KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, tasarının 11'inci maddesi bu tasarıda yapılan en önemli haksızlıklardan birisine de ismini vermiş. Polis koleji kapatılıyor. Geçici madde 26'yla rütbeli polislerle ilgili (A) ve (B) grubu arasında bir adaletsizliğe zemin hazırlıyor ve emeklilikle ilgili, hem de toptan emeklilikle ilgili bir maddeyi içeriyor ve yine bir önceki maddede olduğu gibi geriye dönük olarak ceza verilmesi imkânını getiren bir düzenlemeyi içeriyor.

Sayın Başkanım, polis koleji kapatılıyor. Polis kolejini kapatırken ortaöğretim yerleşme puanları dikkate alınarak, durumlarına uygun okullara nakledilmek suretiyle sözüm ona bir uygun çözüm üretilmiş oluyor bu geçici madde 24'te. Polis kolejini kapatırken "durumlarına uygun" ifadesi o kadar şey kaçıyor ki burada, yani "durumlarına uygun..." Tabii, biz puanına göre bir Anadolu lisesine yerleştirileceklerini anlıyoruz ama bu çocuklar şu ana kadar emniyet güvenlik konsepti üzerine eğitim aldılar. Bu okulda uzun süredir eğitim alanlar şimdi başka okullara geçecekler ve belki sudan çıkmış balık gibi olacaklar. Müfredatlar arasında çok ciddi farklarla karşılaşacaklar, adaptasyon sorunları olacak, en kötüsü de bu çocuklara gittikleri okullarda eski bir tabirle söylüyorum zenci muamelesi yapılacak. Bu çocuklar oraya mimli gidecekler, sabıkalı gidecekler, olumsuz bir sicille gidecekler. Yani bu en azından sosyal anlamda ilişkilerini etkileyecek sevide olacak. Dolayısıyla, bu çok ciddi bir zulüm.

Yani Fethullah Gülen cemaatiyle iktidar partisi arasında bir kavga var, bir tartışma var. Sebep, 17 ve 25 Aralık soruşturmaları; sebep yasa dışı dinlemeler; sebep kumpaslar olduğu söyleniyor. Bununla ilgili bir sürü darbe vesaire ifadeler de var. Polis kolejindeki çocuklar yasa dışı dinleme yapmadılar, polis kolejindeki çocuklar darbeye teşebbüs etmediler -bunlar gerçek bile olsa- polis kolejindeki çocuklar kumpas kurmadılar, bunlar sabi diyebileceğimiz kadar reşit olmayan çocuklar, çocuk zaten bunlar. Ama bir şekilde Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde oluşturulan bir iklim sebebiyle bu çocuklar damgalanmış. Şimdi toptancı bir anlayışla hepsi tasfiye edilmeye kalkılıyor. Bizi de buna alet etmek için böyle bir tasarı getirilmiş buraya.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu Meclisi oluşturan bu değerli saygın milletvekillerinin bir okulda okuyan çocuklara "Akşam biz sizin okulunuzu kapattık, sabah gelmeyin." deme hakkı var mıdır? Bu hakkı kim veriyor? Böyle bir hak kimde var? 12 Eylül sabahı erken saatlerde askerler çıktı, dediler ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisini feshettik, Anayasa'yı askıya aldık." Böyle bir hakları var mıydı? Yoktu. O günden bugüne 12 Eylülcülere her zeminde hakaret edilmektedir, eleştirilmektedir en hafifiyle. Hatta geçtiğimiz dönemde 12 Eylülcüler hakları olmayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının o dönem halkın iradesiyle ortaya çıkmış olan Parlamentoyu feshetme hakkı olmadığı söylendi. Hâlâ da onu söylüyoruz, böyle bir hak kimsede yok. Darbeyle ilgili tartışmalarda Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli en fazla söylediği şey, en sık tekrarladığı sözlerden birisi şudur: "Sandık milletin, halkın iradesi, seçmen, bunun dışında hiçbir gücü tanımıyoruz. Demokrasiye bunun dışında yapılacak her türlü müdahaleye karşıyız." diye defalarca tekrar ediyor.

Dolayısıyla, 12 Eylülcüler nasıl ki Parlamentoyu feshetmişlerse ve buna hakları yoksa, bu Parlamentonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin de... Kaç yıldır o okullarda, o sıralarda dirsek çürüten, emek veren bu çocuklara yasa dışı dinlemelerle ilgili, darbelerle ilgili, darbe iddialarıyla ilgili, kumpas iddialarıyla ilgili sebepler gerekçe gösterilerek bu çocuklara "Sabah okula gelmeyin." diyemezsiniz. Bu okulda okuyan çocuklar berber çırağı değildir, tamirci çırağı değildir ki sabah işe gelme diyebilesiniz. Bu hak bende de yok, sizde de yok, bu Mecliste de yok. Yazıktır bu çocuklara. Bu çocukların hepsi devlete ve rejime düşman olacaklar. Tıpkı PKK'nın inisiyatifine bu iktidarın politikalarıyla terk edilen oradaki Kürt kökenli insanlarımızın çocuklarında olduğu gibi. O çocukları da başı boş bıraktınız. O çocukları da politikalarınızla PKK

'nın iyi bir şey olduğu havasıyla PKK'nın kucağına ittiniz, şimdi askerimize, polisimize molotof atıyorlar, hatta silah sıkıyorlar. Çocuk onlar, çocuktular onlar siz bu yanlış politikalara başladığınızda, şimdi yirmili yaşlardalar. O nesil kayboldu, kaybedildi o nesil. Geri döner mi? Bilmiyorum. Ama şimdi başka bir nesle başka bir yaftayla devlete düşman bir tavır sergilemesi için zemin oluşturuluyor. Dolayısıyla, bu okulları ben kapattım demekle olmaz. Okullarda evet yasa dışı ya da disiplin kurallarına aykırı hareketler olmaz mı? Olur. Disiplin bir hukuk dalı değil midir? Disiplin bir düzeni tesis etmek için bir yaptırım yolu değil midir? Disiplinle ilgili yönetmelikler yok mudur? Disiplinle ilgili süreçler yok mudur? Onlar çalıştırılarak bu kolejlerdeki suç işleyen çocukların bir kısmı disiplin hükümleri çerçevesinde cezalandırılamaz mı? Böyle toptancı bir anlayışla "hadi kapattık." Yani, en son okul kapatılmasını bir 1960 ihtilalinde görmüştük, bir de bir Osmanlı paşası "Okullar olmasa millî eğitimi ne güzel idare ederdim." demişti. Şimdi, siz de bu zincire bir halka oluyorsunuz, üçüncüsü oluyorsunuz. "Adalet ve Kalkınma Partisi de devriiktidarında okulları kapattı." diye tarihe geçeceksiniz. Dolayısıyla, bu çok yanlış bir şeydir. Kurunun yanında yaş yanıyor. Bakın, bu kolejin öğrencilerinin velileri bizlere geldi, sizlere de gelmişlerdir. Randevu istemişlerdir sayın bakanlardan, emniyet yetkililerinden. Yalvarmışlardır, "Bizim çocuklarımızın bu işle alakası yok." diyen bir sürü insan gelmiştir ama daha acısı, daha evvel söyledim, tekrarda hiçbir sakınca görmüyorum, ayda 60 lira harçlık veriliyormuş bu çocuklara, o 60 lirayla geçinen çocuklar var. Yani, bu çocuklar, bu okullara ekonomisi olmayan ailelerin çocukları olduğu için gelmiş önemli bir bölümü. Çok yüksek puanlarla gelmişler, "500 puanla gelen var." deniyor ve bu çocukların aileleri çocuklarına ekonomik katkıda bulunamıyorlar. Peki, niye bu okula geliyor bu kadar parlak çocuklar? Çıkınca iş bulma garantisi var diye geliyorlar. Şimdi, bütün bu çocukların bu hayallerini yıkıyorsunuz. Bu sabilerin hakkı sizi bu dünyada da öbür dünyada da yakalar. Bu kuruyla yaşı beraber aynı kefeye koyup bu uygulamayı yapmanız tarih önünde sizinle ilgili kocaman bir kara leke olarak sizin yakanıza yapışır. Bu vicdanla alakası olmayan çok kötü bir yaklaşımdır. Şu komisyondan bir üye, birimiz bir yanlış yapıyoruz birisi geliyor hepimizi cezalandırıyor. Buna razı olabilir miyiz? İkimiz yanlış yapıyor, üçümüz, beşimiz yanlış yapıyor. Aslolan hangi arkadaşımız yanlış yapmışsa onun alınması, onun cezalandırılması değil midir? Ama, yok, bu yapılmıyor. Devletin, devlet otoritesinin ciddiyeti devletin millete sunduğu adaletle de değerlendirilir. Onun için o halifenin dediği gibi "Adalet mülkün temelidir, devletin temelidir." Burada adalet yok, bu uygulamaya adilane demek değil, zulüm demek ancak mümkündür. Dolayısıyla, bu yaklaşım çok yanlıştır.

Yine, madde içerisinde A ve B grubuyla ilgili ayrımlar aslında hiyerarşinin ters düz edilmesi anlamına gelmektedir. Yani, bir dönem alınan B grubu kadrolardakilerin A grubuna geçişiyle sonradan alınacakların A grubuna geçişi, A grubunda yükselmesi, terfileri sistemi altüst edecek. Burada da bir adaletsizlik var. Evet, bir, emniyet supabı şeklinde bir yüzde 10'luk şey bırakılmış ama ya, niye herkesin önünü açmıyorsunuz? Yani, zaten sınav sistemini getirmişsiniz, bütün sübjektif unsurları içerisine alabilecek bir sınav sistemi var, yazılı var, sözlü var, alınan eğitimle ilgili kursu başarıyla bitirme var ki onun içinde de sınavlar var. E, niye bu insanları A, B diye... Bakın, bu geçici 26'yla ilgili bize emniyet teşkilatından mesajlar, ziyaretler, telefonlar yağdı. E, bunlar sizin çocuklarınız. Bunlar bizim kamu düzenimizi sağlayan insanlar. Biz onlara adaletli davranmazsak onlar nasıl topluma adaletli davranacaklar? Burada da eşitlik ilkesi açısından çok ciddi bir yaklaşım var.

Yine, disiplin cezalarıyla ilgili suç ve cezaların kanunla konulduğu, suç ve cezaların savaş döneminde bile geriye yürütülemediğine ilişkin bir evrensel hukuk kuralı vardır, savaş döneminde bile. Şimdi, siz biraz evvel bahsettiğimiz o disiplinle ilgili, ceza verme yetkisiyle ilgili zaman aşımından dolayı bitirilemeyen dosyalara ilişkin bir madde daha getiriyorsunuz burada. Bu, savaş zamanlarında bile yapılan bir şey değil. Kaldı ki bu zaman aşımını koyan insanlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na disiplinle ilgili soruşturma açma ya da ceza verme zaman aşımını koyanlar yani nasıl bir insandı ki niye koydular ki acaba bunu? Yani, bu zaman aşımı da bir kamu düzeniyle ilgili bir kavram değil midir? Bir cezanın belli bir zaman içerisinde verilmesi idarecileri, yöneticileri ya da ceza vermeye yetkili makamları o zaman içerisinde belli bir hareketi yapmaya zorlamak, bu da bir kamu düzenidir. O dönem içerisinde yapmazsanız artık o bitmiştir. Bunu geriye yürütmek savaş zamanlarında bile yapılmış bir işlem değildir.

Şimdi, darbe dönemlerinde yapılmayan okul kapatma, savaş zamanlarında yapılmayan suç ve cezaların geriye yürütülmesi... Biz ne yapıyoruz, biz hukuk mu yapıyoruz burada? Hukuk falan yapmıyoruz biz.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - İntikam alıyoruz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - İntikam alıyoruz da bu yasa dışı dinlemeleri kolejdeki çocuklar mı yaptı?

Dolayısıyla, bu çok yanlış bir anlayış.

Diğer taraftan, emeklilikle düzenleme yani bütün müdürleri üç ay içerisinde emekli ediyorsunuz değerlendirme kurulunda ya da bazı görevlerde bulununlar hariç. Ya, bu çok kötü bir şey ya. Demin, 12 Eylülcüler milletvekillerini evlerine ya da hapislerine gönderdiler. E, bu da ona benziyor. Bütün polis müdürlerini emekli ediyorsunuz, belli görevlerde bulunan ya da on binde 1 oranı çerçevesinde vesaire.

Bu bir darbedir ha, bu bir darbedir. Geçen birisi diyor ki: "Efendim, AKP'de darbe paranoyası var. Sürekli kendine darbe yapılacağını düşünüyor." Ben de dedim ki: "Siz yanlış düşünüyorsunuz darbede AKP paranoyası var." çünkü AKP sürekli darbeyi kullanıyor, sürekli ve AKP'ye yapılmış en büyük darbe 27 Nisan bildirisidir. O darbeciyi AKP ödüllendirdi, bir de altına Audi A8 verdi, zırhlı. Bu darbe söylemi AKP'de artık eskidi tabii yani bunu da söylemiyorlar artık.

Sayın Başkanım, bu bir darbedir. Bu, eğitim yapan sabilere yapılmış bir darbedir. Bu, terfi bekleyen B grubu polislere yapılmış, rütbeli polislere yapılmış darbedir. Bu, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan dördüncü, üçüncü, ikinci ve birinci sınıf emniyet müdürü rütbesindekilere yapılmış darbedir. Bu, kolluğa yapılmış bir darbedir. Bu, toplum düzenini sağlamakla görevli olan bir teşkilatın siyasallaştırılması adına, kapıkulu hâline getirilmesi adına yapılmış bir darbedir. Dolayısıyla, darbe dönemlerini aratacak kadar ileri derecede darbe olan bu düzenlemenin bu maddesinin tasarı metninde bulunması ve kabul edilmesi gerçekten tarihe bir kara leke olarak geçecektir. Bu ailelerin, bu çocukların, bu polislerin hakları böyle "Biz yasamayız nasıl olsa istediğimizi yaparız." anlayışıyla bu şekilde gasbedilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisine, hukuka, adalete, Anayasa'ya, hiçbir yere sığacak bir tarafı yoktur. Bu sebeple muhalefet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.