KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basınımızın değerli emekçileri, komisyonumuzun değerli üyeleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyor, Millî Eğitim Bakanlığımızın 2017 kesin hesap ve 2019 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

2019 merkezî yönetim bütçesi içerisinde en büyük paylardan birine sahip bir bütçenin, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi hakkının nasıl kullanıldığını ve kullanılacağını değerlendiriyoruz bugün.

Bu süreçte, benden önceki konuşmalarda bütçenin kullanımıyla ilgili birçok yorumlar yaptılar arkadaşlarım, benim de bütçenin kullanımı hakkında en çok dikkatimi çeken, eğitim yatırımlarına ayrılan kaynağın, maalesef, daha önceki dönemlere göre düşmüş olması.

Genel olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak değerlendirmeleri hep 2002 ve 2019 üzerinden yaptığınızı görüyoruz Sayın Bakan, bugüne kadarki komisyon toplantılarında.

Yine, onun üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda, 2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın yüzde 17 olduğunu görüyoruz, 2019 yılı itibarıyla bu oran yüzde 4,88 yani yüzde 5'in altına düşmüş durumda.

Çok büyük bir bütçeymiş gibi görünüyor ancak bütçenin yüzde 83'ünün personel giderleri ve SGK giderleri olduğunu düşünürsek, yatırım payının da bu kadar düşük olduğunu, azaldığını düşünürsek, ben size kolay gelsin diyeceğim. Zaten, maalesef, kötü bir miras aldınız, çok vurgulandı, Millî Eğitim Bakanlığı en kötü yönetilen bakanlıklarımızdan birisi oldu bu süreçte. Ciddi anlamda sorunlu. Göreve geldiğinizde de toplumda aslında bir umut yarattınız daha önceki vizyonunuzdan dolayı ama önünüzde zor bir süreç var, gördüğüm kadarıyla bütçeniz de yeterli değil, ben size öncelikle kolaylıklar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Yine, Sayıştay raporlarıyla ilgili, açıkçası, kayıtlara geçmesi açısından ben de önemsediğim birkaç vurguyu yapmak istiyorum, daha önceki konuşmacılar da yaptılar ama dikkat çeken birçok şey var, muhasebesel birçok hata var. Bunların yanında, mesela Millî Eğitim Bakanlığında yetkili olmayanların para harcadığından bahsediliyor. Yani bunlar, maalesef, kabul edilebilir bulgular değil.

Yine, Bakanlık muhasebe birimi dışında yetkisiz kişiler tarafından bankalarda hesap açılması, birçok özel hesap olması yani bunların çok sayıda olması, bunlar ciddi anlamda sorun yaratan, yatırım projelerinde kullanılmak üzere tahsis edilen sermaye giderleri, ödenekleri, çalıştay, seminer, yarışma, fuar ve benzeri etkinliklerde kullanılması. Yani bu kadar büyük bir bütçenin bu şekilde yönetiliyor olması da gerçekten üzücü.

Bir tespiti daha var Sayıştayın, Bakanlık norm kadroların planlanmasıyla ilgili. Eminim bu bilgilere sahipsiniz. Yani bizim sizden istirhamımız, ricamız, bu bulguların çok iyi değerlendirilmesi ve bir dahaki senelerde, önümüzdeki süreçte, en azından 2019 bütçesinde bu tür aksaklıkların yaşanmaması.

Mesela öğretmenlerle ilgili norm kadrolar. 153.640 öğretmen açığı varken 41.654 öğretmen fazlası bulunuyor yani bu, gerçekten inanılır gibi değil. Yani planlamanın ne kadar kötü yapıldığını da ortaya koyuyor.

Siz göreve geleli çok uzun olmadı, belki bütün bunların hepsinden tabii ki siz sorumlu değilsiniz ancak bunların düzeltilmesinden sorumlusunuz.

Sayın Bakan, tabii ki bütçeyi, maalesef, birçok sorunun gölgesinde tartışacağız. Zamanımı da iyi kullanmak adına çok seri gitmeye çalışacağım.

Şimdi, her şey aslında şu 4+4+4 sisteminin hayata geçmesiyle başladı. Yani belki de o zaman bütün terslikler -zaten iyi gitmiyordu- biraz daha katlandı. Mesela bu sistemle okul öncesi zorunlu eğitimin kalkması sıkıntı yarattı, eğitimde eşitlik ilkesinin, eğitime erişim imkânı az olan çocuklara devletin sahip çıkmasının biraz önüne geçti. Sistem sonrası son dört yıllık dilimde kız çocuklarının okullaşma oranı, maalesef, giderek azaldı, düştü ve erken yaşta evlilikleri tetikledi bu durum.

Erkek çocuklarıyla ilgili de önemsediğim bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu 4+4+4, maalesef, okuldan kopuşlara sebep oldu, bu da Türkiye'de çocuk işçiliğinin artmasına neden oldu, tetikledi. 1999 yılında 128 bin olan çocuk işçi sayısı 2018 yılında 2 milyona yaklaştı. Bu çok önemli bir rakam. Bunun çok iyi değerlendirilmesi ve sistem dışındaki çocukların mutlaka sistemin içine dâhil edilmesi gerekiyor.

Millî Eğitim Bakanlığı olarak özel okulların teşvik edildiğini gördük. Siz de konuşmanızda bunu vurguladınız, bunun öneminden de bahsettiniz. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı olarak özel okullarla ilgili verdiğiniz destek rakamlarına baktığımızda bu desteğin de kesildiğini görüyoruz o rakamlardan. Sanki şu anda bu desteği alan öğrenciler için bu destek devam edecek ama yeni destekler verilmeyecek. Yani konuşmanızdaki ifadelerinizle çelişen bir durum var. Bunu da bir açıklarsanız çok sevinirim.

Bir de projeler var, çok önemli. Yaklaşık 30 milyar dolar harcanan FATİH Projesi yani dünyada uygulamaya konulan en büyük ve en kapsamlı eğitim hareketi olarak açıklanan bir proje. Bugün ne olduğu belli değil. Maalesef, sonuç, milyarlarca zarar ve depolarda çürüyen tabletler mi oldu? Bu da açıklanmaya maalesef muhtaç. Ben bu çalışmayla ilgili bir örnek vermek istiyorum. "Dünya Okulu" adlı kitabın yazarı Salman Khan kitabında bizim bu projemize yer vermiş, diyor ki: "Teknolojiyi değiştirip öğrenme yöntemini aynı tutarsanız, kötü uygulamaya iyi para harcıyorsunuz demektir." Aslında sizin açıkladığınız vizyonda, 2019 vizyonunuzda da var. Gerçekten içerik boş ise istediğiniz teknolojiyi getirin, hiçbir işe yaramaz, çöp olur. FATİH Projesi belki de bunun Türkiye'de en güzel örneklerinden biri oldu. Belki sorumlusu değilsiniz ama bize bunun açıklamasını yaparsanız çok seviniriz çünkü bu "dostlar alışverişte görsün projesi" olmuştur.

Şimdi "4+4+4" sistemiyle okul öncesi eğitim kapsamında benim en fazla önemsediğim sorunlardan bir tanesini paylaşmak istiyorum sizinle. Burada benim en fazla önemsediğim derken Sayın Paylan'ın sözüne de hatırlatma yapmak istiyorum. Konuşmasına başlarken "Burada hepimiz kendimize göre eğitim sistemiyle ilgili beklentilerimizi paylaşıyoruz." dedi, çok doğru bir şey söyledi. İşte, kimisi "Biraz daha fazla dinî eğitim.", kimisi "Biraz daha Kemalist." dedi, kimisi "Biraz daha laik..." Çok doğru. Millî Eğitim Bakanlığının en önemli görevi de işte bütün bu talepleri en dengeli şekilde eğitime yansıtmaktır. Şimdi, ben burada baktığım zaman "Acaba bu denge var mı, görüyor muyuz?" bunu sorgulamak istiyorum asıl. Çünkü bütçe hakkı, sonuç olarak bütçenin kaynaklarının nasıl kullanıldığı ve çocuklara nasıl bir eğitim verildiği, nasıl bir vizyonla çocukların yetiştirildiğiyle çok ilgili. Yani beş sene, on sene eğitim verirsiniz ama içerik nedir acaba? 4-6 yaş arası çocukları küçük yaştan itibaren şeriat kurallarına göre yetiştirmeyi hedefleyen Osmanlı modeli sübyan mekteplerinden bahsetmek istiyorum. Ben İstanbul'da nereye kafamı çevirsem artık bu okulları görüyorum. Okul öncesi çocuklarımız bu kurumlara mı teslim edildi, ben sizden bunu açıkçası duymak istiyorum çünkü şu anda sübyan mekteplerinin sayısı sanki devletin anaokullarından fazladır. Bu çok ciddi ve önemli bir problemdir. Bu Türkiye, FETÖ gibi bir olay yaşadı. Dinî ve manevi duyguların sömürülmesiyle, istismar edilmesiyle çok ciddi anlamda bizim gençlerimiz, çocuklarımız, insanlarımız bu ülkede heba oldular. O yüzden bunları sorgulamak zorundayız. Bugün, maalesef, yine bakıyoruz, çağdaş ve bilimsel eğitimden uzaklaştıran birtakım hamleler atıldığını görüyoruz. 2014 yılından sonra işte TÜRGEV, Ensar, TÜGVA, Hayrat, Hizmet, Muradiye gibi vakıflar, işte ilim yayma cemiyeti... Yani bunlarla mesleki ve teknik kurslar anlamında sosyal, kültürel, sportif etkinlik, Osmanlıca dersleri, Kur'an okuma gibi konular kapsam alanlarına alınarak birtakım protokoller imzalandı. Mesela, Türkiye Eğitim Vakfıyla imzalandı mı? Mesela, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğiyle imzalandı mı? Mesela, bu kurumlarla da iş birliği yapılıyor mu? Bunların da sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Yine bir yönetmelik değişikliğiyle kamu yararına dernek statüsünde olan STK'lerle karşılıksız kamu arazi ve taşınmazlarının verilmesinin önü açıldı. Aynı sorumu bunun için de açıkçası tekrarlamak istiyorum. Yine bunların içinde çok önemli bir kurum var 2016 yılında kurulan. "Maarif Vakfı" diye bir vakıf kuruldu. Baktığımız zaman, Millî Eğitim Bakanlığının yurt dışı eğitimleriyle ilgili -sunumunuzda siz de bahsettiniz bundan- sanki bütün görevlerini üstlenmiş gibi...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir ek süre istiyorum izninizle.

BAŞKAN - Ben toparlamanızı rica edeceğim.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Şimdi, Maarif Vakfının Kanunu'nun "Kuruluş, amaç ve kapsam, gelirler" kısmına baktığımızda, Bakanlar Kurulu kararıyla genel bütçeden ve ilgili kamu, kurum ve kuruluşlarından aktarılacak bir tutardan gelir kaynakları içerisinde bahsediliyor. İşte bu, vatandaşın hakkıdır; işte bu, kamu hakkıdır, işte bu, bizim hakkımızdır. Bu Maarif Vakfı nasıl bir vakıftır yani neden böyle bir vakıf kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur? Yurt dışında, biliyorsunuz, FETÖ okulları kurulmuştu bir sürü. Yeni bir FETÖ yapılanmasına mı gidiliyor? Bu endişelerimizi de aydınlatırsanız çok sevinirim.

Bu konulardan sonra birkaç teknik şeye de değinmek istiyorum.

BAŞKAN - Toparlamanızı rica edeceğim.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Liselere yerleştirmeyle ilgili bir sorum olacak Bakana ya da ben bunu "soru" bölümünde sorayım çünkü biraz YÖK'le ilgili, vakıf üniversiteleriyle ilgili de çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum Başkanım.

BAŞKAN - Bir dakika daha vereyim.

Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Rakamları siz vermiştiniz, girmeyeceğim ona ancak Anayasa'nın 130'uncu maddesine göre -benim önemsediğim bir konu bu- "Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir." deniyor. Yine, YÖK tarafından yayımlanan Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 27'nci maddesinde "Vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacı ile yükseköğretim kurumu kuramazlar." deniyor, devamını okumuyorum. Şimdi, ülkemizde kazançlarını eğitime, bilime, AR-GE'ye harcayan birçok vakıf üniversitemiz var, biz gurur duyuyoruz bunlara. Benim kendi oğlum da böyle bir vakıf üniversitesinde öğrenci. Ancak baktığımız zaman birçoğunun da ticari kazanç elde etmek amacıyla kurulduklarını görüyoruz, bu vakıf üniversitelerinin. Elde ettikleri gelirleri yükseköğretim alanına dönük yatırımlarda değil de ticari fayda, kendilerine fayda sağlamak alanında kullandıklarını... Örneğin, bir iki örnek: Kaynak aktarımına kılıf oluşturmak amacıyla rayiç bedeller üzerinden yüksek arsa, arazi, bina alımları; öğrenciden alınan, elde edilen gelirlerin yani üniversite kurmak üzere ortak oldukları yurt dışındaki şirketlere transferleri; mütevelli heyet başkan ve üyelerinin bağlantılı oldukları şirketlerden daha yüksek bedelle hizmet alımları gibi. Daha birçok madde var, burada sayamayacağım Sayın Başkanımı da kırmamak için. Bunun sorgulanması gerekiyor. Eğer bu üniversiteler bu şekilde çalışacaklarsa, belki de nasıl özel okullar varsa bunlar da özel üniversite mi olmalı? Vatandaş çocuğunu nereye gönderdiğini bilsin Sayın Bakanım. Yani vakıflar nedir? Elde ettikleri kazançları eğitime yatırmakla sorumludurlar; kendilerine gelir, kazanç elde etmek için değil. Bunun da lütfen göz önüne alınmasını ve incelenmesini rica ediyorum. Belki burada bir statü değişikliği yapılması gerekiyor olabilir.

Teşekkür ediyorum, sağ olun Başkanım.