| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Sağlık Bakanlığı b)Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c)Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç)Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı d)Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu e)Türkiye Halk Sağlığı Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 13 .11.2018 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de 2019 yılı Sağlık Bakanlığı bütçemizin milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve Sayın Bakanımıza ve Bakanlığın personeline de uygulamada başarılar diliyorum.
Bütçenin geneli üzerinde, tümü üzerinde ilk gün yapılan toplantıda ilgili bakana Türkiye Varlık Fonu'nun denetlenmesiyle ilgili olarak Sayıştay Kanunu'nun 4'üncü maddesindeki yetkiyi niçin kullanmadıklarını veya kullanmasına bir engel mi olduğunu Sayıştay Başkanımıza sormuştum. Bize yazılı olarak cevap vereceklerini söylediler ve biraz önce yazılı cevap geldi. Gelen cevap şu: 4'üncü maddeyi aynen yukarıdan aşağı, olduğu gibi yazmışlar. Son iki satırda diyor ki: "Sayıştay, Anayasa, Sayıştay Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerini dikkate almak suretiyle denetim alanına ilişkin tüm yetkilerini etkin bir şekilde kullanmaktadır." Bu, bir oksimoron. Bu, size verilmiş bir görev. Bu görevinizi tekrar bize söylemenizin bir anlamı yok. Bu, cevap değil. Sayın Bakanım, eğer soracağım sorulara böyle bir cevap verecekseniz lütfen zahmet etmeyin. Bu milletin kâğıdına, kalemine, mürekkebine ve harcanan zamana yazık ve bu millî gelire bir katma değer değil, bu millî gelir içinde bir maliyettir. Millî gelirden bu düşülmelidir; kaç kuruş ediyorsa, kaç lira ediyorsa millî gelirden düşülmelidir.
Bunu söyledikten sonra, sağlık tabii çok geniş bir konu, çok cephesi var. Tabii, her konuda ilgililer, bilgililer gerekeni söyleyeceklerdir. Ben sadece kamu-özel iş birliğiyle ilgili yapılan hastaneler konusunda bir iki söz söylemek istiyorum. Geçen hafta eşimi Hacettepe Üniversitesinde bir doktora götürdüm, bayağı yaşlı, güngörmüş bir profesör, beyin cerrahı. Sohbet ederken döndü dolaştı bu sağlıkla ilgili konular gündeme geldi. Ben bilmiyorum, aynen söylediği bu: Bu performans sisteminin Türkiye'de sağlık bilimini yok etmeye doğru gittiği gibi bir cümle kullandı. Dedi ki: "İngiltere'de bu sistem uygulandı çünkü bu performans sisteminde aile hekimi ile benim gibi yıllarını okumaya, yazmaya, araştırmaya, makale yazmaya vermiş birinin arasında çok fazla bir şey yok, ikisi de para kazanıyor. Dolayısıyla sağlık bilimleri buradan çok fazla bir şey kazanmıyor ve onun için İngiltere'de şu anda beyin, kalp ameliyatları vesairesi yapılamıyor, başka ülkelere gidiliyor." Doğru mudur, yanlış mıdır, bilmiyorum.
Bunu söyledikten sonra şu şehir hastanelerine gelmek istiyorum. Şimdi, siz "Şehir hastanelerini çok önemsiyoruz. Şehir hastanelerini sağlıkta gelinen ve hizmetin alınabileceği son nokta olarak planlıyoruz." dediniz. Şimdi, milletten yetki almış ve ülkeyi yönetmek için iktidara gelmiş bir siyasi heyetin ekonomik politika tercihleri çerçevesinde buna yöneltilebilecek bir eleştirinin olacağını düşünmüyorum. Bu, bir tercih meselesidir. Ama muhalefet olarak bize de düşen görev bu tercihin uygulamaya konulması, yapılması, bunun için bütçe hakkı çerçevesinde kullanılan kaynakların etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığı konusunda soru sormak, irdelemek de bizim hakkımız değil, görevimiz ve vazifemiz millet adına. Dolayısıyla bu şehir hastanelerinin elbette -dediğim gibi- idari, yönetsel, ulaşım açısından, verimlilik açısından -biraz önce Sayın Kalaycı söyledi, daha önce Cumhuriyet Halk Partisi sayın milletvekili arkadaşımız söyledi, o sorulara ben tekrar girmeden zamandan kazanmak için, bu soruların da- çok önemli olduğunu düşünerek şunu söylemek istiyorum: Şimdi, bu tercih çerçevesinde 1990'lı yılların sonunda İngiltere'de İşçi Partisinde Tony Blair bunu gündeme getirdi, dedi ki: "Bu bir üçüncü bir yol." Yani bütün yatırımların, özellikle altyapının, büyük yatırımların devlet tarafından bütçe imkânlarıyla kısa sürede yapılması mümkün değil. Bizim için de aynı şey geçerli. Dolayısıyla şu anda 40 küsur milyar dolarlık bir proje stoku olan işin içerisinde yani önümüzdeki on yıllık, on beş yıllık bütçe gelirleriyle bunları finanse etmek de mümkün değil. Tabii, bu bir tercih meselesi. Fakat bu tercihler yapılırken acaba bu milletin emaneti olan bütçe hakkı ve toplanan vergiler etkin kullanılıyor mu?
Önümüzde bir Altıntaş Havaalanı örneği var. Altıntaş Havaalanı örneği kesin ve kesin, bilinçli olarak yapılmış, kamudan birilerine bir kaynak aktarma projesidir. Yani şunu biliyoruz, hepimiz yöneticilik yaptık. Yani uzun vadeli hatta orta vadeli tahmin yapmak pek o kadar kolay değil. Büyümeyle ilgili tahmin yapıyoruz, nüfusla ilgili tahmin yapıyoruz, bütçeyle ilgili tahmin yapıyoruz. Şartlar çok hızlı değiştiği için bu tahminlerde elinizdeki teknik donanımız ne kadar güçlü olursa olsun -bu yurt içinde de böyle yurt dışında da böyle, IMF'nin tahmini de böyle Dünya Bankası da böyle- belli ölçüde sapmalar var fakat öyle sapmalar var ki bunu hiçbir şekilde izah etmek mümkün değil. Maalesef Kütahya'daki Afyon, Uşak'a hizmet veren bu havaalanı kesinlikle ve bilinçli olarak yapılmış bir kaynak aktarımıdır. Bundan benim zerrece bir şüphem yok. 3 şehrin nüfusunu üst üste toplasanız neredeyse 1,5 milyon etmiyor ama verilen yolcu sayısı bunların katbekat yukarısında. Dolayısıyla bu konuyla ilgili olarak dediğim gibi bir tercih meselesidir ama bunun muhasebesinin nasıl yapılacağı konusu çok tartışılmıştır. İngiltere'de yapılan tartışma sonucunda ister bu işi yapanların, özel sektörün muhasebesinde gösterilsin isterse kamunun muhasebesinden gösterilsin, sonuçta devletin borcu olduğu için bunun ülkenin risk primine yansıyacağı ve dolayısıyla da borç-millî gelir oranının etkileneceği ve dolayısıyla da kamunun borçlanma maliyetlerini artıracağı gerekçesiyle İngiltere bundan vazgeçmiştir ama bu, sermaye yeterliliğinin olmaması, tasarrufların düşük olması nedeniyle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde revaç bulmuş bir finansman modeli. Bu bir tercihtir ama şu anda yapılanlara baktığımızda -inşallah ben yanlış çıkarım siz doğru çıkarsınız- mesela Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının stokunda bulunan 41,5 milyar dolarlık bu tür yatırımlara karşılık şu ana kadar ödenen garantiler 2016, 2017, 2018 ve 2019 dört yıllık ödenen şey 8 milyar TL'nin üzerinde yani toplam 41,5 milyarlık alınacak olan hizmetin, yatırımın neredeyse beşte 1'ini geçmiş vaziyette. Bunların içerisinde yirmi üç yıllık, yirmi dört yıllık projeler var. Yani bunun astarı yüzünden pahalı olacak. Siz de göreceksiniz bir noktaya geldiğinizde belki sizin hiçbir mali alanınız kalmayacak, bütçenizin belki de yüzde 35'ini, yüzde 40'ını buralara vereceksiniz. Benim şimdi size sorum şu: Şu anda işletmeye aldığınız hastanelerle ilgili olarak... Tabii, hizmet satın alıyorsunuz, bu aldığınız hizmetler bedava verilmiyor. Yani bir çukur verip de onun karşılığında bedava bir şey almak mümkün değil, bu slogandan başka bir şey değil, dünyada böyle ahmak yok yani almadan vermek yok. Adam sizden daha fazla alacak ki size bir miktar versin. Dolayısıyla, bu işletmeye aldığınız hastaneler ve işletmeye alınacak olanlarla ilgili olarak -2019'la- bugüne kadar -hizmet karşılığını sormuyorum, elbette bir hizmet alıyoruz onun karşılığı ödenecek fakat- verilen garantiler karşılığında ne kadar ödeme yapıldı ve şu anda 2019 yılı bütçesine de verilen garantilerle ilgili olarak ne kadar ödeme konuldu? Biraz önce Konya Milletvekilimiz, arkadaşımız da söyledi, şu anda bütçenin neresinde yazıyorsunuz bunu bilmiyorum. Ekonomi kodunda hizmet alımlarında 11,6 milyar TL'lik bir şey... Bunun ne kadarı garantilerle ilgili ve şu ana kadarki toplamı da nedir bunun? Bu konuda açık net rakam istiyorum. Eğer bunu vermeyecekseniz, Sayıştayın cevabı gibi cevap verecekseniz lütfen zahmet etmeyin, milletin kâğıdına, kalemine, mürekkebine de yazık etmeyelim. Bunu sizden istiyorum.
Onun dışında iki konuya daha değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi de şu: Şimdi, şu anda sağlıkla ilgili bir yasa teklifi zannedersem Genel Kurula geldi, orada bir düzenleme var -şurada oturan milletvekilimiz de gündeme getirdi biraz önce- orada kanun hükmünde kararnameyle işinden atılan, hakkında herhangi bir soruşturma vesaire olmayan bu insanların hayatlarını devam ettirmesini engelleyecek düzenlemeler var. Yani bu kadar merhametsiz olmaya gerek yok. Suç işledilerse mahkemeye gönderilsin, yargılansın, işlediyse ispat edilsin, hapse girsin, gereken cezasını çeksin ama değilse bu insanların bu şekilde cezalandırılması doğru değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz bir dakika.
Toparlar mısınız lütfen.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Toparlıyorum.
Mekke'de Allah'a düşmanlık eden, Allah'ın Resul'üne düşmanlık eden Ebu Cehil'in bile rızkına mani olmayan Cenab-ı Hak, nasıl oluyor da biz bu insanların rızkına mani olmaya çalışıyoruz? Yani çok kötü bir şey, lütfen, bunu gözden geçirin diye söylüyorum. Bu size çok büyük bir vebal getirir.
Diğer bir şey, Benimle Yürü Derneği, bu SMA hastalarıyla ilgili 4 anne geldi, bana bir not verdiler, bunu burada söylememi istediler ama ben zamandan kazanmak için bunu size tevdi ediyorum. Siz de zaten bu konuda birtakım çalışmalar yapmaya başlamışsınız herhâlde; teşekkür ediyorum sağ olun.