KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın bakan yardımcıları, değerli bürokratlarımız, basınımızın değerli emekçileri, Komisyonumuzun değerli üyeleri; öncelikle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın 2019 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Açıkçası, benden önce de zannederim konuşuldu bu iki bakanlığın birleştirilmiş olması.

Şimdi, Türkiye'de baktığımız zaman, kadınlarla ilgili sorunlar hâlâ yoğun bir şekilde devam ederken, kadın cinayetleri hiç hız kesmeden devam ederken, işçi cinayetleri, iş cinayetleri ve çocuk cinayetleri devam ederken, bu kadar çok sorun varken iş hayatında ve sosyal hayatta iki bakanlığın birleştirilmiş olması açıkçası çok üzücü ve düşündürücü. Yani aslında, buraya baktığımız zaman kadının, çocuğun, işçinin, çalışanın çok da önemsenmediğini, bir bakanlık altında hepsine toplu şekilde bir hizmet verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Öyle olunca da maalesef beklenen nitelikli hizmetlerin alınamadığını, ilerlenemediğini görüyoruz.

Değerli üyeler, Sayın Bakan; maalesef, ülkemizde iş cinayetleri son yıllarda, her geçen gün artmakta. Yani istatistiklere baktığımızda 2013'ten 2018 yılının ilk beş ayına kadar 319 çocuk iş cinayetleri nedeniyle yaşamını yitirmiş. Yine 2014-2016 yılları arasında 13.616 sigortalı çocuk iş kazası geçirmiş. Türkiye'de, son on yılda, çalışmak zorunda kalan çocuk sayısı arttığı gibi çocukların çalışma koşullarının ve yaşadıkları hak ihlallerinin de maalesef arttığını görüyoruz. Diğer yandan da maalesef TÜİK çocuk işçiliğine dair 2012 yılından sonra detaylı bilgi vermemektedir, yayımlamamıştır. 15 yaş altı çocuklara baktığımızda tarım işçisi çocuklar, stajyerler ve çıraklar verilere dâhil edilmediği için de çocuk işçiliği Türkiye'de düşük gösterilmektedir. Bu sayının çok daha fazla olduğunu aslında biliyoruz, 2 milyona yaklaşan bir çocuk işçi var Türkiye'de ve bu çocukların yüzde 80'i de kayıt altında değil.

2018 yılı, Çalışma Bakanlığı tarafından Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı ilan edilmesine rağmen bu konuda yeterli çalışma ve denetimlerin yapılmadığını, ülke ekonomisi de her geçen gün kötüye gittiği için çocukların da çocuk işçi, ucuz işçi olarak görülerek daha fazla çalıştırıldığını görüyoruz.

Sayın Bakan, çocuk işçi sayısı, çocuk işçiliğini önlemeye yönelik çalışmalar ve çocuk işçi ölümlerine ilişkin 12 Eylül tarihinde bir soru önergesi vermiştim size yönelik fakat hâlâ bu soru önergeme sizden bir cevap gelmedi. Bunu bir gözden geçirmenizi sizden rica ediyorum.

Çocuklardan yetişkinlere geçtiğimizde de sayıların yine azalmadığını, hep arttığını görüyoruz. En son verilere baktığımızda, 2017 yılında 2.006 kişi iş cinayetlerinde hayatını yitirdi. 2018 yılının ilk on ayında ise 1.640 işçi hayatını yitirdi. Kalan aylarda daha fazla artmamasını diliyorum ama 2018 yılı tamamlandığında maalesef değişen bir şey olmayacak gibi görünüyor.

Bir üzücü şey de sendikalılaşmayı çok artırdığınızı programınızı sunarken söylediniz ancak ölenlerin yüzde 1,69'u sendikalı işçi ve maalesef yüzde 98'i sendikasız işçidir.

Şimdi, Sayın Bakan, 2012 yılında Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, ILO normları çerçevesinde, onlara da uygun olarak, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarıldı. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulanmasında yeni kriterler, yeni uygulamalar getirildi ancak gördüğümüz kadarıyla Avrupa Birliği projesinden ve hedefinden ondan sonra vazgeçildiği, askıya alındığı için belki de -yani soruyorum bunu da- iş sağlığı, bu 6331 sayılı Yasa'nın uygulanışı ve iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yapılan çalışmalar aksamaya başladı, yavaşladı ve fazla bir ilerleme kaydedilemedi. Teknik olarak kurumlarda birtakım çalışmalar yapıldığını görüyoruz ancak hâlâ bu aksamalar devam ediyor. Bu aksaklıklar devam ettiği sürece bu iş kazalarında ve çocuk işçi sayısında da azalma olmasını beklemek bence hayal olur.

Maalesef, işverenlerin yükümlülüklerini yerine getirmesi ve alanda çalışan iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinin görevlerini özgürce yapmaları noktasında ciddi problemler var. Mesela, şu kitapçığınızın 116'ncı sayfasında "13.446 iş yeri denetlendi." diyorsunuz. Şimdi, bu denetimler nasıl yapılıyor? Denetim yapıldıktan sonra ceza kesiliyor mu? Ceza kesildikten sonra alınması gereken önlemlerin alınıp alınmadığı kontrol ediliyor mu? Çünkü bizim ülkemizde iş güvenliği kültürü henüz yerleşmediği için işverenler, maalesef, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini angarya bir yük olarak görmektedirler ve bir yaptırım olmadığı müddetçe de kaçmaktadırlar bundan. Şu anda iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri, maalesef, kamuda da şirketlerde de sağlıklı bir şekilde verilemiyor. Sahada çalışanların ciddi anlamda bu manada sorunları var. Mesela "iş kazaları" diyoruz, özellikle inşaat sektöründe en fazla ölümlü iş kazasını yaşıyoruz ancak inşaatlara ya da diğer üretim yapılan firmalara, tehlikeli, çok tehlikeli iş yerlerine gönderdiğimiz iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri aslında orada uyarıcı görevindeyken onlara şirket sahiplerini şikâyet etme görevi vermişiz yani İSG profesyonelleri yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen, getiremeyen işvereni şikâyet etmekle yükümlü. Sayın Bakan, bugüne kadar kaç tane şikâyet geldi size? Parasını aldığı, maaşını aldığı işvereni bir iş güvenliği uzmanı, bir iş yeri hekimi nasıl şikâyet edecek? Ben bu düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesini, ben de bu sektörden gelen biri olarak sektör çalışanları adına sizden rica ediyorum. Bu çok önemli bir kriter. Bu düzeltilmediği müddetçe hiçbir şekilde işverenlerin denetimi doğru yapılamaz çünkü yeterli müfettiş zaten yok, müfettişler yetişemiyorlar denetimlere ve dediğim gibi, angarya olarak görüldüğü için de bu böyle.

Yönetmeliklerde geçen çalışma süreleri, kişi başına süre hesabı üzerine yapıldığı için yine İSG profesyonelleri ve iş yeri hekimlerinin üzerine çok fazla yük binmekte, yetişebileceklerinden çok daha fazla şirkette hizmet vermek zorunda kalmaktadırlar. Yani bunda da yeni bir düzenleme, yeni bir hesaplama yöntemine geçilmesi gerekiyor.

Yine, işletmede ayda iki saat görevlendirilen bir iş güvenliği uzmanının bir ay sonra tekrar o iş yerine uğradığında yeni işe girenleri denetlemesi -aynı şekilde bir iş yeri hekiminin de- mümkün değildir. Ayrıca, şirketlerde de çok fazla sirkülasyon var. Bu sirkülasyonda da o çalışanların denetlenmesi, maalesef, mümkün değil.

İş yeri hekimi sayısı da maalesef yeterli değil. Can kaybımız daha çok olmasına rağmen istatistiklerde meslek hastalığında can kaybı yokmuş gibi görünüyor. Mesela -bu çok önemli Sayın Bakan- AB ortalamasında bile can kayıplarının yüzde 44'ü iş kazası, yüzde 56'sı meslek hastalığı olarak görünüyor. Bizde ise meslek hastalığı verisi sıfır. Ya, sıfır olması mümkün mü yani böyle bir şey mümkün mü? Bu olamaz ya da çok düşük miktarlarda rakamlar var. İşte, bu aslında tespit edilemediğini gösteriyor. Bu alanda çok ciddi çalışma yapılması lazım. Şirketlerde yeterli denetim de yapılamadığı için tespitler çok daha zor yapılıyor.

Bu alanda çalışanların işini zorlaştıran bir önemli konu da şu: Hukuksal alanda yapılacak düzenlemelerle hukukçularımızın 6331 sayılı Kanun ve bağlı mevzuata hâkim olmaları sağlanmalı. Her kazada, maalesef, suçu olmayan iş güvenliği uzmanları günah keçisi yapılarak öncelikle onlar tutuklanıyor. Bu işlerde bunu birçok vakada, birçok davada gördük. İşverenler bu işten, maalesef, yakayı sıyırıyorlar. Olan, bu çalışan, emek veren emekçilere oluyor.

Ya, bir sürü teknik problem var aslında çözülmesi gereken. Bunların aslında sizlere ulaştırıldığını da ben biliyorum ama neden bu anlamda bir arpa boyu yol alınamıyor, açıkçası onu da merak ediyorum.

Yine önemli bir konu, halk sağlığı noktasında çok önemli bir konu. Portör muayenesi niye kaldırıldı? Halk sağlığı ve hijyen çok önemli. Hijyen eğitimi getirilerek portör muayenesinin kaldırılması salgın hastalıkların yayılması anlamında da buna yol açacak bir olaydır.

Bunun yanında bir konuya daha değinmek istiyorum özellikle sosyal hizmetlerle ilgili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Kısa bir ek süre istiyorum Sayın Başkan.

(Oturum Başkanlığına Kâtip Şirin Ünal geçti)

BAŞKAN - Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sosyal hizmet çalışmalarında, sosyal hizmetlerde çalışan sosyal hizmet uzmanı sayımızın çok düşük olduğunu görüyoruz. Bunun yanında, sosyal hizmet mesleğinin lisans eğitimini almayan lisans mezunlarının da Bakanlık bünyesinde sosyal çalışma görevlisi çatısı altında istihdam edildiğini görüyoruz. Bu da sosyal hizmet uzmanlığı alanında niteliği düşürmüyor mu? Bunu da bir soru olarak alabilirsiniz.

Sayın Bakan, biraz da kadınlarla ilgili konulara değinmek istiyorum. Belki benden önceki konuşmacılar da değinmişlerdir. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarları, maalesef ve maalesef, gündemimizden hiç düşmemekte. Biraz şöyle verilere baktığımız zaman, 2017 verilerine göre 409 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 387 çocuk istismara uğradı. Çocuklar bulundukları her alanda, maalesef, kaldıkları yurtlarda, okullarda öğretmenleri, okul çalışanları tarafından -evlerinde bile- istismar ediliyorlar. Daha dün yine bir istismar vakası haberi geldi, Antalya'da bir öğretmenin istismarı haberi gazetelerde yayınlandı. Biz artık her gün bunları duymaktan gerçekten yorulduk. Birçok çalışmadan bahsettiniz bunların önlenmesiyle ilgili ancak maalesef sayılar düşmüyor, bu sayılar düşmüyor. Demek ki yapılan çalışmalar yeterli olmuyor. Burada bir anlayış ve zihniyet değişimine ihtiyaç var.

Biraz önce konuşmacılarımız da değindiler, Adalet ve Kalkınma Partisinin özellikle kadına ve aileye bakışında... Kadının bir birey olarak yok sayıldığı ve sadece aile içerisindeki görevleriyle var olduğu gibi bir yönelimle, maalesef, kadın politikalarına bakılıyor.

BAŞKAN - Sayın Vekilim, toparlayabilir miyiz, on iki dakikayı geçtik.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Toparlıyorum.

Kadını, erkeğin denetiminde görmek isteyen muhafazakâr politikalar etkisinde bu çalışmalar yapılıyor. Şimdi, bu anlayışın değişmesi lazım. Kadına karşı şiddetin ve her türlü hak ihlalinin engellenmesi -öncelikle kadının tabii ki aile içerisindeki varlığı çok önemli, bunu hiçbir şekilde yadsıyamayız ama- bir birey olarak da kabul edilmesinden geçiyor. Toplumun nüfusunun yarısını oluşturan kadınları güçlendirici konularda öncelikli olarak alınması gereken önlemler var. Kadınların yaşam alanlarının giderek daraltıldığı ve kazanılmış haklarının giderek kaybedildiği politikalarla da karşı karşıyayız. Ben bir iki somut örnek paylaşmak istiyorum: Mesela, liselere emzirme odası yapma, çocuk yaşta evliliğin önünü açma, tecavüz vakasında esas suçlunun kadın olduğunun söylenmesi, 2017 yılında Meclisten apar topar geçirilen Nüfus Hizmetleri Kanunu'yla resmî nikâhın müftülüklerce kıyılabilmesi gibi uygulamalar, maalesef, kadının birey olarak, bırakın güçlenmesini, daha fazla zayıflamasına neden oluyor.

Son bir şey daha söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum. Bu konuyla mücadele, sadece yapılan çalıştaylar, yapılan eğitimler, bilinçlendirme ve bilgilendirme toplantılarıyla olmaz. Bunlar yeterli olmaz Sayın Bakan. Bunlar da olmalı, yapılmalı; yapılan çalışmaları tabii ki biz her zaman destekleriz ancak mesela kitapçığınızda iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bölümde, sunumunuzda özellikle ilköğretimde eğitim alan çocuklara bilinçlendirme eğitimleri yapıldığı söyleniyor Sayın Bakan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vekil.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Acaba özellikle bu kadın cinayetleri konusunda da ilköğretim öğrencilerine, aileye ve kadına bakış anlamında, eğitimler, seminerler veriliyor mu? Bu programlar uygulanıyor mu? Ben bunu da sorarak, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilip verilmediğini de sorgulayarak sözlerime son vermek istiyorum.

Bütçeniz hayırlı olsun.