| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b)Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Nükleer Düzenleme Kurumu ç)Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü d)Türkiye Atom Enerjisi Kurumu e)Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü f)Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü g)Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar ve basının kıymetli temsilcileri; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Demin usul üzerine konuştum ve bir gerginlik oldu ama anlaşılan arkadaşımla bir uzlaşma ürettik. Dolayısıyla Başkana mı teşekkür etmek lazım bilmiyorum ama...
Şimdi, efendim, ben EPDK üzerine konuşmak istiyorum çünkü Sayın Bakan konuşmasında enerji piyasasının büyük ölçüde rekabetçi bir piyasa yapısına ulaştığını söyledi ama doğrusunu isterseniz bu kanaati paylaşamıyorum. Paylaşamıyorum çünkü hem organize sanayi bölgelerinin sözleşmeleriyle ilgili olan sıkıntıların hem de tüketicilerin enerji fiyatlarını yüksek bulmalarıyla ilgili sıkıntıların arka planı, yapısal olarak enerji piyasasının hâlâ serbest piyasa koşullarında çalışmadığının işaretleriyle dolu.
Şimdi, biliyorsunuz, esasında bu enerji sektörünün özelleşmesi doğal tekel olduğu için, daha doğrusu doğal tekel demeyelim, tekeldi, devlet tekeliydi, sonra bu, işte neoliberal politikaları benimsediği süreçte bunların özelleştirilmesi, serbestleştirilmesi kabul edildi. Burada önemli adımlar atıldı diyebilirim fakat bu adımlar hep eksik atıldı yani benim dışarıdan gördüğüm kadarıyla hep eksik atıldı. Sadece EPDK da değil yani bunu burada belirtmek zorundayım, özellikle bir Adalet ve Kalkınma Partisi eleştirisi olarak da anlayabilirsiniz bunu çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye'de piyasaları düzenleyen bütün kurulları bakanlıklara bağladı 2011 yılında. Bunlar esasında bağımsız olması gereken kuruluşlar ki bunların kanunlarını açtığınızda ilk maddelerinde kamu tüzel kişiliğine haiz mali ve idari olarak bağımsız olarak nitelenen kuruluşlar oldukları yazar, EPDK onlardan bir tanesi. Fakat 2011'de bir düzenlemeyle şöyle bir ifade gelişti: "Bakan bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir." diye bir kanun değişikliği yapıldı ve böylelikle de bütün bu kurumlar doğrudan doğruya iktidarın kontrolüne geçmiş oldu.
Şimdi, arkadaşlar, zaman zaman konuşuyoruz, özellikle Durmuş Bey'in bence dikkate almamız gereken önemli görüşleri oluyor Türk ekonomisiyle ilgili olarak. Türk ekonomisi şu veya bu şekilde bir oyunun içine girdi yıllar önce ve bu oyun bizim dışımızda kurgulanmış bir oyun ve dolayısıyla da biz onun içinde olacağız veya olmayacağız, bu kararı biz verebiliriz tabii ki ama eğer içindeysek o içinde olmanın kurallarına göre de oynamamız lazım bu oyunu. Şimdi, öyle baktığımızda, serbest piyasa ekonomisi esas itibarıyla problemli bir kavramdır. Serbest piyasa ekonomisi -her ne kadar kitaplarda, derslerde biz anlatırız- son derece mükemmel bir piyasa ifade eder esasında kavram olarak fakat biraz gerçeğe doğru yaklaştığınızda dünyada serbest piyasa ekonomisinin pek de olmadığı da ortaya çıkar. Daha doğrusu bu süreç, öyle bir biçimde gelişmiştir ki serbest piyasa ekonomisine eleştirilerin dikkate alınarak gelişmesi, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde bu daha ziyade gelişmiştir, düzenleyici kurullara ihtiyaç duyulmasına varmıştır iş. Yani hemen hemen her sektörün bir düzenleyici kurulunun olmuş olması ve orada kamu adına çalışan ve bağımsız yani bağımsızdan kastettiğimiz iktidara ait olmayan bir biçimde çalışan kurulların gerekliliği ortaya çıkmıştır. Türkiye'de de bizim bu sürece dâhil olmamızla birlikte biz de bu sürecin bu önerisini kabul ederek çeşitli kurumlar kurduk bildiğiniz gibi. İşin ilginç tarafı, DPT'den o zamanlar bir arkadaşımızın yaptığı bir çalışmaydı onu da söyleyeyim: Bu kurullar, Türkiye ekonomisinin aşağı yukarı yüzde 60'ına etki eden kurumlar yani yüzde 60'ındaki faaliyetleri düzenleme yetkisi olan kurumlar.
Şimdi, EPDK bu şekilde kuruldu ve dolayısıyla da sadece elektrik üreticilerinin, dağıtıcılarının değil, aynı zamanda tüketicilerin de taleplerini dikkate alan bir yerden işlemesi gereken bir kurumdu. Fakat bu maddeyle birlikte bence, benim anladığım kadarıyla, belki Sayın Bakan itiraz edebilir buna ama benim gördüğüm kadarıyla EPDK'da şimdi Bakanlığın uzantısı olarak duran bir kurul niteliğinde. Şimdi, bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Özellikle bu serbestleştirme ve özelleştirme süreçlerinde öyle bir şey yapıldı ki doğal tekel durumu olan dağıtıcı şirketler ile perakende şirketleri arasında bir mülkiyet ayrımı, ayrıştırması yapılması gerekip de özelleştirilmeleri gerekirken buna dikkat edilmedi ve bugün itibarıyla baktığımızda, dağıtıcı kuruluşların aynı zamanda perakende kuruluşlarının olduğu bir yapı ortaya çıktı. Tabii ki bağımsız tedarikçiler de var bu arada piyasada ama şimdi, öyle bir şey ki bu doğal tekel konumuna sahip olmaktan dolayı daima bir piyasa gücüne sahiptir ve o piyasa gücü de kendi istediği fiyatı yani kendi kâr maksimizasyonunu sağlayıcı fiyatı dikte etmek hakkına sahiptir. Zaten EPDK da böyle bir pazar gücünün fiyatları yükseltici etkisini gidermek için kurulmuştu sonuç olarak fakat bu işlevini bu anlamıyla yapamıyor. Şimdi, benim -yani doğrusunu isterseniz ben özellikle elektrik sektörünü izleyen ve takip eden bir arkadaşınız değilim ama- kabaca baktığım kadarıyla gördüğüm şey şu: Bir sözleşmeleri olduğu hâlde özellikle organize sanayi bölgelerinde öyle bir fiyat uygulaması yapabiliyor ki veya değiştirmesi yapabiliyor ki bu şirketler zaten doğal tekel olduğu için bunu değiştirme şansına da sahip değilsiniz yani bir anlamıyla; bu bir.
İkincisi de öyle bir şey yapıyorlar ki tüketicilerin tedarikçiler arasında tercih yapabilme hakkı var kanuna göre fakat bu hakkını da kullanırken özellik bu -GTŞ mi diyorsunuz, galiba öyle diyorsunuz- GTŞ'ler o piyasa gücünü kullanarak tüketicilerin tercihlerini değiştirmenin maliyetini artırmaya başlayarak kendi şirketlerine bağımlılığı devam ettirmeyi başarabiliyorlar. Dolayısıyla da şimdiye kadar yapılan konuşmalardan da ortaya çıktığı gibi, elektrik fiyatları özellikle tüketiciye çok yüksek fiyatlarla gidiyor. Sayın Kalaycı'nın sorduğu sorular o bakımdan bence de çok önemli. Bu kâr marjları nedir, nasıl denetlenebilir bunlar; bunlara bakmamız lazım, yoksa tüketici her daim bu şikâyetlerde bulunmaya devam edecektir. Bildiğim kadarıyla da yani tüketicilerin yüzde 85'inin bir ankete göre en çok şikâyet ettikleri konulardan bir tanesi enerji fiyatlarının yüksekliği, elektrik fiyatını daha çok söyleyerek ifade ettikleri gibi.
Sonuç olarak, söylemek istediklerimi toparlayacak olursam şunu demek istiyorum: Türkiye 2008 krizinden çıkarken çok belirgin, herkesin kabul ettiği bir yol yoktu iktidarın önünde ve iktidar kendi bildiği gibi yürümeye karar verdi. "Kendi bildiği gibi yürüme" dediğimiz şey de esasında büyük bir merkezîleşme hamlesiydi ve bu karar, demin ifade etmeye çalıştığım, 2011'de alınan karar, esasında bu merkezîleşmenin yani ekonomideki merkezîleşmenin bir adımıydı; benim kanaatim odur. Bunu da siyasi bir düşünceyle birleştirecek olursak her daim yapmaya çalıştığım eleştiriyi burada tekrar etmiş olacağım: Siyaseten de benzer bir süreç yaşandı ve bugün Türkiye hem ekonomisinde hem de siyasetinde giderek daha fazla artan bir merkezîleşme yaşıyor. Ve yine, daha önceki konuşmalarımda da söylediğim gibi merkezîleşme bir toplumun -nasıl diyelim- Aşil topuğudur yani gerçekten, merkezîleşmeyle, toplumda genellikle refah artırıcı, sağlıklı sonuçlar ortaya çıkmaz.
Dolayısıyla da Sayın Bakan özellikle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuyla ilgili olarak düşündüklerini bizimle paylaşırsa ben bilgilenmiş ve öğrenmiş olurum.
Çok teşekkür ederim.