| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Ticaret Bakanlığı b)Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı c)Ekonomi Bakanlığı ç)Rekabet Kurumu d)Helal Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 09 .11.2018 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basınımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyor, Ticaret Bakanlığının 2019 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Öncelikle, Sayın Cemal Öztürk'ten sonra söz alınca bir hemşehri olarak da açıkçası oradan girmek istiyorum söze. Ben de bir İstanbul Milletvekiliyim ancak Giresunluyum, aile olarak küçük çapta bir fındık üreticisiyiz, o sorunların içerisindeyiz, birkaç kelime söylemeden geçemeyeceğim o yüzden. Öncelikle ben Cemal Vekilimize teşekkür ediyorum bu konuya gerçekten değindiği için. Bölgemiz için çok önemli yani iktidar ya da muhalefet partisi milletvekili olmamızın ötesinde, ancak şunu da belirtmek lazım: Piyasadaki, maalesef iktidarın yanlış politikaları ve tekelleşmenin önünü açması sonucu biraz da bu noktaya gelindi ve Sayın Cumhurbaşkanının fındıkla ilgili taban fiyat açıklaması çok geç kalınmış bir karardı. Çünkü, piyasada fındığını satacak üretici kalmamıştı, herkes sadece ekonomik sıkıntılarından dolayı çok ucuz fiyatlara -biz kendi fındığımızı 9,5 liradan sattık onu söyleyeyim- satmışlardı. Çok geç kalınmış bir hamleydi. Bu noktada Ticaret Bakanlığı olarak gerçekten bu konuda yapılması gereken, atılması gereken adımların daha hızlı atılması gerekiyordu. İnşallah bundan sonraki süreçte bu düzenlemelerin yapılmasıyla belki fındık üreticisinin biraz daha önünü açacak kararlar alırsınız.
Kısa bir süre oldu göreve geleli, ben size de başarılar diliyorum. Geçmiş tecrübeniz tabii ki bugünkü bakanlığı yönetme noktasında baktığımızda umut verici, bunu da belirtmek istiyorum sözlerime başlarken.
Şimdi, tabii, Ticaret Bakanlığı sahip olduğu yetki görevler ile faaliyet alanı açısından toplumun hemen her kesimini doğrudan etkileyen bir icracı kuruluştur. Oldukça geniş bir yetki ve faaliyet alanı olan yeni bir bakanlıksınız ama şu hâliyle yani şu yapılanmasıyla gerek yapısal gerekse de konjonktürel ciddi sorunlarla da karşı karşıya olduğunuz görünüyor.
Yapısal olarak ekonomideki ithalat bağımlılığı, dış ticaret açığı ve ihracattaki düşük ivme, üretimde düşük katma değer yaratma, gıda tedarik zincirindeki yaşanan çarpıklıklar, gümrük hizmetlerinde kalitenin artırılması gibi daha pek çok önemli husus maalesef çözüm beklemekte. Sunumumuzda, tabii, yapılan, atılan adımları çok anlatmışsınız ancak bakıldığında yani piyasada yaşanan sıkıntılara baktığımızda belki de atılan adımların sonuçlarının henüz alınmadığını da görüyoruz. Bu yapısal sorunlar da halledilmeden, hayata geçirilmeden ekonomide kalıcı olarak istenen mesafeyi katedemeyeceğimiz açık.
Öte yandan, içinde bulunduğumuz konjonktür de bakanlığın ülke ekonomisindeki rolü ve önemini artırmakta. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Donald Trump'ın başkan seçilmesi sonrası bir devlet politikasına dönüştüğü gözlenen Çin'e yönelik hamleler ve karşılıklı adımlar ticaret savaşlarını tetiklemektedir. Şüphesiz, ticaret savaşları ve gittikçe yükselen ticaretteki korumacılık sesleri, gelişmekte olan ülkeleri ciddi şekilde tehdit etmekte, bizim gibi ülkeler için risk unsuru oluşturmaktadır. Hele Türkiye gibi ihracatı petrol, gaz gibi vazgeçilemez enerji ürünlerine dayanmayan, esnekliği yüksek mallara dayalı bir ülke olarak ticarette korumacılık rüzgârları karşısında harekete geçilmeli, gerekli önlemler şimdiden alınmalıdır.
Ülkemizde yıllardır söylenen ama bir türlü hayata geçirilemeyen ihracata dayalı büyüme modeli bugünlerde dış konjonktür de düşünüldüğünde daha fazla zora giriyor, o şekilde görünüyor. Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınmasının yegâne çıkış yolu da bizim de her zaman ve her zaman tekrar ettiğimiz gibi ve bundan sonra da tekrar etmeye devam edeceğimiz gibi yüksek katma değere dayalı, ihracata dayalı büyüme olduğu için bakanlığa bu anlamda hayati görev düşmekte.
Ticaret Bakanlığını ilgilendiren hatta bakanlığın bizzat içinde olduğu diğer bir risk unsuru ise son dönemde görülen piyasadaki denetimlerdir Sayın Bakan. Basında okuduğumuza göre Ticaret Bakanlığı döviz kurunda yaşanan yükselişi bahane ederek ürünlerine fahiş fiyat artışı yapanlara göz açtırmadı. Sayın Bakan, fahiş fiyat artışlarının önlenmesi amacıyla 81 ilde ticaret il müdürlükleri kanalıyla çalışmalar yaptıklarını belirttiniz daha önceki konuşmalarınızda. "Alo 175'e 48 bin civarında şikâyet geldi. Şu ana kadar biz 5.743 firmadan 81.666 ürün denetledik ve 366 firmanın 6.399 ürününde haksız fiyat artışı tespit ettik" dediniz. Şimdi, öncelikle, tabii ki fırsatçılığa, stokçuluğa izin verilmemeli, bunu kabul ediyoruz. Ancak bunlar yapılırken de ülkemizin serbest piyasa ekonomisine tabi olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Piyasa ekonomisinin işleyişi ve kuralları bellidir. Devlet ve otoritelerin görevi piyasayı gözetmek ve işleyişini temin etmektir; gözdağı vermek, fiyat düşürülmesi için dayatma yapmak değildir. Buna mutlaka dikkat edilmelidir.
Bir diğer husus da "fahiş fiyat artışı" tabiriyle ilgili. Yani bu tabir ne anlam ifade etmektedir? Sayın Bakan, ceza kesilen işletmeciler özelinde birkaç örnekle bunu sizden ben rica edeceğim. Fahiş fiyat artışı nedir? Kime göre fahiş, neye göre fahiş? Fiyat artışı hangi oranda olursa fahiştir, ne kadar olursa cezayı hak eder, bunlar son derece tartışmaya açık sübjektif hususlardır. Ciddi bir kur şoku yaşayan ve büyük ölçüde ithalat bağımlısı olan ülkemizde fiyatların artışı kaçınılmaz olacaktır tabii ki. Hükûmet kuru yükselten koşullara bakması gerekirken maalesef kur artışının getirdiklerine bakıyor yani sebebe değil, sonuca bakıyorsunuz.
"Döviz kurunu sabit tutmaya gücümüz yetmiyor ama satıcıları kontrol altında tutmaya gücümüz var." algısı yaratılmaktadır. Böyle sadece vatandaş algısına yönelik, kalıcı sonuç vermeyecek adımlara itibar edilmemelidir. Yani "Aslında ekonomide sorun yok, fırsatçılar var." algısı yaratmaya çalışmak ülkemize hiçbir şey kazandırmaz.
Elbette bakanlığın fahiş fiyat artışı konusundaki hassasiyetinin bir sebebi de kontrolden çıkan enflasyonu dizginleme çabasıdır. Üretici enflasyonu yüzde 50'ye dayanmış, yüzde 45. Biraz önce Sayın Durmuş Yılmaz da buna değinmişti. Tüketici enflasyonuna baktığımızda yüzde 25. Üretici ne yapacak bu durumda? Bir şekilde bunu ürünlere yansıtacak, bu bir gerçek. Maalesef enflasyon canavarı geri geldi de diyebiliriz. Üstelik enflasyonda en kötüsü daha görülmedi. Önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde yüzde 30'lara doğru bir seyir görünüyor. Ama Sayın Bakanım, enflasyon böylesine cezalarla ve gözdağı ile indirilemez. Aslında bunu siz de geçmiş tecrübelerinizle eminim ki çok iyi biliyorsunuz. Enflasyonu indirmek mi istiyorsunuz? İlk yapacağınız işlerin başında Hal Yasası geliyor.
Sayın Bakan, bakanlık olarak enerjinizi lütfen polisiye tedbirlere değil de gıda tedarik sürecindeki çarpıklıkları ve yapısal sorunları ortadan kaldırmaya harcayın derim. Böylelikle hem enflasyonun yapısal kaynaklarından biri yok olur hem de piyasa ekonomisi anlayışı da örselenmemiş olur. Türkiye'de yıllık üretilen 50 milyon ton yaş sebze ve meyvenin yaklaşık yüzde 30'u tedarik sürecinde ziyan oluyor. Üretici malını ucuza vermekten, tüketici sebze meyveyi pahalı yemekten şikâyetçi. Daha geçen hafta Merkez Bankası tarafından 2018 gıda enflasyonu tahmini yüzde 13'ten yüzde 29,5'e revize edildi. Bakanlığınızın atacağı asıl adımlar işte bu sorunlara yönelik olmalıdır.
Sayın Bakan, konuşmamın son bölümünde biraz da Rekabet Kurumuyla ile ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum. Anayasa'mızın 167'nci maddesi devlete piyasalarda oluşacak fiilî yahut anlaşma sonucu doğacak tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleme görevi vermiştir. Anayasa'nın verdiği bu görev uyarınca da 1994 yılında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul edilmiş ve 1997 yılında da bu kanunu uygulamakla yükümlü otorite olan Rekabet Kurumu kurulmuştur. Rekabet Kurumunun temel görevi kanuni yetkilerini kullanarak mal ve hizmet piyasalarındaki rekabetçi sürecin işleyişini temin etmektir. Böylelikle ülke ekonomisinde kaynakların etkin dağılımının sağlanmasına, toplumsal refahın arttırılmasına hizmet edilmesi amaçlanmıştır. İşte böyle önemli bir misyona sahip Rekabet Kurumu, maalesef son yıllarda rekabetin tesisi ve tekelleşmeyle mücadeleyi bir kenara bırakmış, asli görevini unutmuş ancak kendisine yeni misyon ve görevler edinmiştir. Kurumun yeni misyonu maalesef çalışanlarını memnun etmeye ve onlara lüks olanaklar sunmaya dönüşmüştür.
Bir örnek verecek olursak, kurumun merkezi Ankara'da olmasına rağmen, kuruluş yılı törenleri için İstanbul'da Boğaz'ın en pahalı otellerinden birini kapatıp kuruluşunu kutlayabilmektedir bu kurum. Kurum, üst düzey yöneticilerinden tutun da her düzeydeki personele kadar seyahat ve tatil amaçlı lüks kutlamalarla gündeme gelebiliyor. Bu çok üzücü. Katılan davetli sayısından daha fazla, kurum çalışanlarına lüks otelde konaklama, eşlerine Boğaz'da vapur seyahatleri, Kapalı Çarşı turları düzenlenebiliyor.
Rekabet Kurumunun gündeme getirilmesi gereken bir başka uygulaması da kurum içinde liyakatsiz ve 4.800 gibi yüksek göstergeli başkan danışmanlıklarına yapılan atamalardır. Kimlerin yakınıdır bu kadrolara atananlar ve liyakatleri nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümlelerim.
BAŞKAN - Buyurun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bu, kamuoyuna açıkça bildirilmelidir. Bütün bunlardan anladığımız, Rekabet Kurumunda lüks ve şatafat var gibi görünüyor. Ekonomideki kaynakların etkin dağılımının sağlanması ve toplumsal refahın artırılması için kurulan bu kurum, daha kendi kaynaklarını bile düzgün kullanamamakta, bazılarının, kişilerinin refahını artırmakla meşgul olmaktadır. umuyorum ki sizin döneminizde Rekabet Kurumu asli görevlerini yerine getirme temelinde çalışmalarına devam eder.
Sözlerime son verirken 2019 bütçesinin hayırlı olmasını diler, saygılarımı sunarım.