KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Enerji Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olması dileklerimle konuşmama başlıyorum.

Enerji, temel bir insan hakkıdır. Dolayısıyla gerek hane halkının kaliteli yaşamında gerekse üretimde önemli bir girdisi maddesidir. Ülkemizin petrol, doğal gaz gibi yer altı kaynaklarının kıt olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu, ekonomimizin gerek cari açık üretmesinde gerekse büyüme üzerinde önemli bir kısıt olarak ortaya çıkıyor. Ve bunların fiyatlarının arttığı yıllarda da hem enflasyonumuz hem de büyümemiz üzerinde olumsuz etkiler oluyor. Dolayısıyla güvenli ve sürdürülebilir enerji arzı son derece önem arz ediyor. Dolayısıyla bu arzı sağlarken mümkün olduğu kadar bağımlı olmamaya gayret edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sayın Bakanımız ve Bakanlık personeli bence bunun farkında ve dolayısıyla da bu konuda birtakım düzenlemeler ve uzun vadeli birtakım hedefler oraya koymuş görünüyorlar.

Fakat burada ortaya çıkan durum şu: Burada yapılması gereken şey tercihler nasıl şekillenecek? Tercihler konusunda yenilenebilir enerji tarafına mı daha fazla ağırlık verilecek yoksa geleneksel fosil yakıtları ve nükleer enerjiye mi daha fazla yer verilecek, bu son derece önemli.

Fosil yakıtların ne tür sorunlar ortaya koyduğunu hepimiz biliyoruz, ben oraya girmeyeceğim ancak bir hususu belirterek bu konuyu biraz daha derinlemesine irdelemek istiyorum, o da şu: Şimdi, biz yol yapımıyla işe başladık ulaşım sektöründe, yolu yaptıktan sonra otomobil sanayisine girelim dedik ve dolayısıyla da bu treni kaçırdık. Şu anda hâlâ yerli otomobili konuşuyoruz.

Şimdi, şehirlerimizde raylı sistem ön plana çıktı, arkasından bu yenilenebilir enerji sorunu gündeme geldi. Dolayısıyla otomobilde yaptığımız yanlışlığı burada yapmayalım diyorum. Dolayısıyla birkaç yıl sabırlı olalım. Biz bu gerek güneş gerekse rüzgâr enerjisiyle ilgili olarak teknolojik üretimleri ülkemizde yapalım, buna teşvik verelim ve ondan sonra bu yerli üretim malzemeyle, teçhizatla bu doğal kaynaklardan yararlanalım diyorum. Yani otomobilde yaptığımız yanlışı burada da yapmayalım. Aynı şey raylı sistem için de geçerli, gerçi sizin konunuz değil ama orada da öyle. Biz hızlı tren, metro vesaire yapıyoruz, orada da vagonu, rayı, gerekli olan altyapı girdilerini sağlayarak bu işin içerisine girelim. Çünkü bunun uzun vadede getirisi son derece önemli. Yolda yaptığımız gibi, yolu yapıp yolun üzerinde yabancı şirketlerin otomobillerini sürdüğümüz gibi rayı yapıp üzerinde yabancıların trenlerini sürmeyelim, toplumun hizmetine sunmayalım diye düşünüyorum.

Nükleer enerjiye gelince, nükleer enerjiye biz İYİ PARTİ olarak kategorik olarak karşı değiliz ama görünen o ki bugün nükleer enerjinin diğer enerji alternatifleriyle kıyaslandığında önemi biraz daha azalmış gibi görülüyor. Ama bizim Hükûmetimiz de bir tercihte bulunmuş, 10 Mayıs 2010 tarihinde yapılan bir sözleşmeyle Akkuyu Nükleer Santrali'nin kurulmasına karar verilmiş ve dolayısıyla da Rusya'da ROSATOM'la bir anlaşma yapılmış.

Bu anlaşmanın 5'inci maddesinin 2'nci fıkrasına göre, projeyi gerçekleştirecek şirketin Rusya Devleti tarafından kurulacağı, bu projeyi şirketin nükleer güç santralinde üretilen elektrik de dâhil olmak üzere nükleer güç santralinin sahibi olduğu açıkça ifade edilmektedir. Dolayısıyla şirketin sahibi Ruslar.

Yine 5'inci maddenin 4'üncü fıkrasında, proje şirketi Rusya tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hisse payına sahip olacakları belirtilmiştir. Ayrıca Rus tarafının hisse payının hiçbir zaman yüzde 51'in altına düşmeyeceği, geri kalan azınlık hisselerinin dağıtımı ise Rusya'nın ulusal güvenlik ve ekonomik çıkarları korunacak şekilde Rusya'nın insafına bırakıldığı görülmektedir.

Yine sözleşme şartlarından bir tanesinde "Proje şirketinin elde ettiği kârın yüzde 20'si güç üniteleri devreye girdikten ve en erken on beş yıl sonra Türk tarafına ödenmeye başlayacaktır." diyor.

Şimdi, bu projenin maliyeti zannedersem -1,2 megavattan 4 ünite, 4,8 megavat ediyor- 25 milyar dolar tutarında. Burada yerli ya da yabancı birtakım ortaklar almaya çalıştı Rus şirketi fakat ortaya çıkan durum muvacehesinde bu ortaklardan bir kısmı şu anda bu projeden ayrılmış vaziyetteler. Dolayısıyla bu projenin öngörülen zamanda bitirilmesi mümkün görülmüyor, 2025'te de belki zor bitecek bu iş.

Onun dışında tekrar başa dönecek olursam, bu yenilenebilir enerjiyle ilgili olarak tekrar ediyorum: Önce yurt içinde -teknoloji- yerli üretimle başlanmasının doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü nükleer enerjinin cazip olduğu dönemlerde güneş enerjisine ilişkin teknolojiler bugünkü kadar gelişmiş değildir ancak Türkiye son iki yıldır hem güneş potansiyeli hem de bu alandaki sektör büyümesi bakımından Avrupa'da önde gelen ülkelerden birisi olmuştur. Türkiye'nin son iki yıldaki fotovoltaik güneş paneli ithalatı 6,1 milyar doları bulmuştur. Sektör bu hızla büyümeye devam ederse önümüzdeki beş yılda bu alandaki ithalat 40 milyar doları bulacaktır. Dolayısıyla biz bu 40 milyar doların yarısıyla bu malzemeyi, bu teknolojiyi Türkiye'de üretebiliriz. Dolayısıyla otomobil sektöründe yaptığımız hatayı da yapmamış oluruz diye düşünüyorum.

Diğer bir husus bu enerjiyle ilgili olarak: Maliyet konusunda benden önceci konuşmacılar söylediler, aynen katılıyorum. Çünkü gerçekten son derece pahalı bir enerji. Burada son günlerde elektrikteki -daha ziyade elektrikte, doğal gazda daha az olmakla birlikte- tüketici şikâyetleri son derece artmış vaziyette. Biraz önce Sayın Kalaycı madde madde fatura üzerinden bunların neler olduğunu söyledi.

Şimdi, burada ortaya çıkan durum şu: Biz bunları özelleştirdik, gerek üretimin bir kısmını gerekse bunun dağıtımını ve tüketimini özelleştirdik. Bu özelleştirme Türkiye'nin ekonomik verimliliğini artırma konseptinden, düşüncesinden hareketle yapılmadı. 2001 krizine girdik, borçluyduk, IMF bizim başımıza vura vura bunu bize özelleştirdi ve dolayısıyla da burada fiyatlama hâlâ sizin, devletin kontrolünde ve dolayısıyla bu fiyatı devlet tarafından belirlenen ürünlerin enflasyon sepetine girmesi enflasyonu etkiliyor ve dolayısıyla da bu son zamanda yapılan zamlar sanayideki girdi artışından dolayı üretimi kısacak ve oradan gelerek enflasyon etkisi olacak, bir de tüketicinin üzerindeki etkisinden dolayı ben enflasyon üzerinde çok önemli etkisi olduğunu düşünüyorum.

2017 Ekiminden 2018 Ekimine kadar olan dönemde iletim sistemi kullanıcıları ile dağıtım sistemi kullanıcıları ve buradaki fiyat değişikliklerine baktığımızda, tabii burada orta gerilim var, alçak gerilim var, tek terimli olanı var, çift terimli olanı var. Örnek vermek istersek, mesela dağıtım sistemi kullanıcıları, bunlar orta gerilim çift terimli, sanayinin karşılaştığı bir yıllık yem yüzde 86. Burada perakende tek zamanlı enerji bedeli, perakende gündüz enerji bedeli yüzde 89, perakende puan enerji bedeli yüzde 73, öylece gidiyor. Bu çift terimlide, tek terimlide yüzde 86 yine alçak gerilimde tek terimlide yüzde 93, perakende gündüz enerji bedeliyse yüzde 96'lara kadar gidiyor. Sanayi bu yükü kaldıramaz, burada ortaya çıkan durum bence şu: Şu anda, 2001 krizinde Lehman Brothers battı, Amerika Birleşik Devletleri başlangıçta bunun batmasına göz yumdu, dedi ki: "Zayıf olanlar, zombi olanlar sistemden çıksın." Fakat gördü ki bu artık klasik bir alacaklı borçlu ilişkisi değil, sistem türev ürünleri dolayısıyla o kadar karmaşık ki eğer arkasından gelen şirketlerin de batmasına karar verselerdi Amerikan ekonomisi batacaktı, dolayısıyla bunun batmasına izin vermediler. Şu anda geldiğimiz ve özelleştirme sonucunda bu hizmetlerin üretimi ve dağıtımını alan şirketlerin durumu da bundan çok farklı değil. Dolayısıyla Sayın Kalaycı'nın madde madde okuduğu bu şeylerden vazgeçemiyoruz çünkü bunlardan vazgeçtiğimiz zaman bunların bir kısmı batacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şu anda gördüğümüz üretim sektöründekilerin önemli bir kısmı borçlu ve döviz borçlusu ve dolayısıyla şu anda BDDK bunların bu borçlarının yeniden yapılandırılmasına izin verdiği için yüzer hâlde görülüyor, hâlbuki bunların önemli bir kısmı maalesef batık; dolayısıyla bunların üzerinde ciddiyetle durulması gerekiyor.

Bunun dışında, dediğim gibi, iş kazaları vesaire var ama diğer konuşmacılar buna değindiler, ben de sözümü burada bırakıyorum.

Bütçenin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, izin verirseniz bir son soru, "Ülkemizde 6 tane rafinerici lisansı bulunuyor." dediniz, bunun 4 tanesi TÜPRAŞ, 1 tanesi SOCAR'a ait, bir tanesinin sahibi kimdir, onu da söylerseniz memnun oluruz.

BAŞKAN - Yani lisansa bağlanan, yapımı devam eden.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet.