KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, bürokrasimizin sivil ve askerî değerli temsilcileri, kıymetli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığı 2019 yılı bütçesi ve 2017 yılı kesin hesapları üzerinde bugün Komisyonumuzda gerçekleştireceğimiz görüşmelerin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Öncelikle, "millî" ifadesiyle başlayan unvana sahip iki bakanlıktan biri olan Millî Savunma Bakanlığının "Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasını ve güvenliğini sağlamak üzere millî savunma stratejisi doğrultusunda millî niteliğini koruyarak hızlı gelişen bilgi ve teknoloji çağına uyum sağlayan, güvenlik ortamında meydana gelen değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ve coğrafi sınırlara bağlı olmayan belirsizlik, risk ve tehditlerle mücadele edebilecek niteliklere haiz proaktif bir kurum olarak karşılamaktır." misyonu çerçevesinde dünden bugüne, bugünden yarına ve bu misyon doğrultusunda neler yaptığının konuşulması kadar, neler yapması gerektiğinin de konuşulması doğal karşılanacaktır, karşılanmalıdır.

Çağımız anlaşılması her geçen gün daha karmaşık bir hâle gelen, gücün ve silahın hegemonyasının ülkeler ve insanlar üzerinde kobay testine tabi tutulur bir süreçten geçmektedir. Emperyalist bir hırsın, bir kafa yapısının dünyayı çepeçevre kuşatma altına alma gayretini şaşkınlıkla gözlemlemeye devam ediyoruz. Müstekbir ve mağrur kafa yapılarının silahı ve parayı elinde bulunduran ülkelerdeki iktidarlarının tüm dünyayı ateşe verebilecek adımları atmada hiç çekinmediklerini görmekten kahroluyoruz. Ayakta durabilmek için güçlü olmak zorundasınız. Bölgemizde haritaların yeniden çizilmesine yönelik düşündüren endişeler, artık hangi gün ve saatte olacağı konuşulur hâle geldiyse insan kanı ve canı için hiçbir şeyi söyleyemez, sanki lal olmuşsunuzdur. Yarın karşılaşacağımız, dün ve bugün karşılaştığımız güvenlik sorunlarını iyi analiz etmezsek ülkemiz ve ülkemizin çevresindeki yani bizim coğrafyada şekillenen ve şekillenecek savaş tamtamlarının sadece kulak zarını patlatmakla kalmayacağı gerçeğidir. Yüzyıl önce bu bölgenin geçtiği ateş çemberi yeniden yakılmaya çalışılıyor ise bugün Bakanlığın burada söyleyeceği veya söylediği tüm kelimelerin sadece bir bütçe yorumlaması değerlendirmesi olamaz, olmamalıdır.

Uzun yıllardır ülke olarak mücadele ettiğimiz PKK terör örgütü faaliyetlerinin sınırlarımız dâhilinde ve haricinde dışarıdan nasıl beslendiğini son birkaç yıldır enteresan bir şekilde müşahede etmiş bulunmaktayız. Bu örgütün mensuplarının ve sempatizanlarının kendilerine sıra geldiğinde binde birine bile katlanamayan ülkelerce nasıl muhafaza edildiğini ve koruma altına alındığını görmek bizi şaşırttı mı? Sakın, bu safdil olduğumuza dair bir kanaat oluşturmasın. Piyasaya sürülen yetiştirme terör örgütlerinin her yeni gün için yeni bir senaryoyla karşımıza çıkacağı gerçeği yanı başımızda duruyor. DEAŞ, PKK, YPG, PYD, hangi ad altında olursa olsun, hangi kurgu özlemi ve düzlemi içerisinde olursa olsun, yarın yenilerine hazır olmamız gerektiğini de hep akılda tutmamız hususunu da hatırlatmaya devam edecek gibi.

Afganistan'la başlayan, Libya, Irak, Suriye'yle devam eden, insanı öldürmenin sanatlaştırıldığı ve hiçbir değer yargısının önemsenmediği bir zamanın tanıklarıyız. 15 Temmuz darbe girişimi aynı çukura bu ülkenin sokulma gayretidir. Bunu topyekûn bertaraf edebilme başarısını yarınlara taşıma adına güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Bakanlığın sınırların güvenliğini sağlamak, ülkenin bekasını ve ulusal menfaatini korumak için etkin güvenlik politikaları üretmek, kararlı ve duyarlı davranmak muhtemel riskleri ve tehditleri zamanında ve doğru algılayarak gerekli önlemleri almak, maruz bulunduğu riskler ve tehditlerle orantılı bir şekilde hem caydırıcı hem de etkili olabilecek silahlı bir güce, donanıma ve personele sahip olması sadece bir gereklilik değil, bir mecburiyettir. Onun için bugün burada yapılacak her değerlendirme, her düşünce bu anlamda bir katkı sağlamaya yönelik olmalıdır diye düşünüyorum.

Gerek El Bab gerekse Afrin harekâtları Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem başarısının hem kurmay zekâsının yeniden geri dönüşü olarak kayda geçmiş, 15 Temmuz öncesi örgütün yapılanmasının gösterdiği negatif durumun ortadan kalktığının bir işareti de olmuştur. "Vatan bir bütündür, bölünemez." dediğimiz günden bugüne kadar hayata bakış açımızın bu olduğunu bütün dünya biliyor ve görüyor. Cadı kazanı kaynatır gibi çevremizde yakılan ateşlerin ülkemize sıçramamasını temin etme mücadelesinin yanında dünya barışı için de aynı mücadeleyi vermenin gerekli olduğuna inanarak ve bunun gereklerini yerine getirmeye çalışan bir anlayışın sahibi olarak Bakanlığın üzerinde bu yükün hem güzelliği hem de zorluğu bulunmaktadır. Bu "Hazır ol cenge ister isen sulhu salah." ifadesinin de karşılığını bulacak çalışmayı, beceriyi, tedariki, donanımı, kabiliyet ve kapasiteyi yakalamayı gerektirmektedir. İnanç felsefemiz, savaşı arzulamamayı, savaşla imtihan olunacaksa gereğini yapmayı öngörmektedir.

Silahlanmanın bu kadar korkunç rakamlara ulaştığı günümüzde silah tüccarı olmuş devletlerin, onların pazarlıkçı ve pazarlamacılarının belirleyici ve hükmedici yanlarını görmemek ve tedbir almamak yukarıda zikredilen ifadeyle taban tabana zıt değil midir? Savaşlar sadece teknolojiyle izah edilebilir mi? Parmağın ucundaki düğmeyle imha etmek normalleştirilmiş, bu aynı zamanda bir övünç kaynağı sayılır olmuş, bir yandan da vesayet ve vekâlet savaşları üzerinden postmodern tarz geliştirilerek, kendilerini etkilenme alanı dışında tutarak dünyayı sürükledikleri vahşi katliam çağında sizin dünyayı mantığa, izana, insafa çağırmanız manevi bir rahatlatmadan öteye geçemeyecektir.

Jeopolitik ve jeostratejik konumu itibarıyla çok yönlü, ne zaman, nereden geleceği belli olmayan tehdide maruz kalabilecek bir ülke olarak dostlukların, dost ülkelerin, stratejik ilişkimiz olan ülkelerin, ittifakların bu tepkilere karşı koymada hangi önceliklerle karşımıza çıkacaklarını iyi hesaplayabilmeliyiz. Ülkemizin aleyhine hangi yedeklemelerin yapıldığını, hangi plan ve hesapların yapıldığını, bir stratejik kapsam dâhilinde irdeleyecek insan kaynağına ve caydırıcılık alanına önem verecek çalışmaları gerçekleştirebilmeliyiz. Elbette Bakanlığın kolektif güvenlik kapsamında başta NATO, BAB olmak üzere mevcut Avrupa güvenlik ve savunma kimliği gibi var olan ve oluşturulmakta olunan uluslararası ve bölgesel ittifaklar ve kuruluşlar içinde aktif olarak yer almasının millî bir askerî strateji olarak devam etmesi mümkündür. Ancak son zamanlarda yaşanan S-400 krizleri, F-35 uçaklarının teslimi ile ambargo yaygaralarının dikkatten uzak tutulmaması da önem arz etmektedir.

Sınır komşularımızda yaşanan iç çatışmaların bizi etkilemediği, daha fazla etkilemeyeceği söylenemez. Ülkelerin toprak bütünlüğüyle ilgili ısrarlı söylemimiz, masada güçlü olmanız, sahayı domine edebilecek güçte olmanızla doğru orantılı olacaktır. "Yurtta sulh, cihanda sulh." kavramının doğruluğu bizim için çok önemli. Günümüz dünyasında artık en önemli güç hâline gelen bilgiye ve o bilginin gereği donanıma sahip değilseniz ve sahip olamazsanız bu kavramın geçerliliğini ve gerçekliğini yitirmiş olacaksınız. Sahip olunması gereken her neyse zamanı geçmeden sahip olursanız kıymeti olacaktır. Aksi "Bade harabül Basra" dedirtecektir. Aslında savunma kelimesi bir saldırıya karşı koymayı ifade eder ve toplumsal yaşamı etkileyen saldırılarda kendilerini korumalarını meşrulaştıran bir hak olarak tanımlanmaktadır. İşte, bu yaşam alanlarından, bu alandan kaynaklanan ulusal ve ülke çıkarlarına yönelik her tehdit, aynı zamanda bir saldırı hükmünde görüldüğünden, bu tehdidin kökünün, ucunun içeriden veya dışarıdan olması anlam itibarıyla farklılık taşımaz. Tarihimiz bunun acı örnekleriyle canlı şahit olarak karşımızda durmaktadır. Devlet işte bu tehditlerle mücadelede hangi çalışmaların yapılacağını, hangi tedbirlerin alınacağını, ne zaman, nasıl uygulanacağını, ne kadar kaynak kullanılacağını, nasıl kullanılacağını, nasıl bir yapı oluşturacağını ve nasıl bir şemayla bunu sağlayacağını belirleyerek büyük Türkiye yolunda millî güç unsurları arasında iş birliği ve süreklilik temelinde konumlanan, millî değerlerimiz ve menfaatlerimiz üzerinde yükselen etkin, yerli ve yenilikçi bir Millî Savunma Bakanlığı vizyonuyla hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bakanımızın 2019 yılıyla ilgili bütçe sunumunda da görüldüğü gibi, yapılan çalışmalar bütçe hedef ve faaliyet değerlendirmesi, ülkenin beka meselesine katkı sağlayacak anlayış ve endişeyle hazırlanmış bir değerlendirme olarak dikkat çekmektedir. Mesele, Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilen bütçenin ülkenin yararına kullanılacak olmasına dair inancımızın pekişmiş olması meselesidir.

Bu duygularla 2019 yılı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.