bu maaşlar arkadaşlar. Bakın, bu kadar bütçe var, milletin maaşlarından, milletin vergilerinden bu bütçe ödeniyor, hepimize haram, zıkkım olsun, görevimizi yapmıyoruz demektir.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Kendi adına konuş.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, ta, dediğim gibi, 1876'dan beri bu mücadele verilmiş ama her seferinde, mesela 1877'de padişah demiş ki, Abdülhamit: "Meclisi feshediyorum." demiş. 1908'de tekrar, otuz beş yıllık bir istibdattan sonra tekrar meclis ihdas edilmiş, 1913'te ilk cunta, Talat-Enver-Cemal cuntası Babıali'yi basmış, meclisi feshetmiş arkadaşlar, meclisi devre dışı bırakmış. Daha sonra, cumhuriyet tarihi boyunca da defalarca millet meclisi ihdas etmeye çalışmış ama defalarca da darbe girişimleriyle karşı karşıya kalmışız ve bunun dışında da arkadaşlar, bazı hayaller olmuş, rüyalar olmuş, "Ben başkan olayım." demiş birileri, ama başkanlık hayallerinde de hep gücü tek merkeze toplama hevesleri vardı. Sayın Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, bu hayallerine nihayet ulaşmıştır arkadaşlar, az önce Durmuş Bey'in de söylediği gibi, kuvvetler birliği sistemini maalesef kurmak üzeredir. Oysa, anayasa anlatılırken, Sayın Mustafa Bey anlatırken Anayasa'yı, çok televizyonlara çıktı "Kuvvetler ayrı olacak." dedi, "Yargı, yürütme, yasama birbirinden tamamen ayrılacak." dedi, millete böyle anlattı, millet de ona inandı, bize inanmadı, yani 51'e 49 Mustafa Bey'e inandı millet, Cumhurbaşkanına inandı. Televizyonlara reklamlar verdiniz, "Güçlü Meclis, kuvvetli Meclis. Yargıyı, yasaları Meclis yapacak, denetlemeyi Meclis yapacak. Yargı daha bağımsız olacak." dediniz, Türkiye'nin bütün "billboard"larını doldurdunuz. Ne olacak; "Yargı, yasama bağımsız olacak." dediniz ama arkadaşlar, geldiğimiz noktada Meclisin itibarının gittikçe aşındığı, her gün daha fazla aşındığı, yargının daha da bağımlı olduğu, az önce anlattım, bağımsız kurumların tamamen yargının, yürütmenin vesayeti altına girdiği bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde eğer ki biz dengeleme, denetleme görevlerimizi yapamazsak bu güç daha da tek bir merkezde toplanacak ve bizim de varlık sebebimiz ortadan yok olacak ve benim tavsiyem, eğer ki böyle milletvekilliği yapacaksak hepimiz aldığımız maaşlara, aldığımız unvanlarla millete ihanet ediyoruz arkadaşlar.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Kendi adına konuş.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, bu çerçevede baktığımızda az önce de tartışmasını gördük, bütçe bağımsızlığından bahsettik, Sayıştay Başkanımızın bile sunum yapmasını ancak elde edebildik, Ombudsmanla ilgili de benzer kavgalar verdik, yarın başka bağımsız kurumlarla ilgili de kavgamızı da vereceğiz.
Peki, meclislerin başka bir özelliği nedir? Türkiye'nin -bütün dünyada da böyledir- bütün renklerini, bütün düşüncelerini ihtiva etmesidir. Bütün renkler, bütün düşünceler, bütün kimlikler bir mecliste buluşur, orada fikirler tartışılır, ortak iyi bulunur, ortak fayda bulunur. Oysa, baktığımızda, Meclisimizde böyle bir durum var mı arkadaşlar? Mesela bir örnek vereyim: Sayın Mustafa Bey sunumunda defalarca "külliye" dedi. "Meclis külliyesi" dediniz değil mi? Kim o yetkiyi size verdi Meclise "Meclis külliyesi" demeye? Meclisin neresinde yazıyor? Hangi kanununda, hangi ruhsatında yazıyor da buraya "Meclis külliyesi" dediniz? Bir defakto, oldubittiye getiriyor. Külliye... Hani Cumhurbaşkanımız kendi takdir etti, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi... Burası da Türkiye Büyük Millet Meclisi külliyesi olmuş efendim! Şimdi, bakın, külliyenin Türk Dil Kurumundaki anlamına siz de bakın, bakmışsınızdır, külliye ne demek? Camiyle birlikte etrafındaki müştemilatı demek. Yani, cami olacak, onun etrafında da müştemilatı. Yanı, arkadaşlar, bakın...
TBMM BAŞKANI VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP - Yerleşke nerede yazıyor?
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeter.
GARO PAYLA (Diyarbakır) - Yani, arkadaşlar, bakın, şu anda Meclis bir müştemilattır Sayın Başkanın ifade ettiği şekilde. Yani, cami esastır, burada camimiz var, ama Meclis de bir müştemilattır bu tanıma göre. Oysa hem böyle tanımlaması Meclise büyük bir saygısızlıktır hem de arkadaşlar, bu ülkede hani bir zamanlar Hristiyanlar toplumun yüzde 50'sini oluştururdu, bugün binde 1 diyorlar bize, azaltılmışız, Museviler de var, başka inançlardan insanlarımız da var, siz gelip -sarayı zaten öyle tanımlıyorsunuz- burayı da tek bir inancın sonuç olarak müştemilatı yani caminin müştemilatı olarak tanımlıyorsunuz. Bu durumu kabul etmiyorum Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanı Vekili.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sayın Başkan, külliyenin anlamı sadece bu değil.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bu söylediği doğru değil ama.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türk Dil Kurumuna bakın efendim, Türk Dil Kurumuna bakın. Türk Dil Kurumuna bakın efendim.
Şimdi, değerli arkadaşlar...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bakın, deminden beri söylediği şey şu: Kral...
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Söz alıp konuşabilirsiniz siz de.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Söz alın da öyle konuşun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Mecliste tek bir inanca...
BAŞKAN - Sayın Çelebi, söz talebiniz olursa karşılarım.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Tamam Başkanım, alıvereyim ama ikaz edin.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, basın düğmenize, size söz verecek.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yanınızdaki beyefendi bir cümle kullandı, dedi ki: "Ben Kürt değilim." Eğer ben o cümleyi burada kullansaydım var ya inan şu Meclisin rengi değişirdi ama sizin de şimdi söylediğiniz tek dinlilik esası üzerinden AK PARTİ'yi eleştiri...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Niye değişirdi? Sen nesin?
BAŞKAN - Sayın Çelebi, mikrofonunuz kapalı, kayıtlara girmiyor. Söz talebiniz olursa karşılarım.
Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, Sayın Vekilim, sonuç olarak Türk Dil Kurumundan o zaman anlamını değiştirin, deyin ki: "Külliye o demek değil, başka bir anlama geliyor." "Cami ve etrafındaki müştemilat." diyor Türk Dil Kurumu. Yani bize Sayın Meclis Başkanı Vekilimiz "müştemilat" diyor arkadaşlar, Meclise "müştemilat" diyor. İkinci anlamında da dediğim gibi, hâlâ çoğulcu bir Meclis olma iddiasında olmamız lazım.
Bakın, demokratik meclisler, bilirsiniz demokratik ülkeler çoğunluğun haklarının esas olduğu ülkeler değildir. Az olanın, gadre uğramış, azaltılmış olanın haklarının, hukuklarının korunduğu ve onları da kapsayan tanımlar demokratik tanımlardır. Külliye, kapsayıcı bir tanım değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, normal süreniz bitti.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sataşmalarla geçti.
BAŞKAN - Ek süre veriyim size.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Daha yeni başladık.
Külliye dar bir tanımdır arkadaşlar, bu anlamda bu tanımın düzeltilmesini... Ne düşünüyor Sayın Meclis Başkanı Vekilimiz bu konuda, istirham ediyorum.
Bakın, arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Meclise geldiğinde ne olarak geliyor? Sayın Cumhurbaşkanı hem Cumhurbaşkanı hem AK PARTİ Genel Başkanı hem pek çok şeyin de başkanı, şimdi saymayayım.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Varlık Fonu'nun Başkanı, Varlık Fonu.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Varlık Fonu'nun Başkanı, her şeyin Başkanı zaten kendisi. Şimdi, buraya geldiğinde bir bakıyoruz, her yere bantlar çekiliyor arkadaşlar, her yere bantlar çekiliyor. Ya ben inanın, yürürken grup toplantısına ulaşmak için 8 tane bant kaldırıyorum Sayın Meclis Başkanı Vekilim, 8 tane bant kaldırıyorum. Niye? "Cumhurbaşkanı gelecek." deniyor. Sayın Cumhurbaşkanı Meclise gelirken eğer ki şeref kapısından karşılanıyorsa, bantlar çekiliyorsa bizim önümüze, milletin vekillerinin önüne, diğer parti başkanları bu muameleyi görmüyorsa burada bir ayrımcılık vardır.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ayrıca şunu ilave edeyim: Dün Mecliste, Genel Kurul girişinin altındaki mescidin girişindeki 2 tane lavabo rezerve edilmişti, bir bant konulmuştu, üstüne havlu falan atılmıştı, efendim...
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, size birazdan söz vereceğim efendim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Meclis Başkanı Vekilim, neden bu ayrımcılığa müsaade ediyorsunuz? Sonuçta Sayın Cumhurbaşkanı çok kimlikli olabilir, çok şeyin Başkanı olabilir ama Meclise geldiğinde neden AK PARTİ Genel Başkanı muamelesi görmüyor da...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ha şimdi lavaboya tahammül edemiyorsunuz yani!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Onu ben söylemedim efendim.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Hazreti Peygamber'in sünnetinden gittiğiniz için, pratiğinden; Peygamberin sünnetinde yok o!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Neden diğer parti başkanları aynı muameleyi görmüyorlar? Burada acaba bir ayrımcılık yok mu?
Kanun tekliflerimizi veriyoruz Sayın Meclis Başkanı Vekilim. Benim aylardır bekleyen, yıllardır bekleyen kanun tekliflerim var. Bizim kanun tekliflerimizin hiçbir tanesi Sayın Başkan buraya havale edilmiyor. Diyor ki: "Sen verebilirsin kanun teklifi ama bana gelir mi onu bilmem." Niye? Bakın, AK PARTİ'liler bir kanun teklifi veriyor, 24 saat geçmeden komisyona havale ediliyor; bizim kanun tekliflerimizse yıllarca Meclis Başkanlığında bekliyor. Burada bir ayrımcılık yok mu? Onun dışında, soru önergelerimiz Sayın Başkan...
TBMM BAŞKANI VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP - Meclis Başkanı bize havale ederse görüşürüz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O zaman Sayın Komisyon Başkanımız bize yalan söylüyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Söylemem. Ne dediniz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Meclis Başkanı havale ederse ben görüşürüm." diyor.
BAŞKAN - Sayın Paylan, karşılıklı konuşmayalım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, bana laf atıyorlar efendim, ben karşılıklı konuşmuyorum.
Soru önergelerimiz Sayın Başkan... Bakın, ben geçen yıl büyük bir hata yapmışım, Sayın İsmail Kahraman'a "Siz Meclisin gördüğü, göreceği en sansürcü, en antidemokratik Başkansınız." dedim; burada Sayın Ombudsman da şahit, böyle dedim ama meğerse hata etmişim "Gider eteri, gelir beteri" demişler. Sayın Binali Yıldırım şimdi bu Meclisin gördüğü en antidemokratik, en sansürcü Meclis Başkanı olabilir. Geçen yıl verdiğimiz önergelerin yüzde 10'u kaba ve yaralayıcı sözler veya başka gerekçelerle geri gönderilirdi. Biz de tabii ki daha dikkatli olmaya çalışıyoruz çünkü ne dersek kaba yaralayıcı sayılıyor. Mesela "rant ekonomisi" diyoruz, aa, bu kaba ve yaralayıcı söz diye bizim önergelerimiz, soru önergelerimiz geri gönderiliyor arkadaşlar. "Kolluk güçlerinin zorla müdahalesi" diyoruz, bu kaba ve yaralayıcı söz sayılıyor. 6-7 Eylül 1955 pogromuyla ilgili önerge veriyorum, araştırma önergesi, efendim bu kaba ve yaralayıcı sözmüş. Değerli arkadaşlar, biz muhalefet görevimizi nasıl yapacağız? Yani siz her şeyi kendi zaviyenizden kaba ve yaralayıcı söz sayarsanız biz muhalefet görevimizi nasıl yapacağız? Mesela "cezaevinde işkence ve kaba dayak iddiası" diyoruz, bakın, "iddiası" diyoruz, "Hayır bunu söyleyemezsin." diyor efendim, "Bunu söylersen bu kaba ve yaralayıcı söz." diyor. "İddiası" diyoruz ya, nasıl daha iyi ifade edeceğiz kendimizi? Böyle Meclis olur mu, böyle denetim olur mu?
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlar mısınız lütfen.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "On beş günde cevap verilecek." diye iddia ediyor -yani değil mi- yasamız, "On beş günde cevap verilecek." diyor, bizim o önergelerimiz... Sayın Başkan, 100 önerge verdim, daha 2'sine cevap geldi, o da alakasız cevaplar. Meclise saygıyı böyle yaratamayız arkadaşlar. Siz bu konuda ne tip tedbirler alıyorsunuz Sayın Başkan bunu merak ediyorum.
Meclisin milletvekili sayısını 600'e çıkarttık, bir şeyin sayısı çoğaldıkça değeri artmıyormuş bunu anlamış olduk; iktisat kuralıdır zaten, bir şeyin sayısı çoğaldıkça değeri artmaz, ancak oraya verilen değer, oradaki yapılan iş, oranın gücü, etkisi oraya verilen değeri belirler arkadaşlar.
Bakın, şöyle bir şey söyleyeyim: Milletvekillerine karşı, bazı milletvekillerine karşı, bazı siyasi partilere karşı düşman hukuku uygulanıyor Sayın Başkan, düşman hukuku uygulanıyor, bunu siz de biliyorsunuz. Geçen gün Sayın Cumhurbaşkanı -ben gitmem de eleştiriyorum- üçüncü havalimanının açılışına 540 milletvekilini çağırdı, 530 küsur, bizim milletvekillerimizi çağırmadı, doğrudan sizin elinizle gelen bir davetiye üstelik. Büyük bir ayrımcılık var ortada ve buna göz yumuyorsunuz.
Bakın, Leyla Güven cezaevinde, Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven. Enis Berberoğlu'yla aynı durumda. Onun da sonuç olarak infazı ertelendi dönem sonuna kadar ve serbest bırakıldı. Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven serbest bırakılmadı, doğrudan bir ayrımcılık var ve buna karşı hiçbir şey yapmadı Meclis Başkanlığı. Ne yaptınız Sayın Başkan, burada açıklamanızı istirham ediyorum?
Değerli arkadaşlar, mesela ben Cumartesi Anneleri eylemine katıldım. Sayın Ombudsman, bu arada size şikâyet ediyorum İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu; direkt, doğrudan düşman hukuku uyguluyor çünkü. Cumhurbaşkanının 2011'de kabul ettiği Cumartesi Annelerine, "Sizin sorununuz benim sorunum." dediği Cumartesi Annelerine büyük bir zulüm uygulandı. Ben de orada polisin şiddetine maruz kaldım, görüntülerini izlemişsinizdir mutlaka, basında çok yer aldı. Bir polis geldi, bana kafa, kol yaptı arkadaşlar. Dalyan gibi de bir adam, ben de 90 kiloyum, beni bir yerden alıp bir yere attı.
Şimdi böyle bir şiddete maruz kaldım değerli arkadaşlar. Siz diyebilirsiniz "Ya, o HDP'li." Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde veya Osmanlı tarihinde ne milletvekillerine ne muameleler yapıldı. Sayın Başkanımızın babasına ne muameleler yapıldı. Darbeciler ayrım yapmazlar arkadaşlar. Bir milletvekilinin itibarı yere düşmüşse, o darbeciler eğer 15 Temmuzda başarılı olsaydı hepimiz aynı işkence tezgâhlarında olacaktık veya mezarlarda yan yana yatırılmış olacaktık.
BAŞKAN - Sayın Paylan, teşekkür ediyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Efendim sataşmalar oldu, bir müsaade edin lütfen, bitireyim.
Bu anlamda, Sayın Başkan, milletvekilinin itibarını korumak için ne yaptınız?
Şu israf meselelerini geçeyim. Bu anda Meclisin itibarını korumak hepimizin görevi arkadaşlar. Bugün "HDP'li" dersiniz, yarın başka bir güç gelir -yeni vesayet odakları yürütmenin etrafını sarmış durumda zaten- hepimizi, bütün halıyı altımızdan çeker, bütün siyaset kurumunu berhava eder. Milletin iradesi bir bütündür arkadaşlar, milletin iradesi parçalanamaz. O HDP'li, o MHP'li, o İYİ PARTİ'li, o CHP'li diye parçalanamaz. Bana yapılan yarın emin olun size yapılacak. O anlamda, milletvekilliği itibarını korumak için neler yapıyorsunuz?
Bir de Sayın Başkan, Meclis çalışanlarıyla ilgili ciddi anlamda statü farklılıkları var, bunu biliyorsunuz. Evet, taşeron kaldırıldı ama 4/B, 4/C, 4/D'liler arasında ciddi gelir ve emeklilik hakları farklılıkları var, bunlara vaktim olmadığı için kısaca geçiyorum. Bunlarla ilgili ne tedbir alacaksınız? Ombudsmanla ilgili de birkaç cümle edip bitireceğim.
Sayın Ombudsman, bilirsiniz, demokrasilerde ombudsmanlar yürütmeye karşı yani devletin gadrine karşı vatandaşlarını korumak için vardır. Yani gadre uğrayan kimse, ombudsmana başvurur "Ya, bu devlet erki bana zulmetti, beni gadre uğrattı." diye ombudsmana başvurur. Ama bakıyoruz, ombudsmanlık kurulduğundan beri, biz hani Batı demokrasilerinde ombudsmanları hep haberlerde görürüz yani hep bir şey olur, ombudsman çıkar konuşur ve devlet erki kendine çeki düzen vermeye çalışır ama maalesef ombudsmanlık kurulduğundan beri biz sizi pek görmüyoruz. Hani, toplum gadre uğrarken, cezaevlerinde belli iddialar varken, Cumartesi Anneleri yerlerde sürüklenirken, orada bir milletvekili darp edilirken sizi görmüyoruz. "Bunu yapamazsın ey İçişleri Bakanı." dediğinizi duymuyoruz. Bu anlamda, ben sizi göreve davet ediyorum Sayın Ombudsman. Gerekli noktalarda tavır göstermeye davet ediyorum. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü anlamında göreve davet ediyorum. Size Tayyip Erdoğan'ı şikâyet ediyorum Sayın Ombudsman. Size Süleyman Soylu'yu şikâyet ediyorum. Çünkü düşman hukuku uyguluyor, açıkça düşman hukuku uyguluyor. Bir parti başkanını arayıp tehdit edebiliyor İçişleri Bakanı. Cumartesi Annelerini yerlerde sürüklüyor. Neredeydiniz Sayın Ombudsman Cumartesi Anneleri yerlerde sürüklenirken? Aynı zamanda damadınızı, Sayın Abdulhamit Gül'ü size şikâyet ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Paylan...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - "Damadınızı şikâyet ediyorum." ne demek ya?
BAŞKAN - Sayın Paylan...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Böyle bir üslup olur mu ya?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani özür diliyorum, onu geri alıyorum, o sözümü geri alıyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Çok yakışıksız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Damat değil mi?
BAŞKAN - Böyle bir şey olur mu ya?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, özür dilerim, onu geri alıyorum.
BAŞKAN - Sayın Paylan, bir dinler misiniz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitireyim.
BAŞKAN - İkinci söz hakkınızı da bitirdiniz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan, çok sataşma oldu.
BAŞKAN - Çok sataşma olmadı, siz girdiniz o şeylere.
Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen bağlayın.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Özür dilerim, o lafımı geri alıyorum. Sonuç olarak, o ifadem biraz heyecanıyla fazla kaçtı.
Ama Sayın Başkan, sonuç olarak, siz onları denetlemek için varsınız. Allah'ınızı severseniz, ben şimdi sizi şikâyet ettim, dedim ki: "Abdulhamit Gül böyle yaptı." Ama sonuç olarak bir aile ilişkisi de var. Nasıl bu şikâyetimi yerine getireceksiniz veya bununla ilgili bir söz söylediniz mi? Söylemediniz. Yani Batı demokrasilerinde ombudsmanlar siyasi partilere üye olamazlar ve onunla iltisakı fazla olan kişiler ombudsman seçilmezler. Bu konuda da sizin sessizliğinizi ben geçmişte AK PARTİ'li olmanıza, AK PARTİ'nin çeşitli kurullarında bulunmanıza veriyorum. Yani AK PARTİ'yle bu kadar iltisaklı bir kişi nasıl olup da AK PARTİ Hükûmetini, Cumhurbaşkanını denetleyecek? Bunun aksini gösterir uygulamalar yapmış olsaydınız ben size bu eleştirimi geri almış olurdum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Paylan.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bir beni şikâyet etmedin, şaşırdım ha.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son olarak Sayın Başkan, mesela Avrupa'da ırkçılığın yükseldiğinden bahsettiniz ama Türkiye'de yükselen ırkçılıkla, kutuplaşmayla, nefret söylemleriyle, nefret suçlarıyla ilgili hiçbir şey söylemediniz. Ya, oysa Türkiye'de ırkçılık yükseliyor, tahammülsüzlük yükseliyor, kutuplaşma yükseliyor, nefret suçları artıyor, bunların raporları var Sayın Ombudsman, bunlar size ulaşıyordur mutlaka. Bunlarla ilgili neden bir tavır almıyorsunuz deyip teşekkür ediyorum