| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Sağlık Bakanlığı b)Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c)Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç)Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı d)Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu e)Türkiye Halk Sağlığı Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 13 .11.2018 |
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli üyeler, şimdi, esasında oldukça geniş ve uzun bir sunum dinledik. Bu sunumun içinde gerek gerçekleştirilen etkinlikler, Sağlık Bakanlığınca gerçekleştirilen işler çok uzun bir zaman dilimi için, özellikle son bir yıl baz alınmadan, sadece çok geniş bir zaman dilimi hasebiyle değerlendirmeler yapılmıştı ama bütün bu değerlendirmeler yapılırken gözüm salonda ilgili meslek örgütlerini aradı, özellikle Sağlık Emekçilerini, Türk Tabipleri Birliği gibi kurumları ve hazırlanan raporda bu defa Sağlık Emekçileri'ni aradım. Yani bütün bu hizmetler gerçekleştirilirken bu hizmetin öznesi durumunda olan bu emekçilere dönük olarak, o nöbetleri tutanlara -beraber nöbetler tutmuşuzdur- onlara ilişkin ne söz söylüyoruz, onların emeğine nasıl yaklaşıyoruz, ona ilişkin çok ayrıntılı bir kısım göremedim.
Yine hepinizin bildiği gibi, son dönemde gündemde olan "sağlıkta şiddet yasa tasarısı" diye geldi ama hakikaten sağlık emekçilerine şiddete dönüşen bir yasa olarak karşımızda. Şimdi bu noktada veriler var önümüzde. Türkiye'deki hekim sayıları var, hekim sayılarıyla üretilen hizmetler var. Orada tabii birçok ayrıntısına girilebilir, oralara girmek istemiyorum ama Türkiye'deki hekim sayıları itibarıyla baktığınız zaman, eğer siz 7 bin hekimi ilgilendirecek bir kamudan ve özel sektörden uzaklaştırma politikası izlediğimiz zaman, bu milyonlarca insanın da ileride sağlığa erişimine, hekime erişimine doğru getirilecek bir başka blokaja işaret ediyor. Şimdi, hakikaten burada her şeyden vareste olarak özellikle bu konunun ben vicdan, akıl ve hukuk zemininde tekrar masaya getirilmesi, yatırılması gerektiğini düşünüyorum Sayın Bakan.
Şimdi, tedavi hizmetleri, biliyorsunuz, çok çetrefilli bir alandır. Yani ben yine Bakanlığın burada kendi marifetiyle gerçekleştirmiş olduğu, bir kısmı takdir edilebilecek birçok şey ifade edildi. Ama beraberinde bütün bu hizmetler geliştirilirken örneğin ben şu karşılaştırmayı bekliyordum: Bugün Türkiye'de oldukça ciddi bir oranda özel sektör yatırımları var ve bunlar marifetiyle gerçekleştirilen tedavi hizmetleri var yani poliklinik hizmetlerinden nitelikli sağlık uygulamalarına kadar, tedavi uygulamalarına kadar, yoğun bakım uygulamalarından diğer birçok girişimsel işleme kadar. Şimdi, bunları gerçekleştirirken orada çalışan yine sağlık emekçileri var. Onların hakkı, hukuku, çalışma ve iş güvenlikleri, bu konuda diyelim ki Sağlık Bakanlığının bulunduğu nokta, bunun denetimi, yine oranın boş kaldığını gördük. Özellikle "oralarda üretilen hizmet" diyoruz ama hizmet üretilirken orada, hani, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002'den bu yana en çok övündüğü alan şeydi, "Biz özellikle sağlıkta büyük başarı sağladık; bu başarıyı sağlarken, işte, vatandaş artık bir kuruş ödemeden, özel muayenehanelere gitmeden şunu yapabiliyor." Ben de Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı yaptım, cerrahi uzmanı olarak uzun yıllar çalıştım. Bütün bu sıkıntıları çok iyi anlamakta beraber, esasında 2000'li yılların başından itibaren geliştirilen sağlık uygulamalarıyla vatandaşın cebine ne kadar yoğun bir şekilde el atıldığını görmeye başladık.
Sayın Bakan, çok iyi biliyorsunuz yani sağlık uygulama talimatındaki rakamlar nelerdi, 2006'da neydi, bugün 2018 yılında nedir? Bütün bunlar yapılırken de aynı zamanda "katılım payları" adı altında diyelim ki bu özellikle hastalardan alınan paylar ama söz konusu olan özel sektör olduğu zaman, özel sektörde, hani, kâğıt üzerinde yüzde 200 olarak bahsedilen rakamların yüzde 1200'ler civarında pratikte gerçekleştiğini sizler de çok iyi biliyorsunuz. Hani, bu alandan da oldukça bilgili birisi olduğunuzu bilerek söylüyorum bunları. E, şimdi hâl böyle olunca, acaba kişi başına -ben size sormak istiyorum- özel sağlık sistemine başvurdukları zaman birey başına yapılan harcama düzeyi ne kadar? Tabii, böyle bir durum açığa çıktığı için tamamlayıcı sağlık sigortaları gündeme geldi yani bunun da farkındayız. Kendinizi sadece hekim ve şey olarak düşünün yani bu konuda hiçbir tamamlayıcı sağlık sigortası, şuyu buyu olmayıp da bir hastaneye başvuran durumunda düşünün ve oradan hani, yine hep beraber yorumlamaya çalışalım.
Şimdi, bütün bunlar yaşanırken, yine özellikle bu dönemde birçok özel hastane açıldı, sanırım 562 -rakamı yanlış hatırlamıyorsam- özel hastane var. Buralarda da neredeyse tedavi hizmetlerinin yüzde 50'ye yakınının gerçekleştiğini görüyoruz. E, bütün bunlar olurken beraberinde bireylerin, vatandaşların bu sektörde oluşturdukları toplam kıymet nedir? Yani kişi başına ne kadar yılda bu işe para ayırıyorlar? Var birtakım rakamlar, yıllık 1.500 lira gibi rakamlar var yani ama hani ben sizden de buna ilişkin bir şeyler öğrenmek istiyorum, açık söyleyeyim. Beraberinde, aynı dönemde, hani, vermiş olduğunuz birtakım istatistikler içinde... İşte, biliyorsunuz, istatistiği, hani, biraz böyle çalışabilmek, üzerinde yorum yapabilmek kolaydır. Bebek ölüm hızından anne ölüm hızına ne kadar büyük ilerlemeler olduğunu söylediniz. Şüphesiz ki 2000'li yıların başından bugüne göre kısmi düzelmeler olmuştur ama o istatistiğin içinde bazı rakamların ihmal edildiği, yani bin gramın altında doğan çocukların bu şeylere dâhil edilmediği gibi bir gerçeği ekleyerek burada bir istatistiği sunarsak o zaman bazı şeyler daha anlaşılır olur.
Ben size saymaya başlayacağım, yine Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinden. Siz ölüm yaşının 72,5'tan, 78'e yükseldiğini ifade ettiniz. Ben şimdi size yerleri sayacağım: Mardin, Diyarbakır, Bitlis, Batman, Ağrı, Van, Muş, Şanlıurfa, Şırnak ve Hakkâri. Benim bu saydığım iller nerelerde biliyor musunuz? Türkiye'de 65 yaşına varmadan ölenlerin en sık görüldüğü illerin Türkiye İstatistik Kurumu verileriydi. Size bir şeyi hatırlatıyordur sanırım bu arka arkaya saydığım yerler. Demek ki yani nüfusun yaklaşık yüzde 55'inin 65 yaşını görmeden öldüğü Hakkâri veya yüzde 41'inin 65 yaşını görmeden öldüğü Mardin ki bunlar nüfus yoğun bölgeler. Bakın, Mardin, Urfa, Diyarbakır yani beraberinde bütün bunlarla beraber düşünecek olursak e "O zaman acaba niye ölüyorlar?" sorusunun da arka planını hem bir hekim olarak hem bir siyasetçi olarak sormak zorundayız. Niçin orada böyle oluyor? Sadece sağlık göstergeleri mi yoksa yaşanılan "diğer" dediğimiz... "Diğer" başlıklarda neleri sayabileceğimizi "UMKE" sorusu üzerinden soracağım. Yani UMKE faaliyetlerinin en fazla nerelerde yürütüldüğü... Yani 994 personeldi sanırım, raporunuzda öyle bir ifade geçiyordu. Bu UMKE'nin Sağlık Bakanlığı bütçesi içinde toplam ne kadar bir kaynağa tekabül ettiğini de beraberinde sormak istiyorum.
Yine beraberinde, önemli bir sektör, şimdi takdir etmek gerekir, sağlık turizmi bütün dünyada gelişen bir sektör. Şüphesiz ki Sağlık Bakanlığının ve Türkiye'deki sağlık sektörünün de buna ilgisiz, duyarsız kalması düşünülemez. Ama sayılmış orada, hizmet verilen diller var, 6 tane dil sayılmış, sizin de çok iyi bildiğinizi bildiğim Kürtçe sayılmamış. Örneğin, özellikle Irak'tan, Kürdistan bölgesel yönetimi bölgesinden Batman'a, Mardin'e, Diyarbakır'a, İstanbul'a çok sayıda hasta gider. Niçin onların arasında Kürtçe yok? Veya yine bu demin saydığım o 65 yaşına varmadan ölenlerin bu kadar çok olduğu o coğrafyada, sağlık hizmetlerinin sunumu esnasında, niçin yer işaretlerinden tutun da işte Kürtçe bilen personel veya Kürtçe bilen hekim faktörüne dikkat edilmez? Benim Tabipler Odası Başkanlığı yaptığım dönemde biz bu konuda bir araştırma da yapmıştık, bir anket de düzenlemiştik ve bu anket neticesinde, hastalar, bize, Kürtçe bilen hekimle karşılaşmaları durumunda çok daha yüksek bir verimlilikle kendilerini ifade edebileceklerini düşünmüşlerdi. Annenizi düşünün, annenizin hekime gittiğini düşünün; bir gelinin hekime gittiğini düşünün, gelinin o çok mahrem olanları bir tercüman aracılığıyla ne kadar sunabileceğini veya anlatabileceğini orada düşünmek gerekiyor veya bir psikiyatri hastasını düşünün ve benzeri. Yani bütün bunları çoğaltabiliriz ama özellikle Hatay'a gittiğiniz zaman, eğer Arapça işaretlerini görüyorsanız, daha doğrusu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet Sayın Mızraklı, toparlayalım lütfen.
Buyurun.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - İstanbul'daki hastaneler de olmak üzere Arapça özellikle tarifleri görürseniz veya Arapça bilenlerin bulundurulduğu gerçeğini görürsek o zaman hakikaten oturup kendimize sormamız gerekiyor bu noktada ne var diye.
Yine, özellikle Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi vesilesiyle ortaya çıkmış olan -o kadar çok şey var ki Sayın Bakan, Sayın Başkan- çocuk hamilelikleriyle karşılaştık. 2016 yılında -yanlış hatırlamıyorsam- 158 çocuk Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doğum yapmış; bunlardan sadece 34'ünün bildirimi yapılmış, 124'ünün bildirimi bile yapılmamış yani vakayiadiyeden, olağan sayılmış âdeta. Buna Zekai Tahir Burak Hastanesinde de bakacak olursak muhtemelen orada da veriler ortaya çıkacaktır. Yani bunun çok üzerine gidilmesi gerekiyor.
İki, mesela, uyuşturucu. Siz sayısal artışlara ve bu konuda AMATEM'lerin sayısının artırıldığına işaret etmişsiniz. Ben çok araştırdım ama bulamadım -muhtemelen siz bizi aydınlatacaksınızdır- uyuşturucu yaşı Türkiye'de kaça düştü? Yani, 10 yaşa düşen, bu ileride halk açısından, toplum sağlığı açısından oldukça ciddi bir tehdit hâline gelen... Bu noktada yapılması gerekenlerin yine üzerinde durmak gerekiyor.
Biliyorsunuz tüberküloz artık eskisi gibi değil, nasıl olsa göğüs hastanelerinin bir kısmını kapattık ama tüberküloz hortladı Sayın Bakan. Yani, tüberküloz eskiden yoksul hastalığıydı "Güneş girmeyen yerlerde görülür." diyorduk ama şimdi orta sınıf hastalığı arkadaşlar ve tüberküloz istatistikleri de çoğu kez bir sır gibi saklanıyor.
Beraberinde şarbonla karşılaştık arkadaşlar. Uluslararası bildirimi zorunlu olan bir hastalık biliyorsunuz. Hani şarbon görülen ülke kategorisine düşmek de çok da sempatik karşılanmayan bir şeydir yani hepimiz biliyoruz, hepimiz de ülkemizde görüldüğünden ötürü rahatsız olduk. Yani bu konudaki gerekli tedbirleri almayıp hayvan sağlığı, hayvanların yurt dışından içeriye girmesi noktasında veteriner hekim kontrolünün veya hayvan sağlığı teknisyenlerinin zorunlu kontrollerini ortadan kaldırıp orman mühendislerine bırakınca işte şarbon da görülebiliyor veya şarbon noktasındaki aşılamalara... Artık hani nasıl ki "Çocuklarımızı aşılatmıyoruz." diyen o aşı bilincinin toplumda giderek birtakım yersiz yargılarla azaldığı gerçeğini hepimiz biliyoruz. Sayın Bakan raporunda dünyada bu noktada 1'inci olduğumuzu, nüfus kalabalığımızı da göz önünde bulundurarak -çocuk nüfus oranının yüksekliğini- sayısal, numerik bir değerlendirme yaptı ama şunu da çok iyi biliyoruz ki...
BAŞKAN - Sayın Mızraklı, toparlayalım lütfen.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - İzninizle...
Dolayısıyla özellikle aşılama hizmetleri noktasındaki her eksikliğin ne gibi rahatsızlıklar çıkarttığını da çok iyi bilen, 2 bin civarında SSPE hastası olduğunu bilen birisi olarak bu SSPE'lilerle de bölgede bizatihi bir çalışma yürütmüş bir hekim olarak söylüyorum ve yine son zamanlarda kızamık başta olmak üzere birtakım aşıların yapılmasına karşı direnç geliştirdiğini de biliyoruz ve yine sizler de biliyorsunuz ki aile sağlığı merkezlerinde özellikle kızamık aşısı veya aşıların uygulanmasına karşı direnç de söz konusu, bu konuda da birtakım kampanyalar düzenlendi.
Şimdi, ben tabii burada size şu anda görüşülmekte olan 5'inci maddeyi tekrar bir hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Hukuk devletlerinde, hukuk rejimlerinde "suç" denilen kavram veya "ceza" denilen kavram bilgiye, belgeye ve toplumda karşılığını bulmuş bir adalet duygusuna yaslanır. Yani eğer bizim gibi ülkelerde yargı erkinin yerine koyarak kendimizi yasama marifetiyle insanlara âdeta ceza giydiren, âdeta bir infaz kurumuna dönüşen bir yasama organı marifetiyle, yasama işlemi marifetiyle 7 bin civarında gerek mesleğe başlarken ne olduğu, ayrıntısı bilinmeyen güvenlik soruşturmaları üzerinden, ki bunun geçmişteki talihsiz örneklerini hepimizi yaşadık, 28 Şubatta da yaşadık, 12 Eylül döneminde de yaşadık, şimdi de yine benzeri şekilde telafisi imkânsız sonuçlar verecek genç hekimler açısından mesleklerini icra etme noktasında başlatılmalarının engellenmesi Bakanlığınızda; aynı şekilde bunlardan uzmanlık sınavını kazanmış olan hekimlerin yine uzmanlığa başlayamamaları yani öğretim hakkının da engellenmesi söz konusu. Beraberinde kanun hükmünde kararnamelerle kamudan uzaklaştırılmış ama bu hekimlerin, kamuda çalışırken hiçbirisi bu noktada bir soruşturma geçirmemiş, bir idari işlem görmemiş bu kişilerin veya mahkemelerce verilmiş kamu hizmetlerinden men gibi bir kararın olmadığı hekimlerin, yine bir yasa marifetiyle âdeta açlığa yani bir Kerbela düzenine mahkûm edilmelerini ne hekim vicdanı, ne insan vicdanı, hiçbirimiz kabul etmeyiz. Yani bu noktada da gereken hassasiyeti Sağlık Bakanlığından bekliyoruz.
Evet, sağlıktaki gelmiş olduğumuz duruma ilişkin hepimizin basında yine gördüğü başlıklardan bir tanesi, özellikle 6 üniversite başta olmak üzere üniversite hastaneleri kapanıyor. Âdeta kapanma noktasına gelmiş, işletilemez olduğu ifade edilen; içinde siz de biliyorsunuz yani Kayseri'deki var, Dicle'deki var ve benzeri 6 üniversite hastanesinden bahsediliyor. Daha geçen sene İstanbul'daki Çapa Hastanesine ilişkin de -yanlış hatırlamıyorsam- 1,2 katrilyonluk o dönemde bir borç stoku birikmişti ve onun kamu maliyesinden karşılanması marifetiyle hizmetlerinin devam ettirildiğini biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Mızraklı, son cümlelerinizi rica edeceğim.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - Evet.
Bu noktada özellikle buna bir hatırlatma yapmak istedim.
Yine, son sözümü şunun üzerine söyleyeyim: İlaç politikasında özenli olmak lazım.
Yine, orada biz MR sayılarından, tomografi sayılarından bahsettik. Arkadaşlar, ben yurt içinde ve yurt dışında tıbbi işlemlerin gerçekleştirildiği birçok yerde bulundum. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki ülkemizdeki yüksek teknolojili sağlık hizmeti başka yerlerde hakikaten yok. Siz Londra'da elinizi kolunuzu sallayıp "Geldim doktor bey, bana da MR iste." diye bir tutum yoktur. Yani biz bunlarla övünmemeliyiz, tomografinin çok çekildiğiyle övünmemeliyiz çünkü Sayın Bakan da çok iyi biliyor ki, sizler de çok iyi biliyorsunuz ki yüksek teknoloji giderleri toplam sağlık harcamaları içinde üçte 1 gibi bir orana gelmeye başladı. İlaç harcamaları oldukça ciddi rakamlara geldi. Emek para etmiyor bu ülkede ama tomografi cihazı, MR cihazı... Yani şimdi bütün bunları üst üste koymaya başladığımız zaman gerçekten burada, hani özellikle deseydi ki: "Biz kadın sağlığı için, çocuk sağlığı için, engelliler için..." Beraberinde kent yoksullarından kır yoksullarına kadar onların sağlık hizmetlerine erişimi noktasında özellikle bu yüksek teknoloji harcamalarını eğer o kalemlere transfer edecek olsaydık, evet, ciddi ve önemli ilerlemeler yapabilirdik.
BAŞKAN - Sayın Mızraklı, kesmek istemiyorum ama...
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - Rica ederim, rica ederim.
Ben çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başarılar diliyorum.