| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu d)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2018 |
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığının çok değerli mensupları, basın temsilcileri; hepinizi selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
Sayın Bakan, Ahıska Türklerinden söz ettiniz, sağ olun. Bugün Ahıska Türklerinin Stalin emriyle sürgüne gönderildikleri günün yıldönümü, bunu belirtmek istedim.
Efendim, Türkiye'nin büyüklüğüne yakışan dış politika; demokratik, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı, hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen olduğu ve elbette ulusal çıkarları esas alan bir devletin dış politikası olmalıdır. Oysa, maalesef, bu değerlerden hayli uzaklaşılmıştır, hatta son dönemde bu değerlerden uzaklaşan bazı yabancı ortaklarımıza kötü emsal olduğumuz dahi söylenebilir.
Bizim demokrasimizle birlikte dış politikamız da altüst olmuş, ulusal çıkar anlayışımız rotasından çıkmıştır. Elbette çok söylendi, Türkiye kolay bir coğrafyada bulunmamaktadır. Elbette veriler, dengeler, sınamalar durağan değildir. Ama, bu coğrafya yüzyıllardan beri bildiğimiz, hafızamıza ve arşivimize yerleşmiş bir coğrafyadır. Hafızamızda bu coğrafyada neyin yapılması, neyin yapılmaması, kiminle nasıl hareket edilmesi gerektiğine dair bilgi mevcuttur. Bu bilgiyi en etkin tarzda kullanacak akıl da vardır. Sadece coğrafyamızda değil, dünyaya nasıl bakılması gerektiği hakkında yeterliden öte birikime ve akla sahip olduğumuza hiçbir şüphe yoktur.
Ne yazık ki on altı yıllık iktidar demokrasiye olduğu gibi, dış politikaya da özellikle son sekiz, dokuz yıldır çok farklı bir zihniyetle yaklaşmış, âdeta dünyayı yeniden keşfetmek istemiştir. Cumhuriyetin dış politikasının temel referansları terk edilmiş, ümmet referansları öne çıkabilmiştir. Bu politikada hayal, ölçüsüz tarzda iç siyaset ve hiç muteber olmayan grup ve anlayışların fikirleri, kâh melun FETÖ'nün görüşleri kâh İhvan referansları etkili olabilmiştir.
Son sekiz dokuz yılın sonuçları hazindir. Türkiye bu süre zarfında dış politikanın varlık nedenini ve temel hedeflerini oluşturan ulusal güvenlik çıkarlarıyla ekonomik ve ticari çıkarlarının azamileştirilmesi, ülke itibarının arttırılması bakımından başarısız olmuştur. Bunun aksini ifade eden bir muhasebe inandırıcı olmaz. Artık büyük vizyon, tanzim eden ülke, küresel aktör olma iddiaları çok geride kalmıştır. Şimdi, dış politikamızın, uluslararası ilişkiler yaklaşımımızın ürettiği birçok ciddi sınamayla, sorunla, risk ve tehditle karşı karşıyayız.
Bütün bu gelişmeler bir veya iki bedbaht olayla izah edilebilir mi? Örneğin, ülkemize ağır maliyeti besbelli, yarattığı risk ve tehditlerin muhtemel sonuçları ise belirsiz olan Suriye krizinin başından beri yapılan hatalar, dış politikamızı bu denli deforme etmiş olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Bu durum, bir zihniyetin, temeldeki yanlış duruşun ürünüdür. Ve esasen, Suriye'yle ilgili olarak üst üste yapılan hatalarda bizatihi bu zihniyetin ve tutumun belirleyiciliği vardır. Bu zihniyet Türkiye'ye içeride de dışarıda da çok zarar verdi. Hataların neticelerinin yarattığı tehditlerin, tahribatın, kısmen denetim altına alınması için katlanılan maliyet de her defasında ve her açıdan çok yüksek oldu. Bugün bu gidişatı onarma gayreti söz konusu. Yani yanlış politikalardan ders çıkartıldığı, yeni bir yaklaşım benimsendiği gibi bir izlenim yaratılıyor, makul bir profil çizme gayreti seziliyor; ulusal çıkar, millî menfaat kavramı daha sık telaffuz ediliyor. Sayın Millî Savunma Bakanı da bu zeminde yaptığı konuşmalarda böyle bir izlenim yansıttı. Sayın Bakan, sizin konuşmanız da benzer bir intiba veriyor. Bu çizginin somut ve kalıcı bir tutuma dönüşmesini elbette temenni ederiz. Ancak, geçmiş deneyimler, ikircikli tutumlar, tezatlar bu konuda iyimserliğe sevk etmiyor. Tutarlı dış politikada kurumsal geleneklerin korunması çok önemlidir. Sebat ve devamlılık olmazsa olmazlardır. Rastgele dış politika üretilemez, konuşulamaz.
Jeostratejik dengelerde ülkelerin iç siyasi yapılarında, kısaca uluslararası ilişkilerin bütününde bir süreden beri uç veren değişikliklerin hızlandığı bu dönemde yeni sınamalar karşısında Türkiye'nin dış politikasının yeniden sağlığına kavuşması da kendi başına bir sınamadır. Kaldı ki nesnel veriler Türkiye'nin stratejik öneminin daha da arttığına işaret etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'nin, coğrafi konumunun getirdiği sorumlulukların ve sağladığı geniş olanakların farkındalığı içinde hareket etmesi, yeni ortaya çıkan sınamalarla ortak mücadele yollarının bulunması için inisiyatif alması, uluslararası normların -bunun altını çiziyorum- ve ilkelerin savunulması yoluyla küresel düzeydeki konumunu, itibarını onararak pekiştirmesi gerekmektedir. Kısaca, değişen koşullarda Türkiye'nin dış politikasının sahici anlamda normalleşmesi icap etmektedir. Bu siyasi irade ortaya konulabildiği ve korunabildiği takdirde Türkiye'nin en iyi yetişmiş ve mükemmelen kurumsallaşmış kadrolarından biri olan Dışişleri Bakanlığı kadrosu gerekli tasarlamayı ve uygulamayı eminim en iyi şekilde gerçekleştirebilecektir. Bu kadroya ve kuruma yeni düzenlemelerle zarar verilmemesi gerekir; bu, çok önemli bir noktadır ve buna azami ölçüde özen gösterilmelidir.
Sayın Başkan, ifade edilecek birçok husus var ancak zamanı istismar etmemek adına Sayın Bakana yönelik sorularıma geçiyorum.
Önümüzdeki dönemde ABD ile Rusya arasında yeniden bir yakınlaşma yaşanacağına dair müphem de olsa bazı ipuçları mevcut. Bunun ulusal güvenliğimize hizmet edecek şekilde, Suriye zemininde harekete geçmesi imkânını yoklayacak bir inisiyatif almayı öngörür müsünüz?
Sayın Cumhurbaşkanı Le Figaro gazetesindeki makalesinde Türkiye'nin Orta Doğu coğrafyasında demokratik ve özgürlükçü yönetimleri destekleyeceğini ifade etmiştir. Bu destek, Suriye ve başka bir ölçekte Mısır örneklerinde olduğu gibi, çıkarlarımız aleyhine sonuç vermeyecek şekilde tasarlanacak ise elbette saygıdeğerdir fakat bu konuda inandırıcı olabilmek için önce Türkiye'nin yeniden hiç değilse Kopenhag Kriterlerine doğru yönlendirilmesi gerekmez mi?
Son on altı yılda Filistinli kardeşlerimizin, ayrıca en acıklı durumda olan Gazzeli kardeşlerimizin koşulları iyileşti mi, ağırlaştı mı? Bu sorunun çözümü ufkunda Türkiye'nin konumu ilerledi mi, geriledi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sezgin, toparlayın lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Tamam efendim.
Sayın Bakan, Yunanistan Başbakanı Çipras'ın 9 Kasım günü Ege'de karasuları ve Akdeniz'de enerji kaynakları konusundaki beyanlarına dair bakanlık açıklaması ötesinde paylaşabileceğiniz hususlar var mı?
Diğer sorularımı bir sonraki aşamaya saklıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.