| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı c) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı f) Kalkınma Ajansları g) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ğ) Türk Standardları Enstitüsü h) Türk Patent ve Marka Kurumu ı) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu i) Türkiye Bilimler Akademisi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 12 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinize saygılar sunarım.
Ben şöyle söyleyeyim: Bakanlığınızın vizyonuyla ilgili olarak birkaç şey söyleme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü, sunuşunuzda da, gelen materyallerde de -okuduğum kadarıyla- Türkiye'de ekonomideki sorunları kavrama konusunda yeteri kadar etraflıca düşünülmemiş olduğuna dair bir kanaatim var benim, onun üzerinden bir şeyler söylemek istiyorum.
Şimdi, bir kere Türkiye ekonomisine baktığımızda, Türkiye ekonomisinde deyim yerindeyse düalizm vardır. Biri, tarım ile sanayiyle arasındadır, problemler yumağı oradadır; diğeri de sanayinin kendi içindedir esasında. Sanayi kesimi dediğimiz kesimin içinde de küçükler ve büyükler arasında sorun yumakları vardır. Dolayısıyla da Türk ekonomisini böyle bir yerden kavramadıkça, neyi konuşuyoruz ya da ne tür önlemler alıyoruz bazen karışıyor.
Şimdi, ben özellikle KOBİ'lerle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: KOBİ dediğimiz konu ki ayrıntısına girmeyeceğim, hepimiz biliyoruz KOBİ'lerin ne olduğunu, fakat KOBİ'lerin gerçekten bir sıkıntısı var ve bu sıkıntı yeni bir sıkıntı da değil, çok eskiden beri olan bir sıkıntı bu. Sıkıntının kaynağı aslında finansmanla ilgili bir bakıma. Fakat o kaynak da bankacılıkla ilgili yani Türkiye'deki bankacılık sisteminin oluşum tarzı esasında KOBİ sorununu yaratıyor ya da başka türlü söyleyecek olursam, KOBİ sorununun devam ediyor olmasının sebebi, bankacılık sektöründeki bozuk yapılanmadır diye söyleyeyim.
Şimdi, bakın, yatırılabilir fonlar içinde -benim bildiğim kadarıyla, geçmişte öyleydi- Rahmetli Erbakan -ben de Erbakan'ı bu arada anmış oluyorum soldan gelen bir siyasetçi olarak- şunu söylerdi, tam böyle söylemezdi ama söylediğini böyle yorumlamak mümkündü: "KOBİ'lerin toplam yatırılabilir fonlar içinden aldığı pay yüzde 3 civarındaydı." Bu söylediğim tarihler 90'lı yıllar diyebilirim, şimdi biraz daha arttı, onu biliyorum, ne kadar arttı bilmiyorum Sayın Bakan, bunu da soru olarak kabul edin lütfen, ben de öğrenmek istiyorum. Yani KOBİ'ler esas itibarıyla, fikirleri olan, iddiaları olan, dinamizmi olan ve fakat onları hayata geçirebilmek için gerekli finans kaynağına ulaşmakta sıkıntı yaşadıkları için bir türlü büyüyemezler, etkili olamazlar. Bu öylesine ki hatırlayacaksınız bu KOBİ'ler kendi aralarında örgütlendiler Anadolu'da, sanayici ve iş adamları dernekleri adıyla, SİYAD adıyla örgütlenmişlerdi ve SİYAD'lar TÜSİAD'lı değillerdi o zamanlar. Çünkü büyük sermaye, büyük sanayi ile küçükler arasında yapısal bir sorun vardı ve bu sorunun kaynağı da büyük sanayilerin bankalara büyük ölçüde sahip oluşuydu, 2000 öncesini kastederek söylüyorum. Daha sonra, bildiğiniz gibi kriz yaşandı, vesaire, bankacılık sektörüyle ilgili reformlar yapıldı. Fakat yine de hani kendi grup şirketlerine kaynak plase etme konusundaki şeylerini önledik bir bakıma, Bankacılık Yasası'yla. Fakat genel bankaların, özellikle KOBİ'lere verdikleri kredilerle ilgili tutumları değişmedi. Değişmedi ve öylesine ki mesela kredi teminatları konusunda inanılmaz sıkıntılar çekiyorlar bu insanlar. Yani 100 liralık değerli olduğunu bildiği bir gayrimenkulü mesela, banka 70'le kabul ederek kredi veriyor. Hele hele tarım sektöründe iş yapıyorsanız tarlanızı mesela gösteriyorsunuz, onu garanti olarak bile görmüyor. Tabii ki bankacılık sektörünün de bunu böyle yapışının sebepleri var, bunu konuşmuyoruz ama sonuç olarak şöyle bir noktaya gelmiş durumdayız: KOBİ'ler finansman ihtiyacındalar ve bankalar bu finansman ihtiyacını karşılamıyorlar.
Şimdi, bakın, yine ben bunu görmek isterdim doğrusu bu metinlerde, Sayın Cumhurbaşkanının zaman zaman bankalara ters laflar ettiğini biliyorsunuz, özellikle kredi geri çağırma gibi konular gündeme geldiğinde bankalara karşı cümleler sarf ettiğini hatırlıyorum ben. Fakat arkadaşlar, benim anladığım kadarıyla, Sayın Cumhurbaşkanı bankacılık sektöründeki yapısal problemi çözmek yerine, onu baypas etmeyi tercih eden bir tutum içinde. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: Mesela Kredi Garanti Fonu'nun KOBİ'lere yönelik kullanılması ki yine bankalardan geçiyor ama devlet kreditör olarak devreye giriyor ve böylelikle bankacılık sektöründe KOBİ'lere kredi verme imkânlarını yaratmak yerine, kenarından dönerek yapıyor.
Şimdi, son olarak biz burada mesela Kalkınma Bankasını konuştuk. Kalkınma Bankasının -yeni yapısıyla diyelim, benim anladığım kadarıyla- bankacılık sektörünün bu söylediğim anlamda yapmadığını yapmak üzere düşünülmüş olduğunu anlıyorum yani maliyet, kâr marjları vesaire gibi şeylere bakmadan istediği kesimlere kredi verme imkânı sağlayan bir banka kurulmuş oldu Sayın Cumhurbaşkanının kontrolü altında. Şimdi, "Bunlar gerçekten sorunu çözer mi?" derseniz bence çözmez. Yani nihayetinde şunu yapmak zorundasınız: Bu bankacılık sektörünü yeniden ele almak zorundasınız. Yani bankacılık sektörüne niye dokunulamıyor? Esasında büyük sermaye olmasının ötesinde, giderek daha fazla yabancı sermayenin içine girdiği bir kesim olduğu için uluslararası implikasyonları olan bir hadise. Onun için de -benim anladığım kadarıyla- iktidar çok fazla karşı çıkmak istemiyor ve dolayısıyla da böyle Kredi Garanti Fonu'nu ve Kalkınma Bankası gibi mekanizmaları çalıştırmaya çalışarak sorunu baypas etmiş oluyor ya da etmeye çalışıyor diyelim. Şimdi, bir bu konu var altını çizmek istediğim.
Diğer konu da kalkınma ajansları meselesi. Yani Sayın Bekaroğlu şimdi söyledi. Şu anda ifade edilen amaçları itibarıyla kalkınma ajanslarının bence hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur arkadaşlar, bunu açıkça söyleyelim. Yani öyle sivil toplumla, bilmem neyle ilişkileri kotaracak, korporasyon yapacak falan böyle bir fonksiyonu yok. Fakat Değerli Bakan, yani şunu söyleyeyim size: Kalkınma esas itibarıyla yerel bir meseledir yani Antep'in kalkınması veya Konya'nın kalkınması daha çok Anteplilerin meselesidir, Konyalıların meselesidir ve onların dahli gerekir orada alınan kararlara. Siz, bu ajanslar cinsinden olsun, genel olarak perspektifinizde yerele çok vurgu yapan bir konuşma yapmadınız. Hâlbuki yerellik kalkınma amacı taşıyan bir Bakanlığın da çok temel vurgulaması gereken bir meseleydi. Tabii, bunun demokrasiyle çok yakından ilgisi var yani kararların nereden alınıyor olması. Kararlar bugüne kadar her zaman Ankara'dan alınıyordu, öyle de olmaya devam ediyor ama gerçekten Türkiye'nin yapısal bir dönüşümünü istiyorsanız eğer kararların yerelden alınmasını sağlayacak mekanizmalar geliştirmek zorundasınız ki bu da demokrasidir, demokrasinin yaygınlaştırılması meselesidir.
Dolayısıyla da zamanım hızla azalıyor, söyleyeceklerimi düşündüğümde altını çizmek istediğim şeylerden bir tanesi de şu: Evet, siz iyi niyetle yurt dışında yaşayan bilim adamlarını yurda getirmek için cazip tekliflerde bulunabilirsiniz, programlar yapabilirsiniz ama arkadaşlar şunu kabul edin, lütfen kabul edin, bu artık o kadar yalın bir gerçek ki: Bilim adamları özgürlük talep ederler ama Türkiye'de maalesef bilim adamlarının çalıştığı ortamlarda özgürlük yoktur. Bugün üniversiteler tamamen devlet kuruluşu hâline gelmişler, Devlet Su İşleri gibidir, Karayolları gibidir, özgürlük yoktur orada. Özgürlüklerin olmadığı bir yerde de ne o yurt dışında yaşayan özgürlüğe alışmış Türkler buraya gelir, bize katkıda bulunurlar ne de bizim burada yetişen gençlerimiz bu katkıyı sunarlar. Yani sizler biliyorsunuz, ben üniversite öğretim üyesiyim, çok yakından biliyorum, öğrencilerimi biliyorum, çocuklar mezun olur olmaz kapağı yurt dışına atmaya çalışıyorlar. Yani böyle bir durum ortaya çıktı. Bu niye çıktı? Bunun sebebi gayet açık diye düşünüyorum. Yani Türkiye'de yeteri kadar özgür bir ortam yoktur çünkü demokrasisi maalesef bana göre yeteri kadar gelişmiş ve gelişme potansiyeli de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir cümle daha söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, buyurunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir başka konu da şimdi bilimden çok söz ettiniz fakat hep anlıyorum ki bilimden kastetiğiniz doğa bilimleri aslında. Hâlbuki arkadaşlar bizim sosyal bilimlere çok daha fazla ihtiyacımız var belki de. Ben size iddiayla söyleyeyim: Bizler, siyaset yapan veya akademide çalışan insanlar Türkiye'nin sosyolojik yapısını bilmiyoruz, bilmiyoruz çünkü Türkiye'nin sosyolojisiyle ilgili yeteri kadar çalışan yok. Yani şimdi dolayısıyla da eğer bilimin gelişmesiyle ilgili bir çaba çıkaracaksanız lütfen bu tarafını düşünün. Yani sadece doğa bilimleri gelişmeyi sağlamaz, aksine insan bilimleri dediğimiz bilimler de en az doğa bilimleri kadar toplumun gelişmesinde önemlidir ve etkilidir. O sebeple bunu da kattığımızda perspektifinizde -ben kişisel olarak söylüyorum- sorunlar olduğu kanaatindeyim. Bu sorunların temeli de Türkiye'nin ekonomik yapısıyla ilgili olarak yeteri kadar bir netliğiniz yok.
Bakın, ben hep şeyi söylerim. Mehmet Şimşek'le tanışma fırsatı bulamadım ama Mehmet Şimşek geldiğinde, Bakan olduğunda sürekli olarak bir cümle söylerdi: "Mikroreformlar yapmamız lazım, mikroreformlar yapmamız lazım." derdi. Adam gitti kaç yıl Bakanlıktan sonra, o istediği mikroreformları yapamadı. "Mikroreform" dediği -görüşebilseydim herhâlde anlaşırdık bu konuda- benim söylemeye çalıştığım reformlar. Yani ekonominin temelinde, şirketler düzeyinde ve şirketlerin birbirleriyle ilişkileri, ekonominin merkezi, çevresi, bunların arasındaki ilişkiler gibi meselelerin yeniden gözden geçirilmesi lazım.
Ben burada keseyim. Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.