KOMİSYON KONUŞMASI

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Arkadaşlar tartışmayı bitirsin, ben de başlayayım.

Şimdi, gerçekten yaş olarak aramızda çok büyük bir fark var hem de Sayın Bakan bir profesör ve belli ki çok ciddi anlamda da hekim arkadaşlarla da...

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Yok, profesör değilim, uzman doktorum.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Fark etmez yani ciddi anlamda da ilişkileri olmuştur. Uzun süredir hekimlik yapıyor ama duyduklarım karşısında gerçekten kulaklarıma inanamadım. Yani bir meslektaşımızın, bakanlık yapan bir kişinin bu şekilde her şeyi tutup tutup getirip terör örgütlerine bağlaması, bunu artık yani şöyle söyleyeyim, zor dinledim. Öyle söyleyeyim, gerçekten samimiyetimle söylüyorum, zor dinledim çünkü ben de bir doktorum ve ben de ihraç edildim. Siz insanlara zulmetmek için kendinize bir gerekçe bulmuşsunuz ve bence bugün Türkiye bir terör tehdidi altında değil ama bir AKP hegemonyası, AKP terörü altındadır; net söylüyorum, bunu belirtmeden geçemeyeceğim çünkü.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Mahkeme kararı var mı?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Mahkeme kararının olmasına gerek yok, zaten Sayın Bakan söylüyor burada.

Şimdi, Sayın Etyemez, dinleyin... Sayın Bakan sanki bir hak veriyormuş gibi, bu insanlara lütfediyormuş gibi davranıyor. Gerçekten içler acısı yani artık pes dedim.

Güvenlik soruşturması hukuken de doğru değil, ahlaken de doğru değil. Yani dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir şey görülmemiştir. Bu sizin kendinize evirip çevirip sürekli kadrolaşmak için kullandığınız bir yöntem. Emin olun, başka da hiçbir şey değil çünkü kriterleri oraya kendinize göre, AKP'li olup olmamaya göre koymuşsunuz. Birazdan anlatacağım, görürsünüz zaten o kriterlerin nasıl olduğunu da görürsünüz.

Şimdi, ben bugün gerçekten böyle sert bir şekilde konuşmak istemiyordum ama Sayın Bakanın bize bakarak, bu 130 bin kişinin içinde olan insanlara bakarak bizleri teröristmişiz gibi ilan etmesi gerçekten içler acısıdır. Ben yani şahsen çok ciddi anlamda rahatsız oldum. Bunlar Sayın Bakanın konuşmasıyla ilgili düşüncelerim.

Şimdi, arkadaşlar, bugün AKP iktidarının FETÖ ile beraberliğini konuşmayacağım yani bununla ilgili hiçbir şekilde gerek yok çünkü artık sokaktaki insanları da çevirseniz, 70 yaşındaki teyzeyi de çevirseniz onlar AKP'nin bu FETÖ'yü büyüttüğünü, bu FETÖ'yü yarattığını, bu FETÖ'yle karşı karşıya bıraktığını çok iyi biliyor, hepsi de bizden daha iyi bir şekilde anlatıyor ve emin olun, bunu bildikleri için de gün gelecek bu insanlar öyle bir şamar vuracak ki, öyle bir şamar vuracak ki yani AKP bir daha böyle yerden kalkamayacak. Bunu net bir şekilde söyleyeyim çünkü bu zalimliğin, bu vicdansızlığın artık bir tarifi yok. Yani bir parti ülkeyi eline geçirmiş, istediği gibi sıkıyor, istediği gibi yön veriyor, istediğini terörist ilan ediyor, istediğine yeni kavramlar, yeni terimler uyduruyor; yani içler acısı. "Anayasa'ya uygun değil." diyorsunuz, "Ee, Anayasa Mahkemesine götürürsünüz." diyor. Ee, Anayasa Mahkemesine gidemiyor ki insanlar. Anayasa Mahkemesine gitmesine izin verseniz zaten insanlar sizden bunu istemeyecek, zaten biz burada konuşmayacağız bunları ama siz ucube komisyonlar kuruyorsunuz. OHAL İnceleme Komisyonu diye bir ucube komisyon kurdunuz ve insanları oyalıyorsunuz. Gitsinler Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemelerine görün bakalım, kaç tanesi terörist çıkacak. Teröristlerin hepsi yurt dışına kaçtı sayenizde.

Şimdi, bu AKP'nin barıştan uzak, gerçekten sürekli savaş endeksli politikası artık ülke içerisinde de ciddi anlamda insanların ruh hâline etki etmiş durumda. Bakın, geçenlerde biz ve diğer muhalefet partileri bir araştırma önergesinin kabul edilmesini istedik değil mi? Bunu tüm partiler destekledi; biz, İYİ PARTİ, CHP. Dedik ki: "İnsani bir durumdur. Donarak yaşamını yitiren bu askerlerin durumunu araştıralım. Buna kim sebep oldu, niçin bunlar hayatlarını kaybetti?" Bunu dedik Genel Kurulda ama AKP kabul etmedi, izin vermedi. Çünkü her şey kendisine göre bir tehdit; her şeyi kendisine göre kullanma, oradan oy, güç, rant devşirme mantığı var. Yani artık gerçekten de bu işin de bir ötesine gitmiş durumda. Bakın, ne dersek Sayın İsmail Bey orada diyor ki: "251 şehit, 251 şehit." Bu 251 insanımız, evet, ülkelerini çok sevdikleri için, o gün vatandaşlık görevlerini yapmak için sokağa çıktılar ve orada canlarını verdiler ama siz bu insanların bize emanet ettikleri anılarına, yaşamları pahasına korudukları cumhuriyete haksızlık yapıyorsunuz. Onların o anısını, o mücadelesini kendinize göre kullanıyorsunuz, işinize geldiği gibi kullanıyorsunuz. Hâlbuki, hepimiz diyoruz ki bu darbenin bir siyasi ayağı vardır. Hiçbir darbe siyasi ayaksız olmaz arkadaşlar. Bu darbenin bir siyasi ayağı varsa araştırılıp çıkarılması lazım. Niye siz kabul etmiyorsunuz araştırılmasını? Çünkü size dokunacağını düşünüyorsunuz. Kimi görüyorsunuz sürekli terörist olarak? Yanı başınızda oturan insanları görmüyorsunuz. Siz sürekli garip gureba insanları görüyorsunuz terörist olarak. Öyle bir dünya oluşmuş beyninizde, öyle bir algıya girmişsiniz. Her şeyi kendinize tehdit, her şeyi kendinize göre yorumluyorsunuz. Bunun hukuken bir kriteri olur, bunun anayasal bir çerçevesi olur ama gördüğümüz kadarıyla siz bunların hepsinden uzaksınız çünkü size göre Türkiye Cumhuriyeti eşittir AKP, başka da bir şey değil, siz öyle görüyorsunuz.

Şimdi, emin olun siz bu halkı bu şekilde, balon gibi bastıra bastıra bir yere kadar götürürsünüz. Halk size sandıkta öyle bir tokat, öyle bir şamar vuracak ki bir daha sizin partinizin lafı dahi edilmeyecek Türkiye siyasetinde ve dünya tarihine de, bu ülkenin tarihine de bu partinin yaptığı siyaset bir leke olarak kalacaktır.

Bu düştüğünüz gün de emin olun -o gün de gene böyle komisyonlar kurulduğu zaman- sizin hakkınızı da hukukunuzu da gene bizler savunacağız çünkü adaletin savunmaktan hiçbir zaman da geri durmayacağımızı her zaman belirtmek isteriz. Çünkü biz demokrat insanlarız, hiçbir zaman zalim olmadık, zalim olmayacağız da.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, Sayın Başkan; daha girişini yapmadık, daha girişini yapmadık.

BAŞKAN - Sustun.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Yani diğer insanlar konuştuğu zaman hiç böyle bir müdahale yapmıyordunuz ve Komisyon üyesiyim, lütfen, lütfen; teklif üzerine konuşmamı bitireyim, lütfen. Böyle daha iki dakikada tak diye çekmeniz doğru değil. Sayın Başkan, lütfen; ikide bir müdahale ederseniz konuşmamın bütünlüğü bozulur, dikkatim dağılır ve anlatmak istediğimi anlatamam. Bunun için sizden istirham ediyorum, lütfen bu şekilde müdahaleci davranmayın.

BAŞKAN - Demek ki kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayacaksın.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, emin olun o konuda hiçbir şekilde şey yapmıyorum. Sadece Sayın Bakanın bazı şeylere açıklık getirmesini ve ifade ettiği kişilerin şu an kendisiyle beraber yan yana oturduklarını bilmesini istedim. Yani çünkü bu işin bire bir mağdurlarından birisiyim, lütfen.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Yani terörist ilan ediyor.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Evet, öyle ilan ediyor.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Habip, sen deyince kendimi anladım, yan yana deyince.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Vallahi hoca demin bir fotoğraf gösterdi, ben görmek istemedim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Niye görmek istemedin?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, İsmail Ağabey, o gün yargılandığınız zaman -ben Allah izin verirse bir hukukçu olacağım- vallahi sizin davanızı almam bak, ben size söyleyeyim ha, siz sıkıntıya girersiniz bak. Ona göre, bence çok şey yapmayın yani.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Sen o zaman nerede olacaksın ki?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sıkıntı yok, sen rahat ol; anlatırım birazdan size, siz rahat olun.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Rahatız biz.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Anlatacağım, anlatacağım, onu da anlatacağım, nasıl bizi hukukçu yapacağınızı da anlatacağım çünkü o bölümü de okuyorum.

Şimdi arkadaşlar, geçmiş tarihte bu ülkede bir darbe girişiminde bulunan insanlar oldu değil mi? Bu darbe girişiminde bulunan insanlar şehirleri yıktılar, insanların evlerine girdiler, insanların yatak odalarında yazı yazdılar, insanların sokaklarda cenazelerinin alınmasını engellediler. Darbeden, darbe girişiminden birkaç ay öncesinden bahsediyorum. Ölen bir çocuğun, annesi tarafından, bir hafta buzdolabında saklanmasına sebep oldular. Bakın, hepimizin çocukları vardır. Yani bir anne 8-10 yaşındaki çocuğunun cenazesini, cesedini defnedemiyor -bakın, gerçekten çok içler acısı bir durum- onunla bir hafta, on gün boyunca aynı ortamı paylaşmak zorunda kalıyor. Buzdolabında, dondurucuda tutuyor, diyor ki çürümesin. Birileri annelerinin cenazesini köpek yemesin diye taş atıyor. Bir hafta boyunca orada o cenazeyi, on adım ilerideki cenazeyi alamıyor, taş atıyor köpek yemesin diye. Ya, bunu yapan komutanların çoğu sizin döneminizde sırtını sıvazladığınız o komutanlardı. Bu komutanlar döndü, Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak için, sistemini değiştirmek için TBMM'ye bomba attı ve siz bu insanların sırtını sıvazladınız.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) - Hendekçiler için de bir şeyler söyle, hendekçilerden de biraz bahset.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Dinle, dinle ya, dinle ya.

Siz dediniz ki: "Evet, siz haklısınız. Biz size karışmayacağız, istediğinizi yapın." Bu insanlar, bu komutanlar -artık şöyle söyleyeyim- bu canavarlar, bu hainler bakın ne yaptı? Bu ülkenin bakanlarını buralara sokmadı arkadaşlar. Bu ülkenin AB Bakanını Cizre'ye sokmadı ve siz o zaman iktidardınız, özellikle dediniz ki: "Yapabilirler, sıkıntı yok, sıkıntı yok." Bu insanlar iki polisi Ceylânpınar'da katletti, bir süreci durdurdu, Türkiye'nin barış umudunu katlettiler; siz o zaman hiçbir şeye kulak vermediniz, dediniz ki: "Yahu bunu PKK yaptı, PKK yaptı." Her şeye kulağınızı bugün tıkadığınız gibi o gün de tıkadınız ve dediniz ki: "Hayır, bizim dediğimiz doğrudur, bunu PKK yaptı." Sonra, aylar sonra bu insanlar, aynı kişiler ne hikmetse darbe girişiminde bulunuyor. Sizin yarattığınız, sizin büyüttüğünüz bir örgüt bu ülkenin insanlarına, bu ülkenin sistemine saldırı yaptı ve ne oldu? İsmail Bey'in sürekli arkasına sığındığı, sürekli kullanmayı bir yöntem olarak belirlediği 251 şerefli insanın yaşamını yitirmesine sebep oldu. Yaşamlarını bu uğurda kaybetmeleri, ölümü göze almalarının sebebi İsmail Bey bunu kullansın diye miydi? Hayır. Bu ülkenin cumhuriyet sistemini korumaktı, bu ülkenin insanlarını korumaktı değil mi, bir çetenin bu ülkeye sahip olmasını önlemekti. İkide bir, hele bu yaşta bir insanın sürekli böyle, ölülerimizin arkasına sığınması doğru bir yaklaşım değildir, buna artık yeter diyoruz. Bu insanlar hepimiz için öldü, bu insanlar hepimizin bu ülkede rahat yaşaması için canlarını feda etti, sadece AKP iktidarda kalsın diye değil. Bu ülke sadece AKP'den de ibaret değildir.

Bakın, mühürsüz oylar veya başka durumlar olmadığı zaman emin olun, sizin durumunuz sıkıntılı olur seçimlerde. Ki önümüzdeki seçimlerde bu mühürsüz oylar da yetmeyecek, bu farklı müdahaleler de yetmeyecek, İhlas Haber Ajansı da yetmeyecek emin olun.

Şimdi, ben size şunu söyleyeyim: Sürekli her şeyi kendine göre algılayıp, kendine göre kullanıp "elhamdülillah", "hamdullah", "bismillah" demekle de siyasetle yapılmaz. Buraya grup başkan vekiliniz geldi, sanki bir ilçenin seçim çalışmasındaymış gibi bize nutuk çekiyor. Bakın, ben burada bu yasa teklifiyle ilgili konuşmak istiyorum. Ama sizler sürekli dönüp dolaştırıp bazı şeyleri bizim önümüze koyuyorsunuz, uzlaşmacı bir yapınız yok, siz diyorsunuz ya Sayın Bakan, "İşte 3 yöntem vardır, şöyledir, böyledir." Biz üç gündür konuşuyoruz, bir konuda uzlaşabildik mi? Bir konuda bizim önerilerimizi dikkate aldınız mı? Sonra da dönüp diyorsunuz "Her şeyi eleştiriyorsunuz." Komisyonlar uzlaşarak bazı şeyleri halledebilir. Ama siz belli ki bir yerlerden bu yasa teklifini almışsınız, "geçir" denmiş size ve bu bizim canımızı acıtıyor. Sizin bu şekilde bu ülkenin Anayasasını hiç etmeniz bizim canımızı acıtıyor. Bu ülkenin Meclisinin bu şekilde çalışmasını engellemeye çalışmanız, her şeyi tekçi zihniyetle yürütmeniz emin olun bizim canımızı acıtıyor. Çünkü biz en az sizin kadar bu ülkeyi seviyoruz, bu ülkede barış, kardeşlik, huzur içinde yaşanması için de elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz size rağmen.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, neyin teşekkürünü ediyorsunuz daha ne söyleyebildim ki. Böyle ikide bir beni engelleyecekseniz hiç o zaman biz Komisyon olarak toplanmayalım.

BAŞKAN - Engellemiyorum.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, siz o zaman oturup direkt oradan yazın geçirin, Genel Kurula da getirdiğiniz zaman emin olun ben itiraz da etmeyeceğim, vallahi Komisyonu toplamadığınız zaman itiraz etmeyeceğim yani bu kadar da şey olmaz.

Şimdi, ben size şunu özellikle söyleyeyim: Bu FETÖ'yle irtibat, iltisak, terör örgütleriyle irtibat, iltisak meselelerine gelmek istiyorum. Bakın, bunlar yerellerde, şehirlerde, komisyonlarda çalışan insanlara öyle bir kendilerine güçmüş gibi bir şeyler hissettirdi ki bu insanlar hesaplaşma kültürüyle, mantığıyla dünya kadar insanı o listelere koydular. Sizin belki bundan hiç haberiniz yoktur. Bakın, siz bakanlık yaptığınız dönemde bu komisyonlarda yer alan insanlar, illerin OHAL komisyonlarında yer alan insanlar sırf kendi yolsuzluğuna göz yummadığı için insanları işlerinden attılar. Gerçekten bunun örnekleri o kadar çok ki, anlatılamayacak düzeyde.

Bakın, ben size Iğdır'da OHAL Komisyonunda yaşadığım bir olayı anlatayım, kendi durumumu anlatayım ki yani bu konuyla ilgili en azından bir örnek oluştursun. Şimdi, biraz da bu gergin yapımı da artık biraz şey yapmış olurum. Vallahi çok sinirlenmiştim ya, sakinleşeyim artık.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sizi sinirlendirecek bir şey yapmadık.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sıkıntı yok, sıkıntı yok, sakin, sakin, tamam problem yok.

Şimdi, ben 2015 tarihinde Halkların Demokratik Partisinden milletvekili aday adayı olmak için devlet memurluğundan çekildim, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasası'nın bana verdiği bir yetkiyi kullandım, legal olan, yasal bir partiden milletvekilliği aday adaylığı başvurusu yaptım. Sonra partim o gün başka bir arkadaşa görev verdi, ben de dönüp her memur gibi o hakkımı, tekrar geri dönme hakkımı kullandım ve memuriyete geri döndüm. Bakın, bugüne kadar neredeyse hiçbir karakolun önünden geçmemişimdir yani bir soruşturma, bir şey kesinlikle olmamıştır, yaşadığım hiçbir şey olmadı, bir mahkeme olmadı. Bir gün bir baktım, telefon çaldı, "Hakkınızda terör örgütü propagandasından bir soruşturma var, gelin bununla ilgili ifadenizi verin." Açıkçasını söyleyeyim, telaşlandım çünkü ben diyorum ya hiç mahkeme ve karakol görmemiş bir insanım. Bu sağlıkta şiddeti konuşuyoruz, sağlıktaki şiddetle ilgili durumların dışında hiç uğramamıştım yani o polis arkadaşlar bazı kişileri getirdikleri zaman muayene ediyorduk, o zaman görüyorduk, bir de bir saldırı maldırı olduğu zaman onunla ilgili ki bize yani hekimlere olduğu zaman.

Şimdi, ben, ondan sonra gittim ifade verdim. Ne olmuş? İşte siz komşunuz olan bir insanın, arkadaşınız olan bir insanın kendi -siz bilirsiniz belki o bölgeleri, Iğdır'ı yani hemen hemen çoğu akrabadır- akrabamız olan bir insanın taziyesine gitmişim. E, normal değil mi, bir insanın taziyesine gitmek kadar doğal bir şey var mı? Bir insan öldükten sonra bu insanın bütün suçlamaları düşer mi, her şey artık biter mi? Biter değil mi yani bir insan öldükten sonra onunla ilgili verilmiş olan bütün hükümler kalkar. Ben de gittim, ölen kişinin babasına taziyede bulundum ve milletvekili aday adaylığı başvurusu yapmıştım, memur da değilim. Sonra, dedim ki: "Evet, katıldım" "Niçin katıldınız?" Aynen şu cümleyi söyledim: "Dinî, insani görevlerimi yerine getirmek için yani bu gayet normal bir şeydir, bunun suç olduğunu düşünmüyorum, gene olsa gene katılırım çünkü bu, benim suç işlediğim anlamına gelmez." Hatta oradaki bazı polisler de bu işe hatta şey yaptılar "Böyle bir şey de olmaz." diye onlar da garipsediler. İfadeyi verdik, çıktık. Bu 2016 15 Temmuzdan önce olan bir olaydır. Sonrasında baktım ki 180 kişiye soruşturma açılmış, 180 kişiye. Neyse biz gene her ihtimale karşı avukat tuttuk, dedik ki: "İşi sakata almayalım, memur insanlarız yani orada garip birinin şeyine denk geliriz, bize bir ceza verilir, memuriyetimiz yanar." şeyiyle avukat tuttuk. Avukat "Böyle bir şey olamaz yani sırf siz oraya gittiniz, Fatiha okudunuz diye, bir insanın taziyesine gidip Fatiha okudunuz diye sizi suçlu ilan edemezler ki AKP'nin kendi milletvekilleri, bakanları da böyle taziyelere katılmışlardır, hiç sorun değil, problem olmaz." dedi. Neyse hatta ben avukat arkadaşın ücretini ödedim, güldü, "Bunu geri alacaksın zaten, problem değil." dedi. Sonrasında bu dava sürdü, sürerken şunu öğreniyorum: Dönemin valisi o dönemin sağlık idarecilerini çağırıyor ve diyor ki: "Bu kişiyi açığa alın." "Niye?" diye soruyorlar, diyor ki: "Bu terör uzantısı olan partide milletvekili aday adayı oldu." Böyle bir şey olabilir mi ya? Bir ilin mülki idare amiri, valisi bozuntusu kalkıp bir legal partiyi bu şekilde suçlayabilir mi? Bu şekilde bundan dolayı bir insanın işinden aşından edilmesini uygun görebilir mi? Akla hayale sığmıyor. Dönemin o sağlık idarecileri akıllılık yapıyor. Diyor ki: "Ya bu olmaz yani bizim yapabileceğimiz bir şey yok, bu imzayı atarsak yarın başımız belaya girer, biz bakanlıktan görüş isteyelim." Ve bakanlıktan görüş istiyorlar. Görüş de benim elimde var. Bakanlıktan gelen görüş şu: "Mahkeme devam etmektedir, onun için mahkeme sonucuna göre değerlendirilip örgüt propagandasından eğer ceza yerse iş akdinin o durumda feshedilip kamu hizmetinden çıkarılması uygun olur. Ceza yemezse herhangi bir işlem yapılmasına gerek yoktur." diye görüş geliyor. Şimdi bu gayet normal, doğal, hukuki bir süreç. Ben de aldım onu, dedim "Gayet normal, sıkıntı yok." Ondan sonra ne hikmetse 15 Temmuzda darbe girişimi oldu yani hiçbirimizin bir alakasının da olmadığı. Hepimizin özellikle Kürtlerin, solcuların sürekli mücadele ettiği bir kesimden bahsediyoruz. O kesim yıllarca bize iş alanlarında zulmetti, bizim bir yerlere gelmemizi engelledi, kendi referanslarıyla kendi kişilerini iktidarın gücüyle bir yerlere getirdi ve bizi her yerde zulme uğrattı. Bakın, ben Iğdır Devlet Hastanesinde doktor olarak acilde çalışıyordum, beni SSK acile gönderdiler ve şunu söyleyeyim orada 600 hasta bakıyordum, yetişkin acildeydim, sırf bir tane FETÖ'cü başhekimden dolayı o dönem -"kadın doğum acil "diye geçiyordu "çocuk acil" diye, önceki dönemde "SSK acil" diye geçiyordu- oraya gönderildim ve bir gecede yani bir nöbette 600 hasta bakıyordum, kalemi tutacak artık elim yoruluyordu. Yani bu zulümleri bize yaptılar, bu zulümlerle karşı karşıya kaldık. Aile hekimliği döneminde gene Iğdır'ın en kötü yeri neresiyse orayı veriyorlardı, gene diyorduk ki: "Biz halkımızdır, insanımızdır, ülkemizdir biz hizmet edelim." Ağrı Dağı'nın tam orta yerinde Yenidoğan (Ahura) diye bir köy vardır. İnanın tam orta yerindedir, gidip gelmesi bir saat sürer, kimse gitmezdi oraya, beni veya benim gibi diğer arkadaşları gönderirlerdi. Gene Taşburun gibi böyle kimsenin çalışmak istemediği derme çatma sağlık ocaklarına gene bizi gönderirlerdi, hiçbir zaman itiraz etmemişizdir "Ülkemizdir, insanımızdır, halkımızdır hizmet edeceğiz." demişizdir çalışmışızdır da. Zaten oradaki sağlık idaresindeki o arkadaşların hemen bizi ihraç etmek istememelerinin temel sebebi de bu yani hemen beni açığa alıp görevden almamalarının temel sebebi, valiye direnmelerinin sebebi de bu çünkü nereye diyorsa ben gidiyorum. Diyor ki: "Sayın valim, biz bu şekilde şey yapmamız doğru değil, görüş alalım." Sonrasında 15 Temmuz darbe girişimi olduktan sonra bir baktık bize bir soruşturma açıldı. Soruşturmalar açıldı, ona da aynı şekilde cevap verdik. Soruşturmanın sonucunda da bakanlığın belirttiği görüşün aynısı geldi, onu da söyleyeyim. Sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda yani bu ülkenin rejim sisteminin bayramında 2016 tarihinde bir baktık gecenin saat 10.00'unda bizi listeye koymuşlar. Böyle şok oldum. Ya bugüne kadar hep FETÖ'nün zulmüne uğramışım, bunlar kalkmış bizi ihraç etmişler. Sonra yani şok olduk. Dedik ki: "Acaba bunlar bizi FETÖ'den mi ihraç etti?" Yani şok olduk. Sonra listede ismi olan diğer kişilere bir baktık hâlâ SES'e üye olan kişiler, Türk Tabipleri Birliğine üye olan kişiler, genelde böyle muhalif kişiler var, onlar daha çok bu defa ihraç edilmiş. Şoka girdik tabii, ertesi gün ilgili sendikaları, şunları bunları, avukatları aradık, çıktık caddeye inanın insanlar konuşmaya korkuyorlar. Yani şöyle söyleyeyim, o kadar bir korku iklimi yaratılmış ki en samimi gördüğünüz doktor arkadaşınız sizi gördüğünde yolunu değiştiriyor. Sonra gidip kardeşinizi görüyor kardeşinize "Geçmiş olsun." diyor "Gidin, iletin." diyor "Gidin benim yerime öpün." diyor. O kadar büyük bir korku iklimi yaratmışsınız ki, diyor ki: "Ya, böyle çalışan, böyle bu şekilde şey yapan bir insana bu zulmü yapmaları herkese yapacaklarının bir göstergesidir." Bakın, ondan sonraki zulüm daha da bir apayrı. Yani şöyle söyleyeyim: Siz diyorsunuz ya "terör örgütü" yani akla hayale sığmıyor. Gerçekten bir insanın hayatını zindana çevirip o insanın kendi ülkesine küsmesi için -bakın düşman olması demiyorum- siz elinizden geleni yapıyorsunuz. Belki gene bir ümit, bir kırıntı belki niyetiniz bu olmayabilir ama maalesef şu an size bu yasa tekliflerini verenler bunu yaptırmaya çalışıyor. Bakın, ben ondan sonra dedim ki: "Ya, biz doktoruz yani biz bu ülkede on sekiz yıl boyunca okumuş insanlarız, bu ülkenin en zeki çocuklarıyız. O zaman yani memuriyetten çıkarılsak da biz iş yaparız, bizim için sıkıntı olmaz." Gittik dedik ki: "Özel sektörde iş buluruz." Çalmadığımız hastane kapısı kalmadı, hiçbirisi sizin korkunuzdan almadı. Bana daha önce memurken fahiş fiyatlarla, maaşlarla iş teklifinde bulunan hastaneler inanın benimle görüşmemek için kırk takla attılar. Niye biliyor musunuz? Sizin zulmünüzden korktukları için, başka da bir şey değildi. Yoksa dönüp dönüp tekrar "Hocam, biz sizin hekimliğinizi biliyoruz, biz sizin çalışma şeyinizi biliyoruz, insanlar sırf sizden dolayı hastanemize gelirler, onu da biliyoruz ama biz Hükûmeti karşımıza almak istemiyoruz, biz hastanemizin SGK ödemelerinin durdurulmasını istemiyoruz, onun için de kusura bakmayın." Ya öyle bir şey ki bazı hastane sahipleri şunu diyordu: "Ya, lütfen biz maaş verelim ama siz yeter ki gelip çalışmayın." "Öyle bir şey olur mu ya." dedik. Böyle bir mantık. O kadar yani hem bir taraftan seviyorlar, sayıyorlar hem de bir taraftan korkuyorlar yani böyle bir iklim. Sonra biz dedik ki: "Bir çaresini buluruz." Kendi şahsım için söylüyorum, harıl harıl Almanca çalıştım. Dedim ki: "Ya, beni bu ülkem bu şekilde haksız yere işimden, aşımdan ediyorsa o zaman ben gideyim." Bilmiyorum ama pasaporta kayıp, zayi ilanı koyduğunuzu, tahdit koyduğunuzu, vallahi de billahi de bilmiyordum. Bir ay, bir buçuk ay boyunca Almanca çalıştım. Yani kendi başıma Iğdır'da oturmuşum Almanca çalışıyorum çalışıyorum, hızlı da öğreniyorum. Sonra dedim ki: "Ya yani giderim yani sıkıntı yok." Sonra gittim Emniyete -o zaman Emniyet veriyor pasaportları- pasaport başvurusunda bulundum, fotoğraf şunu bunu götürdüm, parmak izimi ilk defa orada aldılar, her şey on numara, güllük gülistanlık. Dedim: "Ya, süper ben pasaportumu da alıyorum, hiç sıkıntı yok." Sonra pasaportumu aldım, gittim bir arkadaşım dedi ki: "Ya, Nahçıvan'da gel, hafta sonları benimle beraber biz orada hasta bakalım." Çünkü yok, geçinmek zorundasınız, yeni evlenmişsiniz sizin geçim sağlamanız gerekiyor, bakmakla yükümlü olduğunuz anneniz, babanız kardeşleriniz var, aileniz var ve çalışmak zorundasınız. O bölge de küçük yer olduğu için doktorluk dışında da bir iş yapamıyorsunuz çünkü olmuyor yani kimse zaten iş de yapmaz yani o dönemde o korku ikliminde. Cazip geldi. Dedim ki: "Tamam, pasaport da var, en azından Almancayı tam öğreninceye kadar bari ben Nahçıvan'a gideyim de oradan bir geçim sağlayacak şekilde bir para kazanalım." Akşamüstü gittik, dört saat beni beklettiler, oradan ben öğrendim ki pasaporta "kayıp, zayi" diye bir ibare giriyorlarmış. Bakın, hukuken bizi engelleyemiyorlar, seyahat özgürlüğümüzü hukuken zaten hüküm giymediğimiz için, bir davamız, bir mahkememiz olmadığı için engelleyemiyorlar ya oraya kendi kafalarına göre pasaportunuza kayıp, zayi ilanı veriyorlar. Sonra ben dedim ki: "Ya, bir hafta oldu ben pasaport aldım yani böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir hukuksuzluk olabilir mi?" İtiraz ediyorsunuz, oradaki memurların tehdidiyle karşı karşıya kaldım. "Bakın, doktor bey siz eğer çok ısrar ederseniz emin olun sizi bu defa -cuma günü gitmişiz- pazartesiye kadar gözaltına alır savcı. Onun için bence siz şey yapmayın -pasaportu muhafaza mıdır, nedir ona alacaklarmış yani ellerinde tutacaklar- siz çekin gidin." dedi. Arkadaşlarım -arabayla beraber gitmiştik- çekip gittiler. Ben o sınır kapısında, o kışın ortasında bir tıra binip gerisin geri tekrar gelmek zorunda kaldım. Sonra, tabii, anladık artık yurt dışına gitmenin imkânsız olduğunu, yasal olmayacak bir şekilde de gitmek asla aklımdan geçmedi. Dedim ki: "Gerek yok." Almancayı da sayenizde bıraktık, o da kaldı. Daha bir sürü şey var yani bu sadece benim hikâyem ama onlarca hikâye var. Sonra bakın, dedim ki: "Ya, bu doktorluk bir işe yaramıyor, ne gerek var doktorluğa çünkü bu doktorluk bir yerlere bağlı, onlar sizi işinizden çıkarıyor, siz artık bir şey yapamıyorsunuz. Avukatların işi ne güzel yani Mehmet Ruştu Tiryaki'nin işi on numara, o zaman ben de avukat olayım." Zaten adalet meslek yüksek okuluna yazılmıştım, dedim "Bunu okuyayım." Ona şey yaptım, sonra dersler iyi gidiyor falan açıktan okuyordum. Bitirdim de diplomayı da aldım, seçimlerden dolayı Dikey Geçiş Sınavı'na giremedim. Sonra öğrendim ki bu şekilde onu da yapamıyormuşuz çünkü avukatlık stajını yaptırtmıyorlarmış. O konuda da gerçekten büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Yani demin arkadaşlar dedi ya "Nasıl olacaksın?" Ben size söyleyeyim: Ben tamamlayacağım, sizin gittiğiniz dönemde inşallah, Allah'ın izniyle ben o zaman stajı da yapacağım ama sizi yargılandığınız davalara özellikle geleceğim yani o konuda size söyleyeyim, savunmak için ha, ben size söyleyeyim. Hele İsmail Bey'e kesinlikle geleceğim ama 2 kat para alacağımı söyleyeyim çünkü siz bu kadar müdahale ediyorsunuz, bir de fotoğraf çıktı, o apayrı bir sorun yani İsmail ağabey, ben sana onu söyleyeyim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sen onları geç, her gün Sözcü'de çıkıyor var mı bir şey?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sonra ben size bir şey söyleyeyim, bir şey dikkatimi çekti, ilk defa...

BAŞKAN - Habip Bey, yavaş yavaş toparlar mısınız.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ya Sayın Başkan, ben Komisyon üyesiyim ve istediğim kadar konuşurum. Şimdi, ben size şöyle söyleyeyim.

BAŞKAN - Ama boş konuşuyorsun gibime geliyor.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Gelecek gelecek, emin ol boş konuşmuyorum.

BAŞKAN - Azıcık doğru konuşanlara söz hakkı verelim.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, hürmetim var size ama boş konuşmuyorum yani emin olun. Şimdi, şöyle bir şey söyleyeyim, dava şöyle oldu, açtıkları propaganda davasını anlatayım. Yani bu komisyonların nasıl yürüdüğüyle ilgili örnek veriyorum Sayın Başkan, emin olun, kendi üzerime örnek vermek daha doğrudur çünkü başkalarının isimlerini çok da bu konuda kullanmak doğru değil. Mahkeme şeyi var, dedim ki: "Ya, belki bundan dolayıdır." 29 Ekimde ben ihraç edildim. 8 Kasımda savcı dedi ki: "Ya, böyle bir mahkeme olur mu, böyle bir konuyla ilgili dava açılır mı?" Savcı beraatimi istedi, gerekçeli bir şekilde o gün mahkeme benim gerekçeli beraat kararımı elime verdi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Onları söyleme şimdi yazılı emirle bozarlar kardeşim.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Yapacak bir şey yok, sıkıntı yok. Aldık geçti onlar, gerekçeli karar almışız.

BAŞKAN - Ya, burada Komisyon üyeleri senin özel hayatını dinlemesin.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Özel hayat değil bu, hayatı.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, o kararı aldım ama insan nasıl seviniyor. Yani gerçekten o, insanı öyle bir etkiliyor ki koşa koşa -o dönem OHAL Komisyonu mu kurulmuştu ne, bakanlıklara şey yazıyorduk- o kararı aldım, insan havalara uçuyor böyle karar almışım ya, diyorum ki: "Beraat almışım gerekçeli bir şekilde bundan dolayıdır, başka ne olacak?" diyorsunuz. Ondan sonra yazdık, vallahi iki yılı geçti, 29 Ekimdi zaten altı gündür yıl dönümü oldu. Yani tiyatro olarak kabul edebilirsiniz ama bunlar gerçekler, size göre tiyatro olabilir. Şimdi, ben şunu söyleyeyim: Siz insanları ihraç ediyorsunuz ama o insanların ne şekilde ihraç edildiğini emin olun bilmiyorsunuz, bilseniz zaten böyle bir şey demezsiniz, diyorsanız zaten zalimsiniz demektir. Çünkü bakın, ben dosyaya bir şekilde birilerinin vasıtasıyla ulaştım sonraları, diyor ki: "HDP'den milletvekili aday adayı oldu." Bakın, "HDP'den milletvekili aday adaylığına başvuru yapmış." İşte "Terör örgütü propagandasından yargılanıyor." Böyle bir şey olabilir mi? Bana dava açtıran, soruşturmayı başlatan kolluk güçleri, emniyet müdürü FETÖ'cü çıktı. Benim ihracımı isteyen vali FETÖ'cü çıktı, yargılanıyor, vali yardımcısı gene aynı. Yani insanları bu şekilde ihraç eden bu komisyonların ne kadar ciddiyetsiz çalıştığını anlatsak emin olun şaşarsınız. Bakın, Iğdır'da bir tane arkadaşım -bizim o bölgede böyle çok örnekler vardır, isim ve soy isimleri aynı olan kişiler çoktur- ismi ile soy ismi diğer amcasının oğluyla aynı, hiç hayatında mahkeme görmemiş birisine amcasının oğlunun davalarını, duruşmalarını yapıştırıp onunla ihraç etmişler. Böyle bir ciddiyetsizlik, böyle bir lakaytlık olur mu?

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Nereden biliyorsun öyle olduğunu?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Gidip kendimiz diyoruz ki: "Bizi soruşturun." Kendimizi şikâyet ediyoruz "Bizi soruşturun." diye. Savcı ne yapıyor ondan sonra? Takipsizlik çünkü bir şey yok. İnsanlar gidip kendileri başvuruyorlar mahkemelere, diyorlar ki: "Bizi soruşturun." Bakın, bizim böyle bir durumumuz yok. "Bizi soruşturun." diyorlar ama şunu söyleyeyim, siz buna da izin vermiyorsunuz. Bakın, insanların o kadar gözleri kararmış ki kendi kendilerini gidip mahkemeye veriyorlar. Ama o insanların mahkemeye gitmemesi için, adil yargılanmamaları için, hukuk karşısında kendilerini savunmalarını engellemek için her yolu yapmışsınız. Öyle bir iştir ki iki yıldır... Ben milletvekili olmadan önce her hafta giderdim OHAL İnceleme Komisyonuna, her hafta giderdim. Her hafta gördüğüm şey "İncelemeniz devam etmektedir." Çevremdeki bütün arkadaşlarıma soruyordum, "İncelemeniz devam etmektedir."

BAŞKAN - Habip Bey, biraz kısa kesersen memnun olurum.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, bakın, ben Komisyon üyesiyim. Ben Komisyon üyesi olarak fikirlerimi anlatma hakkına sahibim. Siz bu şekilde benim sürekli konuşmamı bölecek şekilde davranamazsınız. Bu doğru değil.

BAŞKAN - Başka konuşmacı arkadaşlar var.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, bu şekilde uygulamalarla dünya kadar insan ihraç edilmiş durumda ve siz onlara dönüp "terörist" diyorsunuz. Hâlbuki bunun bir kuralı, kaidesi var. Biz hukuk devletiyiz.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Ondan şüphe yok.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Hukuk devletinin kaideleri var. O insanlar yargılanır, eğer öyle bir şey düşünüyorsanız o insanlar aklanırsa işlerine, aşlarına dönerler, eğer suçlularsa da zaten hüküm giyerler, özgürlüklerini de kaybedebilirler. Ama siz sürekli kendi bildiğinizi okuyorsunuz, insanları sürekli kendinize göre terörist ilan ediyorsunuz. "Biz terörle karşı karşıyayız, onun için de böyle yaparız, böyle yaparız." Peki, 40 bin insan incelenmiş, 2.700'ü masum çıkmış daha komisyon döneminde, mahkeme döneminde emin olun yüzde 80'i dönecektir. Bak, bu güvenlik soruşturmaları kararlarıyla ilgili ben birazdan size karar okuyacağım. Bir sürü örneği var ve dönecek. Siz yıllarca bu insanlara zulmedeceksiniz kendi düşüncenize göre, kendi mantığınıza göre ama yıllar sonra bu insanlar hastalanmış, kanser olmuş, diyabet olmuş, bir şekilde o insanları geri vereceksiniz, artık ne anlamı kalacak bunun? Bir de muhtemelen tazminatlarla, şunlarla, bunlarla ilgili de bir kılıf bulursunuz o zaman gene, gene o insanları mağdur edersiniz.

BAŞKAN - Habip Bey, toparlamazsan ara vereceğim, toparlayınız.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, Sayın Başkan, bakın, benim konuşmamın bütünlüğünü sürekli böyle bozarsanız daha da uzar. Lütfen Sayın Başkan, lütfen...(Gürültüler)

Yani ben burada hayati derecede bir konuyu anlatıyorum. 7 bin doktorun yaşadığı bir zulmü anlatıyorum. Tabii, siz bu şekilde görebilirsiniz ama bu böyle değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ne kadar sürecek bu şekilde?

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Ayrıca 7 bin doktor yok.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ya, bir tane olsun İsmail ağabey. Ya, bir tane olsun. Öyle bir şey olur mu yani?

Şimdi "iltisak" ne demek ya? Daha önce birileri irtica çıkardı birilerine zulmetmek için, siz de iltisak çıkarmışsınız. Bu hesaplaşmacı mantığınızı devreye sokmuşsunuz, bu bunu gösteriyor, başka da bir şey değil. Bir de benzetmişsiniz de yani.

Şimdi, ben size şunu söyleyeyim: Bu teklifin Anayasa'nın bütün maddelerine, bir sürü maddesine aykırı olduğunu ve Anayasa'yı şu an çiğnediğinizi ben de ifade etmek istiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kaç defa daha?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Bakın, Anayasa'nın 2'nci, 10'uncu, 11'inci, 38'inci, 48'inci, 49'uncu, 51'inci, 67'nci, 68'inci maddelerinin hepsine aykırı.

BAŞKAN - Tamam, Anayasa'nın hepsine aykırı, doğrudur(!)

HABİP EKSİK (Iğdır) - Aykırıdır, aykırıdır.

Ama Sayın Bakan diyor ki, biz yaparız, çoğunluğumuz var, zulmederiz, siz zamanla gidersiniz, bu ülkenin parasıyla tazminat da öderiz, bu ülkenin insanlarının verdiği vergiyle biz size tazminat da öderiz ama size zulmü de yaparız diyor, siz gidersiniz Anayasa'dan hakkınızı alır, dönersiniz. Ya, siz insanlara bir gün de olsa zulmetme hakkına sahip misiniz?

BAŞKAN - Sen şu anda arkadaşlarına zulmediyorsun.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Bakan; ben size şunu söyleyeyim: O beraat aldığım davada 3.600 lira avukatlık ücreti ödendi bana. Toplamda 180 kişiydik, 1 milyona yakın paraydı, 1 milyona yakın ediyordu ve bunların hepsi kimin cebinden çıktı? Bu halkın cebinden çıktı. Kimin yüzünden? Sizin sırtını sıvazladığınız o dönemin emniyet müdürü, jandarma komutanından dolayı. Hepsi de FETÖ'cü çıktı; şimdi de aynısı oluyor. Size diyoruz ki bu, hukuk dışıdır, Anayasa'dan da döner, oradan dönmezse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden de döner, döner ve siz o süreyi kazanmaya çalışıyorsunuz, diyorsunuz ki bu süre içerisinde biz zulmedelim.

Bakın, ben size şunu söyleyeyim: Uluslararası Af Örgütü bir rapor yayınlamış ve bu rapor gerçekten ciddi anlamda bu OHAL ihraçlarının hukuksuz olduğu, bu komisyonun işlevsiz olduğunu defalarca vurguluyor. Onunla ilgili size bir şey okumak istiyorum. Diyor ki Uluslararası Af Örgütü: "Dönüşü olmayan ihraçlar, Türkiye'de kamudan ihraç edilenler için 'etkin çözüm yok' başlıklı rapor. Terör gruplarıyla irtibat ve iltisak hâlinde olduğu iddialarıyla işinden ihraç edilen doktorlar, polis memurları, öğretmenler, akademisyenler ve diğer 10 binlerce kamu sektörü çalışanının hâlâ göreve iade edilmediğini, bu kişilere tazminat sağlanmadığını ve ihraç kararlarını değerlendirmek için kurulan komisyonun amacına uygun olmadığını ortaya koyuyor. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Strateji ve Araştırma Yöneticisi Andrew Garner konuya ilişkin yaptığı açıklamada 'Terörist olarak damgalanıp geçim imkânlarından yoksun bırakılarak iş ve aile yaşamları mahvedilen on binlerce kişi hâlâ adaletin sağlanmasını bekliyor.' dedi. Garner sözlerini şöyle sürdürdü: 'Söz konusu ihraçların keyfî niteliği ortada olmasına rağmen -bakın, diyor ki keyfî niteliği ortada olmasına rağmen- ihraç kararlarını değerlendirmekle sorumlu olan komisyon uluslararası standartlara uygun davranamadı ve başlangıçtaki -bakın, baştan söylüyorum- uluslararası standartlara uygun davranamadı ve başlangıçtaki kusurlu ihraç kararlarını otomatik olarak onaylayan bir mekanizmaya dönüştü. Sürecin bütünü adalete yapılan bir hakarettir.'" diyor. Şimdi, ben size şöyleyeyim, bununla ilgili yüzlerce durumla karşı karşıya kalacağız ve sizi şu an emin olun Suriye'de, Irak'ta gerçekleşen durumdan dolayı idare ediyorlar, onun için böyle sessiz duruyorlar. Yarın AİHM bu dosyalar önüne geldiği zaman sizi çok büyük tazminatlarla karşı karşıya bırakacak ve siz bu ülkenin insanlarının, bu çiftçilerin, bu emekçilerin, işçilerin verdikleri vergilerle bu tazminatları ödeyeceksiniz. Kendi cebinizden ödemiyorsunuz, onun için keyfî davranma hakkına sahip değilsiniz. Ben hukuksuz davranırım, hukuksuzluğu yaparım deyip, bu insanları işlerinden edip sonrasında tazminatı köylü Ahmet, işçi Mehmet ödesin tarzınız doğru değildir, yanlıştır ve siz bunun yüzünden yargılanacaksınız.

Bir de size şunu söyleyeyim: Bakın, bu konuyla ilgili güvenlik soruşturması örnekleri var. Diyor ki: "Şahıs hakkında mevcut veri kaynaklarında talebe esas teşkil edebilecek herhangi bir bilgiye rastlanılmamakla birlikte..." Ya bir kişiyle ilgili ya vardır ya yoktur. Sen "olmamakla birlikte" diyerek neyi kastediyorsun? İftirayı kastediyorsun.

BAŞKAN - Habip Bey, devam edecek misiniz?

HABİP EKSİK (Iğdır) - Bakın "Ağabeyi 2007-2010 yılları arasında TKP/ML terör örgütünün eylem ve etkinliklerine katılan şahıslar arasında olduğu şeklinde bilgilerin istihbar olunduğu..." Bakın, demiyor "Ağabeyi de TKP/ML'ye üyedir." Diyor ki: "Bununla ilgili de istihbari..." Yani, bir polis beni sevmedi, bir istihbarat personeli beni sevmedi ya da benim kurum amirim beni sevmedi ya da benim mülki idare amirim benim ailemle bir sorun yaşadı, komşum ya da herhangi biri, benimle ilgili gidip "Bunun böyle olduğunu söylüyorlar." dediği zaman aha da gittin. Bununla ilgili yüzlerce örnek var. Bakın, belediyede çalışan bir adam sırf insanlara bazı firmaların önünü açmadığı için iftirayla karşı karşıya kalmış, sırf bazı şirketlere imtiyaz tanımadığı için, imza atmadığı için bunlarla karşı karşıya kalmış. (Gürültüler)

RECEP ŞEKER (Karaman) - Başkanım böyle olmaz ki ama ya.

BAŞKAN - Toparlayın Habip Bey.

RECEP ŞEKER (Karaman) - Müdahale edin. Müzakere istiyorum, böyle olmaz ki.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Yani ne olacak peki o zaman? Komisyon olarak biz konuşmayacaksak ne olacak? Sayın üyeler, sayın milletvekilleri ne olacak o zaman? Biz burada susalım, siz maddeyi getirin, kabul edenler, kabul etmeyenler... Bu zulmü de mi reva görüyorsunuz?

RECEP ŞEKER (Karaman) - Konuşma mı dedik?

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Böyle bir şey olur mu? Konuşacağız tabii. Benim boğazım patlıyor, sen niye sıkıntı yapıyorsun?

BAŞKAN - Habip Bey, boğazını patlatma, lüzumsuz, boğazını patlatma.

VİLDAN YILMAZ GÜREL (Bursa) - Hayat hikâyesini de anlatmasına gerek yoktu.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Lütfen dinle, sonrasında itirazın varsa konuşursun.

BAŞKAN - Habip Bey, hayat hikâyeni dinlemek istemiyorlar.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Bakın, ben size daha nice mahkeme kararlarını okuyacağım.

RİZGİN BİRLİK (Şırnak) - Kendisi sabahtan beri zulmediyor, şimdi diyor zulmetmeyin.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ben sana şunu söyleyeyim: Cizre yıkılırken seyirci kaldın, şimdi gelmişsin buraya susuyorsun, bir de üstüne üstlük konuşuyorsun ya! El insaf ya! Bari insanlara zulmetme ya, bari insanlara zulmetme.

RİZGİN BİRLİK (Şırnak) - Hiçbir arkadaşın seni dinlemiyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım!

HABİP EKSİK (Iğdır) - Yani böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika... Bir önerge geldi, onu okutacağım.

Habip Bey, ya bitir...

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Böyle bir şey olmaz, yeter artık ya!

HABİP EKSİK (Iğdır) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Yalnız susarlarsa toparlayacağım. Sayın Başkan, dinlerlerse toparlıyorum.

RECEP ŞEKER (Karaman) - Sabahtan beri dinliyoruz ya!

HABİP EKSİK (Iğdır) - Arkadaşlar, lütfen... Böyle bir çalışma yöntemi yoktur. Böyle bir komisyon çalışma yöntemi yoktur. Siz bu şekilde, çoğunluğunuzla bizi susturmaya çalıştıkça bu, hukuksuzluğunuzun göstergesi oluyor. Lütfen...

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sen hukuksuzluk görmemişsin ya.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi "Mevcut veri kaynaklarında yapılan çalışmalarda şahıs hakkında talebe esas teşkil edebilecek güncel örgütsel bir bilgiye rastlanılmamakla birlikte -gene birlikte- erkek kardeşi 2015-2016 yılı eğitim öğretim döneminde PDY/FETÖ'ye müzahir kapatılan Özel Muzaffer Ancın Ortaokulunda eğitim gördüğü şeklinde istihbari mahiyette bilgiler elde edildiği..." Bakın, bir kişiyi sırf bundan dolayı şey yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Şimdi, bak, 3 bardak su içtin Habip Bey, yeter.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Toparlıyorum Sayın Başkan, toparlıyorum.

Sizin avukatlığınızı güzel yapacağım, söz.

"Mevcut veri kaynaklarında yapılan çalışmalarda şahıs hakkında talebe esas teşkil edecek güncel örgütsel bir bilgiye rastlanmamakla birlikte, babası 2014 yılında PDY/FETÖ'ye müzahir KHK ile kapatılan Feda Sağlık Hizmetleri Limited Şirketinde diğer uzman tıp doktoru olarak kısa süreli SGK kaydının bulunduğu..." Yani, babası gitmiş, doktor olarak özel hastanede kısa süreli olarak çalışmış ve bir kişi bundan dolayı geçememiş.

Sayın Başkan, okumayacağım, tamam, yeterlidir, şunu görüyoruz: Siz, her şekilde bizi susturmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Konuşturmamak için gerçekten kendi düzeninizi dikte etmek için...

BAŞKAN - Senden başkasına müdahale etmedim biliyorsun.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ben size şunu söyleyeyim... (Gürültüler)

Toparlıyorum, toparlıyorum.

Bakın, size şunu söyleyeyim: Anestezi uzmanı muayenehanede ne yapacak? Beyin cerrahi uzmanı muayenehanede ne yapacak? Beyin ameliyatı mı yapacak? Patoloji uzmanı var aramızda bugün, o ne yapacak muayenehanede? Anatomi uzmanı ne yapacak? Yeni mezun doktorlar nasıl muayenehane açacak? Radyoloji uzmanı 100 bin euroyu, 200 bin euroyu nereden getirip bir ultrason cihazı alacak? Emin olun, hiçbirisi bunları yapamayacak. Sadece siz...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Muayenehane açacak.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Bu çağda muayenehanecilik işlemiyor, işlemiyor.

Siz, bu insanların fiilen diplomalarını ellerinden almaya çalışıyorsunuz. Hukuken yapamıyorsunuz ya "Bari bu şekilde yapalım." diyorsunuz.

Bu teklif eğer bugün buradaki Komisyon üyelerinin "evet" oyuyla geçerse gerçekten vicdansızlığın ötesi bir durumla karşı karşıya kaldığımızın bir göstergesi olacak. Bakın, bu, artık AKP hegemonyasının, AKP'nin "Her şeyi yaparım." anlayışının topluma yerleşmesi anlayışı olacaktır.

Bakın, eğer bu teklif geçerse siz, yarın öbür gün botlarla Ege'de boğulacak insanlarla karşı karşıya kalacaksınız. Yarın öbür gün insanları kendi ülkelerini, sevdikleri ülkeyi terk etmek zorunda bırakacaksınız ve bu sizin yüzünüzden olmuş olacak. Belki de bunu hedefliyorsunuzdur, bilemem ama Medeni ailesi gibi ailelerin olmasına sebep olacak, küçücük çocukların o nehirlerde, o denizlerde boğulmasına sebep olacak. (Gürültüler)

BAŞKAN - Habip Bey, bitiyor mu bitmiyor mu?

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Senin toparlaman da bitmedi.

RECEP ŞEKER (Karaman) - Önergeyi verelim arkadaşlar.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Son bir dakika Sayın Başkan.

Ben bitiriyorum.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Senin toparlaman da amma toparlamaymış ha!

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sen zaten herkesi konuşturmamak için elinden geleni yapıyorsun Sayın Etyemez. Lütfen... (Gürültüler)

Siz, bu şekilde sağlık sistemini de yerle bir etmiş olacaksınız. Yarın öbür gün gene geleceksiniz bizim yanımıza, diyeceksiniz: "Kendi elimizle sağlık sistemini yerle bir ettik..."

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Ne geleceğim ya! Kendi adına konuş.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Lütfen dinle ya! Lütfen dinle.

Dinlersen bitireceğim, artık istediğin kadar konuşursun.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Yeter artık ya!

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ne yeter? Haksızlığınızı, hukuksuzluğunu göz önüne serdiğimiz için mi? (Gürültüler) Dinle... Dinle...

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Lütfen müdahale etmeyin hatibe, sözünü bitirsin.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika müsaade eder misiniz.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Bakın, teklife koyun o zaman bu doktorlarla ilgili "Pasaportları verilir." diye, bir tanesi size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Habip Bey, lütfen...

Lütfen, tamam, yeter.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, lütfen ya! Komisyon üyesinin sözünü kesiyorsunuz ya.

BAŞKAN - İki saat oldu, tam iki saat oldu.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Ben bir dakika istedim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Yeter artık! Kaç saattir konuşuyorsun!

BAŞKAN - Hayır, bir dakika istemedin, iki saattir konuşuyorsun, ne bir dakikası?

Tamam, yeter.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Sayın Başkan, Komisyon üyesiyim ve bir dakika istedim, toparlayayım. Toparlayıp bırakacağım. Sizin partinizden birileri benim konuşmamı sabote ediyor. Lütfen yani!

BAŞKAN - Tamam, bir dakika...

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Müdahale etmeyin lütfen.

HABİP EKSİK (Iğdır) - Koyun bu teklife "Pasaportları verilir." diye, o zaman görelim bir tane doktor itiraz ediyor mu? Bu insanların hepsi kendi işlerinde, kendi alanlarında çok başarılı insanlardır ve hiçbirisinin de emin olun, hiçbir şekilde itirazı olmaz ama siz zulüm yaptığınız için biz sonuna kadar buna direneceğiz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.