KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli komisyonumuzun üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.

Sayın Bakan, biz, tabii, sizin konuşmanız üzerine biraz hazırlık yapıyoruz işin doğrusu. Çünkü bu dönemin çok önemli bir özelliği var. Bu dönemin en önemli özelliği bilgiye ulaşamamak. Bilgiye ulaşamadığınız zaman lehte de aleyhte de yorumlarınız sağlıklı olmuyor. Bunu dün de gördük. İki tane Türkiye oluyor galiba: Biri A Haberi izleyenlerin Türkiyesi, bir de izlemeyenlerin Türkiyesi. İkisinde de yanlışlar oluyor dolayısıyla sağlıklı bir ortam olmadığı için.

Türkiye'nin dış işlerinin de diğer konuların da en önemli sorunu şu Sayın Bakan: Konuşamıyoruz, toplumun hiçbir kesimi konuşamıyor. Bakın, niçin Suriye'deyiz, niçin? Çünkü Türkiye bu konuyu konuşmadı. Türkiye kendi sorunlarını konuşamayan bir eve benziyor. Konuşamadığımız zaman, bu sorunları çözemeyiz ve yeniliriz ve yeniliyoruz.

Şimdi, gerçekten sizi dinlediğimizde bir -bazılarının deyimiyle- "dream politics", bir de reeli var bu işin. Yani bu nedenle bugünkü Türkiye, sorunlarını konuşamayan, buna dış politika özellikle dâhil ve yorumlamayan, yorumlayamayan, doğru çözümler bulamayan bir Türkiye oluyor. Doğru şeyler de var. Güzel şeyleri de göremiyoruz bu sefer. Mesela biz bu süreçte millî politikaya dair bütçeleri onayladık, MİT gibi, Millî Savunma gibi. Genel Kurulda da onaylayacağız.

Mesela sizin konuşmanızda çok güzel bir şey var Avrupa Birliği konusunda. "Her türlü engele rağmen en önemli stratejik hedeflerimizden biridir." diyorsunuz. Sonuna kadar destekliyoruz ama lütfen bunun arkasında duralım.

Sayın Bakanım, Türkiye bu coğrafyaya yeni taşınmadı, komşularımız da on yıllık kiracılar değil. Türkiye bu sorunları çözerek geldi. Ama sanki bu sorunlar son beş altı yılda çıkmış da Türkiye bu coğrafyaya yeni taşınmış gibi bir imajla bunların altından kalkamayız. Bakın, Türkiye'nin temel sorunu şöyle bir şey galiba: 2010'larda başlayan bir politika var. Bu politika maalesef geçmiş dönemin Başbakanının liderlik yaptığı bir politika, Sayın Davutoğlu'nun ve bu politikayı yapanlar yaşadıkları coğrafyayı ve yaşadıkları çağı kavrayamamış kadrolar. Gerçekten de bütün politikalar, bu anlamda özellikle Orta Doğu politikaları Türkiye'nin tarihî kodlarından kopuk. Ve kendisiyle ilgili- çok özür dileyerek söylüyorum- "Küçük Enver" yakıştırmaları çok yanlış da değil maliyetleri açısından baktığımızda. Bunları bir gün konuşacağız, Türkiye elbette ki konuşacak; bugün konuşamamamız bunların olmadığı anlamına gelmiyor.

Bakın, sadece Dışişleri ekibinin ve Orta Doğu politikamızın Türkiye'ye maliyeti hane başına 7 bin dolar olarak konuşuluyor. Yani biz esasında sıfır sorun politikasıyla geldiğimiz yerden dönmeseydik, elbette ki bütün şartları biz belirlemedik. Sizin de bu dönemde, bakanlığınız döneminde bunları bir toparlama sürecine liderlik yaptığınızı düşünüyoruz, bunu da gözlemliyoruz. Ama çok ciddi bir maliyet içerisine girdik, prestijimizde maddi ve manevi bir maliyet yükleniyoruz ve marka değerimiz gerçekten düşüyor. Mesela birkaç parça olayı sizinle paylaşmak istiyorum ve samimiyetle sormak istiyorum.

Kaşıkçı cinayetinin Türkiye'de olabilmesi, işlenebilmesi, buna cesaret edenler açısından düşündürücüdür ve ülkemiz için de çok küçük düşürücüdür. Bakın, biz bir cumhurbaşkanını davet ettik, ülkenin bir eski cumhurbaşkanını; bu nedenle davetinden vazgeçti. Yani Kaşıkçı olayının Türkiye'de gerçekleşmesi gerçekten Türkiye'nin imajını çok zedelemiştir.

Bu anlamda, bir başka konuyu sormak istiyorum ve bunu samimiyetle sormak istiyorum, özellikle de Amerikan ilişkilerinde Rıza Sarraf'ı sormak istiyorum. Yani gerçekten bu şahıs bir iş adamı... Zaman zaman Türkiye'yi yöneten kadronun fotoğrafında gördük biz bunu, zaman zaman yine iktidar tarafının yayın organlarında hain olarak gördük, zaman zaman kahraman olarak gördük. Nedir burada gerçek fotoğraf? Ve en son bizim bir arkadaşımız bunun eski eşinin özel bir güvenlik içerisinde VIP'ten Amerika'ya uğurlandığına şahit oldu. Nedir gerçekten, samimi olarak Rıza Sarraf'ın Türk dış politikasında Amerika'yla ilişkiler içerisindeki yeri, rolü nedir? Bunu samimiyetle öğrenmek istiyoruz. Türk politikacıları olarak da buna hakkımızın olduğunu düşünüyoruz.

Bir başka konu: Ben Sayın Bekaroğlu'na katılıyorum, bu konuşmanızda Uygurlar bir cümle olarak geçmiş. Bakın, Uygurlar hem insan olarak şu an dünyanın faciasıdır, Müslüman olarak dünyanın faciasıdır ve Türk olarak dünyanın faciasıdır. Bunu biz kurban edemeyiz. Biz buna sahip çıkmak zorundayız. Bunun bu kadar bir satırla yer almasının, doğrusu diğer iyi yaptıklarınızı da özellikle coğrafyamızda, Balkanlarda ve Orta Asya'da yaptıklarınızı da gölgeleme etkisi söz konusudur.

Mesela İdlib Mutabakatı'na saygılıyız şimdilik kaydıyla, ancak ağır silahların nereye gittiği, teröristlerin nereye gidecekleri, zaman zaman alevlenen çatışmalar konusunda da ciddi endişelerimiz var. Başka bir şey daha sormak istiyorum; geçmiş zaman ama biz de yeni siyasetçiyiz: Mesela PKK ile Oslo görüşmelerinde Dışişlerinin bir etkisi var mıdır, bir katkısı var mıdır? Dışişlerinin burada bir rolü olmuş mudur? Peşmergenin Suriye'ye geçişinde ve bugün Kuzey Suriye'deki yapılanmada Dışişlerinin bilgisi olmuş mudur? Bu soruları da lütfen samimi bir politikacının soruları olarak alın ve cevaplamanızı rica edeceğim.

Özellikle Kuzey Suriye, Irak ve Orta Doğu ekseninde Filistin'e tekrar gelmemiz gerekiyorsa Filistin on beş yılın gerisinde, bugünkü manzara bu. Biz Türkiye olarak maalesef, 2010'lardan sonra komşularımızın iç sorunlarının bir parçası hâline geldik ve bu bizi Orta Doğu'nun sıkıntıları içerisine çekti. Bir toparlanma dönemi olduğunu düşünmek istiyoruz ve çok hızlı bir şekilde Türkiye'nin bu Suriye meselesiyle beraber, Orta Doğu politikalarından çıkarak yine, Avrupa Birliği sürecinde... Çok doğru bir teşhis koydunuz, çok doğru, son çeyrek yüzyılın realitesidir; zenginlik doğuya kayıyor, dünyanın merkezi Çin Denizi'ne doğru kayıyor. Türkiye elbette buradaki yerini hızla almalıdır ve büyük bir avantajdır, Türkiye'nin zenginleşmesine ve güçlenmesine çok büyük katkı koyacaktır ama bu, kendi yanlışlarımızla oluşturduğumuz sıkıntıları çabuk çözmemiz gerektiği mecburiyetini de ortaya koymaktadır.

Suriye'de yapılması gereken hızla bu meselenin çözümü ve bizdeki misafirlerin Suriye'ye intikalidir. Bakın, demografik yapımızı değiştiriyor ve demografik yapının dışında çok ciddi asayiş problemleri oluşacak ve eğer bunları çözmeden giderseniz çok iyi hatırlanmayacaksınız, iyi yaptıklarınız da heba olup gidecektir.

Bir de bir şeyi daha iktisatçı olarak söylemek istiyorum. Esasında bizim dış politikamızın merkezine "ekonomik coğrafya" diye bir kavram koymamız lazım ve dış politikayı bunun etrafında örmemiz lazım. Bu "ekonomik coğrafya" kavramını çok uzun süredir garip bir siyasi kimlik ve hareket olarak söylüyoruz ama bu "ekonomik coğrafya" kavramı bugünün kavramıdır, son çeyrek yüzyılın. Ya, bu sadece Türkiye ekonomik menfaatlerini gözetir demek değildir, bunu siz çok daha iyi algılarsınız. Bunun etrafında örülmüş çağdaş ve Türkiye'ye yakışır bir dış politikayı yürütebilecek kadrolarımız var, bugünkü kadrolarınızla yürütebilirsiniz. Mesele bu eksene geçmektir.

Teşekkür ederim.