| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı b)Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı c)Karayolları Genel Müdürlüğü ç)Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu d)Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 05 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar ve değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, konuşmanızda da belirtiğiniz gibi, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı büyük projeler Bakanlığı gerçekten ve işte büyük projeleri tasarlıyorsunuz. Zaten anladığım kadarıyla toplam bütçe içindeki yatırım payınız da oldukça yüksek. Fakat Sayın Bakan, iktidarınız demeyeceğim ama Sayın Cumhurbaşkanı demek belki daha doğru olur çünkü Sayın Cumhurbaşkanı biliyorsunuz tek kişilik bir hükûmet esas itibarıyla; onda ortaya çıkan bir yanlış algı var demokrasiyle ve bu türden büyük projelerle ilgili olarak. Şimdi efendim, herhangi bir toplumda bir mevkiye seçilmek demek aklınıza gelen her şeyi yapabilme yetkisini almış olmak demek değildir. hele hele toplumun önemli bir kesiminin hayatını etkileyecek -olumlu veya olumsuz- projeleri o topluma sormak zorundasınız. Tekrar edeyim, büyük projeler topluma sorulması gereken projelerdir. Maalesef Kanal İstanbul Projesi, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya attığı proje, teknik olarak söylemiyorum, teknik olarak da konuşulduğunda bir sürü problemi olduğu belli ama ben prensip olarak böyle bir projenin toplumun önüne böyle bir biçimde getirilemeyeceğini savunuyorum. Diyelim ki İstanbul'un veya Türkiye'nin böyle büyük bir projeye ihtiyacı olabilir ama bu proje, o projenin hayata geçme sürecinde ve hayata geçtikten sonra da insanların hayatlarını nasıl etkileyeceğini dikkate alan bir yerden ancak yapılabilmelidir. Yoksa "biz yaptık oldu"yla olmaz arkadaşlar.
Bakın ben size -siz de Karadenizlisiniz, ben de Karadenizliyim- Karadeniz Sahil Yolu örneğini getireyim. Karadeniz Sahil Yolu, bildiğiniz gibi Mesut Yılmaz ve o zamanın Bakanı -yanlış hatırlamıyorsam- Yaşar Topçu tarafından verilen kararla gerçekleşti ve hepimiz biliyoruz -bunca zaman geçtikten sonra- Karadeniz Sahil Yolu Projesi yanlış bir projeydi. Yollar çöktü, bitki örtüsü mahvoldu, hatta insan örgüsü mahvoldu, şehirler mahvoldu vesaire. Şimdi, dolayısıyla da Kanal İstanbul'u konuşuyoruz yani iktidar olarak siz sürekli getiriyorsunuz, gerçi şu anda herhâlde programınızda yok ama Kanal İstanbul Projesi, altını çizerek söylüyorum, toplumun, özellikle İstanbulluların hayatını büyük ölçüde etkileyecek bir projedir ve dolayısıyla da İstanbullulara da sormak zorundasınız, bunun başka yolu olamaz. İşte, Sayın Cumhurbaşkanının -dediğim gibi- öyle bir anlayışı var yani istediği zaman "Üçüncü havalimanını buraya yapalım," diyor, oraya yaptırıyor. Peki, toplum onu istiyor mu orada ya da herhangi bir şekilde karşılıklı bir etkileşim oldu mu toplumla, toplumun fikri alındı mı derseniz bence bütün bu büyük projelerde maalesef toplum yokmuş gibi davranılıyor, sadece teknik bir konuymuş gibi davranılıyor. Ve sizin Bakanlığınızın burada bütçesini konuşurken sanırım bu demokrasi ve büyük projeler arasındaki ilişkinin altını çizmek lazım. Eğer biz demokrasi istiyorsak ülkemizde bu büyük projelerin konusu olan insanların görüşlerini de alarak ancak adım atmalıyız.
İkinci olarak Sayın Bakan, Sayıştay raporlarından bahsedeceğim. Sayıştay raporlarında -enteresan- şartlar oluşmadığı hâlde pazarlık usulüyle ihaleye çıkıldığına ilişkin bir tespit var ve bu tespitte 4 tane proje konu ediliyor ve bunların esasında usul sorunu olduğunu söylemiş oluyorlar. Ben biraz deştim yani kimdir bu şirketler diye baktım, mesela ilginç bir tablo çıktı karşıma: Bu yeni hava yolu metro hattı Şenbay-Kolin İnşaata verilmiş, 1 milyar euroya verilmiş. O zamanın bakanının da bunu konuşurken basında -o zaman 3,5'muş demek ki kur- "3,5 milyar Türk lirasına çıkacak." diye bir ifadesi var. Şimdi euro kurunun aşağı yukarı 7 olduğunu düşünürseniz demek ki biz bir 3,5 milyar daha fazla bir para vermek zorundayız bütün bu olaylarla bağlantılı. Bu yeni havalimanı metro inşaatının 1 milyar euroya Şenbay-Koline verildiği günden üç gün sonra, bu türden projelerin Türk lirasıyla olacağı kararı, kararnamesi çıkmış yada düzeltme yapılmış. Yani üç gün önce olsa bu kadar büyük bir zarar gerçekleşmeyecekti, bunu da dikkatinize sunmak istiyorum.
Onun ötesinde, yeni havalimanı raylı sistem bağlantılarıyla ilgili olarak ihaleyi kim almış diye baktım, Apco Teknik ve Altınok Mühendislik diye bir şirket çıkıyor karşımıza. 168 milyonluk bir proje bu. Arkadaşlar, enteresan bir şeyle karşılaştım; bu şirket esasında öyle bir ihaleye fesat karıştırmış ki kendi şirketi olan bir başka şirketi de ihaleye sokmuş ve bu, tabii tartışmaya sebep olmuş fakat yine de ona rağmen -benim anladığım kadarıyla- bu ihale gerçekleşmiş.
Aynı şey Ankara metroları danışmanlık hizmetlerinde Yüksel Proje diye bir şirket var. Yüksel Proje Mersin Belediyesiyle ilgili bir ihaleye giriyor ve o ihalede yine aynı şekilde kendi ortağının kurduğu bir başka şirketle ihaleye giriyor ve belediye bunun farkına varıyor ve o günkü gazetelerde -o günkü gazeteleri okudum- iki yıl ihalelerden men edilmesi konuşuluyor. Fakat arkadaşlar bu şirket de Ankara metroları danışmanlık hizmetlerini almış. Ne kadara almış? 22 milyon TL almış bu ihalede. Son olarak, bir tane daha var. Bunu da Kolin İnşaat almış bu da 500 milyon civarında bir ihale.
Şimdi arkadaşlar, Kolin İnşaatı biliyorsunuz, bu Şenbay'ı da biliyorsunuzdur muhtemelen. Bunlar Sayın Cumhurbaşkanımızın yakını olan insanlar, yakını olan şirketler ve bu şirketlere pazarlık usulüyle, hatta pazarlık da değil belki, tamamen davet üzerine bu ihaleleri vermişler. Şimdi, ben burada bir şey ima etmiyorum, doğrudur, yanlıştır demiyorum ama bunların tümü Sayıştay raporunda soru işaretli ihaleler olarak geçiyor.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hocam, ima etmiyorsunuz ama "Cumhurbaşkanımızın yakını" diye söylüyorsunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, evet, yakını.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Neyi ima etmiyorsunuz madem?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İhale Cumhurbaşkanının yakınına verilmiş, ima o.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Neyi ima ediyorsunuz?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, ben Sayın Cumhurbaşkanıyla ilişkisinden bahsetmiyorum. Ben bu ihalelerin doğruluğu, yanlışlığıyla ilgili olarak bir şey söylemek istemiyorum diyorum çünkü o denli ayrıntılı bir bilgiye sahip değilim ama siyasi olarak bu şirketlerin -üstelik de gayet açık, açarsanız gazeteleri görürsünüz- özellikle bu 2 ihalede ihaleyi kazanan şirketlerin esasında ihaleye fesat karıştırmış oldukları da tespit edilmiş. Sayıştay bunu çok açık söylemiyor ama ben o günün gazetelerine baktığımda bunu gördüm.
Şimdi, dolayısıyla da buradan -iki dakika kaldı, konuşturuyorsunuz- şunu söylemek istiyorum: Bu ihale sistemi zaten üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir sistemdir arkadaşlar. Yani, bu ihale sistemini neredeyse her gün değiştiriyorsunuz, her gün değişiyor bu ihale sistemi ve bu kadar keyfî kararlar verilebilmesi -özellikle Sayın Cumhurbaşkanının Meclisteki konuşmasında altını çizdiği görüşten hareket edersek- serbest piyasa ekonomisine bağlı herhangi bir ülkede bu türden ihalelerin verilmiş olması kabul edilemez gibi geliyor bana.
Bunun ötesinde konu etmek istediğim bir başka konu da bu yap-işlet-devret modelinin uygulanmasıyla ilgili olarak, özellikle köprü ve yol inşaatlarında uygulanmasıyla ilgili sorunlar var arkadaşlar, bunu görmemezlikten gelemezsiniz. Bunlar dolar üzerinden yapılıyor ve tahminî geçiş rakamları üzerinden hesaplar yapılıyor ve bu tahminî gelir rakamları uymadığı için... Mesela, Osmangazi Köprüsü'nde günlük eksik araç sayısı 20 bin. Bu parayı hazine ödemek zorunda. Aynı şey, Avrasya'da eksik araç 44.500, hesaplar tutmamış yani ve bunların hepsi dolar cinsinden hazinenin ödemesi gereken rakamlar. Üçüncü köprüyle ilgili olarak eksik araç günlük 15 bin, yine bu da dolar kurundan hesaplanmış. Şimdi, dolayısıyla da bir kere yanlış yaptığınızı söyleyin yani bunu siz kabul etmeyeceksiniz ama bu ülkenin bu kadar dolarize olmasının sebeplerinden birisi de bu türden yatırımlarda doların bir ölçü olarak kullanılmasıdır diye düşünüyorum.
Bir başka konu dikkatinize getirmek istediğim, bu telekomünikasyon veya bilgi... Şimdi, arkadaşlar, bakın yani bunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlarsanız...
Buyurun Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - ...EPDK konusu gündeme geldiğinde konu etmiştim, bunu daha da edeceğimiz anlaşılıyor. Bu kurum -yani önceki ismi Telekomünikasyon Kurumu- esasında kanuna baktığımızda bağımsız, herhangi bir mevkideki kişiden emir alacak bir kurul değildir, bir kuruluş değildir. Niye yapılmıştır bunlar? Bunlar bağımsız idari kuruluşlardır. Bunlar niye yapıldı biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye, serbest piyasa ekonomisine geçmeye karar verdiğinde bazı KİT'lerin özelleştirilmesi söz konusu olduğunda özel sektör tekelleri oluşmasın veya oluşuyorsa da toplumun zararına işler yapmasın diye regülatör kurumlar olarak getirildi bu şirketler ve bu şirketlerin orijinal yapılarında, orijinal kanunlarında bağımsız olduklarının ve hiçbir mevkideki insandan emir alamayacaklarının altı çizilmiştir. Fakat -Garo arkadaşım da bu konunun altını çizmişti, Sayın Başkan da burada yani Ulaştırma Bakanlığının sistem olarak içinde bir yerde bir işlev görüyor- arkadaşlar, bu bağımsız otorite falan değil, bu, bağımlı otorite ve bu bağımlı otorite sadece hani bu örnekle de kalmıyor, ilerideki günlerde diğer bakanlıkları konuşurken göreceksiniz, aynı biçimde bağımsız olarak kurulmuş olan kurulların, idari yapıları itibarıyla bağımsız olması gereken kurulların hepsinin esasında bugün bakanlıklara bağlanmış olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla da serbest piyasa... Yani, Sayın Cumhurbaşkanıyla karşılıklı konuşabilme imkânımız olsaydı yani serbest piyasa böyle bir şey değildir, serbest piyasa regülatör kuruluşların da olduğu bir piyasadır.
Dolayısıyla da işlevine baktığımızda, nereye gelmiş şu anda diye baktığımızda benim anladığım kadarıyla dolaylı vergi alan bir kurum hâline gelmiş vaziyette. Yani, haksızlık olması ihtimali olan durumları gidermek üzere iradesini kullanabilecek olan, kanundan aldığı güçle kullanması gereken bir kurul maalesef şimdi dolaylı vergi toplayan bir kurul hâline dönüşmüş durumda.
Peki, oyuncular ne yapıyor derseniz, ha, orada da ilginç bir konu var, TELEKOM meselesi var. Şimdi, arkadaşlar, TELEKOM doğal tekel dediğimiz bir tekeldir, devlete ait olması gerekirdi fakat günün birinde... Çünkü şundan dolayı öyle: Sadece kablolu enformasyon taşıyan tek kuruluş TELEKOM'dur. Diğerleri, GSM operatörleri bildiğiniz gibi hava kanalını kullanır. Dolayısıyla da bu TELEKOM esas itibarıyla özelleştirilmemesi gereken bir kurumdu fakat yüzde 55'i özelleştirildi; 6,5 milyar liraya özelleştirildi hatırladığım kadarıyla. Sonra ne oldu diye baktığımızda bu 6,5 milyarı ödemesi gereken şirket ne yaptı biliyor musunuz? TELEKOM'un hisselerini karşılık göstererek 4,5 milyar civarında bankalardan borç para aldı ve arkadaşlar enteresan bir şekilde -son konuya bakarken gördüm ki- TELEKOM'un şu anda 3 bankaya devredilmesi söz konusu olmuş çünkü aradan 14 milyar dolar kâr etmiş olan bu şirket "Kârları dağıttım." demiştir ve o kişiler piyasadan çekilip gitmişlerdir ve şu anda TELEKOM 3 bankanın kontrolünde kalmıştır.
Son olarak arkadaşlar, dün akşam Çorlu kazasında kardeşini ve çocuğunu kaybeden Zeliha Bilgin'le görüştüm. Tabii böyle bir görüşme zor bir görüşme, benim için de zor bir görüşme oldu çünkü karşımdaki ağlıyordu ve hâlâ çok zor günler yaşadığını söylüyordu. Esasında bana birçok evrak gönderdi ama söylediği şey şu: "İfadeler ile raporlar arasında müthiş bir uyumsuzluk var ve dolayısıyla da gerçekler örtbas ediliyor." diye bir kaygısını belirtti ve bu arada bir şey söyledi, onu size aktarmak istiyorum Sayın Bakan, işinden atılmış, bu hanım işinden atılmış. Yani, şimdi suçludur suçsuzdur bilemem Bakanlığı ama Bakanlığın böyle bir durumda bu vatandaşlara sahip çıkması lazımdır, bunlar bizim ülkenin insanları ve bu hanım genç yaşta bir kardeşini ve çocuğunu kaybetmiş ve arkasından da işini kaybetmiş.
Dolayısıyla da Sayın Bakan, özetle, büyük projeler Bakanlığısınız, eyvallah, bunu kabul ediyorum, önemli de buluyorum ama size hatırlatmak istediğim şeyleri hatırlattığımı sanıyorum: Bir, büyük projeler mutlaka ve mutlaka toplumun görüşü alınması gereken projelerdir. Demiyorum şuradaki üst geçidin yapılmasıyla ilgili toplumdan görüş almanız gerekmiyor belki ama üçüncü havalimanını nereye koyacağınızı, nereye yapacağınızı tartışmanız lazım toplumla. Ha, siz yapıyorsunuz, oluyor diyebilirsiniz ama hayat öyle olmuyor işte, Karadeniz Sahil Yolu Projesi'nin başına gelenler sanıyorum bunu oldukça iyi bir şekilde anlatıyor.
Dolayısıyla da ben konuşmamı burada bitireyim.
Teşekkür ederim dinlediğiniz için.
Saygılar.