KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tasarının ikinci bölümünü oluşturan Emniyetle ilgili düzenlemelere ilişkin ilk maddeyi müzakere ediyoruz. Bu madde oldukça uzun bir madde ve çok fazla fıkrayı içerisinde bulunduruyor, 7 fıkradan müteşekkil ancak daha çok unvanların sayılması, hizmet sürelerinin zikredilmesi sebebiyle oldukça uzun. Bu uzun maddenin içerisinde tabii, bazı önemli hususlar da araya serpiştirilmiş gibi. Aslında, bu kanun yapma tekniğiyle buradan sağlıklı bir sonuç almak ve doğru düzgün müzakere etmek mümkün değil. Aradan, dikkatinizi iyi toparlayıp tek tek, satır satır okumak suretiyle bu maddenin anlaşılması mümkün olabiliyor. Bu açıdan, üzerinde çok çalışılması gereken bir madde olduğu aşikâr.

Diğer taraftan, bu tasarıyı hazırlayanlar da bu maddeleri yazarken nasıl yazmışlar, bilmiyorum. Biz, alt komisyonda da bu maddeyle ilgili epey uğraştık ancak sayın valinin ifade ettiği gibi, şu anda esas Komisyon olarak bu maddeyi görüşürken bile hâlâ bu maddedeki hükümlerin bu tasarının diğer bazı bölümlerinde olduğu gibi, bu maddedeki hükümlerle ilgili fikirlerin, kanaatlerin olgunlaştığını söylemek mümkün değil. Bakın, biz bu tasarıyı alt komisyonda görüşürken gördük ki geçici madde olarak düzenlenmesi gereken (4)'üncü fıkranın ek madde olarak düzenlendiği karşımızda. Yani o disiplin cezaları, ceza verme zaman aşımı geçtiği için, aşıldığı için ceza verilemeyenlerle ilgili maddenin geçici madde olması lazım çünkü bu bir dönem yapılacak, uygulanacak ve artık bir işe yaramayacak yani "kullan, at" tarzında bir madde olması lazım. Bu ek madde olarak gelmişti tasarıya, önünüzde orijinali varsa lütfen kontrol edin. Yani böyle bir ayrıntı, buna "ayrıntı" da demek mümkün değil, bu esasa ilişkin bir husus, böyle bir husus atlanmış, dikkat edilmemiş, kaçırılmış gözden, gözden kaçırılmış. Cuma Bey burada olsaydı ona hatırlatacaktım bunu.

BAŞKAN - İyi ki yok.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ama, bize şunu söyledi Sayın Başkanım, dedi ki: "Biz tasarıları partide uzun uzun konuşuyoruz, uzun uzun tartışıyoruz, öyle güzel tartışıyoruz, pişiriyoruz, ondan sonra buraya geliyor, söyleyecek bir sözümüz yok o yüzden." Öyle açıkladı buradaki suskunluğu. Yani Cuma Bey keşke burada olsaydı da "Bunu uzun uzun böyle mi tartıştınız?" diye ona sorsaydım.

BAŞKAN - Canım, yazarken maddenin yeri yanlış konulmuş olabilir, içeriğini tartışıyoruz zaten.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Öyle demesi gerektiği için öyle demiştir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Hayır, Sayın Başkanım, bu sözünüze hiç cevap veremem çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı yetkililerinin sözlerini tevil konusunda o kadar çok uzman var ki zatıaliniz de onlardan birisi olarak zikredeceğiz bundan sonra.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Ama bazı şeyler tevil götürmüyor.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet, dolayısıyla bu tevilinizi de yazdık efendim, umuyorum ki tutanaklara geçmiştir.

Diğer taraftan, bakın, bu tasarının yine bu maddesinin içerisinde açılıp kapanan okullar ve yerine açılan okullar var. Yerine açılan okullara müdür kadrosu ihdas etmeyi unutmuş arkadaşlar yani çünkü daha çok kapatmayla ilgili...

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Odaklandı...

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - ...odaklandıkları için açarken ne yapılacağı hususunda Cuma Bey... İşte, o odada, hangi odaysa bilemiyoruz, ikna odası mıdır, yoksa sağır oda mıdır, başka bir oda mıdır bilmiyoruz ama o odada tartışırken bu hususu da unutmuşlar. Alt komisyonda biz insanlık namına hatırlattık da öyle düzeldi bazıları. Yoksa siyaseten biz bu işleri bırakalım, bunlar gitsin duvara toslasın dememiz lazım normal şartlarda ama biz bile tahammül edemedik bu kadar açık, bariz arızalara.

BAŞKAN - Bir de dersin ki muhalefet olarak hiçbir isteğimiz yerine getirilmiyor.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet, bu noktada da hakkınızı teslim etmek lazım Başkanım.

Şimdi, dolayısıyla bir kere şekil olarak hazırlayanın da üzerinde özen göstermediği bir tasarı, bizim de okurken zorlandığımız bir tasarı ama tasarının esasına ilişkin çok ciddi arızaların olduğunu da ifade etmeliyim.

Sayın Başkanım, tasarının bu maddesi öncelikli olarak emniyette rütbelerde bekleme sürelerini değiştiriyor. Bekleme sürelerini değiştirirken daha çok birinci sınıf emniyet müdürü rütbesindeki şişkinlikten şikâyetle sürelerle oynayıp orayı daha verimli hâle getirme hedefi kabul edilebilir bir hedef ancak burada öyle bir şey yok. Burada, süreler daha da kısaltılıyor ama başka bir şey yapılıyor. Her rütbede bekleme süresini tamamlayamayanlar ya da birinci sınıf emniyet müdürü olduktan belli bir süre sonra emeklilik yolu açılıyor, resen emeklilik yolu açılıyor. Tabii kadrosuzluk vesaire o da ayrı düzenlemeler ama bir başka şey de kanun yürürlüğe girdikten sonra üç ay içerisinde bütün emniyet müdürlerinin o kurul tarafından uygun görülenler dışındaki hepsinin emekliliğe sevk edilmesi söz konusu.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Şimdi onu altı aya çıkarıyorlar.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Şimdi, bu tam bir tasfiye hareketi, bu kadar yetişmiş insanı şu anda atıl olarak bekleyen insanı... Ki biz bunu kabul etmeliyiz hepimiz, bu tasarıyı hazırlarken gerekçelerin arasında belki en doğrusu, en gerçekçisi o insanların atıl olduğu, o kadroları işgal eden personelin atıl olduğu gerekçesi gerçekten hepimizce kabul edilmesi gereken bir gerekçe ve o ataleti ortadan kaldıracak bir düzenlemeye kimsenin de hayır deme imkânı, ihtimali yok ama niyet o değil. Bütün terfilere en az iki tane, üç tane sınav getiriyorsunuz yani yönetmeliğe uygun olarak yapılacak yazılı ve sözlü sınavı kazanmak ya da buna ilave olarak yöneticilikle ilgili hizmet içi eğitimde başarılı olmak. Belli ki orada da bir sınav var. Bütün bunlarda tamamıyla idarenin oradaki polis amirlerine, müdürlerine bir inisiyatif çerçevesinde, bir taraftan emekliliği bir tehdit unsuru gibi bir Demokles kılıcı gibi tepesinde bulundurmak ama öbür taraftan da sınavlarda başarılı olmak diye tavassuta, referansa ya da bugünkü, son dönemdeki moda tabirle ak torpile doğru zorlamak yönlendirmek gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, en az bekleme sürelerinin ya da birinci sınıf emniyet müdürlüğündeki o kadroların sayılarıyla oynamanın asıl gerekçesi kendine has bir emniyet teşkilatı oluşturma arzusu. Şimdi, kendine has bir emniyet teşkilatı oluşturma arzusu diyoruz da zaten emniyet yeterince kendine has olmuş Hükûmet için. Daha evvel buradaki toplantıda yine arz etmiştim Komisyonumuza, İstanbul Zeytinburnu'nda ve İstanbul Bağcılarda Milliyetçi Hareket Partisi ilçe teşkilatları tarafından parti binalarına asılan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ait olan "Hırsızlık babadan oğula geçer, oğuldan babaya geçmez." vecizesiyle "Eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan zengin olmuş, biliniz ki hırsızlıkla..." bilmem nedir diye sözlerini hiçbir yargı kararı olmaksızın bu sözler bir şeyleri çağrıştırıyor kanaatiyle niyet okuma yoluyla polis memurları hukuksuz olarak indirmişlerdir.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Okuma doğru, indirme yanlış.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet.

Dolayısıyla zaten bir kısım polisle ilgili böyle bir tablo zaten ortada, önümüzde. Dolayısıyla siz bu görüntüyü hukuki bir zemine oturtmaya, bu görüntüyü Türkiye Büyük Millet Meclisini de alet etmek suretiyle yasal bir zemine kavuşturmaya çalışıyorsunuz. Bu tasarının arkasındaki gerçek niyetin bu olduğunu lütfen kabul edelim.

Bu polis teşkilatında daha kısa bir süre öncesine kadar herhangi bir sorun yoktu. Bugün üzerinde paralel yapı damgası ya da suçlaması bulunan polis teşkilatıyla ilgili emniyetin içerisinde belli yapılar var ve bu yapılar gayrimeşru işler yapıyorlar, özellikle kamuoyuna mal olmuş, büyük yankı uyandırmış davalarla ilgili polisin ve adliyenin içindeki bazı unsurlar yasa dışı yolları kullanıyorlar, usulsüzlük yapıyorlar diye 17 ve 25 Aralık soruşturmaları öncesinde muhalefet tarafından yapılan eleştirileri ben daha dün gibi hatırlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi belli merkezlerinden o polislere niye iftira atıyorsunuz diye bize karşılık veriliyordu ya da bu tür eleştirilere böyle karşılık veriliyordu. Hatta bir tanesini söyleyeyim. Adalet ve Kalkınma Partisi Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner'in "Polisin içinde Fethullahçı yapılanma var diye iftira eden muhalefet..." diye başlayan cümleleri vardı. Şimdi, bu polis bir yandan Fethullaçı oldu, bir yandan illegal işler, yasa dışı işler yaptı, şimdi bizim gözümüzün önünde hukuk dışı iş yapıyor, polisin siz şaftını kaydırdınız, polisin dengesini bozdunuz, tıpkı yargıda olduğu gibi. Sayın Erdoğan için Facebook sayfasında "Uzun adam..." bilmem ne diye iltifat eden hâkimleri getirdiniz İstanbul'da en kritik davalarla ilgili sulh ceza hâkimi yaptınız. Şimdi, polisi de bununla hukuki değil, yasal bir zeminde iktidarın kölesi yapmak üzere bir düzenleme getiriyorsunuz. Bu polisin AKP'ye köleleştirilmesinden başka bir şey değildir, bunun adını doğru koyalım. Üç tane sınavla terfi edecek. Yani bu polis o gün paralel yapı diye isimlendirdiğiniz cemaatin etkin olduğu emniyet idi, herkes cemaatten referans arıyordu. Belki o polisin içinde ta Pensilvanya'ya giden olmuştu referans alabilmek için, terfi edebilmek, bir yere gelebilmek için. Bu tabloyu siz yaptınız, siz dediniz polis olmak isteyenlere ya da poliste terfi etmek, tayin olmak isteyenlere "Gidin cemaatten referans getirin bir yere gelirsiniz, il müdürü olursunuz, genel müdür yardımcısı olursunuz." dediniz. Yani sözünüzle demediniz ama böyle bir iklim oluşturdunuz. Şimdi de kendisine o kanaldan, cemaatten referans arayan polislere -siz gönderdiniz onları oraya- "hain" diye ya da bilmem işte "paralelci" diye vesaire, vesaire... Şimdi onlarla mücadele ediyorsunuz. Ya bu insanları siz ittiniz oraya. Bugün ne olacak? Bugün de aynı polisi Adalet ve Kalkınma Partili siyasi referanslara yönlendireceksiniz bu düzenleme geçtikten sonra. Bu sefer de biz geleceğiz, ne olacak? "Gelsin bakayım şu AKP'li polisler." diyeceğiz. Ya bu iş ona dönecek Ali Bey.

ALİ TURAN (Sivas) - Ne zaman olacak?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bu iş ona dönecek Ali Bey, boşver "ne zaman"ını falan yani ona dönecek. Polis, kolluk, belki yargı kadar tarafsız olması gereken bir birim. Bakın, dünyanın hangi devleti olursa olsun iki kurumu verin bana, o devlette istediğimi yaparım; biri kolluk, biri yargı. Siz boşverin yasamayı, yürütmeyi, kolluk ile yargıyı bana verin, bakın o devlet ne hâle geliyor. İstediğiniz şekle çevirirsiniz. O kadar tehlikeli bir yapı bu ama şimdi burada başka bir arıza yapıyorsunuz. Bizi dinlemiyorsunuz, dikkate almıyorsunuz. 2010 referandumunda Milliyetçi Hareket Partisinin bütün kadroları bangır bangır bağırdı, hatta dedik ki: "Anayasa değişikliğindeki o 28 maddenin 2 tanesini çıkarın, gerisinin hepsine 'evet' diyelim, Meclisten öyle geçsin ama Anayasa Mahkemesi ile HSYK düzenlemesini lütfen dışarıda tutun." Kayıtlar önümüzde, İnternet'te henüz taze, bu haberlere çok kolay ulaşabiliriz. Âdeta yalvardık Anadolu'da kapı kapı sizlere, vatandaşımıza. Hayır, Mecliste de "Hayır, paketin tamamı geçecek." dediler. Aslında biz o 2 maddeyi çıkarın dedik ama hedef zaten o 2 maddeydi. Şimdi, döndünüz geldiniz 2014'e, "Biz aldatılmışız, biz kandırılmışız, biz yanlış yapmışız." Yahu, nasıl bir şeyse bu! "Erbakan'la yürüdük yirmi beş-otuz sene, vallahi Erbakan bizi yanıltmış, ayrıldık; Fethullah Gülen'le yürüdük, vallahi o da bizi aldatmış, yanılmışız." Siz her gün yanılıyorsunuz, bugün de başka bir şeye... Sizi kim yanıltıyor? Siz bu kadar safsanız bu devleti yönetemezsiniz, nitekim yönetemiyorsunuz. Dolayısıyla, burada, bakın, bu düzenlemeyle, polisi kapıkulu yapmakla bir şey elde edeceğinizi sanıyorsanız bu döner, sizi vurur. Bu yüce dinin Peygamberi diyor ki: "Zalim Allah'ın kılıcıdır, onunla intikamını alır, sonra döner ondan da intikamını alır." Yaptığınız bu yasayla emekliye sevk edeceğiniz ya da sınavlarla terfi ettirmek suretiyle kapıkulu hâline getireceğiniz polisler bir gün ayağınıza dolaşır, ayağınıza dolaşacak. Dolayısıyla, burada sürelerle ilgili düzenleme, sınavlarla ilgili düzenleme kesinlikle iyi niyetli değil.

Burada, terfi edemeyen personele emeklilik yolu açılıyor, belli bir sürede, beş yıl içerisinde bir üst rütbeye terfi edemeyen emniyet amirlerine. Bakın, bu ileriki maddelerde de var emeklilikle ilgili düzenlemeler. Anayasa Mahkemesinin emeklilikle ilgili daha evvel, 2003 yılında alınmış böyle bir kararı, böyle bir yasal düzenlemeyi iptal kararı var. Anayasa Mahkemesi tek başına bir gerekçeyle yapılan emekliliği Anayasa'ya aykırı buluyor, hukuk devletine, sosyal devlete aykırı buluyor. Dolayısıyla, bu maddelerin Anayasa Mahkemesinden döneceği aşikâr ama o arada emekli edilenler edilecek, Anayasa Mahkemesi kararı verene kadar infaz yapılacak. E, bu kul hakkı.

Burada, yine, tasarıyı hazırlayan arkadaşlar o kadar dikkatsizler ki, 10'uncu maddenin (2)'nci fıkrasının son paragrafında kadrosuzluk sebebiyle emekliye sevk edilenlere verilen tazminatlarla ilgili düzenleme var. Bu düzenleme öyle bir şey ki, paragrafın -tasarının orijinal hâlinden bahsediyorum- birinci cümlesinde emekliye sevk edilenlere tazminatlar veriliyor, ikinci cümlesinde de o tazminatlar geri alınıyor. Yani, bu kadar gayriciddilik olur mu? Düzeltildi yani alt komisyonda düzeltildi, şu anda öyle değil ama tasarının orijinalinde böyle idi. Dolayısıyla, bu da başka bir arıza idi.

Yine, ek 1'inci maddeye fıkra ekleyen bir (3)'üncü fıkra var yani 10'uncu maddenin (3)'üncü fıkrası Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun ek 1'inci maddesine bir fıkra ekliyor, diyor ki: "Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatındaki tıbbi, teknik ve mali hizmetler veren daire başkanlıkları ve şube müdürlüklerine ilişkin kadrolara emniyet hizmetleri dışından da atama yapılabilir." Tamam, normal şartlarda hiç kafamızda bir bilgi, ön yargı, bir tecrübe olmazsa o kadar masum bir madde ki; emniyet genel müdürlüğünün, işte, biyolog ihtiyacı vardır, kimyager ihtiyacı vardır ya da işte mimar, mühendis vesaire ihtiyacı vardır, bunları karşılaması için böyle bir imkânın verilmesinden daha doğal bir şey olabilir mi, öyle düşünürsünüz ama değil, değil. Polis Akademisi Başkanlığı bünyesinde fakülte ve yüksekokullarla ilgili bir birim var. O birim, üzerinde emniyetin üniforması olmak kaydıyla yani emniyet mensubu olan çocukları fakültelerde okutuyorlar. O çocuklar kimyager, biyolog, o çocuklar mimar, mühendis, mimar vesaire.

Yani, şimdi, bunu burada Emniyet Genel Müdürlüğünden arkadaşlarımıza sorduğumuzda kendileri anlattılar: "Evet, fakülte ve yüksekokullarla ilgili akademi bünyesindeki birim o öğrencilerin işlerini takip ediyor yani Emniyet Genel Müdürlüğü adına okuyan biyologları, kimyagerleri vesaireleri takip ediyor." Şimdi, buna ihtiyaç yok normal şartlarda. Acaba neden? Bu da bir kadrolaşma. Yani, Hayvanat Bahçesi Müdürünü TÜBİTAK'a Başkan Yardımcısı yapıyorsunuz, adam da size diyor ki: "Heceler kırpılmak suretiyle -daha dünyada öyle bir teknoloji henüz hasıl olmamış- kelimeler oluşturulmuş, kelimelerden de cümleler kurulmuş, falan filan." O da böyle diyor tabii, ne olacak hayvanat bahçesinden gelince! Bugün KİT Komisyonunda Atatürk Orman Çiftliği bütçesi üzerinde görüşmeler vardı, onunla ilgili Sayıştay raporları değerlendiriliyordu; orada baktım Hayvanat Bahçesi Müdürü de var, adama çok hürmet ettim, yarın bir gün TÜBİTAK'a başkan olabilir, bu olmayacak bir şey değil.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Yeni bir buluş yapmış olabilir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Yani.

Dolayısıyla, maddeni bu fıkrası muhtemeldir ki yeni bir kadrolaşmanın yolu açılmak için getirilmekte.

Diğer taraftan, Sayın Başkanım, (1)'inci fıkrada son cümle ve ondan önceki cümleler... "2'nci, 3'üncü, 4'üncü, 5'inci ve 6'ncı meslek derecelerinde bulunan personel, ihtiyaç hâlinde görev unvanlarına bakılmaksızın araştırma, inceleme ve denetleme gibi görevler verilmek üzere atandıkları birim amirinin emrine alınabilirler." Araştırma, inceleme ve denetleme gibi görevler. Şimdi, o kadar ucu açık, o kadar yoruma açık bir kavram ki... Bir emniyet müdürü bir yolsuzluk, rüşvet soruşturması başlatmış ya da PKK'lılarla ilgili işlem başlatmış, bu iki husus da Hükûmeti rahatsız eder, Hükûmette bazı isimleri rahatsız eder. E, ne yapacak? Alacaksınız. Orada hâlâ kalmışsa birkaç tane namuslu yargı mensubu buna müsaade etmiyor. Kanuna böyle bir madde koyarsınız, dersiniz ki: "Efendim, işte bakın, bizim böyle bir yetkimiz var." Yani, bu tam bir sürgün anlayışının tezahürü.

Diğer taraftan, disiplin kurulu tarafından meslekten veya devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla tecziye edilmesi gerektiği hâlde ceza verme zaman aşımı aşılanlar için, ceza verme yetkisi zaman aşımına uğradığı için ceza verilemeyenlerle ilgili geriye dönük kanun çıkarıyoruz. Adama cezayı vermemişler, yetiştirememişler. E, buraya bir madde daha koyun, "Bununla ilgili ihmali bulunanlar, ceza verme zaman aşımına neden olanlar hakkında da şu işlem yapılır ya da ilgili mevzuat çerçevesinde işlem yapılır." diye bir hüküm koyun. Niye görevini ihmale edenlerle ilgili olarak... Biz burada çamaşır makinesi miyiz? Biz bu, işini yapmayan arkadaşların işini rahatlatmak için bir... Türkiye Büyük Millet Meclisi buna alet edilebilir mi? Verseydiniz cezayı zamanında. Hukuk devletinde böyle bir şey olur mu ya!

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Vermeyenler hakkında ne yapmışlar?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Vermeyenler hakkında hiçbir şey yapmamışlar Celal Ağabey.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Bir şey yapılmamış.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet.

Ceza verme yetkisi, geriye dönük şey çıkarıyoruz. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yani, buna güler ya, böyle az çok hukuktan anlayan insanlar bunu görse güler.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Ölenleri de mezardan çıkarıp atsınlar.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Yani, aynı mantık. Sayın Başkanım, bu doğru değil, bunu samimi söylüyorum. Ya, böyle bir şey olamaz. Yani, gelin düzeltin bunu, biz de destek verelim. Ama, yani cezayı vermemişsiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisine diyorsunuz ki: "Vallahi ben buna ceza vermedim, sen bir kanun çıkar da verelim." Yani, burada çalışan milletvekilleri -çok özür dileyerek, tenzih ederek söylüyorum- babanızın uşağı mı ya? Görevini yapmamış, yetirememiş arkadaşlar... Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun çıkarıyor. Artık o adama ceza vermenizin bir anlamı yok. Siz vermemişsiniz ama siz vazifenizi yerine getirmemişsiniz. Zaten ona da vazifesini yerine getirmediği için ceza vermeye çalışıyorsunuz, aynı statüdesiniz. Dolayısıyla, bu maddenin de, bu fıkranın da ciddi derecede yanlış olduğunu düşünüyorum.

Diğer 11'inci maddedeki hususlarla ilgili ve önergelerimizle ilgili de ayrıca söz alacağım Başkanım.

Teşekkür ediyorum.

Sağ olun.