KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, burada olan değerli milletvekilleri diyeyim, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; bu salonda bulunan herkesi Halkların Demokratik Partisi adına saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; dünyayı kapitalizm uzun süredir yakıp kavuruyor. Kapitalizmin de dünyada çeşitli versiyonları var; daha hümanist refleksleri olan kapitalist rejimler de var, maalesef vahşi kapitalizm boyutuna varan düzenler de var, bazı kapitalizmler hem vahşi hem de vicdansız olabiliyor. Ben açıkça söyleyeyim: Şu ana kadar Hükûmetin bütçe sunumunda -çeşitli bakanlarımız buraya geldiler, sunumlar yaptılar- inanın, vicdan, adalet ve insanlık adına çok fazla bir şey duyamadığımızı söyleyeceğim. Genelde "Şu projeyi yapıyoruz, şu yatırımı yapıyoruz..." Rakamlar, dolarlar... "Şöyle büyüyeceğiz, böyle büyüyeceğiz." Ama bütçe sunumlarına bakıyoruz mesela Sayın Bakanın da insan yok, insan faktörü yok. Oysa Sayın Bakan memleketin her yerinde yol yapıyor, demir yolu yapıyor, çeşitli tercihlerde bulunuyor ama o tercihlerin her birisi hem yaşam alanlarımızı etkiliyor hem insanları etkiliyor hem canlıları etkiliyor. Mesela Sayın Bakan bir tercihte bulunuyor -veya Hükûmeti diyeyim, kendisi daha önce Karayolları Genel Müdürüydü gerçi, aynı şekilde sorumlu- "Üçüncü köprü ve otoyolu yapacağız." diyor, öyle bir tercihte bulunuyor ki İstanbul'un akciğerlerinin ortasından sekiz şeritli mi ne -ben daha geçmedim bilmiyorum- otoban geçiriyor ve onun tam ortasına da bir havalimanı dikiyor oraya, İstanbul'un akciğerine, 17 milyon insanın yaşadığı yere. Bakın gidin yaşam şartları gittikçe zorlaşıyor. Çünkü kuzey bizim akciğerimizdir, oradan gelen oksijenli hava 17 milyon insanı yaşatır ama gittikçe betona gömülen bir İstanbul'umuz var ve Türkiye'nin her yeri de betona gömülüyor. Oysa Sayın Bakan doğa konusunda hiçbir şey demedi. "Ya biz yolları yaparken doğaya şöyle önem veriyoruz, böyle dikkat ediyoruz; orada bir canlı yaşamı var, habitat var, o habitata şöyle dikkat ediyoruz." diye bırakın cümleyi tek bir kelime duymadık. Bu boyutu tamamen es geçilmiş. O anlamda "vahşi kapitalizm" diyorum, o anlamda "vicdansız kapitalizm" diyorum, tamamen bu sunumun ruhuna yansımış. İnsan yok. Şimdi, yolları yapıyorsunuz, bir tercihte bulunuyorsunuz, orada çeşitli yaşam var, köylüler var, insanlar var, elma ağaçları var, o insanların gelir kaynakları var. Mesela üçüncü havalimanı yolunun, otobanın etrafında manda üreticiliği yapan, manda sütü, yoğurdu yapan köylülerimiz var; şimdi onlar artık bu üretimi yapamıyorlar ama onlar bu sunumda yok, onlarla ilgili "Biz bu yolu yaptık ama oradaki köylüler için, yaşam için şu tedbirleri aldık." diye tek bir cümle duymadık. O anlamda vahşi kapitalizmi, maalesef yalnızca kârı öne koyan bir bütçe sunumunu gördük.

Evet, yüz yıl öncesine kadar insanların büyük çoğunluğu doğdukları yerde ölüyorlardı, çok da fazla hareket etmiyorlardı. Evet, artık insanlar hareket hâlinde, bütün dünyada da böyle bir trend var ama bu hareketin doğaya, insana, yaşama, ekolojiye, börtü böceğe ne kadar zarar vereceğini tercihler belirliyor. Düşünün bakın, ben İstanbulluyum, Malatyalı bir İstanbulluyum; her yıl leyleklerin göçünü izleriz, milyonlarca kuş İstanbul'un üzerinden göç eder, İstanbul'da hayvanların göç yollarının tam üzerine, tam ortasına bir havalimanı dikiyor ve şununla övünüyor: "2 bin uçak inip kalkacak." Ya 2 bin uçak inip kalkarken o kuşlar oradan göç edebilir mi arkadaşlar? Bunu düşünen bir bakış, anlayış yok ve 2 bin uçağın inip kalkması acaba çok mu iyi bir şey İstanbullular için? Çünkü 2 bin uçak demek belki 10 bin ton yakıtın İstanbul'un hava sahasında yanması demek, havamızın kirlenmesi demek. Oraya ulaşacak yüz binlerce, milyonlarca insanın araçlarının yakıt yakması demek, onun etrafında milyonlarca insanın yeni yaşam kurması demek ve İstanbul'un 25 milyona çıkması demek. Ya bütün bu anlamlarda, tercihlerinde sıkıntılar var.

Peki diğer bir boyutu arkadaşlar, emek var mı, emekçi var mı Sayın Bakanın sunumunda? Yok. Varsa yoksa kâr, "Yatırım yaptık, şunu yaptık, bunu yaptık." Ya bu işleri kimle yapıyorsunuz, kimlerle yapıyorsunuz? Emekçilerle yapıyorsunuz, emekçilerle; sömürülen emekçilerle üstelik, taşeronların altında ezilen emekçilerle yapıyorsunuz. Onlara dair tek bir söz, tek bir cümle duymadık. İş cinayetlerine kurban giden emekçilerle yapıyorsunuz Sayın Bakan. O emekçileri, o işçileri dikkate aldığınızı gösteren tek bir cümleniz oldu mu? "Biz iş cinayetleriyle ilgili şöyle tedbirler aldık, taşeron işçilerin haklarının ezilmemesi, yok edilmemesi anlamında şu tedbirleri aldık." diye tek bir cümleniz oldu mu? Hayır. Çünkü siz öyle bir Hükûmetin bakanısınız ki üçüncü havalimanını yetiştireceğiz diye o işçiler gece gündüz orada çalıştılar ve sırf 29 Ekime yetişsin diye -ki yetişmedi, o da ayrı bir boyutu- o işçileri gece gündüz çalıştırdılar ve pek çok iş cinayetine yol açtı bu hız, bu sürat. Sürat her zaman iyi değildir, pek çok iş cinayetine yol açtı. İşçiler bir noktada dediler ki, itiraz ettiler: "Arkadaş, benim yattığım yerde tahtakuruları var tahtakuruları ey Sayın Bakan." dediler. Taşeron işçiler "Maaşımızı vermiyorlar." dediler. Ve taşeron işçiler "Maaşımızı düşük gösteriyorlar; ben 3 bin lira alıyorum, 1.500-1.600 lira gösteriyorlar." diye size ihbarda bulundular. Demokratik bir ülkenin vicdanlı bir hükûmeti ne yapar böyle bir durumda? Bu işçinin beyanını ihbar kabul eder, çünkü bu suçtur. İhbar kabul eder ve gider oraya taşeronları yakalar, patronları yakalar; yakasına yapışır "Ey taşeron, ey patron, ey Cengiz, Kolin, Limak -hani ezberledik ya- sen nasıl işçimi böyle ezersin, nasıl tahtakurulu yerde yatırırsın, nasıl bankaya yarısını yatırıp yarısını elden verirsin?" diye yakasına yapışır. Ama bu vicdansız Hükûmet ne yaptı? Gitti, işçilerin kapısını gece kırıp 600'e yakın işçiyi gözaltına aldı. Kapılarını kırdı, bakın, gece pijamalarıyla 600'e yakın işçiyi gözaltına aldı ve bir hafta taşın üzerinde yatırdı o işçileri ve sonra 37'sini tutukladı. Ne için? "Tahtakurulu yerde yatırıyorlar bizi." dediler diye. Ne için? "Bizim maaşımızı eksik veriyor, maaşımızı eksik gösteriyor." diye itiraz ettiği için. İşte bu anlamda "vicdansız" diyorum ben bu bütçeye, bu sunumlara. Emeği, insanı, doğayı yok sayan anlayışın bir tezahürü olarak görüyorum.

Sayın Bakan, tercihleriniz hayatımızın her alanını etkiliyor. "Doğa, emek, işçi, iş cinayetleri" demediniz dedim. Peki sizin bazı tercihleriniz var, bunlar tercihlerinizle yaşamımızı etkiliyor. Cumhuriyet hükûmetleri boyunca aslında bu tercihler esas alınmış. Hep binek arabalara yüklenilmiş, hep kamyonlara yüklenilmiş cumhuriyet hükûmetleri boyunca, baktığımızda. Ya bunu değiştirecek bir anlayış, bir vizyon duydunuz mu siz Sayın Bakandan, "Biz bunu değiştireceğiz." diye bir vizyon? Yok. Genelde projeler anlattı ama biz bir vizyon belgesi duymak isterdik. Yani binek araçlara, benzinli araçlara bu kadar yüklenilen bir noktada daha çok daha temiz enerji, daha demir yoluna ağırlık verileceğine, diğer kanallardan yük taşımacılığının yapılacağı konusunda bir vizyon belgesi duymadık. Neden duymadık biliyor musunuz? Çünkü, Sayın Bakanın örnek olması lazım arkadaşlar. Sayın Bakan her gün nasıl bir araçla nasıl geziyor? Sayın Başkan bilir, her bakana aynı şeyi söylüyorum, 12 silindirli bir Mercedes'le her yere gidiyor, 12 silindirli bir Mercedes.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Onu nereden biliyorsun, Bakanımız değişti.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Biliyorum, çünkü 12 silindirli araba, onu biliyorum.

Şimdi, düşünün ki eğer tercihi Sayın Bakanın... Bakın bazı ulaştırma bakanları öyle yapıyor, bisiklete biniyorlar mesela. Yani halkı teşvik etmek için ne yapıyor? Kısa mesafelerde bisiklete biniyor, bisiklet yollarını teşvik ediyor. Yürüyor, "Bakın ben yürüyorum, siz de kısa mesafeyi yürüyün hem sağlığınız için hem çevre için, doğa için böyledir." diyor. Ama biz bu konuda hiçbir bakan görmedik, bu konuda Enerji Bakanımızın, Ulaştırma Bakanımızın, Çevre Bakanımızın öncelikli örnek olması gerekir Sayın Bakan ama böyle bir bakış, böyle bir tercih maalesef görmedik.

Değerli arkadaşlar, ben buradan Çorlu'daki tren faciasına gelmek istiyorum. Gerçekten, Çorlu'daki tren faciası bizden 25 vatandaşımızı aldı, Oğuz Arda Sel'i aldı Sayın Bakan, değerli arkadaşlar, 9 yaşındaydı Oğuz Arda Sel. Ve aynı zamanda Sena Köse'yi aldı, 16 yaşındaydı Sayın Bakan bu vatandaşımız. Aynı şekilde 25 vatandaşımızı maalesef kaybettik. Şimdi, siz Sayın Bakanın sunumunda Oğuz Arda'nın ismini duydunuz mu, Sena'nın ismini duydunuz mu? Vicdanlı bir hükûmetin vicdanlı bir bakanı ne yapar? Sunumunun başında "Ben bu sunumu Oğuz Arda'ya adıyorum, Sena'ya adıyorum." der ve "Onun hakkı, hukuku için her şeyin başına onu koyacağım." der ama maalesef bizde cinayetler olur, kazalar olur, felaketler olur; hiç kimse istifa etmez. İstifa etmediği için de, işin üzerine gidilmediği için de suçlar, cinayetler maalesef yapanın yanına kâr kalır. Bu konuda etkin bir soruşturma yapılmadığını da düşünüyoruz ve bu konuda hiç kimsenin istifa etmediğini de biliyoruz.

Bakın, ben Oğuz Arda Sel'in annesi Mısra Sel'in bir mesajını size okuyacağım Sayın Bakanım. Aynen şunu diyor Oğuz Arda Sel'in annesi: "Bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı. Neden hiçbir şey yapılmıyor? Neden üstü örtülmeye çalışılıyor? Son nefesime kadar bu mücadeleyi vermekten vazgeçmeyeceğim. Hiçbir anne bu durumu kabul etmez ve ben de kabul etmiyorum, etmeyeceğim." Ve aynen Sayın Bakana şunu soruyor: "Vicdanınız rahat mı Sayın Bakanım? Devlet bu konuda her şeyi yapmış mıdır?" Siz sunumunuzda bahsetmediniz ama bu konuda, Oğuz Arda Sel'in ve 25 vatandaşımızın bence katliyle ilgili ne yaptınız? Vicdanınız rahat mı? Vicdanı rahat bir ülkenin vatandaşları olalım, milletvekilleri olalım. Bu anlamda da size hassaten hesap soruyorum Sayın Bakan, Mısra Sel adına ve 25 vatandaşımız adına.

Sayın Bakan, pek çok projeden bahsettiniz ama bütün bunlar Hazine garantileriyle yapıldı, bunu çok iyi biliyorsunuz. Yap-işlet-devret modelleriyle yapıldı; yurt dışından alınan kredilerle; içeriden, bankadan alınan kredilerle verildi ve Hazine garantileriyle verildi. Geçen yıl bütçemizden ciddi bir rakam Hazine garantilerine gitti. Bu yıl için 6,5 milyar TL hedef konuldu ama benim beklentim, 10 milyar TL'yi geçecek bu Hazine garantileri ve ciddi anlamda yük verecek. "Hazinemize 5 kuruş yük gelmeyecek." diye bu projeler tanıtıldı biliyor musunuz, "5 kuruş yük yok." diye tanıtıldı. Bugün 10 milyar TL'yi geçti, belki gelecek yıl 20 milyar TL'ye doğru çıkacak bu rakam çünkü döviz kurunun artışlarıyla ciddi bir artış olacak. Bu konuda kısa ve orta vadeli olarak hazineye olacak yüklerle ilgili bilgi rica ediyoruz Sayın Bakan sizden.

Sürem azaldı. Hemen bilgi teknolojilerine geçmek istiyorum. Siz elbette vatandaşlarımızın ve yüklerin tabii ki etkin bir şekilde yerlerine ulaşması için ilgilenen bir Bakanlıksınız, bir Bakansınız, bütün kurumlarınız. Ama bir yandan da bilginin de bir yerden bir yere ulaşması da Bakanlığınızın sorumluluğunda. Genelde ulaşım meselesine insan ve yük ulaşımı konusunda bakılıyor ama çağımızın temel meselesi bilginin de özgürce bir yerden bir yere ulaşması da sizin Bakanlığınızın denetiminde.

Şimdi, bilgi özgür olarak ulaşıyor mu ülkemizde? Bakın, Freedom House'un raporlarında Sayın Bakan, ülkemiz "özgür olmayan ülkeler" sınıfında tanımlanıyor. O sınıfta kimler var? Suudi Arabistan, Çin, Güney Kore... Özür dilerim, Güney Kore çok özgür olan kesimdi. Kuzey Kore, Çin, Suudi Arabistan, Uganda. İki üç ülke daha var ama saymayayım. Sayın Bakan "Her konuda çağ atladık..." İleri demokrasi hedefleri olan bir AK PARTİ'den, maalesef Çin, Uganda, Kuzey Kore liginde "özgür olmayan ülkeler" sınıfında olan bir ülkeye doğru savrulduk. İyi yere doğru gidiyorduk, bakın, yükseliş trendindeydik ama maalesef şu anda ciddi bir gerileme var..

Bakın Sayın Bakan, telefon konuşmalarında ben çok şahit oldum, hep şahit oldum; AK PARTİ'li vekiller dâhil Whatsapp'la konuşuyorlar. AK PARTİ'li vekiller söylesinler, itiraz etsinler; WhatsApp'la konuşuyorlar.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ben hiç WhatsApp'la konuşmuyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben çok şahit oldum, sayın bakanların "WhatsApp"la konuştuğuna şahit oldum. Niye WhatsApp'la konuşuluyor. Niye vatandaşlarımız normal telefonla daha az konuşuyor? Çünkü güvenmiyorlar Sayın Bakan. Çünkü biliyorlar ki hep bu devletin içinde belli odaklar vatandaşlarımızı dinlediler, illegal şekilde dinlediler, legal şekilde de olsa...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Garo Bey, telefonum açık, WhatsApp'la konuşmuyorum hiç.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu anlamda, telefonda dahi özgür konuşamayan vatandaşlarımızın ülkesindeyiz. Vatandaşlarımız özgürce konuşamıyor.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Özgürlük aslında WhatsApp.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Televizyon alanı nasıl?

BAŞKAN - Arkadaşlar, o da bir iletişim aracı, konuşabilirsiniz, bu sizin tercihiniz. Yani Sayın Paylan yasakçı zihniyetle yasakladı diye konuşmayacak mısınız?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, o tercih şundan geliyor: Güvenmiyorlar çünkü bakın, güvenmiyorlar. "Beni kim dinler, hangi odak? Bir zaman FETÖ'cü dinledi, ondan önce başkacılar dinledi, şimdi kimciler dinliyor acaba?" diye güvenmiyorlar, hiçbir vatandaşımız da güvenmiyor Sayın Bakan.

BAŞKAN - Zaten WhatsApp'ı kimse dinlemiyor, doğru söylüyorsunuz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, "WhatsApp'ı da herhâlde dinlemiyordur belki." diye konuşuyorlardır. Yani onun şifrelemesi var, işte karşılıklı şifrelenme var.

BAŞKAN -Ha, yani siz öyle murat ediyorsunuz gibi geldi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Karşılıklı şifreleme vardır efendim filan diye daha çok kullanıyor. Niye bunu kullanıyor? Ya, dünyada böyle bir örnek yok biliyor musunuz, yok yani. Çin'de böyle bir örnek vardır. Orada zaten WhatsApp da yasaklı herhâlde, bildiğim kadarıyla.

Sayın Bakan, OECD'nin demokrasi kalitesi liginde 41 ülke içinde 41'inci olduğumuz açıklandı; bakın, 41'inci. Bunun temel sebeplerinden biri, bilginin özgürce aktarılamamasıdır. Bakın, pek çok kriter var. Ana kriter, bilgide özgür değiliz, bilgi özgürce ulaşmıyor, iletişimde sorunlar var.

Diğer bir alan televizyon alanı. Bakın, televizyon, radyo alanlarında Türksat'ınız var ve diğer pek çok kule dikiliyor; Digiturk var, o var, bu var. Hepsi sizin tekelinizde Sayın Bakan, muhalif tek bir ses yok. Akşam kanalları izleyin, bütün tartışma programlarında "Padişahım çok yaşa, padişahım çok yaşa!" Başka bir şey yok. Ya, üç beş yıl önceye kadar televizyonlarda insanlar çıkardı, özgürce yayın yaparlardı. Türksat'ta, Digiturk'te, diğer alanlarda tek bir muhalif ses kaldı mı? Yok.

Bakın, bir örnek vereceğim. Kınalıada'da, biliyorsunuz, vericiler vardı, 15 tane verici vardı. Yirmi yıldır uğraşıyorum onları yıktırmaya. En sonunda yıktırdık biliyor musunuz? Ama geriye 1 tane kule kaldı, onu yıktıramadık. 1 tane kaldı ve ne yaptı biliyor musunuz o kule? Bütün vericileri üzerine topladı. Binali Yıldırım demişti ki: "Öbür, Çamlıca açıldığında o yıkılacak." "Yok, yıkılmayacak." dediler, otuz yıllık kontrat yaptılar. Kimin kulesi olabilir, tahmin edin; Turkuaz. Turkuaz'ın kulesi kaldı Kınalıada'da, bütün vericiler onun üzerinde. Tahmin edin, hangi vericiler var. Tek bir muhalif sesin acaba vericisini oraya koyarlar mı? Böyle bir tekelleşmede özgür bir yayıncılık olabilir mi?

Sayın Bakan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu özerk bir kurum olmalıydı. Şimdi ne oldu, bakın. Sizin altınızda, sunum dahi yapamayan, sizin yanınızda bir Genel Müdür olarak duruyor sonuç olarak.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Yapamayan" derken? Yani yapmak mı istemiyor?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yapamayan... Hayır, hayır, özgür olsaydı, özerk olsaydı, tarafsız olsaydı, Bilgi Teknolojileri Başkanımız özgürlüğün yanında olsaydı, değil.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - İç Tüzük'ü beraber hazırladık Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, bir önceki başkanımız da burada, Bakan Yardımcınız oldu. Bakın, bir önceki başkanı, Bakan Yardımcısı olarak yanında. Yani ne kadar sizinle iltisaklı, AK PARTİ'yle iltisaklı olduğunu da çok iyi biliyoruz sonuç olarak. Bağımsız bir yapı karşımızda yok.

BAŞKAN - Evet, çok teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika, bitiriyorum, son cümlelerim.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar, bilginin özgür olmadığı yerde özgür düşünce oluşmaz, gençlerimiz özgürce fikirlerini geliştiremezler, yaratıcılıklarını geliştiremezler. Sayın Bakan dedi ki: "'Startup'lar için özel alanlar açtık." Ya, istediğiniz kadar "startup"lar için özel alanlar açın, habitatlar yaratın. Bilgi özgür değilse, özgürce kendini ifade edemiyorsa orada yaratıcılık çıkmaz. Ciddi bir beyin göçüyle karşı karşıyayız Sayın Bakan. Niye bu beyin göçü var, biliyor musunuz? Çünkü özgürce iletişim kuramıyoruz, fikirlerimizi yayamıyoruz, fikirlerle ilgili propaganda yapamıyoruz. Bunu yapamadığımız zaman da insanlar diyor ki: "Benim çok güzel bir fikrim var ama giderim, ben bunu Boston'da şu üniversitede geliştiririm." Sırf bir kişiyi tanıyorum, yarattığı ilaçla burada tutunamadığı için şu anda şeker hastalığıyla ilgili 10 milyar dolar değerinde bir ilaç yaratmış durumda. Yüz binlerce, milyonlarca gencimiz bu durumda. Sayın Bakan, bir Adnan Hoca yüzünden, onu bir televizyonu yüzünden -onu örnek veriyorsunuz- özgürlük alanlarını, bütün bir internet alanını zapturapta alıyorsunuz. Elbette o ahlaksızlıklar olmamalı ama ifrat tefrit noktasına savrulmamalıyız.

Wikipedia iki yıla yakın süredir yasaklı ülkemizde. Ya, dünyada Wikipedia'nın yasaklı olduğu 4 tane ülke var: Suudi Arabistan, Çin, Kuzey Kore, 4'üncü de biziz ya. Olacak şey mi? Hangi ligdeyiz? Wikipedia'dan gençlerimiz niye bilgiyi ulaşamıyor? Varsın, 2 tane yanlış bilgi olsun, onu da biz düzeltelim. 2 tane yanlış bilgi var diye koskoca bir platform yasaklanabilir mi?

Sayın Bakan, bütün bunlarla ilgili benim hassaten önerim: Bu ifrat tefrit noktasında güvenlikçi anlayış ile özgürlükçü anlayışın dengesini özellikle Genel Müdürümüzün de dikkatine sunarım. Bağımsız bir şekilde bütün gençlerimizin bütün düşüncelerini özgürce ifade edeceği bir iklimi yaratmamız... Aksi takdirde ülkemiz Kuzey Kore'yle, Çin'le, Suudi Arabistan'la birlikte anılmaya devam eder.

Saygılar sunarım.