KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi söyleyeceklerime lütfen gerekçe olarak "FETÖ'yle mücadele" falan diye bir savunma yapmaya kalkmayın çünkü bunu söylerseniz, en büyük FETÖ'cüler siyasi ayaktaydı, onunla ilgili araştırma önergesini birkaç gün önce reddettiniz, hemen hazırız, siyasi ayağı ortaya çıkarmak için mücadele edelim diyeceğim.

Bu yasa gariban insanlara yöneliktir. Bu yasa muhaliflere yöneliktir. Bu yasa Türkiye'yi iyice faşizanlaştırmaya yöneliktir. Bu yasa bir gün gelir, sizin içinizde birbirinizi yemenizi de vesile olur. Birbirinize "iltisaklı" diye iftiralar atmaya kalkarsınız, ondan sonra, bunun altından da kalkamazsınız. İltisak ne demek efendim? İltisak, bitişme, kavuşma, yapışma, birleşme, biraz daha geliştirirsek kucak kucağa olmak gibi bir şeyden bahsediyor. Aynen on yıl boyunca bu sürekli sözünü ettiğiniz örgütle bu ülkeyi yönettiğiniz durumu anlatıyor. Bu ülkede ceza kanunları hiçe sayılarak bir yol yürünüyor. Ceza kanunlarında suçlara ilişkin zaman aşımı süreleri tarif edilmiştir. Bu zaman aşımı sürelerini ortadan kaldıran herhangi bir kanun ya da anayasal düzenleme olmadan sizin bu kucak kucağa olan durumunuz fiilî olarak soruşturulmuyor. Sayın Cumhurbaşkanı "17-25 Aralık" diye bir milat tarif etti, aslında bütün hâkim ve savcıları da görevlerini ihmal etmeye davet etti hatta görevlerini yapmamaya davet etti. Şu anda Türkiye'de bu görevler yapılmıyor. Yasalarda zaman aşımı süreleri dolmamış olmasına rağmen, bu kıyıdan köşeden tariflerle Türkiye'nin bütün muhaliflerini sindirmeye kalktığınız bu çalışmaları bizim gözümüzü boyamak için ortaya koyarken işin aslı, o "iltisak" denilen olay neyse o iltisakın muhatapları yargılanamıyor. Siyasi ayağı yargılanamadı hatta bu yargılamalarla ilgili oluşan borsayı tarif eden bir milletvekiliniz de tuzla buz oldu, bu Mecliste yok artık. Televizyonlara çıktı, dedi ki "Ya, bu işin borsası var." Yani "Yargılanması gereken insanların yargılanmaması için bir borsa kurulmuş." denildi, gıkınız çıkmadı, hiç o tarafa bakmadınız, o insan da bugün aranızda yok. Nasıl bir tercih yapıldıysa o tercih sizin partinizin meselesidir, onunla ilgili bir şey söyleyemeyeceğim. Bir başka parti büyüğünüz, bu partinin kurucularından bir şahıs, bir önceki dönem neden görevden alındığını da anlayamadığımız, aklanacak mı, öyle mi kalacak, ne olacağını bilemediğimiz... Suçluysa yargılanması gerekir, ben onun yerinde olsam "Yargılanma hakkımı istiyorum." diye eylem yaparım. Bir önceki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilgili "Türkiye'yi parsel parsel FETÖ'cülere verdi." denildi. Bundan daha büyük bir iltisak olabilir mi? Olmaz değil mi? Ne o yargılanıyor ne diğeri başka bir şeye muhatap oluyor. Siz burada iltisak kelimesiyle bir yasa yapmaya kalkıyorsunuz. İltisak kelimesi çok soyuttur. Dün burada çok net anlattım, kanun yaparken o kanunu soyutluktan kurtarmanız kanunilik ilkesinin gereğidir dedim, bunun neler olduğunu söyledim, tekrar tekrar söylüyorum: Yoruma açık olmaması gerekir, kişiye uygulanacak normun katı biçimde sınırlarının belirlenmesi gerekir, devletin bireye müdahale alanının belli olması, bireyin de nereyi ihlal ettiğini bilebilmesi gerekir, belirli olması gerekir. Bu iltisak kelimesiyle beraber, işte, bakın, ben size "İltisak hâlindesiniz." dedim, "Şimdi siz kendinizi savunun." demek durumunda kalırım. Koyduğunuz bu kavram hukuksal anlamda tehlikeli bir kavramdır. Bu kavramı zaten kullanıyorsunuz çeşitli yasalarda, OHAL sonrasındaki düzenlenen yasanın da içerisine bunu yerleştirdiniz, Türkiye'nin bütün muhaliflerine yarın iltisaklı derseniz size hiç kimse hiçbir şey söyleyemez. Dersiniz, neden dersiniz, onu da söyleyeyim: Yargıyı tam siyasallaştırdınız. Adalet ve Kalkınma Partisinin il ve ilçe başkanlarını yargıya yerleştirdiniz, bu yargıda iltisak kavramının nereye mal olacağını görmek gerekir. Size bir örnek vereceğim. Hatırlarsanız, 28 Şubat sürecinde orduda tasfiyeler yapılmıştı, o zaman mağdurdunuz. O zaman, o iktidar karşısında hak arayıcı vasfındaydınız, kendinizi "hak aramanın kraliçesi" şeklinde görüyordunuz. O zaman ordudan atılan astsubayların tamamını belediyelerinize aldınız, istihdam ettiniz, o beğenmediğiniz yönetim size ağzını açmadı. O yönetim iyiydi anlamında söylemiyorum ama bunu yaptınız. O zaman suç kabul edilen işte, bu "irtica" kelimesiyle, işte, o muallak kelimeyle, o sihirli kelimeyle beraber, o dönemde ordunun içerisinde birçok astsubay görevinden oldu. O dönemin o astsubayları belediyelerde görev aldılar, bu model de çokça kullanıldı. Şimdi geldiniz, o dönemin mağdurlarını o şekilde korurken -ki iyi, koruyun, korumanız gerekiyordu; ben onların da o şekilde işlerinden olmasına karşıyım kişisel olarak- şimdi bir zulüm yasası çıkarmaya çalışıyorsunuz. Size soruyorum: Bu yasanın amacı nedir? Yasalar ne için çıkarılır? Ceza yasalarındaki birtakım yaptırımlar neye yöneliktir? Buradaki hukukçu arkadaşlar, sizin hukukçu arkadaşlarınız da diyecekler ki: "Islaha yöneliktir, insanı kazanmaya yöneliktir." Böyle söylersiniz değil mi? Ya, böyle bir insan kazanmak mümkün müdür? Siz, bizim yasalarımızda "eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü" diye uygar bir norm varken hükümlü bile olmamış insanları aç susuz bırakma yoluna gidiyorsunuz. Yani bir şekilde Anayasa'nın bütün hükümlerini ihlal ederek bir öç alma mantığıyla... Ki altını çizerek söylüyorum, herkes bilsin, öç alınacaklar FETÖ'cüler değildir, Türkiye'de AKP'ye muhalif herkestir. Belki yarın bizleriz, bu Meclisteki milletvekilleridir. Benim gibi konuşanlar da olabilir bunun mağduru, belki siz içinizde de hesaplaşırsınız, bunun mağduru hâline sokarsınız birilerini. O yüzden, muhalifleri sindirmeye yönelik bu yasayı başka türlü anlatmaya kalkmayın.

Bu yasa, çok söyledik, Anayasa'nın bütün hükümlerine aykırı. Bir defa, Anayasa'da çalışma hayatı teminat altına alınmış. Kalkıyorsunuz, insanları aç susuz, sefil bırakmaya çalışıyorsunuz. Bir insanın suçu varsa Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş hükümler var, Terörle Mücadele Kanunu'nda düzenlenmiş hükümler var. Neyinize yetmiyor? Cezalandırmadığınız bir ordu insan dışarıda geziyor, masum insanları da böyle bu ceza sisteminin dışında, kendi kendinize getirdiğiniz, Anayasa'ya her türlü aykırılığı taşıyan bu hükümlerle beraber infaza sokacaksınız. Sayıyorum şimdi, aklınıza yatmazsa bana itiraz edin ne olursunuz, iyi bilen arkadaşlar var sizin içinizde, bu yasayı yaptığınıza göre, "Anayasa'nın bu hükümleri ihlal edilmiyor." deyin.

Anayasa'nın 2'nci maddesi "demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti" diyor. Ne anlattığını biliyorsunuz herhâlde değil mi? Aç insanlar devleti değildir; "demokratik sosyal hukuk devleti" dediğimiz, aç insanlar üretme devleti değildir. Ya insanlara iş bulursunuz ya karınlarını doyurursunuz değil mi? Bunu geçtik.

Anayasa'nın 5'inci maddesi devletin temel amaç ve görevlerini sayarken "kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya..." diyor. Yani aslında şu anda kaldırılması gereken sizin bu iradenizdir Anayasa'nın bu 5'inci maddesine göre. İnsanları mutsuz eden, işsiz bırakan, aç bırakan, sosyal hukuk devletinin normlarından uzaklaştıran bir iradeniz var. Sizin iktidardan uzaklaşmanız lazım ki Anayasa'nın 5'inci maddesi rahatlasın.

Anayasa'nın 9'uncu maddesi "Yargı yetkisi" başlığını kullanmış. Burada idare eliyle ya da değiştirerek -belki bir şekilde başka bir şekle dönüştüreceksiniz, onu da bilemiyorum- kullanmaya çalıştığınız yetki tamamen yargısal bir yetkidir. Bir ceza yaptırımı ya da yeni bir düzenleme yapacaksanız da bu aç susuz bırakmanın, bu Orta Çağ zihniyetinin dışında yeni bir ceza düzenlemesi yapacaksınız da onun ancak bir yargısal faaliyet olarak düzenlenmesi gerekir.

Anayasa'nın 10'uncu maddesi var eşitlik ilkesine ayrı yaptığınız.

Anayasa'nın 11'inci maddesi "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının tamamını bağlar." diyor. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz ya? Her düşündüğünüz konuya kütür kütür yasa koymayı maharet mi zannediyorsunuz? Bu 11'inci madde sizi bağlamıyor mu? Biz burada bağırıp çağırıyoruz, bunları anlatmaya çalışıyoruz, orada oturuyorsunuz. Bu 11'inci madde, bu Anayasa size ait değil mi? Sizin başka bir anayasanız mı var?

Anayasa'nın 12'nci maddesi, temel hak ve hürriyetlerle ilgili madde. Az önce söyledim, çalışma hayatını yok ediyorsunuz. Çalışma hayatını yok ederken yine onunla beraber rapor düzenleme yeteneğini, bir hekimin hekimlik diplomasını aldığı andan itibaren asla ayrılmaz parçası olan faaliyetini ortadan kaldırıyorsunuz. Bu Anayasa'nın 12'nci maddesi sizin anayasanızda yok mu? Sizin başka bir anayasanız mı var?

Anayasa'nın 13'üncü maddesi "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması." Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması tarif edilirken hak ve hürriyetlerin çekirdeğine, özüne dokunamayacağınız anlatılıyor burada. Ölçülülük ilkesine göre sınırlandırılması gerektiği anlatılıyor. Siz, size muhalif olanları aç susuz bırakarak Orta Çağ zihniyetiyle bu ölçülülük ilkesine uygun mu davranacaksınız?

Anayasa'nın 38'inci maddesi, özellikle 38'in dördüncü fıkrası "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." diyor. Hakkında kesin hüküm olmayan insanlara bu yaptırımları uygulayacaksınız, hukuk devletinden bahsedeceksiniz, Anayasa'ya uygunluktan bahsedeceksiniz öyle mi?

Anayasa'nın 48 ve 49'uncu maddeleri "Çalışma ve sözleşme hürriyeti" ve "Çalışma hakkı ve ödevi." Çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve iş barışını sağlamak devletin ödevidir. Bu yaptığınız acaba çalışanlara yönelik olarak bu tedbirler midir yoksa bir işsiz ordusu oluşturmak mıdır?

Anayasa'nın 125'inci maddesi "Yargı yolu." Onu tekrar etmeyeceğim, biliyorsunuz.

Anayasa'nın 138'inci maddesinin son fıkrası, yargı kararlarına uyma zorunluluğu vesaire.

Bütün bunları aldığımız zaman ortaya bir tablo çıkıyor. Şimdi o tablonun ben size insani yanını okuyacağım, ondan sonra da sözlerimi bitireceğim.

Çapa Tıp Fakültesi mezunu. Kaçınızın Çapa Tıp Fakültesine girecek üniversite sınav notu oldu? Yüreğiniz pıt pıt atmıştır Çapa'ya girmek için ama gücünüz yetmemiştir büyük bir ihtimalle. Kaçınızın üniversite sınav notu Çapa Tıp Fakültesine girmek için yeterliydi? Bir sorun bakalım kendinize.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Benimki yetiyordu.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Seninki yetiyordu, biliyorum, seni ayırdım ağabey ama sende arıza sonra çıkmış.

Aile hekimi, adli sicil kaydı yok, hayatı boyunca soruşturma görmemiş, suçunun ne olduğunu bilmiyor, 29 Nisan tarihli kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilmiş, özel bir hastanede temmuz ayından beri çalışıyor, şu görüştüğümüz teklif yüzünden dört gündür uyumuyor, psikolojik destek alıyor, gelecekten umudu kalmamış, Alevi, Kürt. Ne olacak bu arkadaşın durumu? Bunun gibi kaç tane daha travma yaratacaksınız böyle baskın yasalarla beraber? Sizi Allah'a havale ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Kişinin kimliğini niye özellikle belirtiyorsunuz?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Çünkü daha çok onlar mağdur oluyorlar da onun için.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Öyle şey olur mu? Bu memlekette insanlar etnisitesinden dolayı, inancından dolayı bir ayrıma mı uğruyor?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Adam bana öyle yazmış.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Evet, öyle, atılanların çoğu Kürt olduğu için, HDP'ye üye olduğu için atıldılar.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Adamın pozisyonu bu, bana öyle yazmış.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Bu ülkede kimse etnisitesi ya da inancından dolayı ayrıma tabi değildir, altını çiziyorum, kabul etmiyorum.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Size biat etmek şartıyla.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, bu adamın kimliği bu, hakkında soruşturma yok ve KHK'yle atılmış. Siz Kürtçe konuşturuyorsunuz, Kürtçe üniversiteler kurdunuz, "Kürt" demeyi niye yasaklıyorsunuz?

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Adını da verseydiniz.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Niye vereyim? Size vermem asla.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Ama sen bunu yapıyorsun, yaptığın bu yani kimlik veriyorsun.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 20 milyon Kürt, 20 milyon Alevi var efendim bu ülkede.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Kimse buna bir şey demiyor ki var elbette bu ülkede Alevi de var, Kürt de var.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Niye gocunuyorsunuz ya? Öyle olsa ne olur ya? Adam hayatının dökümünü yapmış, göndermiş, kendini böyle tarif etmiş.

(Oturum Başkanlığına Başkan Şenel Yediyıldız geçti)

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika, ben değişik bir şey söyleyeceğim.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Niye gerildiniz anlamadım.

BAŞKAN - Provokasyon yapıyorsunuz Sayın Vekil. Bir dakika müsaade eder misiniz?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bana gelen yazıyı okudum.