KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Vekilim, çok değerli mesai katılımcısı arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe konuştuğumuz zaman, aslında bütçenin içindeki kalemler rejimi tarif eder; içindeki kalemler güvenlikçi politikalara yönelikse güvenlikçi bir rejimi tarif eder, özgürlükçü politikalara yönelikse özgürlükçü bir rejimi tarif eder.

Benim tekrar tekrar saymama gerek var mı? Bu bütçeye baktığımızda Jandarma Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı, şurası burası, Sayın Cumhurbaşkanının koruması vesair kalemleri ele aldığınızda doğrudan güvenlikçi politikaları tarif eden bir bütçeyle karşı karşıyayız.

Burada şunu söylemek lazım: Bütçe konuşurken iki tane konu olmasa bütçeyi hazırlayanlar çok rahat olacaklar. Bunlardan bir tanesi ekonomiyle ilgili konular, diğeri de hukukla ilgili konular. Bunları çıkarırsak gayet rahat rakamları havada uçururuz. Ondan sonra da burada mesaimizi tamamlar gideriz ama bunları çıkaramıyoruz işte. Bir ülkenin hem ekonomisi hem hukuku iç içe oluyor. İç içe olduğu için de burada bize önümüze koyduğunuz rakamlarla ikna olamıyoruz, sıkıntılar yaşıyoruz. Niye ikna olamıyoruz? Çok basit bir örnek vereyim, arkadaşlarımız dediler ki: "Sürekli Diyanetle ilgili eleştiride bulunuyorsunuz." Ben eleştiride bulunmayacağım. Bu ülkede yaşayan herkesin dinini öğrenme hakkı vardır. İsterse geleneksel yöntemlerle öğrenir, isterse devletin ona sunduğu imkânlarla öğrenir. Onunla ilgili herhangi bir açıklama yapmayacağım ama şu ifadeyi ele alarak başka kurumlara yapılan haksızlığı dile getireceğim. Sunumun 13'üncü sayfasında diyor ki: "15 Temmuzdan beri milletimizin dini istismar eden hain ve sinsi yapılara karşı milletimizin daima uyanık kalmasını sağlamak için birçok faaliyet yürütülmüş, 2018 yılında 'Din İstismarıyla Mücadele Seminerleri' adı altında dini istismar eden FETÖ, DEAŞ gibi örgütlere karşı kamuoyunu bilgilendirmek için âdeta seferberlik ilan edilmiştir." Pes yani pes! İsterseniz ekonomiyi de Diyanet İşleri Başkanlığına teslim edin, onlar bu ülkeyi yönetsinler. Tabii, belli oluyor ama. Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili bütçe kalemlerine baktığınızda orada bir oynama yok; aksine, terse dönüş var. Bu kalemlerde oynamalar olunca anlıyoruz ki sap saman hepsi birbirine karışmış vaziyette. Bu milleti aydınlatacaksanız Millî Eğitim Bakanlığı ne güne duruyor? Bu milleti aydınlatacaksanız ODTÜ gibi, Boğaziçi gibi, İTÜ gibi üniversitelerin bütçesinde yüzde 10-11 artış yaparken kendi yapılanmalarınızın ayağı hâline getirdiğiniz Anadolu üniversitelerinde yüzde 30 bütçede artışı göz önüne alıp bir ortaya koysanız ya, ne oluyor. Sayın Cumhurbaşkanı eleştiri yapıyor, diyor ki: "İlk 500'ün içerisine girmiş üniversitemiz yok." Ne bekliyorsunuz? Atadığınız rektör cehaletin daniskasını yapıyor, bugünkü konuşmalarıyla rezaletin daniskasını yapıyor. Savunabiliyor musunuz böyle bir rektörü? Ondan sonra da "Bu üniversiteler niye öyle, niye böyle?" diyorsunuz. Bilimi öldürdünüz. 7 bine yakın bilim adamı üniversitelerden kanun hükmünde kararnameyle beraber ilişikleri kesilmiş vaziyette. Bu ülkenin aklını üniversiteden kopardınız. Birçoğu henüz yargılanmıyor. Haklarında açılmış tek bir dava yok. Kurduğunuz kurulla beraber bekletiyorsunuz. Bunların bilimsel yeterlilikleri var ise niye akıllarından faydalanamıyoruz? Bilimsel yetersizseler niye bu unvanlar kendilerine verildi? Siyaseten suçluysalar niye yargı önüne çıkarıp aklanmalarına ya da yargı yoluyla cezalandırılmalarına yol açmıyorsunuz? Askıda duran akıllar var Türkiye'de, askıda duran akıllar; üniversite hocaları. Tamamını toplasanız herhâlde 10 tane, 20 tane üniversiteyi donatırsınız bu arkadaşlarla beraber.

Şimdi, sol tarafımızda Sayıştaya ilişkin arkadaşlarımız oturuyor. Hiç kimseyi rencide etmek anlamında söylemiyorum bu söyleyeceklerimi. Lütfen, rejim tartışması yapıyoruz aslında burada bu bütçeyi tartışırken, doğru anlaşılmak istiyorum.

Sayıştayın son yıllarda yaptığı denetimlerin bir kısmını elinden aldınız. Denetim dışı bir dünya kamu organı yarattınız. Bir de denetimler sonrasında oluşturulmuş olan raporların hiçbirine itibar edip hiçbir şey yapmadınız. Sayıştay ne işe yarıyor? Eğer bu ülkede doğru düzgün bir ekonomi yaratacaksanız bu denetim kurullarını yabancılara ihale edip çark etmek yerine özbeöz Sayıştay orada duruyor; onun verdiği raporlara itibar ederek eğer yaptırım uygulanması gerekiyorsa yaptırım uygulama yoluna gidin, tedbir alınması gerekiyorsa tedbir alma yoluna gidin, kenara koyup raflarda üzerlerinde toz biriktirmeyin. Bu milletin millî varlıklarıyla beraber maaşını ödediği, ücretini ödediği, okuttuğu bu birinci sınıf vatandaş, bu birinci sınıf...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alabilir miyim lütfen Sayın Aydoğdu.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yapmış oldukları raporlara itimat ederek bazı işleri yapın.

Şimdi, Sayıştayı kenara koydunuz. Tek bir soru soracağım: Onlarca belediye başkanınızı görevden aldınız. Güneydoğuda alınanları saymıyorum, onlar tamamen farklı bir tablo zaten. Kendi belediye başkanlarınızı görevden aldınız. Şurada açık, net, somut bir şekilde bize söyleyebilir misiniz "Hiçbirinin Sayıştay raporlarıyla ilgili bir problemi yoktur." diye? Varsa niye yargılanmıyorlar? Yoksa niye itibarlarını iade etmiyorsunuz?

Hukukun olmadığı bir ülkede bütçe de yapsanız, rakamlarla da oynasanız ekonomiyi yola koyamayacaksınız. Bizim yüreğimiz yanıyor. Biz bu ülkenin millî değerlerinin yok edilmesine karşı olduğumuz için yüreğimiz yanıyor.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğdu.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, müsaade ederseniz çok az...

BAŞKAN - Yok, edemem Sayın Aydoğdu.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Eleştiriye tahammül edemeyecekseniz haklısınız.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Zaten eleştirel bir iktidar değilsiniz.