KOMİSYON KONUŞMASI

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Sayın Başkanım, hekim arkadaşlarımıza ve misafirlerimize mutlaka söz verelim ama yani çok beklettik. Dün de sabaha kadar, hadi bu bizim görevimiz, sonuç itibarıyla yasamadayız ama arkadaşlarımız bize katkı için geldiler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle teşekkür ediyorum.

Tutanaklara girsin diye her konuşmamda tekrar edeceğim, yine tekrar ediyorum: Bu torba yasa yeni sisteme uygun bir yasama yürütmesi değil. Bunu da bir başka ifadeyle söyleyeyim, benim sözlerim çok anlaşılamıyor ya da arkadaşlarımın söyledikleri çok anlaşılamıyor, size yabancı olmayan liderin, liderinizin, Sayın Cumhurbaşkanının sözleriyle söyleyeyim: "Seçimlerin ardından tüm unsurlarıyla hayata geçecek olan yeni yönetim sistemimizde yürütmeyi daha güçlü..." Burada yürütmeye ilişkin saatlerce eleştiri yapabiliriz ama biz kendi kısmımıza dönelim. "Yasamayı daha itibarlı..." Ya, Allah aşkına, şu saatte şu tartışmalarla kaliteli yasama yapma ihtimalimiz var mı? Bu, işte arkadaşlarımız çekim yapıyor, buradaki tartışmaları izleyenler, bu yasamanın itibarlı bir yasama olduğuna ilişkin bir fikir oluşabileceğini düşünüyor muyuz? Diğerini de yine Sayın Cumhurbaşkanının söylediği: "Yargıyı da bağımsız hâle getirmeyi hedefliyoruz."

Şimdi, bizim söylediğimiz, sizin seçimlerde dile getirdiğiniz maddenin hayata geçmesi. Aslında, sizin oy istediğiniz konuya ilişkin size çağrı yapıyoruz. Eğer bu çağrıyı cevapsız bırakırsanız, biz bu toplantıları saatlerce yapar yapar yapar gideriz. Bugün kaç saat geçti üçten on ikiye diye bakarsanız, yaklaşık dokuz saat. Dokuz saatte daha maddeye gelemedik. Yani maddeye ilişkin görüşmeleri bitirmedik, daha Komisyon üyelerimizden Ali Bey'in ve bir milletvekili arkadaşımızın, bizim grupta daha söz almamış arkadaşlarımız var.

Şimdi, bunu niye söylüyorum torba yasayı? Torba yasa farklı maddeler içeriyor. Şimdi siz, eğer yasamayı Meclise bırakmışsanız, bu yasama maddelerini buradaki arkadaşlarımız tek tek inceleyerek karar verecekler. İşte eczacıyız, sayın meslektaşım "Ben bunu inceledim." diyor, o da bir şüphe. Yani eğer incelemiş olsaydınız, örnek diye söylüyorum, dün 3'üncü madde bu kadar kalmaz idi. 3'üncü madde 1'inci maddenin yürütmesiydi, basit bir madde, yürütme, diyor ki: 1'inci madde bu tarihten itibaren yürürlüğe girer. İthal ilaçların onayı yani ruhsatlandırma başlangıcı başlamış olur. Ama, saatlerce tartıştık. Şimdi, biz bunları niye söylüyoruz?

HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) - Arkadaşlar ısrarla konuşmak istiyor.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Ama siz söz alsaydınız efendim, siz söz alsaydınız. Yani anlatsaydınız, açsaydınız. Çünkü burada öyle bir yapı var ki içinde her türlü maddeler olduğu için insanlar hepsine birden yoğunlaşmaya çalışıyor. İşte demin, dün ya da bugün, artık günler de karıştı, Sayın Ali Şeker maddeyi okudu, Türkçeye çevirmeye çalıştık saatlerce. Bu, bizim için aslında yani kelimeleri çok ağır kullanmak istemiyorum ama bizim için itibarı azaltacak yaşananlardan birkaçı.

Yasama, yürütme ve yargının yani kuvvetler ayrılığının demokraside çıkış gerekçesi şudur; bir ırmağa benzetirler yasama, yürüteme ve yargıyı, derler ki: Bu 3'ü birden azgın bir ırmak gibidir. Eğer azgın ırmağın bir tehlike yaratmasını istemiyorsanız, kolları açın. Yani bir ülkenin yönetiminde 3 ana unsur; yasama, yürütme ve yargı tek erkte kalırsa bu bir tehlikedir, bunu açın.

Şimdi zaten Hükûmet de yani partili Cumhurbaşkanı hükûmet sisteminin de en önemli unsuru da buydu, bu 3 maddeyi birbirinden ayıracaktı. Ama gördüğümüz kadarıyla torba yasa, siz ne kadar deseniz de "Bunu biz yaptık." doğru değil. Torba yasanın çünkü yeni yasama yönünden buraya getirilmesi mümkün değil.

Sayın Bakanım şöyle bir şey dedi, siz de söylediniz: "İşte yeni dönem, işte alışacağız, yavaş yavaş." Niye alışalım efendim, niye alışalım? Baştan daha yeni bir Meclisiz biz. Getirin efendim tek tek, ne acelemiz var, ne kaçıyor? Hangi madde, mesela burada, bu 44 maddenin içerisinde Sayın Bakanım, acil olanı var mı, hemen yarına ihtiyaç olan? Yani yasama elbette ihtiyaçtan doğar ama bir de aciliyet vardır, gerekirse Meclis olağanüstü toplanır ve bu maddeleri tek tek konuşur. Ama burada acil hiçbir şey yok, yarına hemen yetişecek bir konu yok. Sonuçta bu yasama, bunları gayet güzel çıkartır. Yani şuradaki arkadaşlarıma baktığımda da hepsi kendi alanında profesyoneller, kendi alanında uzmanlaşmış insanlarımız var ve bunu çok güzel yapabilirdik. Ama kaçırıyoruz ve kaçırmaya da devam edeceğiz gibi geliyor. Çünkü Meclis kurulduğunda da yine bir torba yasa geldi, o gün de yine Kanal İstanbul vardı, bedeli askerlik vardı, eczacılara ilişkin bir madde vardı, vardı da vardı. Yine torba açıldı, içine ne koyarsanız koyun hâline geldi.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) - Meclis çalışıyor.

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Çalışıyor da daha iyi çalışabilir. Yani kimse bizi tutmuyor, bunu çok rahat samimiyetle yapabiliriz.

Bakın, bu maddeye ilişkin de, 5'inci maddeye ilişkin de görüşlerimizi sunacağız. O görüşlerimiz sizden farklı değil. Yani sizin endişelerinizi elbette anlıyoruz. Şu ana kadar hiçbir konuşmacı FETÖ'yü savunmadı, hatta "FETÖ'ye daha fazla ceza verelim." diye söylediler. Hatta "şehit" diyoruz ya, o şehitlerin hepsi sizden ya da bizden falan değil. Yukarıdan atılan bombanın kime isabet edeceğini kim bilebilir? Ya da buraya atılan bomba Meclisin çalıştığı bir saatte gelseydi bize de size de hepimize bu gelebilirdi. Terör bu sonuç itibarıyla ve devletin en ince damarlarına kadar girmiş bir yapıya elbette hepimiz karşı durmalıyız. Bir kere, her şeyden önce FETÖ'ye Meclis karşı durmak durumunda çünkü bu ülkeyi yönetenlerin, yönetmeye talip bir başka kuvvet olan darbeci bir yapıya karşı bu Meclisin tek vücut hâlinde karşı durması lazım yoksa kendi varlığını inkâr eder. Hâl böyle olunca buradan tekrar ediyorum kayıtlara geçsin diye, yine söylüyorum, torba yasa bir baypastır, Meclisin itibarını azaltır, yasamayı kaliteli hâlde yapmamıza engeldir, Sayın Cumhurbaşkanının seçimlerde verdiği sözün karşılığına getirilmemesidir, bu yasama yılının ruhuna uygun bir şekilde bu maddeleri, ihtisas komisyonlarında, alt komisyonlarda tekrar değerlendirelim diye daha vakit geçmemişken tekrar ifade ediyorum.

Efendim gelelim, 5'inci maddeye. Gördüğümüz kadarıyla bu 5'inci madde, iktidar diyemeyeceğim, 1'inci partinin önemsediği bir madde. Belki de bu kadar çok grup başkan vekilinin geliyor olması da bunun göstergesi, 5'inci maddeye gelince -sağ olsun arkadaşlar, çok teşekkür ediyoruz- daha çok ilgi, alaka gösterdiler, doğaldır ama bizim açımızdan da çok kıymetli, çok önemli. Ben eczacıyım, benim açımdan çok kıymetli; Ali Şeker doktor, onun açısından da çok kıymetli; sayın hocam anayasa profesörü, onun açısından da çok kıymetli; Kani Beko sendikacı, onun açısından da çok kıymetli çünkü buradaki önem, bir tane suçsuzun, bir tane hakkını koruyamadığımızın mağdur olmasına engel olmak. Bakın, tekrar ediyorum, hassasiyetinizi anlıyoruz, o hassasiyet bizde de var. Ama buradan konuşmacıların, İYİ PARTİ'den demin konuşan arkadaşım da dâhil olmak üzere; hepimizin söylediği, buradan bir mağdur yaratmayalım çünkü bu topraklar her dönem hesaplaşmalarla geçmiş, her dönem. Bir dönem türban tartışmalarıyla, bir dönem ikna odalarıyla, bu tartışmalarla ya da Alevilere ilişkin, Kürtlere ilişkin bu tartışmalar hep Anadolu topraklarında ne kadar çok yapılsa da birbirinden bağı koparmamış olsa da büyük acılar vermiş. Çünkü kendinden farklısına tahammül etmediğinde gökkuşağını siyaha boyamış oluruz, burada yapılan da o.

Ya, buna ilişkin, burada 2 hekim arkadaşımız var, onlar konuşacak, izin verdiğimizde durumlarını anlatacak. Bir sürü mail geldiğini söylüyorlar, bir sürü arkadaşımız bizzat görüştü, işte, hekim arkadaşımız veya onu da boş verin, biz bir milletvekili olarak bu konuda mağdur olmuş milletvekillerimizi dinleyip onları anlamaya çalışmayacak mıyız? Biz ne yapacağız? "Biz şu partideyiz, buna kapıyı kapatacağız." Buna kapıyı kapattığımızda o zaman sabaha kadar bu tartışmaları devam ettiririz. Burada mesele iki boyutta, bir tanesi siyasi -onu anlatacağım şimdi- diğeri de bu işin hukuki ya da vicdani tarafı. Hukuki ve vicdani tarafının açıklaması çok basit. Bir hekimin, en başta, hekimlik yapma hakkını elinden alamazsınız. Hekimlik yapma hakkı ile suç ayrı ayrıdır. Hekimlik yapmaya engel daha farklı unsurlar vardır, etiktir mesela en önemlilerinden bir tanesi ama suç başka bir şeydir çünkü siz bu ikisini iç içe aldığınızda o zaman bunu suç ve cezanın tüm toplumlara yansıması anlamında eksik yapmış olursunuz. O zaman şöyle bir şey: Bu suçu işleyenler ne iş yapıyor? Marangoz. O zaman marangozluk da yapamayacak hâle gelecek. Çünkü bu meslek alınmış bir haktır ve çalışma hakkına, herkesin özgürce iş yapma hakkına engeldir.

Şimdi, burada yapılması gereken şey şudur: Bu arkadaşlarımıza altı yüz gün ekstra atama cezası vermek yerine ya da intiharlara kadar götürecek bir sonuca gelmemek için Sayın Bakanın söylediği 3 grupta, 3 ayrı grupta bahsettiğimiz yargıdan bu sonucu alanların, kanun hükmünde kararnameyle bu sonucu alanların güvenlik soruşturmasıyla yapılması, diğer iki maddeden ayrılması doğru değil. Burada, çok basit, bu maddeye bizim önerimiz, en başından beri söylüyoruz, eğer böyle bir karar alınacaksa bunun yargıyla yapılması gerektiği ve özel hastanelerde çalışma hakkının engellenmemesi gerektiği. Çünkü böyle bir şey yaptığınızda siz vicdanen de hukuken de bu insanları mağdur etmiş olursunuz. Efendim, "Bu yarın mahkemeye gider, bu geri döner." Neden böyle bir şeye vesile olalım? Yani biz elimizde hazır yapabileceğimiz yetkiler var iken bu yetkileri neden mahkemelere bırakalım, bu yetkileri neden bir mazlumun, bu konuda sıkıntı çekenin yıllarca bu konuda sorun yaşamasına vesile olalım? Bu elimizde, bunu tartışarak, bunu konuşarak yapma şansımız var çünkü siyaset aynı zamanda bunu gerektiriyor, siyasetin tanımı içerisinde toplumu uzlaştırmak, barışa götürmek, topluma ilişkin yaşanan sorunları çözmek için vardır. Sosyal bilim olarak siyaseti almalarının temel gerekçesi odur ya da bir başka ifadeyle -siyaseti birçok şekilde ifade edebilirsiniz- siyaset, birbiri yanında durma değil, insanları bir arada tutma yöntemidir. Siz eğer o insanları bir arada tutabiliyorsanız, yaşanan sorunlara çözüm getirebiliyorsanız ya da onları rehabilite edebiliyorsanız o zaman siyaseti yapmış olursunuz. Yoksa onlara ceza vererek, öteleyerek ya da FETÖ'cü mantıkla onları hakları olmadan cezalandırarak bu işleri yapmaya kalkarsanız o zaman siyaset de yapmamış olursunuz, Meclis de kendi görevini yapmamış olur. Yani, toplumun barışına, adaletine, eşitliğine bu Meclis katkı vermemiş olur. Bu, 5'inci maddenin siyasi boyutu. Biraz önce bir şey söyledim, dedim ki: "Bu, FETÖ'cü mantık." FETÖ'cü mantığı burada uzun uzun anlatmak istemem çünkü en yeni ben tanıyorum. Açıkçası bu 5'inci maddeye ilişkin bugün "Nasıl bir şey bu, bu nasıl bir amaçtır?" diye düşünürken dedim ki: "Bu işler nereden başladı Türkiye'de yakın tarihte?" Ergenekon'da kumpasla, bir diğeri Balyoz'la, biri de Askerî Casusluk davasıyla başladı, değil mi? Bu üç konuyu, bunu özellikle anlatıyorum, burada karar vericilerin nelere sebep olabileceğini tekrar gün ışığına çıkarmak açısından önemsiyorum.

Bakın, FETÖ'cü anlayış Balyoz'da 365 kişiyi yargıladı, Ergenekon'da 56 kişiyi, hatta Ergenekon'da 4 ölüm oldu mahkeme devam ederken, notlarıma öyle almışım. Askerî Casusluk davasında o delillerin nasıl oluşturulduğunu hepimiz biliyoruz. Buradaki temel mesele neydi? Buradaki temel mesele, bir yapı var, bu yapı kendinin karşısında gördüğü, tehlike gördüğü, yarın bunların karşısında sıkıntı yaratacağını düşündüğü her kesime şiddet uyguladı. Hatta, üçüncü kademede dozu artırarak, sınav sorularını çalarak bu çocukları devlet kadrolarına yerleştirdi. Hatta, daha öncesinden okullarla başladılar, Işık okullarıyla başladılar. Devletin bürokrasisine ulaşmak adına her kanala girdiler. Askeriyede kurmay albay yarattılar. Hiç yurt dışına gitmemiş insanlara eğitim sertifikaları verdiler, doçent yaptılar, profesör yaptılar, inanılmaz şekilde, insanlar o kadrolardan gelişti.

Buradaki ana tema, diğer insanları düşman ettirerek -ne diyorlardı onlara?- işte, hizmet eden ve seçilmiş insanların karşısında vatan haini ve gelecekle ilgili dinî, millî duyguları yani o hassasiyetleri istismar eden bir propagandayla bunun karşısında duran herkesi düşman addeden bir yapı vardı. Bu yapı öyle bir hâle geldi ki 15 Temmuzda şehit vermemize vesile oldu ve bugün bu hasarın içinde bu da var, 15 Temmuzda yaratılanlar. Ben şunu söylemiyorum, o tartışmaya girmiyorum: buna siz vesile oldunuz, birlikte palazlandınız, son on altı yılda bu çok daha büyüdü, birçoğunuzun onlarla ilişkisi vardı, buna girmiyorum, asıl mesele bu değil. Ben şuna da inanmıyorum: 15 Temmuzda yaratılan darbenin arkasındaki güçlerin hiçbiri hâkim karşısına çıkmadı. En başı, birincisi zaten Amerika'da yaşıyor, gayet mutlu, olanakları gayet güçlü bir şekilde yaşıyor zaten. Birincisi yani sizin "Gülen Hoca" "Gülen hazretleri" dediğiniz, bugün "FETÖ'nün, terörün elebaşı" dediğiniz kişi orada. Buradaki mağdurları veya burada yaratılan hasarı ya da burada öldürülen şehitlerimizin ana teması şudur: Demokrasi. Yani bu ülkeyi yönetenlerin, Anadolu toprakları diye tarif ettiğim konuşmanın başında tüm bu hesaplaşmaların özü demokrasidir yani yurttaşını kendi yavrun gibi görmektir, onu kollamaktır, orada olabilecek her türlü hastalığa engel olmaya çalışmaktır. Özgür Özel'in bahsettiği gibi, eğer suikast girişiminde bulunan oğluna bile sen devlette imkân veriyorsan bir devlet adabıdır, bir babalık vicdanıdır.

O vesileyle tekrar tekrar söylüyorum: Bizim bu yaşadıklarımızı, bir daha 15 Temmuz olmasın diye, bir başka darbe girişimi olmasın ya da bir başka farklı kimlikleri uzaklaştırmayalım, onlara herhangi bir işkence yapmayalım diye bu işleri çözebilmenin yolu hepimiz için demokrasidir, ona sahip çıkmamız lazım. Bugün Türkiye'de, tekrar ediyorum, Ergenekon'da yaşananların aynısı yaşanmaktadır. Gizli sanıklarla, tutulan tutanaklarla, soruşturmalarla insan hayatları karartılmaktadır. Buna bu yeni Meclisin imkân vermemesini ve yeni Meclisin bu vicdanla bu meseleye bakmasını, partilerin üstünde meseleye biraz insani ve burada mağdur olanların sıkıntılarını gidermek üzere bakması gerektiğini söylüyorum ve teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.