| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 05 .11.2018 |
HABİP EKSİK (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Artık sabahın bu vaktinde ne kadar hızla konuşabilirsek o hızla konuşmaya çalışacağız. Yani ciddi anlamda, gerçekten odaklanmak da zor görünüyor.
Şimdi, bu 4'üncü maddeyle ilgili, özellikle eczacı ortak olmayı çıkaran maddeyle halk sağlığının öncelenmesi mümkün değil. Yani bir şirkete siz ecza ticarethanesi açılması konusunda bu şekilde izin verirseniz o şirketin sahibi parası olduğu için bir ecza ticarethanesi açacak ve bundan sonra da o çalıştırdığı eczacıya her şeyi dikte edecek, sadece kendi kârını düşünecek, kendi kârını esas alacak ve şunu imzala deyip geçecek. Mesela bunun benzerleri gene iş sağlığı, iş güvenliğinde bu ortak sağlık güvenlik birimleri var, orada da mesela herhangi biri OSGB -kısa ismiyle- açabiliyor ve bununla ilgili de sahada da birçok konuyla daha önce karşılaştık. Bir hekim olarak ben de gördüm, gözlemledim. OSGB'lerin açılması, mesela herhangi bir kişi açtığı bir iş güvenliği uzmanı ya da bir iş yeri hekimini OSGB'nin mesul müdürü yapabiliyor, bu mesul müdür ondan sonra işverenin her dediğini, her dikte ettiğini maalesef, yerine getirmekle karşı karşıya kalıyor. Aksi durumda işini kaybetme, iş güvencesiyle ilgili sıkıntı yaşama konusunda ciddi anlamda zor duruma düşüyor. Mesela ben daha önce gözlemlediğim bir konuyu söyleyeyim. Herhangi bir şahsın açtığı bir OSGB'de hiçbir şekilde iş sağlığı ve güvenliği üzerine önlemlerin alınması konusunda istekli olmadığını gözlemledik, gördük yani hekimlik yaptığımız bölgelerde. Ama ortağı bir iş güvenliği uzmanı ya da iş yeri hekimi olduğu zaman durum çok farklılaşıyor çünkü o ortağı olan iş yeri hekimi ya da iş güvenliği uzmanı bu işin etik kuralıyla bakmak zorunda kalıyor ve bu şekilde ortak olduğu ya da sahip olduğu OSGB'yle ilgili bu konuya daha ciddi anlamda önem verilmesini sağlıyor ve takipçisi de oluyor bu konuların.
Şimdi, bu ecza şirketlerinin ortaklarından, şeriklerinden birisinin eczacı olmasının kaldırılması durumunda ecza şirketleri de aynı duruma dönüşecek. Ki 1'inci maddesinde de yine aynı şekilde, hani -öncesinde de daha doğrusu- "Mesul olacak diplomalı bir eczacıyı müdür göstermek şartıyla eczacı olmayan kimseler dahi ecza ticarethanesi açabilir." diyor ama bunun da doğru olmadığı kanaatindeyim. Şimdi eğer bir eczacı bu şirketin ortağı olursa bu defa etik kuralları göz önüne alacak, yaptığı bir yemin olacak çünkü o mesleğin erbabı olduğu için de bunun bir kıymeti olduğunu bilecek ve ona göre davranacaktır. Bakın, eğer eczacı olmasa bu şirket sahibi kişi şunu "Benim işim, benim kârım, benim şirketim." tarzında yaklaşacak ve böylelikle de ciddi anlamda halk sağlığının zarar görmesine sebep olacaktır. Mesela halk sağlığı için önemli olan bir ilacı belki de öncelemeyecektir, düşünmeyecektir kârı düşük olduğu için.
Şimdi, bu şekilde sağlık alanının piyasalaştırılması doğru değil. Gerçekten ileride ciddi anlamda, ciddi sorunlarla karşı karşıya gelmemize sebep olacaktır. Hele ki belli meslek gruplarının zor elde edilen, büyük çabalar, emekler sonucunda elde edilen, uzun bir eğitim süreci olan meslek gruplarının bu şekilde haklarının hiç edilmesi, onların bu şekilde kendileriyle görüşülmeden, hiçbir şekilde onlara söz vermeden, bu şekilde onların haklarını gasbedercesine alıp şirketlere vermek doğru değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HABİP EKSİK (Iğdır) - Belki bunu ilk başlarda düşünürken şöyle düşündünüz: İşte "Kiralık diplomalar tarzında muvazaalı.." diye düşündünüz, "Bunun önüne geçmek için.." diye düşündünüz ama Sayın Bakan, ben size şöyle söyleyeyim: Bunun yolu, o eczacıların hakkını gasbetmek veya bu işi, bu işin uzmanlarından almak değil, bence o kiralık diploma olayının temel sorunu da sizin denetiminizin eksik olmasıyla alakalı. Yani siz yeteri kadar denetim yaparsanız, bu konuda yeteri kadar bu denetleme mekanizmasını işletirseniz o zaman bence öyle bir durumla da karşı karşıya kalınmayacaktır.
Aksi durumda, mesul müdür durumunda da -şöyle söyleyeyim- gene bu kiralık diploma meselesinin benzeri kendine hayat bulacaktır. Şöyle söyleyeyim: Belki de çalışmak istemeyen veya bu işlerde, eczacılık işinde çok da istekli olmayan bir kişi gene orada kendini mesul müdür olarak gösterecektir, ilgilenmeyecektir ve gidip sürekli imza atıp çıkıp gelecektir. Yani değişen gene bir şey olmayacaktır. Gene aynı sistem uygulanmış olacaktır. Ama bunun çözümünün, bana göre, sizin denetim mekanizmasını ciddi anlamda sıklaştırıp ve daha etkili kullanmanızla olacağı kanaatindeyim.
Şimdi, bu şirketlere bu şekilde kapı açmak, bence bu sektörü belli kişilere, belli firmalara talan amacı güttüğünden dolayıdır. Yoksa durduk yere bu şekilde her şeyi şirketlere yüklemenin bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
Sürekli her konuda, bütün meslek gruplarıyla ilgili işte her konuda şirketleri öncelemek, şirketleri ön plana çıkarmanızı da bir türlü anlamış değiliz. Gerçekten her işin bir meslek erbabı vardır. Mesela terzi, mesela kasap; bunlar ayrı mesleklerdir, her mesleğin bir ayrı kıymeti vardır ve o işi onların yapması lazım. Bu iş de eczacıların işidir ve eczacıların yapması gerekir diye düşünüyorum. Eczacılar başkalarının işçisi olacak şekilde değil, bu işi kendileri yürütmelidir diye düşünüyorum.
Eğer bir eczacının bu işi yapamayacağını ya da bununla ilgili sermaye bulamayacağını düşünüyorsanız biz büyük bir ülkeyiz, biz büyük bir devletiz, o zaman bizim ülkemiz bunlara fon ayırır, krediyi verir ve bu insanların bu şekilde iş yapmasını sağlar, bu meslek gruplarının da böyle haklarının gasbedilmesine engel olur.
Şimdi, arkadaşlar, şunu tekrar söylemekte fayda var. Yani bu eczacılar, doktorlar, diş hekimleri bizim şeylerimiz değil. Yani sürekli biz o hakkını gasbedip şirkete verelim, bu hakkını gasbedip çalıştırmayalım, oradan atalım, hıncımızı çıkaralım, FETÖ'yle olan kavgamızı bu şekilde onların üzerinden yürütelim tarzı doğru değildir. Bunlar, bu meslekler kolay elde edilmiyor. Her insan gerçekten hemen hemen herkes çocuklarının bir doktor olmasını, bir diş hekimi olmasını, bir eczacı olmasını istiyor ve bunun için de yıllarca insanlar emek veriyor, çocuklarını okutmak için dişlerinden, tırnaklarından gerçekten artırarak bu insanları okutuyorlar; yemiyorlar yediriyorlar, içmiyorlar içiriyorlar; o insanlara o üniversitelerde okumaları için gerçekten ciddi emekler sarf ediyorlar ve bu emeklerin neticesinde de doktor olan arkadaşlarımızın, doktor olan kardeşlerimizin, diş hekimi olan kardeşlerimizin veya eczacı olan kardeşlerimizin hakkının, hukukunun bu şekilde pervasızca gasbedilmesi asla kabul edilemez ve Anayasa'ya da aykırıdır, hukuka da aykırıdır, insanlığa da aykırıdır ve vicdansızlıktır. Tek kelimeyle bu kabul edilebilecek bir durum değildir.
Eczacılarla ilgili bir yasa yapıyorsanız eczacıları alırsınız onlarla konuşursunuz ve o eczacılar sizinle fikirlerini paylaşırlar, ortak noktada birleşirsiniz, buluşursunuz ama siz, eczacıların olmadığı, eczacıların hiçbir şekilde görüşünün alınmadığı bir tasarıyı getirip direkt önümüze atıyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Kabul edin."
Kaldı ki hele diş hekimleriyle, doktorlarla ilgili, yeni mezun doktorlarla ilgili yapılan tamamıyla bir hukuksuzluk, tamamıyla bir vicdansızlıktır.
Şimdi, arkadaşlar, bu gerçekten kabul edilebilecek bir durum değil. Bakın, binlerce insanın, yüz binlerce insanın mağdur edilmesine sebep olacak değişiklikler yapıyorsunuz ve bu da öyle, bu madde de öyle. Bu insanları, siz, şirketlerin bünyesine geçirmeye çalışıyorsunuz. Şirketlerin boyunduruğu altında mesleklerini doğru dürüst yapmalarını engelliyorsunuz. O diş hekimlerinin, o doktorların hakkını daha mahkeme kararı olmadan gasbetmeye çalışıyorsunuz. Bu hukuken doğru değil arkadaşlar.
Bakın, biz diyoruz ki: Bu insanlar yargılanmamış. Bu insanlar bir hüküm giymemiş. Bu insanlar suçlu değil ve hepsi de bağırıyor diyor ki: "Biz suçlu değiliz." Eğer suçlu olduklarını düşünselerdi emin olun zaten susarlardı, dururlardı, derlerdi: "Biz suçluyuz. Onun için de hak ettik." Bu konuda bu kadar hepsi tek bir ağızdan "Bize zulmediliyor, bize haksızlık ediliyor. Bizi yargılayın." demezlerdi. Yoksa niye insan durduk yerde, suçlu olduğu hâlde "Beni yargılayın da hapse atın." desin.
Bakın, hiçbir tane KHK'li yok ki demesin beni yargılayın. Hepsi bir ağızdan diyor ki: "Yargılayın. Eğer suçluysak gerçekten o zaman suçumuz neyse cezasını çekmeye hazırız." Ama siz ısrarla, hayır, bu insanlar suçlu değil ama biz uyduruktan bir şeyler, işte, kardeşlerimizle bozuştuk, onun hesabını bunlardan sorarız tarzıyla bu insanlara zulmediyorsunuz.
Bakın, bu ülkenin mahkemeleri var, hukuku var, Anayasası var, ceza kanunları var. Ben hukukçu değilim. Ben avukat değilim. Ama şunu söyleyebilirim: Bir insanı siz bu şekilde suçlayamazsınız, yargılayamazsınız. Böyle, bu şekilde insanlara zulmedemezsiniz. Sizin yaptığınız nedir biliyor musunuz? İnanın bu Nazi döneminde bile yapılmamıştır. Bu tamamıyla vicdansızlığın dik alasıdır. İnsanları öldürmektir. "Ağaç kovuğu yesinler." diyorsunuz. Peki, bu insanlar yarın çocuklarını alıp Edirne kapısına dayanırlarsa ne yapacaksınız? Yeter artık zulmünüzden bıktık dese ne yapacaksınız binlerce insan.
Bakın, bunlar bizim vatandaşlarımız, bunlar bizim insanlarımız; biz bu ülkenin gençleriyiz, biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Sizden daha bu ülkeyi seven insanlarız. Emin olun o 130 bin insanın çoğu bu ülkeyi sizden daha çok seviyor. Daha çok sevdikleri için zaten ümitle bekliyorlar, daha çok sevdikleri için bu ülkeye karşı bir ümitle diyorlar ki: Haksızlık ortaya çıkacaktır, bu hukuksuzluğa...
HALİL ETMEYEZ (Konya) - Aynı şeyleri tekrar etmekten kaynaklanıyor.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, aynı şeyleri tekrar etmemizin sebebi ne, biliyor musunuz; kulaklarınızın kapalı, vicdanlarınızın gerçekten artık kararmış olmasıyla alakalı. Bugün eğer aynı şeyleri tekrar ediyorsak, bu bizden kaynaklanmıyor. Bu, sizin gerçekten bu şekilde zalimane tavırlarınızdan kaynaklanıyor. Yoksa biz niye durup durup gecenin bu vaktinde, ta sabaha kadar varmış, biz hâlâ tekrar aynı şeyleri söyleyelim? Bu, tamamıyla sizin tavrınızdan kaynaklı bir durumdur. Yoksa, konuyla ilgili bizim bilgisizliğimizle alakalı değildir. Bunu size özellikle belirteyim ve insanlar gecenin bu vaktine kadar uyumamışlar, hâlâ mesaj atıyorlar "Durum ne oldu, ne oldu? Biz bu ülkenin insanlarıyız, lütfen yardımcı olun." diye. Siz bu insanları öldürmeye çalışıyorsunuz, öldürmeye. Zaten onlarcası intihar etti sizin yanlış uygulamalarınızdan dolayı ama siz bunu devam ettirmeye çalışıyorsunuz.
Bakın, bizi Iğdır'da ihraç eden vali efendi şu anda asıl kendisi FETÖ'den yargılanıyor. Komisyondaki vali yardımcısı yine öyle. Beytüşşebap'ta gördük, yaranmak için kaymakam kıyametleri koparıyordu, şov yapıyordu, şunu yapıyordu... En çok bağıranın aslında bu işin en suçlusu olduğunu çok iyi gördük ve bu insanlar kendilerini saklamak için, kendilerini gizlemek için bizlere, masum olan insanlara zulmediyorlar ve siz bunu çok iyi biliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HABİP EKSİK (Iğdır) - Sadece topluma korku yaymak için bu insanlara zulmediyorsunuz. Yarın öbür gün hukuken bunun döneceğini de biliyorsunuz.
BAŞKAN - Habip Bey, tamam söz veriyorum, ara vereceğim, az erken kes.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Yasa olarak da kendiniz bundan utanacaksınız emin olun.
Bu zalimane, bu hasmane, düşmanca tavrınızdan vazgeçin. Artık yeter, yeter, yeter!
Teşekkür ederim.