| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 05 .11.2018 |
KANİ BEKO (İzmir) - Tekrar iyi akşamlar.
Konuşmama başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Biz seçimle gelen vekilleriz. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyeleri de oda başkanları da seçimle gelen bir iradedir.
ABDULLAH AĞRALI (Konya) - Olabilir, ona bir şey demiyoruz zaten.
KANİ BEKO (İzmir) - Bunlar bizim baş tacımızdır. Ben yıllarca işçilerin konfederasyon genel başkanlığını yaptım ve Türk Tabipleri Birliğinin, DİSK'in, KESK'in ve TMMOB'un Avrupa'da -sayın vekilim de bilir- nasıl itibarlı bir konfederasyon olduğuna, itibarlı odalar olduğuna gözlerimle şahit oldum. Dolayısıyla bu polemiğe girmek bana göre doğru değil, sonuçta Recep Tayyip Erdoğan da sandıktan çıktı. "Recep Tayyip Erdoğan da bizi temsil etmiyor." demenin de bana göre doğru bir söylem olmadığını burada ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla "Sandıktan çıkanlar, seçilenler bizim dostumuz, arkadaşımız, onlar bizi temsil eden başkanlarımız." diye nitelemek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, ilk konuşmamda da söyledim, tekrar ediyorum, biz saatlerce burada konuşsak herhâlde bir yere varamayacağız ama burada anahtar cümle -ilk konuşmamda da söyledim- "Ruhsat başvurusu yapılmayan veya ruhsatı alınmayan ilaçların bu şekilde teminine devam edilmesine karar vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir." denmiş. Bunu kaldıralım, söylediğimiz gibi, bunu Sağlık Bakanlığına bağlayalım çünkü küçük bir araştırma yaptım ben siz ara verince. Yani o kadar çok şey Cumhurbaşkanına bağlanmış ki -bir vekil arkadaşım da söyledi- gerçekten kendisine de yazık. Şimdi, baktığımızda...
Sayın Başkan, bir önceki konfederasyon genel başkanı konuşuyor. Ben sizi sabırla dinliyorum, lütfen siz de bizi sabırla dinleyin.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bazı yetkilerini Cumhurbaşkanı kararnamesiyle kullanabilecek olan Cumhurbaşkanı çalışma hayatını ilgilendiren konularda düzenleme yapabilecek ve karar verebilecek; kendisini ve işletmelerini denetleyecek yargı organlarının üyelerinin önemli bölümünü atayacak. Cumhurbaşkanı yasama, yargı, yürütmeyi tek elden yönlendirecek. Cumhurbaşkanı temel hak ve özgürlükler, kişisel ve siyasal haklar dışında kalan çok sayıda konuda geniş yetkilere sahip olacak, OHAL'de temel hak ve özgürlükleri de kendisi yönetecek. Olacak iş değil ya, bir akıl tutulması var ya
Devlet Denetleme Kurulu daha yeni -siz de biliyorsunuz- Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun hükmünde kararnameyle geçti. Devlet Denetleme Kurulu Cumhurbaşkanına bağlandı ve dolayısıyla, Cumhurbaşkanı isterse demokratik kitle örgütlerinin başkanlarını, vakıf başkanlarını, oda başkanlarını ve koskoca konfederasyon genel başkanlarını görevden alabilecek. Düşünebiliyor musunuz ya? Bunların denetimleri var, bunların disiplinleri var, bunların kurultayları var. Dolayısıyla, benim yıllarca konfederasyon genel başkanlığı yaptığım dönemlerde bize bile bu kadar yetki verilmiyordu arkadaşlar ya. Bizim bir yönetimimiz vardı, yönetimle beraber başkanlar kurulumuz ve onunla beraber genişletilmiş başkanlar kurulumuz vardı ve en son yetki organımız genişletilmiş başkanlar kuruluydu ve biz oradan aldığımız yetkilerle konfederasyonları yönetiyorduk. Ama şimdi, günümüze geldiğimizde Varlık Fonu Cumhurbaşkanına bağlanırken -siz de biliyorsunuz- birinci imza Recep Tayyip Erdoğan, ikinci imza Recep Tayyip Erdoğan, üçüncü imza Recep Tayyip Erdoğan, dördüncü imza Recep Tayyip Erdoğan. Ya, dünyanın neresinde böyle bir şey var ya? Bir akıl tutulması var arkadaşlar ya. Olamaz böyle bir şey.
Ben aynı zamanda yıllarca Avrupa Sendikalar Konfederasyonu yöneticiliği yaptım. Oraya katılan arkadaşlarım bilirler, size yakın olan bazı sendikaların konfederasyon başkanları da biliyorlar; o kürsülerden çıkıp gerçekten ülkemizi eleştirdiklerinde benim de zoruma gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KANİ BEKO (İzmir) - Bizim aslında konuşmamız gereken konulardan biri, son altı yılda şiddete maruz kalan 70 bin sağlıkçı. Mobbing ve yoğun çalışma baskısına dayanamayan sağlıkçıların 450'ye yakını maalesef intihar etmiş. Dolayısıyla, baktığımızda, 5'inci madde geldiğinde de bunları konuşacağız, orada da... Arkadaşlar, havuz medyada göremezsiniz ama... Sayın Bakanım, siz konuşurken ben sizi pürdikkat dinliyorum, lütfen dinleyin. Şimdi, havuz medyada bunları göremezsiniz ancak OHAL ilan edildiği dönemlerde -daha sonra 5'inci maddede söz aldığımda da bunları sizlerle paylaşacağım- 70'e yakın arkadaşımız, maalesef, intihar etti. Bunların içerisinde doçentler var, hekimler var; bunların içerisinde polis arkadaşlarımız var, askerler var, öğrenciler var. Dolayısıyla, baktığımızda, 5'inci madde gündeme geldiğinde, ben buradan haykırıyorum, bu yeni bir OHAL demektir.
Geçmiş dönemde, OHAL sürecinde 150 bine yakın kamu çalışanı ihraç edildi, mahkeme kararı olmadan. Ben DİSK'in Genel Başkanıyken 3 bine yakın işçi kardeşimiz karakolun önünden bile geçmeden ihraç edildi, kıdem tazminatları verilmedi. Gittim, İçişleri Bakanı Sayın Soylu'yla da görüştüm, bir tanesinin mahkeme kararı yok ve dolayısıyla "Kıdem tazminatlarını verin." Kıdem tazminatlarını vermediler. "İhbarlarını verin." İhbarlarını vermediler. Genelde doğuda, 3 bine yakın bu işçi kardeşimiz, 50-55 yaşlarındayken; siz kendinizi onların yerine koyun. Dolayısıyla, bu çok tehlikeli bir şey.
Onunla beraber, 85'e yakın belediyeye kayyum atandı ve bu belediye başkanlarının çoğunun mahkeme kararları yok. Öğretim üyeleri ihraç edildi, öğretim üyelerinin de mahkeme kararları yok. Bunları Avrupa'da anlatmakta biz çok ama çok zorlandık ve hâlâ Avrupa'ya gittiğimizde Avrupalı "Sizin ülkenizdeki Anayasa'nız demokratik değil, antidemokratik bir anayasa olduğundan dolayı ne yerli sermaye ne de yabancı sermaye sizin ülkenize yatırım yapar." diyor. Ben gündem dışı olarak konuşmuyorum ama bizim aslında yapmamız gereken şey, Türkiye Büyük Millet Meclisinde eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, sosyal bir anayasayı biz yapamazsak freni patlamış bir tır gibi ne zaman nereye çarpacağımızı hiç kimse kestiremez.
Biz bu toprakların çocuklarıyız, bu ülkenin evlatlarıyız. Daha burada -20'ye yakın- yapmış olduğum araştırmalara göre her şey, her yer Cumhurbaşkanına bağlanmış. Dünyada ikinci bir örneği yok arkadaşlar. Dolayısıyla, akşam eve gittiğimizde başımızı yastığa koyalım, lütfen, bu ülkenin demokratik bir ülke olabilmesi için ne yapılması gerekliyse o taşın altına hep beraber elimizi koyalım.
Ben sözlerimi burada tamamlarken yine de söylüyorum: Bu son cümleyi çıkaralım ve dolayısıyla da bu konuyla ilgili de biraz yol alalım diyorum. Çünkü yeteri kadar kurumları, kuruluşları, her şeyi Cumhurbaşkanına bağlamıştık.
Bakın, şimdi, kısaca, hemen aklıma gelmişken söyleyeyim. Diyeceksiniz belki "Bu, gündem dışı." ama hayır, gündem dışı değil. Bir insan eğer sekiz saat çalışıyorsa, verdiği enerjiyi yani verdiği kaloriyi sabah, öğlen, akşam alamazsa siz o insanı her gün öldürüyorsunuz. Nasıl öldürüyorsunuz? Şöyle, hemen ifade edeyim: Cumhurbaşkanımız çıktı dedi ki: "1 milyona yakın taşeron işçisine kadro veriyoruz." Ben de teşekkür ettim oturduğum yerden. Sonra bir baktım ki arkadaşlar, evet, taşeron işçisine kadro verildi mi? Evet, verildi ama nerede verildi? Cumhurbaşkanlığı sarayında çalışanların bazılarına verildi, Türk Silahlı Kuvvetlerine verildi, MİT'te çalışan arkadaşlarımıza verildi, Mecliste çalışan bazı arkadaşlarımıza verildi; 950 bine yakın taşeron işçisine maalesef kadro verilmedi ve bu arkadaşlarımız bugün özel idarelerde, kamuda, belediyelerde asgari ücretle çalışıyorlar. Bakın, şurayı lütfen dikkatle dinleyin: Asgari ücretle çalışan bu arkadaşlarımız, asgari ücretle çalıştıkları yetmiyormuş gibi, sonra ne oldu biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KANİ BEKO (İzmir) - 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle bir yasa çıkardılar, yasa aynen şöyle: 1 milyona yakın çalışan taşeron işçisi kamuda, belediyelerde ve özel idarelerde toplu iş sözleşmesi yapamayacak, ikramiye alamayacak ve dolayısıyla 2010 yılına kadar bunlar hak sahibi olamayacaklar, sadece yüzde 4 oranında zam alacaklar. Düşünebiliyor musunuz?
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - 2020.
KANİ BEKO (İzmir) - 2020 yılına kadar, pardon. 2020 yılına kadar 1 milyona yakın taşeron işçisi yüzde 4+yüzde 4'ten başka para alamayacaklar. Pazar enflasyonuna baktığımızda enflasyon bugün yüzde 50, resmî rakamlara baktığımızda enflasyon yüzde 25. Bu ne anlama gelir? Bu şu anlama gelir: Ocak ayında asgari ücretle çalışan 10 milyona yakın işçi kardeşimize verilecek olan zam şimdiden belli.
Ben belki biraz gündemin dışına çıktım ama bizim vekiller olarak konu mankeni gibi olmamamız gerekir arkadaşlar. Eğer bir haksızlık varsa, bu haksızlığın üzerine AKP'liler yürüyorsa, HDP'liler yürüyorsa veya İYİ PARTİ'liler yürüyorsa, CHP'liler yürüyorsa, ayrımsız söylüyorum, gerçekten burada bir adaletsizlik varsa bizim bu adaletsizliğin önünde dimdik durmamız gerekir diye düşünüyorum.
Ben bu geç saatlerde beni dinlediğiniz için de sizlere teşekkür ediyorum, sağ olun var olun.