| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu d)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2018 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bütçenin bütünü üzerinde de bunu söyledim, bütçeler bir ülkenin vicdanıdır. Biz, burada, belki soğuk rakamlardan bahsediyoruz ama siz bir bütçe getirdiniz, oradaki her 1 lirayı yoksullar ödüyor, vergilerimizden ödüyoruz hep beraber, size emanet ediyoruz ve sizin bütün vatandaşlarımızın hayrına politikalar yapmanızı bekliyoruz ve bu yönde de hesap soruyoruz size, diyoruz ki: "Benim vergilerimle, kullandığınız vergilerle dış politikada, iç politikada hepimizin hayrına politikalar ortaya koyun." ama maalesef... Bakın, sizin 4'üncü bütçeniz, ben size 4'üncü kez konuşuyorum, hep istedim ki daha barışçı bütçeler buraya gelsin, hepimizi kucaklayan, hepimizi kapsayan bütçeler buraya gelsin ama maalesef dördüncü yılında, tekrar sizden de vicdansız ve adaletsiz bir bütçe gördük.
Bakın, bütçeniz güvenlikçi bakışa hapsolmuş bir bütçe. Siz diyorsunuz ki: "Latin Amerika'ya şunu açıyoruz, Afrika'da bunu açıyoruz, Uzak Doğu'da bunları yapıyoruz." ama mum herhâlde dibini ışıtmıyor. Türkiye'de ciddi bir kamplaşma, kutuplaşma var. Bölgemizde hâlâ sönmemiş bir Suriye yangını var. Buna nasıl merhem olacağımıza, nasıl bu yangını söndüreceğimize dair bir vizyon ortaya koyamadınız. Neden? Çünkü, bütçe, olduğu gibi sizin bakışınızda, Bakanlığınızın bakışı da...
Sayın Başkan, bir uğultu var. Siz te telefonla konuşuyorsunuz. Neyse...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz sizi dinliyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sizin Bakanlığınızın bakışı da maalesef tekrar tekçi bakışa hapsolmuş bir bakış.
Bakın "soydaşlarımız" diye tekrarladınız. Üç bütçedir size söylüyorum: Bir dışişleri bakanının, bir başbakanın, bir cumhurbaşkanın, bir devletin soydaşları olmaz. Sizin olabilir şahsen, benim olabilir, benim soydaşlarım var, sizin soydaşlarınız var, Erol Bey'in, Hişyar Bey'in veya diğer arkadaşlarımızın, hepimizin soydaşları var ama bir ülkenin vatandaşları olur, bir dışişleri bakanının da vatandaşları olur.
Sayın Bakan, ben, sizin koltuğunuzda oturabilirim değil mi bir gün, seçiliriz, ederiz. Siyaset yapıyoruz, değil mi? Ben, sizin koltuğunuzda otursam desem ki: "Ben, soydaşlarıma şunları yapacağım, işte Los Angeles'teki soydaşlarıma bunu yapacağım, Paris'teki soydaşlarıma bunu yapacağım." Siz ne hissedersiniz? "Ya, bir ülkenin dışişleri bakanı 'soydaş' der mi?" dersiniz.
Bakın, sizin koltuğunuzda bir zamanlar bir Ermeni oturuyordu Sayın Bakan. Memleketin Hariciye Nazırı Kapriyel Noradunkyan'dı, biliyorsunuz. Pek çok müsteşar oldu Ermeni, pek çok sefir oldu, büyükelçi oldu, Sırp da oldu, başka milletlerden de oldu; hiçbiri "soydaş" demedi. Ne zaman soydaş bakışı başladı? Tekçi anlayışa savrulduğumuz o 1920'lerde, 1930'larda, 1940'larda bu anlayış bize yapıştı. Ondan sonra "makbul vatandaş" tanımı yapıldı. Toplumun çeşitli kesimleri bunun gadrine uğradı, mütedeyyin kesim dâhil buna. 1998'lerde, 28 Şubatlarda neler olduğunu biliyoruz. 2007'lerde neler olduğunu biliyoruz. Siz de gadrine uğradınız, ben de, diğerleri de uğradı, hepimiz uğradık ama sonunda baktığımızda geldiğimiz yer, tekrar dön dolaş -AKP reform yapacaktı, demokrasiye taşıyacaktı ülkeyi, reformcu iddiaları vardı- 1920'lerin, 1930'ların, 1940'ların anlayışı. Maalesef dar bir ideolojiye, dar bir bakışa saplanmış durumdasınız Sayın Bakan. Tek soy var sizin bakışınızda maalesef, tek din var. Bakın "Diyanet Ataşeliği" diyorsunuz, "Hizmet veriyoruz." diyorsunuz. Diyanetin içeride olduğu gibi dışarıda da kimlere hizmet verdiği belli. Türkiye'nin oysa vatandaşları...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Akdamar'ın tamiratını yapan bu devlet değil mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Dindaşlarımız" diyorsunuz, "Müslüman kardeşlerimiz" diyorsunuz, oysa bu anlamda hepimizi, herkesi kucaklayan bir bakışa geçmeniz gerekirdi. "Tek dil" diyorsunuz Sayın Bakan. Bakın, bir "call center"ınız var herhâlde, orada Türkçe hizmet veriyorsunuz elbette. "5 dilde daha hizmet veriyoruz." dediniz. Ben baktım dillere, İngilizce, Fransızca, Almanca, Flamanca hizmet veriyorsunuz, Batı dillerinde. Neden Arapça hizmet vermiyorsunuz mesela? Neden Kürtçe, Ermenice, Süryanice hizmet vermiyorsunuz; neden veremiyorsunuz böyle bir şeyi?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Arapça olabilir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya pek çok Kürt vatandaşımız Kürtçe'nin dışında dil bilmiyor veya yurt dışındaki Ermeniler, Süryaniler, Kürtler, Araplar yani neden bu dillerde hizmet vermeyi düşünmüyorsunuz, böyle bir açılım yapmıyorsunuz? Çünkü tek dil bakışınız var. Bir de Batı dilleri, onlar makbul diller çünkü; yalnızca Batı dilleri makbul diller, Türkiye'nin dilleri makbul diller değiller.
Tekçi bir tarih anlayışınız var. Az önce sayın vekilim, iPhone'unu kıran vekilim dedi ki "Romalı onlar, Romalı." Uganda'da o kıyafeti giyenler için. Oysa onlar Çanakkaleliydi biliyor musunuz sayın vekilim. Hani Truva Çanakkale'de, Türkiye toprakları içinde.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Senin Ermeniliğine bir lafım yok ki.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ve bir zamanlar, birkaç bin yıl önce onlar belki senin dedendi, senin dedelerinin dedesinin dedesiydi.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Senin deden, benim dedem değil.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Dedelerinin dedesinin dedesiydi yani Çanakkaleliydi, Çanakkaleliydi efendim onlar ve Çanakkaleli birisi Türkiye'de bakın, bu yılı...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Problem yapan sensin bu arada, bak.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, dinleyin lütfen.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Dinleyeceğiz de yakışmıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bu yılı Türkiye Cumhuriyeti devleti Truva Yılı ilan etmedi mi? Bu yılı Türkiye Cumhuriyeti devleti Truva Yılı ilan etti. Ya şimdi bir büyükelçi de Truva Yılı ilan edilmiş...
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - 29 Ekimi mi buldu?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu toprakların bir değeri. Ya Truva da bizim diyemiyor muyuz, Urartu da bizim diyemiyor muyuz, Roma da bizim diyemiyor muyuz, Osmanlı da Selçuklu da hepsi bizim diyemiyor muyuz? Bunların hepsi bizim dedelerimiz, atalarımız, hepimiz o köklerden geldik. Bazıları tabii ki Orta Asya'dan geldi ama bu toprakların da halkları vardı. Binlerce yıllık kadim bir gelenekten geliyoruz. Hitit de bizim diyoruz. Bütün bu tarih anlayışını kucaklayan ve bu mirasın torunlarıyız bizler, bu mirası sahiplenmeliyiz elbette ama siz ne yaptınız? Büyükelçiyi görevden aldınız.
Sayın Başkan, Sayın Bakan; Türkiye bu anlayışla...
(Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz. Müsaade edin ya, Sayın Paylan da kendi düşüncelerini söylüyor. Ben de katılmıyorum, 29 Ekim kutlamasında ne işi var ama söylüyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, oradan katılmıyorum diyemezsiniz, oraya inin lütfen.
BAŞKAN - Yok ya, düşüncenize katılmayabilirim canım, bunda bir şey yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, oradan diyemezsiniz.
BAŞKAN - Canım yönetimimde bir adaletsizlik görürseniz onu söylerseniz yani.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Oradan diyemezsiniz, o adaletsiz; oradan diyemezsiniz, oradan dersiniz.
BAŞKAN - Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, Türkiye hikâyesini kaybetmiştir maalesef. Hani AKP bir iddia ortaya koymuştu, demokratikleştireceğiz, şu bu ama bakın, hikâyeyi kaybettiğiniz için en çok siz çekiyorsunuz. Vallahi yaşlanmışsınız biliyor musunuz. En çok siz çekiyorsunuz. En çok siz çekiyorsunuz, neden biliyor musunuz? Bakın, Türkiye nasıl görülüyor dışarıdan? İçeride A Haber şahane gösteriyor her şeyi, muhteşem; dışarıda da dış mihraklar var diye gösteriyor. O düşman, bu düşman, Amerika düşman, dış mihraklar, bilmem ne, iç mihraklar diye bir retorik tutturmuşsunuz ama dünyada işlemiyor değil mi Sayın Bakan? Yani gittiğiniz zaman dışarıda hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri, özgürlük alanlarının daralması karşınıza çıkıyor değil mi Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Pastör Brunson karşınıza çıktı değil mi Sayın Bakan? İki yıldır boşu boşuna içeride tutulduğu ortaya çıktı.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Nasıl boşu boşuna tutuldu, ceza aldı ya.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tabii ki. Çünkü gizli tanıklar, o sözde gizli tanıklar "Efendim ben bilmiyorum, görmedim." dediler ve bir gece önceden karar verildi, özel uçak getirildi...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Doğru değil, yalan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Efendim, özel uçak geldi, onu açıklayın.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Doğru değil.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Özel uçak geldi ve özel uçağa bindi gitti. "Al papazı, ver papazı" mantığı Türkiye'yi hukuk devleti, hukukun üstünlüğü endeksinde ülkemizi 113 ülke içinde 103'üncü duruma getirdi. Bunu anlatamazsınız. "Al papazı, ver papazı." dedikten sonra "Bağımsız yargı karar verdi, uçak da orada hazırdı." buna kimse inanmıyor, dünya da inanmıyor. Bakın "Terörist." dediniz, "Ajan." dediniz, ondan sonra özel uçağa binip gitti. Aynı Deniz Yücel gibi, Binali Yıldırım açıkladı "Bugünlerde bırakılır." dendi, Deniz Yücel'in de ne hikmetse özel uçağı hazırdı Sayın Bakan.
Bakın, Süleyman Soylu'nun tavırları karşınıza çıkıyor değil mi, Sayın Süleyman Soylu'nun? Cumartesi Annelerini yerlerde...
BAŞKAN - Sayın Soylu'ya yarın söylersin onu, arkasından niye konuşuyorsun!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, karşısına çıkıyor, dışarıda çıkıyor. Cumartesi Annelerini yerlerde sürüklemesi çıkıyor değil mi; New York Times'ta, Washington Post'ta manşet oluyor. Yedi yıl önce Cumhurbaşkanının kabul ettiği "Acınız acımızdır." dediği Cumartesi Anneleri yerlerde sürüklendi Sayın Bakan bu ülkede, sizin karşınıza çıkıyor. Sonra Osman Kavala karşınıza çıkıyor değil mi Sayın Bakan, Osman Kavala demiyorlar mı size? Diyorlar, diyorlar Sayın Bakan, biliyoruz. Bir yıldır iddianame görmedi Osman Kavala, bakın, bir yıldır -darbeciymiş, şuymuş buymuş- bir yıldır iddianame görmedi, Osman Kavala içeride yatıyor. Selahattin Demirtaş karşınıza çıkıyor değil mi? Bir siyasetçi yalnızca siyasi iddialarını ortaya koyduğu için iki yıldır içeride hapis, rehin; bu karşınıza çıkıyor değil mi Sayın Bakan? Leyla Güven milletvekilimiz, açlık grevinde. Aynı Enis Berberoğlu'nun durumunda. Yani Enis Berberoğlu bırakıldı, Leyla Güven içeride. Bu ayrımcılıklar, bu hukuksuzluklar karşınıza çıkıyor değil mi Sayın Bakan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlar mısınız?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tabii.
Basın özgürlüğü karşınıza çıkıyor değil mi Sayın Bakan, ifade özgürlüğü karşınıza çıkıyor değil mi? "Kopenhag Kriterleri" diyorlar size. Bakın siz diyorsunuz ki: "Ben gümrük birliğinin genişlemesini istiyorum, ben vize serbestisi istiyorum." Sayın Bakan, ben de astronot olmak istiyorum; hadi buyurun, ben de astronot olmak istiyorum. Ama bunun şartları var, hukukları var, Kopenhag Kriterleri var, özgürlük alanının genişletilmesi var. Ne yapıyorsunuz reform izleme grubu olarak? Yüz yirmi gün geçti, bir program ortaya koyabildiniz mi? Normalleşme, demokratikleşme, olağanlaşma anlamında ortada hiçbir şey yok, oysa siz "Vize serbestisi, gümrük birliği genişlemesi" olmaz ki. Avrupa Parlamentosu bugün rapor açıkladı "Türkiye'yle artık müzakereler inandırıcılığını kaybetmiştir." diyor. Çıpa kayıyor Sayın Bakan. O çıpa oradan kayarsa hepimiz kaybederiz. Hep beraber normalleşmeye, olağanlaşmaya, demokratikleşmeye dönmemiz lazım. Suriye meselesindeki çözüm içerideki normalleşmede. Bakın, burada Ermeni'yiz, Türk'üz, Kürt'üz, hep beraber konuşuyoruz değil mi, bir hukuk bulmuşuz. Önce birbirimize sarılacağız. Birlikte demokratik bir Türkiye oluşturacağız. Birlikte Suriye'ye de model olabileceğiz.
Bakın, Suriye'de, sonuç olarak burada başka türlü anlatılıyor ama -hafızayıbeşer nisyanla maluldür- daha üç yıl önce Asya Abdullah, Salih Müslim burada değil miydi Sayın Bakan? Ne konuşuyorduk onlarla? Suriye'nin demokratik çözümünü konuşuyorduk, muhatabımız onlardı. Suriye'de eşitlik çerçevesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlar mısınız lütfen.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Toparlayacağım da bir kaynama oldu efendim.
BAŞKAN - Kaynamıyor, kaynamıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Suriye'de demokratik bir çözüm konuşuyordunuz Salih Müslim'le, Asya Abdullah'la; oysa ne oldu? Üç yıldır düşman, terörist. Ne oldu? ABD ile Rusya'nın at alanına döndü Suriye. Oysa birbirimizi kucaklasak, hinterlandımızı öyle genişletsek ne olur, ne olur yani? Çözemeyeceğimiz neyimiz var, yârin yanağından başka paylaşılmayacak neyimiz var Sayın Bakan? Bütün bunlarla ilgili normalleşme, olağanlaşma adımları bekliyoruz sizden; Suriye politikasında, Türkiye politikasında.
Bakın, Ermenistan politikası Sayın Bakan; biliyorsunuz, Paşinyan iktidara geldi, ya Türkiye'ye diyor ki: "Ön şartsız görüşmelere hazırım." Ama hapsolduğumuz bir alan var, "Efendim, Azeriler yatırım yapıyorlar, Azeriler..."
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Karabağ işgal altında, işgal!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya oysa, bakın, kapı kapalıysa, kapının kapalı olduğu bir komşunuzu etkileyemezsiniz Sayın Bakan, kapı açıksa bir komşunuzu etkileyebilirsiniz. Elbette Karabağ meselesi çözülmeli, elbette Kıbrıs meselesi çözülmeli, bütün meselelerimizi çözmeliyiz ama kapı kapalıyken nasıl çözeceğiz? "Ön şartsız görüşmelere hazırız." diyor.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Yani Karabağ'ı zapt edin, ondan sonra kapıyı açalım öyle mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, son olarak, bakın; Ruhban Okulu neden sizin meseleniz, niye patrik seçimleri sizin meseleniz? Çünkü mütekabiliyet olarak görüyorsunuz bunları. "Efendim, Atina'da cami açılmazsa burada olmaz." Ya biz vatandaşız, biz rehine değiliz, biz bir pazarlık malzemesi olamayız. Önce biz vatandaşımızı yapalım, orayı utandıralım. Ruhban Okulu açılsın, azınlıkların hakları tanınsın. Bunlar bir pazarlık, mütekabiliyet malzemesi yapılmaz. Azınlığa mütekabiliyet olmaz, yabancıya mütekabiliyet olur. Biz yabancı değiliz, bu ülkenin kadim halklarıyız, Osmanlı'yız, Türkiye'yiz, böyle bakıyoruz ve böyle bakılmasını istiyoruz.
Sayın Bakan, bu anlamda, bütün bu çerçevede, Avrupa Birliğiyle ilgili de bir cümle edip bitireceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Avrupa Birliğiyle ilgili neredeyse hiçbir arkadaşımız konuşmadı. Niye? Çünkü hikâye bitti. 2004'te, 2005'te rahmetli Birand giderdi oraya, bir uçak dolusu gazeteciyle giderdi, bir hikâye anlatırdı, büyük bir heyecandı, raporlarda bir kelime fazla, bir kelime eksik büyük bir heyecan yaratırdı ve Türkiye o yıllarda her anlamda iyiye gidiyordu. Şu anlamda yani ekonomik olarak yatırımlar geliyordu, reformlar geliyordu, hepimiz faydalanıyorduk bu reformlardan ama bakın nereye savrulduk. Türkiye yeni bir hikâyeyi yazmalı, bu hikâyeyi önce birlikte yazmalıyız, sonra bütün dünyayı inandırmalıyız, huzur ve refah bundan geçer. Sizin de yaşlanmamanız bundan geçer Sayın Bakan.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.