| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1186) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2018 |
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Ben her zaman kısa konuşurum.
BAŞKAN - Biliyorum ama o yazdıklarının özetinin özetini istiyorum, lütfen.
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Sayın Başkanım, tabii, bu meseleyi birkaç koldan değerlendirmek lazım. Tabii ki hekim arkadaşlarımızın yaşadıklarını ifade etmeleri çok kıymetliydi, çok önemliydi ama yine bu dönemin ruhuna, anlamına uygun olmayan bir şekilde onları dinlemekten uzak durduk. Eğer madde 5'te onları biraz dinlemiş olsaydık, anlamaya çalışmış olsaydık bu sağlıkta şiddet konusunda da gelir, bize yaşadıklarını ifade eder, biz de "Acaba bunlara nasıl bir çözü bulabiliriz?" diye çaba sarf ederdik.
Şimdi, olayın birinci tarafı şu: Bu meslek nasıl bir meslek, ona bakmak lazım. Toplumda bazı meslekler vardır, toplumsal eşitliği bozmadan onu korumaya çalışırsınız. Örneğin işte avukatlık böyle bir şeydir. Ne bileyim, adliyeye ya da mahkemeye girerken aranmazlar, daha rahat girerler veya savcı korunması gerekir çünkü yaptığı iş itibarıyla çok değerlidir, çok kıymetlidir, hâkim keza aynı şekilde. Milletvekilleri de öyle, en başından beri söylüyoruz, bir kürsü bağımsızlığı olması gerekiyor, dilediğini ifade etmesi gerekiyor her şeyden önce. Çünkü yaptığı iş odur, temsil edecektir, dili olmayanların dili olmaya çalışacaktır, o yüzden de çok rahat konuşacaktır. Doktorluk da öyle. Doktorluk genel anlamda korunması gereken mesleklerden birisidir. Toplumda kıymeti çok yüksektir. Toplumda önemli bahsedilen, toplumda kıymetli ya da toplumu yönlendiren meslekler içerisinde tabiplik vardır, doktorluk, hekimlik vardır. İşte baro onlardan biridir, tabiplerin birliği de keza aynıdır; tanımların içerisinde, iktisat derslerinin içerisinde vardır. O vesileyle böyle bir yanı zaten hekimliğin var ama geldiğimiz gün itibarıyla böyle bir korunmaya ihtiyaç var mı ona da baktığınızda yani mesleğin kendi durumu dışında, bakıyorsunuz, sağlıkta dönüşüm programının öncesinde sağlıkta şiddet bu kadar yoğun değildi ama şimdi çok çarpıcı bir rakam var. 2013-2017 yılları arasında saat başı bir sağlıkçıya şiddet uygulanmış. Yani içinde eczacı var, sağlık memuru var, bir başka bir şey var. Sonuçta bu olay bir vuku olarak karşımızda. İşte arkadaşlarımız sıkça dile getiriyorlar "Sağlıkta Dönüşüm vesile oldu." deniliyor. E, buna da yok diyemeyiz çünkü somut veriler var. Sebebi ne? "Performans" diye bir madde geldi, hekimler daha iyi hizmet verecekler, hastalarla ilgilenecekler. Benim sağlık ocağının yanında bir eczanem var, orada canı sıkılanların hekime gittiğini, evinde otururken "Canım sıkıldı." deyip hekime geldiğini biliyorum ilk zamanlar itibarıyla. Yine bir başka veri olan hekime gitme sıklığına bakıldığında anormal bir yükseliş var, bu da şunu getiriyor: Hekime ulaşmayı inanılmaz derecede kolaylaştırmışsınız ama bunu kıymetsiz hâlde yapmışsınız. Kıymetsiz hâlde nasıl yapmışsınız? "Benim vatandaşım dilediği zaman hekime gider." "Bıçak parasını onlar yarattı." gibi söylemlerle hekime zaten performansla bir maaş baskısı getirmişsiniz, bir de vatandaşı bu yönde sürüklüyorsunuz, vatandaşı hekime karşı bir anlamda kışkırtıyorsunuz. Tabii bu anlamda Hükûmetin sicili nasıl, ona bakmak lazım bu on altı yıl boyunca yani bunu sadece hekimlerde mi yapıyor? Bir bakıyorsunuz, tüm alanlarda bunu yapıyor. Sadece son dönemde yaşanan örneklerden yola çıkarak söyleyeyim, örneğin, ekmek fiyatları yükseldi diyoruz, değil mi? İşte, döviz patladı, elektrik fiyatları yükseldi, su fiyatları yükseldi, doğal gaz fiyatları yükseldi, doğal olarak fırıncı da ekmeğine zam yaptı. Hatırlayın, yine Hükûmetin sözcüleri şöyle dedi: "Bu ekmek fiyatlarını artıranlar rantçılardır. O vesileyle fırıncılara zam yapmayı engelliyoruz." Hatta zabıtalar gönderdiler, belediyelere yetki verdiler "Gidin bir an önce bunları kollayın, bir bakın fiyatlara." dediler. Burada eğer propaganda gücü güçlü olanlar fırıncıları suçlarlarsa ve hatta şiddet dilini biraz daha artırırlarsa fırıncıya da şiddet uygulanmaya başlar. Ya da esnafa, işte, fiyatları yükseltenlere karşı hemen yine zabıta, kolluk kuvvetlerini çıkarıyor ve sonuçta toplumda esnafları fahiş fiyatla ürün satan, stokçu gibi bir anlayışla getirdiler. Yine çarpıcı bir örnek; buğday. Bunları özellikle anlatıyorum, Hükûmetin bu bakışının, bu anlayışının getirdiği sonuçlara... Yani, yarın eyvah dediğimizde ya da bunu bir yasayla değiştirmek yerine bu anlayışı değiştirebilirsek bu sorunu daha rahat çözeriz diye söylüyorum. Örneğin, Mardin buğdaydan un üretimi açısından en güçlü şehirlerimizden biri, sanırım yüzde 60-70 oranında buğdayın una çevrildiği yer ve en çok geliri de ihracatla yapıyor. Özellikle Irak, İran, işte Suriye'ye ne kadar yapabiliyorsa. Şimdi, ekmek fiyatları yükselince diğer suçlu da çiftçiler yani üreticiler, az ürettikleri için ve onu da ürün hâline getirip ihracat yapanlar. Hatırlayın, gazete haberidir bu "1.000 tane tır sınırdan gönderildi." Ve sonuçta şöyle söylenildi: "O fiyat artışlarının sebebi ihracattır."
Şimdi, Türkiye'de uzun süredir böyle bir politika var ve bu politikanın içerisinden en fazla etkilenenler de doktorlar. O vesileyle bu meseleye biraz da buradan bakmak lazım. Oluşturduğunuz hasar, oluşturduğunuz zarar Meclise geliyor. Peki, biz bu konuda ne yapmışız bir önceki dönemde? Yine bir yasa çıkarmışız, değil mi? Ama çıkardığımız yasa yine yeterli gelmemiş. Bugün çıkaracağımız yasa da yeterli gelmeyecek çünkü konunun anlamını yakalayamamış bir yasa düzenlemesi. Burada yapılması gereken şey şu: Bu sefer sonda söyleyeyim, bu bir torba yasa maddesi değil, bu yine ihtisas komisyonlarında tartışılarak, konunun uzmanlarıyla ve meslek odalarıyla tartışılarak çıkarılması gereken bir maddedir. Siyaseti sadece muhalifleri dışarıda tutarak, onları dinlemeyerek yapma mümkünatı yok çünkü toplumsal barışı yaratabilmenin, toplumsal huzuru oluşturabilmenin yöntemi bunlarla bir araya gelmek. Demokrasiyi tariflerken örgütlü toplumdan bahsediyoruz ama en önemli örgütlere de tu kaka yapıyoruz; ne onları dinliyoruz ne onların itibarına ilişkin ne onların yaptıkları işlere ilişkin tek kelime etmiyoruz.
Demin Grup Başkan Vekilim eczacı odası başkanıyken yaptığı çalışmalardan söyledi. Ben yine son bir çalışmadan bahsedeyim. Örneğin, Türkiye'de antibiyotik tüketiminin çok yüksek olduğu konuşuluyor, bir realite zaten, var, rakamsal olarak var, Türkiye'de ilaç sarfiyatı tümüyle kayıt altında. Yüzde 42'lerdeyken yine bir meslek odasıyla, bir meslek kuruluşuyla bu oran düşürüldü. Bu meslek kuruluşlarının içerisinde tabipler de var, eczacılar da var, basın da var. Şimdi, buradan şunu söylemeye çalışıyorum: Bu tu kaka dediğimiz kesimlerle iş birliği yapmadığınız müddetçe bu sorunları aşma şansınız yok. Yine, Özgür Özel'in söylediği lafla gideyim, bu yerler yani meslek odalarının kamucu yapısı, siyaset yapma şeklini de değiştirir. Evet, bu yapılar iş anlamında kamucudur, siyasete muhaliftir ama iş yapma anlamında kamucudur. Toplumsal rantı yine toplum için kullanır, ticarethaneler gibi değildir. Ticarethaneler yarattığı rantı kendine kullanır. O anlamda bizim toplumsal bir refaha, toplumsal barışa yaptığımız işlerde bir faydaya dönüştürebilmemiz için birbirimize ön yargılarımızı mutlak surette kaldırmamız gerekiyor. Böylesi mesleki konularda, böylesi uzlaşılabilecek konularda yine muhalif yapımızdan ya da fikirsel yapılarımızdan, siyasi yapılarımızdan dolayı bir ayrışıma gitmememiz gerekiyor. O açıdan bu maddenin ihtisas komisyonlarında tekrar değerlendirilmesi için geri çekilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.