KOMİSYON KONUŞMASI

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, saygıdeğer Bakan Yardımcısı; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, özellikle iktidar partisine mensup milletvekillerimize hitap etmek istiyorum. Burada gerçekten muhalefet temsilcileri olarak çok önemli şeyler söylüyoruz, bütün muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızın eleştirileri bence çok değerli ve önemli. Ancak ben gözlemliyorum, çok fazla bu eleştirileri dikkate alıp gerçekten bunlar üzerinde düşünülmeli mi sorusunu kendinize sormuyorsunuz, sadece geliyorsunuz, burada konuşmaları dinliyorsunuz, aranızda bazen diyorsunuz ki: "Aman, Özcan Hoca konuşacağı zaman sinirlenmiyoruz arkadaşlar, sakin olun." falan, onun dışında gerçekten samimi olarak getirilen eleştirilere... Hani bir not alan arkadaşımızı bile görmüyorum, Komisyon Başkanımız da buna dâhil.

Sayın milletvekilleri, dün bir arkadaşımız, bir sayın milletvekilimiz burada konuşurken şunu söylediniz itiraz olarak: "Biz de milletin vekiliyiz." Evet, siz de milletin vekilisiniz, biz de milletin vekiliyiz ancak biz milletin verdiği görevi layıkıyla yapmaya çalışıyoruz, ettiğimiz yemine sadık kalarak bunu yapmaya çalışıyoruz ama siz milletin vekilleri olarak aldığınız vekâlet görevini maalesef kötüye kullanıyorsunuz, ettiğiniz yeminin gereğini yerine getirmiyorsunuz, sorumlu milletvekili gibi davranmıyorsunuz. Ben üzülerek söylüyorum bunları.

ALİ TURAN (Sivas) - Üzülmenize gerek yoktur, bizim görevimizi bırakın biz yapalım ya.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Efendim, ben sizin görevinizle ilgili eleştiride bulunma hakkını kendimde hak olarak buluyorum, yanlış yapıyorsunuz, eksik yapıyorsunuz. Hepimiz milletin vekiliyiz, millete hesap vereceğiz.

ALİ TURAN (Sivas) - Siz konuşacaksınız, biz dinleriz veya dinlemeyiz, bizim ne yapacağımıza biz karar veririz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Olur mu efendim? Ben sizin ne yapacağınızı söylemek zorundayım, görevinizi hatırlatmak zorundayım.

ALİ TURAN (Sivas) - Söyleyemezsin.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hayır, efendim, siz de bana hatırlatacaksınız, ben de size hatırlatacağım.

Sayın Başkan, devam edeyim mi?

SERMİN BALIK (Elâzığ) - Sizin öyle bir göreviniz yok.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Arkadaşlar, sinirlenecek bir şey de yok bunda, ben size elbette görevinizi hatırlatacağım, elbette çalışmıyorsunuz diyeceğim, elbette sizi millete şikâyet edeceğim.

ALİ TURAN (Sivas) - Onun kararını millet verecek o zaman.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Siz verdiniz bu arkadaşlara vekâlet görevini ama gereğini yerine getirmiyorlar deme hakkını elbette kendimde buluyorum. Kusura bakmayın yani siz itiraz ettiniz diye ben sizi eleştirmekten geri durmam, görevinizi yapmıyorsunuz, suistimal ediyorsunuz demekten de geri durmam.

SERMİN BALIK (Elâzığ) - O sizin görüşleriniz.

BAŞKAN - Tamam, arkadaşlar.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Efendim, itiraz edince sadece benim konuşma tonumu sertleştiriyorsunuz, başka hiçbir işe yaramıyor bu tür itirazlarınız.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - Ne olacak?

ALİ TURAN (Sivas) - Ne olur sertleştirirsen?

BAŞKAN - Sayın Turan, değerli arkadaşlar, Sayın İçten, Sayın Balık, Sayın Özcan...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Efendim, ben size daha önce de söyledim, ben bürokrasiden gelmiyorum, ben mülki idare amirliği de yapmadım, ben sokakta siyaset yaptım, o yüzden benim üslubumun biraz daha sert olması doğaldır dedim, en başında söyledim.

ALİ TURAN (Sivas) - O, kendinizi bağlar. Biz de mi sertleşelim?

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Siz bilirsiniz, sertleşmek istiyorsanız sertleşin.

ALİ TURAN (Sivas) - Sertlik yapılacaksa âlâsını yaparız biz.

BAŞKAN - Sayın Turan...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yap ya, ne yapıyorsan yap, elinden geleni ardına koyma.

ALİ TURAN (Sivas) - Sokaktan geldim diyerek beni tehdit edemezsin.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ben sokakta siyaset yaptım, halkın arasından geldim.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - O zaman sokak diliyle konuşalım beraber.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Canınız öyle istiyorsa öyle de konuşuyoruz. Şimdi, ne alakası var?

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - Ben de sokak dilini çok iyi biliyorum.

BAŞKAN - Ya, arkadaşlar...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ben şunu söylemeye çalıştım, ilk konuşmamda da söyledim: Bakın, burada genelde mülki idare amirliği yapmış olan arkadaşlarımız var -muhalefet temsilcileri açısından söylüyorum- onlar biraz daha teknik konuşuyorlar, kibar konuşuyorlar, ben onlar gibi olmayabilirim, daha sert bir üslubumuz da olabilir.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - Kibar değilsiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Tamam, kibar olmak zorunda da değilim, beni seçen Bolu'daki seçmenimiz bu yönümü bilerek gönderdi.

BAŞKAN - Sayın Özcan, bana bir müsaade eder misiniz? Bir şeyi hatırlatmak istiyorum bütün arkadaşlara.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sürekli polemik yaratmak istiyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, zaman zaman muhalefet milletvekillerimizin eleştirilerini sert bulabilir, haksız bulabilirsiniz. Karşılıklı polemik yapmak yerine söz isteyen arkadaşlarıma sırası geldiğinde söz vereyim, siz de buna karşı düşüncelerinizi ifade edin ama böyle karşılıklı tartışma şeklinde geçtiği zaman çok hoş bir görüntü ortaya çıkmıyor. Yine, aynı şekilde konuşan arkadaşlarımıza da... Sayın Özcan, bunu lütfen bir şey olarak algılamayın, toplantı mehabeti, insicamı çerçevesinde siz de biraz daha... Arkadaşlarımız böyle bir şeyi...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, ben görevinizi yapmıyorsunuz, eksik yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz eleştirisini iktidar partisi milletvekillerine karşı dile getiremeyecek miyim, böyle bir şey var mı?

BAŞKAN - Tabii ki getirirsiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ne yapacağım yani? "Siz kendi düşüncelerinizi söyleyin, bizim nasıl yapacağımıza, nasıl davranacağımıza, nasıl değerlendireceğimize siz müdahil olamazsınız." Böyle bir anlayış var mı? Elbette yanlış yapıyorsunuz diyeceğiz, demeye de devam edeceğiz.

Bakın, dün Özcan Hoca güzel bir şey söyledi, katılmamak mümkün değil. "Siz bu yasayı ne için çıkartıyorsunuz?" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz ya biz, kamuoyuna bunun niye böyle olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki gerçekten terör örgütüyle müzakerelerin sonucunda ortaya çıkacak kamuoyu tepkisini bastırabilmek için bugünden bu yasayı çıkartıyorsunuz düşüncesi bende de iyice hâkim olmaya başladı. İyi niyetle düşünmeye çalışıyorum ama "İnsanlar sokağa çıktığında bu insanların sokağa çıkmasını nasıl engelleriz, peşinen onları nasıl korkuturuz, gözlerini korkuturuz da yarın bir gün tepki göstermelerinin önüne geçeriz.", bu anlayışla bu yasayı çıkarttığınız kanaati ciddi anlamda bende de hâkim olmaya başladı.

Şimdi, geçenlerde burada sürekli bu paralel yapı konuşmalarını yaptık. Ben bir önceki konuşmamda şunu söylemiştim: Şu cemaate paralel yapı demekten vazgeçin, açıkça hangi cemaat olduğunu, kimi kastettiğinizi söyleyerek bu konuşmaları yapın. Asıl paralel yapının Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda hâkim bir biçimde görev yaptığını söylemiştik. KCK'dan bahsetmiştik, asıl paralel yapı bu. Şimdi, KCK yandaşları -ben burada soruyorum Sayın Bakan Yardımcısına- PKK yandaşları o bölgede kimlik soruyor insanlara, yoldan geçen araçları durduruyor. Doğru mu? Tapu işlemlerini engellemeye çalışıyor, mahkemeler kurmuşlar, tebligat yapıyorlar vatandaşa, tebligat yapıyorlar o bölgede, gelmezsen ısraren getiriyorlar. Şimdi, bunlarla ilgili bugüne kadar bir işlem yapıldı mı? Ben çok merak ediyorum. Her akşam televizyonlarda görüyoruz biz, durdurup araçları ehliyet kontrolü falan yapıyorlar. Kaç kişiyle ilgili soruşturma açıldı veya kaç kişi tespit edilip yargı önüne çıkartıldı, haklarında dava açıldı? Yani yapıldı mı böyle bir şey? Ben gerçekten merak ediyorum, duymadık çünkü böyle bir şey. Yapanın yanına kâr kalıyor. Artık o görüntüleri izlerken insanlar, oradaki şehirlerin -batıdan bakıldığında- Türkiye Cumhuriyeti devletine ait olmadığı veya Türkiye Cumhuriyet devletinin artık burada güvenliği sağlayamadığı veya işte günlük hayatı başkalarının kontrol ettiği kanaati hasıl oluyor.

Bakın, bu iddialarımızı teyit edecek bir şey var. Şimdi, 7 Temmuz 2012'de HDP Genel Başkanı olan Sayın Selahattin Demirtaş bir "tweet" atmış, orada enteresan bir iddiası var, diyor ki: AKP'den seçilen 43 belediye başkanı ile 13 milletvekilinin KCK yapısı içerisinde yer aldığını söylüyor. Bakın bu "tweet"e 7 Temmuz 2012 tarihi, atan Selahattin Demirtaş, hâlâ kullandığı Twitter adresinden atılmış. Arkadaşlar, siz KCK'ya bu kadar teslim mi oldunuz gerçekten? 43 tane belediye başkanı diyor, AKP rozeti adı altında şu anda görev yapan 43 belediye başkanının KCK yapılanmasının içerisinde yer aldığını söylüyor. Sizin içinizdeki bazı milletvekillerinin KCK'nın adamı oluğunu söylüyor bu "tweet" ben söylemiyorum bunu. Sizin bir şeyler yapmanız lazım. Siz şimdi "Paralel yapıyla mücadele ediyoruz." diyorsunuz, paralel yapı sizi teslim almış. Asıl paralel yapı doğuda ve güneydoğuda, KCK, bunu görün. İş birliği yaptığınız, müzakere içerisinde olduğunuz PKK'nın kuruluşu bu KCK. Bu paralel yapı, terör örgütünün paralel yapısı. Siz terör örgütüne teslim olmuşsunuz ve hâlâ "Paralel yapıyla mücadele ediyoruz." diyorsunuz. Ya siz cemaatle mücadele etmeye çalışıyorsunuz. Onu da pek edebildiğiniz de söylenemez, beceremiyorsunuz da ama bunun adına lütfen "Paralel yapıyla mücadele ediyoruz." demeyin. Paralel yapı işi farklı bir iş. İşte asıl paralel yapı orada.

Bakın, size bir olay daha anlatacağım, çok enteresan gelecek: Kemal Atmaca, bu ismi biliyor musunuz, Ağrı milletvekilimiz var mı aramızda veya komşu illerden? Yok. Bu Kemal Atmaca, Saadet Partisinin belediye başkan aday adayıydı Ağrı'da, iş adamı. Sonradan aday adaylığından çekildi son seçimde, belediye Meclis üyesi adayı oldu. Sayın Bakan Yardımcım, önemli bir şey söyleyeceğim. Bu Kemal Atmaca'nın yeğeni 25 Mayısta Ağrı'da PKK tarafından kaçırıldı. Buraya kadar normal, terör örgütünün bir işi de adam kaçırmak diyeceksiniz. Vatandaş, Ağrı Valisine müracaat ediyor, hâlen görevde olan valiye, Mehmet Tekinarslan, diyor ki: "Sayın Valim, benim yeğenimi kaçırdı PKK, 300 bin lira fidye istiyor benden, ben bunu vermek istemiyorum, lütfen devlet olarak gereğini yapın." Valinin verdiği cevap enteresan, hâlâ görevde olan valinin verdiği cevap, diyor ki: "Aman ya, bir barış süreci yürütüyoruz. Ben şimdi o bölgeye operasyon falan yaptırtamam, bunu benden isteme. İstedikleri parayı ver." Hatta yol gösteriyor "Pazarlık et, iniyorlar fiyatta." diyor. Gerçekten de çaresiz kalan adam valinin bu cevabı üzerine pazarlık yapıyor ve bunun sonucunda 85 bin lira fidye ödeyerek yeğenini kurtarıyor. Bu olay Ağrı'da yaşandı. Şimdi yani şaşırmadınız, bilmiyorum Sayın Bakan Yardımcım, ben şaşırmanızı bekledim en azından veya iktidar partisi milletvekillerinin.

İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI OSMAN GÜNEŞ - Notumu alıyorum, bilgi arz edeceğim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - "Olur mu böyle şey?" demenizi bekledim. Ya PKK adam kaçırıyor, devletin valisi diyor ki: "Hayır kardeşim operasyon yapamam, süreç zarar görür. Git örgütle pazarlık yap." Siz de her akşam "Paralel yapıyla mücadele ediyoruz." diyorsunuz. Paralel yapı o bölgede mahkemelerini kurmuş, paralel yapı adam yargılıyor, boşanma davalarına bakıyor. Siz de var olup olmadığı belli olmayan yani daha doğrusu cemaat var da ne kadar paralel yapı olduğu belli olmayan "cemaatle mücadele ediyoruz." diye söylemde bulunuyorsunuz. Ben lütfen, Hükûmetinizi bu konuda ciddiyete davet ediyorum. Milletin zekâsıyla bu kadar dalga geçmeyin, bunu ben istirham ediyorum sizden.

Bir de; şu paralel yapıyla bir şey daha var, şu cemaatle ilgili; arkadaşlar, aranızda Fethullah Gülen'i yakından tanımayan kaç kişi var, milletvekilleri olarak? Hiç görmüşlüğünüz yok mu? Elini öpmüşlüğünüz yok mu?

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Televizyondan gördük.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yapmayın arkadaşlar, bakın biz şu konuda...

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Kahir ekseriyetiniz öyledir.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Evet, televizyondan gördük.

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Yok üstadım yani...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Arkadaşlar, peki bir şey söyleyeceğim: Peki, yani yarısı böyle diyorsunuz, yarısından fazlası görmemiştir diyorsunuz ama en azından 100-150 AKP milletvekilinin Hoca'yla teşriki mesaisi olmuştur, hatta bazılarının çok yakından da olmuştur.

ALİ TURAN (Sivas) - Sizden de var, bütün siyasi partilerden de var.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Bilmiyorum, ben hayatımda görmedim. Onun olduğu eyalete gittim. Ya bakın, Amerika Birleşik Devletleri'ne 2011 yılında gittim, Philadelphia şehrine de gittim, Pensilvanya'ya. Şimdi, ben orada Türk milletvekiliyim deyince herkes parmağıyla Hoca Efendi'nin çiftliğini gösteriyordu. O kadar alışmışlar ki, siz çünkü her yıl bir umreye, bir hacca, bir de Fethullah Gülen'in yanına gitmeye alıştığınız için, insanlar zaten direkt olarak onu gösteriyorlar. Şimdi, böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Şimdi, silahlı terör örgütünden bahsediyoruz. Arkadaşlar, hadi siz tanımıyorsunuz da aranızda tanıyan, geçmişte çok yakın ilişkileri olan arkadaşlarımızı nereye koyacağız bu soruşturma kapsamında, nereye koyacağız? Ona yardımcı olmuş insanlar var aranızda, o cemaate yardımcı olmuş, o cemaatin işlerini takip etmiş olan insanlar var. Ne olacak peki? Bu soruşturmanın kapsamı genişledi, hadi gerçekten bu yapının paralel bir yapı olarak devlete odaklandığı, devletin içine sirayet ettiği ortaya çıktı. Ne olacak Sayın Bakan Yardımcım? Bu arkadaşların büyük bir çoğunluğu o zaman bu terör örgütünün üyesi olmaktan mı yargılanacak, yardım ve yataklıktan mı yargılanacak? Soruşturmada sorulan sorulardan birinci soru neydi Sayın Başkan: "Fethullah Gülen'i tanıyor musun?" Hani hukukçu arkadaşlarımız var aramızda, zaten böyle bir soru olmaz, en azından şu doğumlu, şu oğlu diye sorulur.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Sen de sordun bunu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ben savcı değilim.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Hayır, siz de sordunuz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ama adam "Hangi Fethullah Gülen?" dese savcının buna verecek cevabı yok, böyle gayriciddi bir soruşturma yürütülüyor ama "Fethullah Gülen'i tanıyor musunuz?" sorusuna bizim gruptan belki 1-2 kişi "Tanıyoruz." der de sizin gruptan önemli sayıda milletvekili "Çok yakından tanıyoruz." demek zorunda, doğrusu bu çünkü. Dolayısıyla...

ALİ TURAN (Sivas) - Şimdi de sizinkiler tanışıyor. Her gün televizyonlardalar.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Vallahi ben size bir şey söyleyeyim mi, sizin bugün mücadele içinde olduğunuzu söylediğiniz cemaat, geçmişte birlikte iş yaparken, geçmişte birlikte -kusura bakmayın- kadrolaşmayı yaparken, ihaleleri birlikte dağıtırken, kamuya alımları birlikte yaparken, sınav sorularını birlikte çalarken o dönemlerde en çok zararı biz görüyorduk, Cumhuriyet Halk Partili babanın çocuğu görüyordu, MHP'li babanın çocuğu görüyordu. Siz duydunuz mu bu cemaat zamanında...

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Konuşurken suçlayarak diyorsunuz bizi

TANJU ÖZCAN (Bolu) - "Birlikte sorular çalarken." dedim, Genel Kurulda da söyledim bunu.

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Hayır, "Çalarken." derken bizi kastederek söylüyorsunuz bunu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın milletvekilleri...

Sizin şahsınızı kastetmiyorum, Hükûmetinizi kastediyorum yani güvenoyu verdiğiniz Hükûmeti kastediyorum.

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Üstadım "Hükûmetinizle birlikte çaldılar." dediniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Evet, dedim.

MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Bunu lütfen düzeltin.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yok bunu düzeltmiyorum, birlikte yürüdünüz, "Beraber yürüdük biz yollarda, beraber ıslandık biz bu yağmurda..."

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Birlikte hareket ettiniz...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hiçbir zaman öyle bir şey yapmadık, biz organize bir şekilde birileriyle birlikte hareket etmedik. Ha kastettiğiniz şuysa, bu cemaat mensuplarından oy istemekse elbette istiyoruz, başka cemaatlerden de istiyoruz, AKP'ye oy vermiş olan seçmenden de istiyoruz.

ALİ TURAN (Sivas) - Alın tepe tepe kullanın.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Herkesten oy isteyeceğiz, biz siyasal partiyiz, kitle partisiyiz.

ALİ TURAN (Sivas) - Televizyonlarını da alın, basınını da...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? Biz müdahale ediyor muyuz?

Yani affedersiniz kahvede konuşan adamın konuşmasını keser gibi konuşuyorsunuz, böyle bir şey var mı? Rica ediyorum.

ALİ TURAN (Sivas) - Siz sokaktan konuşuyorum diyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Özcan, tabii...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - "Ben sokaktan geldim, bilirim, kahve kültürünü de bilirim, cami kültürünü de bilirim." dedim.

BAŞKAN - Sayın Özcan, arkadaşlar...

ALİ TURAN (Sivas) - Sayın Serindağ dün uzun uzun konuştu...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, kusura bakmayın, bakın, üslubum...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir müsaade eder misiniz.

Şimdi, Sayın Özcan, bana da bir müsaade eder misiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, ben ilkokulu bitirdim yani üslubum konusunda herhâlde sizden ve arkadaşlardan ders alacak değilim. Sizler de benim ilkokul öğretmenim değilsiniz.

BAŞKAN - Bir saniye, şimdi Sayın Özcan...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Üslubumu beğenirsiniz beğenmezsiniz, o sizin sorununuz.

BAŞKAN - Sayın Özcan...

ALİ TURAN (Sivas) - Beğenmek zorunda değiliz...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Beğenmeyin o zaman.

BAŞKAN - Sayın Turan...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Hakaret ettiğimi düşünüyorsanız yargı mercileri orada, gereğini yaparlar. Bunlar tutanağa geçiyor.

ALİ TURAN (Sivas) - Ben de yaparım hakaretimi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ben size hakaret etmediğimi söylüyorum ama öyle düşünüyorsanız diyorum yargı makamları orada, arayın hakkınız efendim, arayın hakkınızı.

ALİ TURAN (Sivas) - Yargıya gerek yok ben de hakaret ederim.

BAŞKAN - Sayın Turan, Sayın Özcan bir dakika müsaade eder misiniz, bir şeyi hatırlatmak zorundayım ama.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ama efendim, sürekli insicamımı bozuyorlar, konuşma bütünlüğümü bozuyorlar.

BAŞKAN - Ama bozuyorlar da bakın şimdi, siz de konuşmaya başladığınızdan bu tarafa...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ne dedim hakaret olarak?

BAŞKAN - Ya müsaade eder misiniz! Ben hakaret demiyorum ama bir cümlemi bile bitirmeme müsaade etmiyorsunuz. Kaç defadır şunu söylemeye çalışıyorum sadece. Konuşmaya başladığınızdan bu tarafa şahsıma ve karşıdaki arkadaşlara sürekli soru sorarsanız, kendilerinde cevap verme ihtiyacı hissedecekler tabii. "Fethullah Gülen'i tanımayanınız var mı?" Buna şimdi cevap vermesin mi? "Birlikte bunu yapmadınız mı?" E siz cevap istiyorsunuz karşı taraftan. Siz de onlara soru sormayın...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Konuşmam bitince bir arkadaşımızı görevlendirir, kim cevap vermek istiyorsa verir.

BAŞKAN - Ama sürekli karşınızdaki insanın...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ama sürekli benim konuşmamı kesme hakkını...

BAŞKAN - Siz de o zaman sürekli soru sormayın karşınızdakinin yüzüne bakarak.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Biz konuşurken bir iktidar partisi milletvekilinin bu üslupta sürekli onun sözünü kesiyor muyuz? Laf atma hadi olabilir de yani...

BAŞKAN - Ama iktidar milletvekili...

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sizinki laf atma ölçülerini geçiyor.

BAŞKAN - Sayın Özcan, iki gündür arkadaşlarımızla burada bu müzakereleri yapıyoruz. Bugüne kadar böyle bir şey hiç olmadı, arkadaşlarımız da hiç böyle bir şey yapmadı. Gayet insicamlı bir şekilde konuşuyoruz. Siz buyurun fikirlerinizi söyleyin ama karşı tarafa soru sormayın ki onlar da cevap vermek zorunda hissetmesin kendilerini.

Buyurun efendim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Arkadaşlar, az önce konuşmamın başında şöyle girmiştim. Siz maalesef milletin verdiği vekâlet görevini suistimal ediyorsunuz, gereğini yerine getirmiyorsunuz, özgür iradenizi hiç ortaya koymuyorsunuz. Bakın, inanmadığınız şeyleri yapıyorsunuz bana göre, kusura bakmayın yani şu Komisyonda sayın eski bakanları akladınız. Ben gerçekten vicdani bir karar verdiğiniz kanaatinde değilim. İşte önümüzdeki cuma muhtemelen Genel Kurula gelecek. Genel Kurulda da oylama yapılacak. Bakın, komisyon üyesi iktidar partisi milletvekillerinin yazdıkları Komisyon raporunu bile incelediğinizde içindeki bilgi ve belgeler bile yeterli kanaate sahip olmanıza yetiyor. En azından bunu okumanızı bekliyorum. İradenizi başkasına kullandırmayın bu kadar açık şekilde. Tehditlere, baskılara, telkinlere boyun eğmeyin. İnanın ileride, "Ya bir koltuk uğruna bunlar değer miydi?" sorusunu kendinize sorarsınız. Ben sizden bunu istirham ediyorum. Niçin sizin iradenizi Beştepe'deki, kaçak saraydaki zatımuhterem kendi iradesi gibi kullansın. Niye sizin iradenizi her daim cebinde hissetsin. Ya bir özgür iradenizi ortaya koyun, yanlışa yanlış deyin. Bu işin bir de vicdani boyutu var.

ALİ TURAN (Sivas) - Başkanım, siz müdahale eder misiniz, biz müdahale edelim mi?

BAŞKAN - Hayır, söz isteyin, cevap hakkınızı kullanın.

ALİ TURAN (Sivas) - Ama olmaz ki yani!

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Şimdi, arkadaşlar, o yüzden iradenizi bence gasbettirmeyin, başkasına da kullandırmayın. Vatandaş size özgür iradenizi ortaya koyun diye de oy verdi buraya gönderdi. Şimdi, bakın, iradenizi gasbederek birileri yolsuzluk yapmış, yanlış yapmış insanları aklamanızı sağlıyor. Yani sizin iradeniz gasbedilerek Türkiye'deki hırsızlıkların üzeri örtülüyor, hırsızlar aklanıyor. Yarın, yine aynı güçler sizin iradenizi gasbederek, "O parmağınızı kaldırın." diyerek belki ülkenin bölünmesine yol açacak süreci de size aklatmaya çalışacaklar. Buna izin vermeyin.

Şimdi, çözüm süreci adı altında bir süreç yürütüyorsunuz. Hani o tabiri kullanmak istemiyorum da, o çomağı tam ortasından tutmuşsunuz. Bir adım ileri atsanız sıkıntı yaşayacaksınız, yerinizde kalsanız kalamazsınız çünkü Kandil sizi tehdit ediyor, geri adım atmaya kalksanız başka sonuçlar ortaya çıkacak kaygınız var. Gerçekten, kendinizi çok zor duruma düşürdünüz, ülkeyi de çok zor duruma düşürdünüz. Kendinizi zor duruma düşürmeniz, o sizin probleminiz de ülkeyi de zor duruma düşürdünüz. Öyle bir noktadasınız ki şimdi çözüm sürecinde, seçime kadar bir şey yapmak lazım, 15 nisan diye tarih veriyor terör örgütü size, "15 nisana kadar bu iş çözüldü, çözüldü. Çözülmedi, o zaman ben kendi yöntemlerimle çözerim." diyor, tehdit ediyor Hükûmetinizi. "Bu noktada kalsak." diyorsunuz, "Hayır bu noktada kalamaz, şu tarihe kadar adım attınız, attınız, atmadınız mutabık kaldığımız konuları kamuoyuna açıklarım." diye tehdit ediyor sizi ve onların verdiği tarih de sona ermeden, her nedense Hükûmetiniz onların istediği adımı muhakkak atıyor. Çok önemli şeyler var ki mutabık kalınan, değil mi Özcan Hocam? Çok korkuyorsunuz bunların açıklanmasından.

Şimdi, yarın öbür gün bu süreç bizim endişe ettiğimiz şekilde sonuçlanırsa, bu terör örgütü lideri bu sürecin sonunda cezaevinden çıkarsa, özgür kalırsa inanın ve bunu sizin parmaklarınızla sağlamaya çalışırlarsa, herhâlde, ben, dönüp otuz yıl sonra sizi Ankara'ya gönderen insanların gözünün içine bakabileceğiniz kanaatinde değilim, bu sizi ömür boyu rahatsız edecektir. O yüzden, ben yol yakınken her iki konuda da sizi uyarıyorum, önümüzdeki hafta oylama yapılacak, gerçek anlamda milletin vekili olduğunuzu göstermenin, kamuoyuna bunu anlatmanın tam da zamanı. Vicdanınıza kulak verin, ona göre kararınızı verin, oyunuzu kullanın ve Türkiye'de gerçek anlamda bir devrin, bir devirde yaşanan yolsuzlukların ortaya çıkmasına vesile olun. Sizin için de şu fırsattır: Kamuoyu, bu yanlışları yapanları aklamaya çalıştığınız için siz de ortakmışsınız gibi bir algı yaratıyor. Bence kullanacağınız oylarla bu eski bakanları Yüce Divana göndererek bir anlamda "Bu işlerin içinde AK PARTİ milletvekilleri olarak biz yokuz." deme şansını yakalayın, ben sizden bunu istirham ediyorum.

Bir de arkadaşlar, hadi biz muhalefet partisiyiz, bize bilgi vermiyorlar da sizin de haberiniz olmayan bir süreç yaşanıyor şu anda. Siz "Büyüklerimiz iyi bilir." diyorsunuz belki, "Onlar ne derse, ne yaparsa yanlış yapmazlar." Ya, nasıl bir süreç yürütülüyor hiç merak etmiyor musunuz? Sizin güvenoyu verdiğiniz Hükûmet tarafından yürütülüyor bu süreç, hiç mi merak etmiyorsunuz? Gerçekten rahatsız olmuyor musunuz veya sormuyor musunuz sayın bakanlara kapalı kapılar ardında "Ya, gerçekten ne oluyor, nereye doğru gidiyoruz?" diye? Arkadaşlar, en geç iki üç ay sonra ortaya çıkacak neler konuşuldu, neler görüşüldü ve bu ortaya çıkacak sonuçlardan çoğunuz da rahatsız olacaksınız, vicdanen de rahatsız olacaksınız. Kendi seçim bölgelerinizdeki seçmen rahatsız olacak ve bu rahatsızlığı sizi de rahatsız edecek. Gerçekten, hiç merak edip sormadınız mı?

Bütünü üzerine yaptığım değerlendirmede de söylemiştim, burada da tekrar etmek istiyorum. Bu yasa gerçekten ülkenin hayrına bir yasa değil, bu yasa gerçekten yapılmakta olan şer bir işin sonuçlarını ortadan kaldırmak için veya etkisini azaltmak için çıkartılmış bir yasa gibi duruyor. Yol yakınken, bence Sayın Ali Serindağ'ın, grup sözcümüzün önerdiği gibi bu yasa görüşmelerini burada bitirelim, 25'inci Dönemde görev alacak arkadaşlarımız otursunlar, daha teknik bakarak olaya, daha ciddi bakarak, daha uzun süre çalışarak bu yasanın o zaman çıkıp çıkmayacağına karar versinler diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.