KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir şeyi ikrar edin kurtulun: "Bu ülkede kriz var." deyin, kurtulun, ondan sonra bunları konuşalım çünkü bütün çalışmalarınız krizin varlığını kabul eder vaziyette ama diliniz krizin varlığını kabul eder durumda değil. Samimi olalım, bu ülkede ciddi bir kriz var, konkordato konuşuyoruz burada. Yasanın adını bile tarif ederken kaçak tarifle geliyorsunuz. Bu yasanın içerisinde üç ya da dört ayrı yasayla ilgili düzenlemeler yapıyorsunuz, İcra iflas Kanunu gibi bir ana kanun var, onda düzenleme yapıyorsunuz, konkordatoyla ilgili düzenlemeler yapıyorsunuz, işçi alacaklarına atıfta bulunan düzenlemeler yapıyorsunuz ama yasanın adı sadece "abonelikle ilgili alacakların tahsili hakkında kanun" Mesele bu mu? Mesele buysa başka bir şey söyleyeyim o zaman yine abonelikle ilgili. Hepimiz biliyoruz, BOTAŞ indirim yaptı doğal gazda. BOTAŞ'ın alacaklarını hızlandıracaksınız ama o indirimi vatandaşa yansıtmayacaksınız. Krize de böyle bakarsanız olmaz işte, değil mi? BOTAŞ'ın alacaklarını, İGDAŞ'ın ya da diğer doğal gaz dağıtan firmaların alacaklarını hızlı bir şekilde tahsiliyle uğraşıyorsunuz ama vatandaşın o indirimden faydalanmasına bir türlü ne eliniz ne diliniz varmıyor, krizi böyle algılar haldesiniz. Bir defa, krizi kabul edin, ondan sonra bunları konuşalım. Bu kanunun, bir defa, başlığı hatalı, arkadaşlarımız dile getirdiler. Eğer başlık hatalıysa kanunun amaç kısmı, zikrettiğiniz şekilde değil demektir.

Tabii, torba kanunlar getirmek gelenek hâline geldiği için Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, konular ne kamuoyunda sağlıklı tartışılabiliyor ne bu komisyonlarda sağlıklı tartışılabiliyor, arada birtakım şeyler kaynayıp kaynayıp gidiyor. Torba kanun yerine, özellikle bu temel kanunlarda değişiklikleri ele aldığımız noktalarda daha düzgün, daha doğru bir yaklaşım göstersek, bunları ayrı ayrı alsak... Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu şöyle bir uygulama yapıyor, hiç mi örnek olmuyor size? Bir kanunla ilgili değişiklik istediğimizde biz bunu torba kanun teklifi olarak getirmiyoruz ilkesel olarak. Hangi kanunda değişiklik istiyor isek doğru tartışılabilsin, doğru konuşulabilsin diye o kanunu doğrudan getiriyoruz, o kanuna ilişkin getiriyoruz. Ama bunu geleneksel hâle getirdiniz. İçine bir dünya şey atılmış kanun teklifiyle, torbayla geliyorsunuz ve burada doğru tartışma ortamını ortadan kaldırıyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlarımıza teşekkür ederiz, bir emek vermişler, bir düzenleme yapmışlar. "Bu düzenleme tümüyle olumsuzdur." falan demeyeceğim, adalete erişimin hızlanması gerektiğine ben de inanıyorum, emin olun, sizden daha çok inanıyorum ama paraya erişimi hızlandırıyorsunuz, hürriyete erişimi hızlandırmıyorsunuz. Bakın, bir dünya öğretim üyesi işinden olmuş vaziyette. Barış akademisyenleri var. Kanun hükmünde kararnameyle görevlerine son verilen insanlar var. Bir kısmı suçludur, bir kısmı suçsuzdur, o kısmı bilemiyorum ama bizim gördüğümüz, bütün muhalifler bu şekilde, bu durumdalar. Benim arkadaşlarım var. Dünya görüşünü paylaştığımız, gerçekten idealize edilmiş Türkiye isteyen insanlar var bunların içerisinde. Bu insanlar adalete erişirken kapı kapı dolaşacaklar, üstelik deveye hendek atlatmak anlamında bu sene çıkardığımız kanun da dâhil olmak üzere, komisyonlarda uğraşacaklar, mahkemelerde uğraşacaklar, bir tarihte, bir beş yıl sonra, altı yıl sonra adalete erişebilecekler, üstelik birçoğu da idari isnatlarla karşı karşıya bırakılmış hâlde. İçlerinde milletvekilleri var, İbrahim Kaboğlu var, Cihangir İslam var, burada milletvekili, onlar da aynı pozisyondalar. Ya da kapıya bırakacaksınız, görevini yapamayacak o akademisyen. Hakkında dava da yok, o da yok, bu da yok, bilmem ne de yok, idari tedbirlerle beraber ortaya atılmış insanlar dolu bu ülkede. Onlara adalete erişirken aynı hassasiyeti niye hep beraber göstermiyoruz. Size çağrıda bulunuyorum, madem torba hâlinde her şeyi görüşebiliyoruz, buyurun, bu torbaya onları da ekleyelim, başka şeyleri de ekleyelim. Buraya bakış açısında bir sakatlık var.

Şimdi, efendim, Türkiye'nin sorunları, alacağın tahsili sorunu değildir. Eğer firmalar zora giriyor iseler alacak tahsiliyle ilgili, ekonomik düzen bu firmaların da alacağının bir an önce hızla tahsil edilmesini zorunlu hâle getiriyor ise bu firmalara yaklaşım projelerini konuşmamız lazım. Hukuksal değişiklikler üzerinden başka şeyleri konuşmamız gerekmiyor. Burada üzerinden alacak tahsil edilecek olanlar yani alacağın hızlandırılacağı ve borcun tahsilinin süjesi olacak olan kişiler, yoksul vatandaşlardır bu abonelik sözleşmelerinin karşısında. Bir daha vatandaşın sırtına hızlıca vuralım diyorsunuz.

Tekrar ediyorum, adalete erişimin hızlanmasıyla ilgili sizinle hemfikirim ama her kanunun koruduğu çevreler vardır, maksat kısmı vardır. Hürriyete erişimi hızlandırmıyorsunuz, zaten haksız olan birçok kaleme erişimi hızlandırıyorsunuz. Az önce örnek verdim. Gaz dağıtım şirketlerinin BOTAŞ tarafından indirilmiş ücretlerine rağmen, eski fiyattan alacaklarını hızlandırıyorsunuz, vatandaşın üzerinden de bunu alalım diyorsunuz. Bunu yaparken de alışılmış kanun oluşturma tekniğine uygun da davranmıyorsunuz. Bakın, burada avukatları ilgilendiren konular var, yoksul vatandaşı ilgilendiren konular var, alacaklısı var, borçlusu var, toplumun birçok kesimini ilgilendiren konu var, hızlı hızlı yaptığınız için ya bilerek ya bilmeyerek bir dünya da hukuksal ve anayasal hata yapıyorsunuz yani baroları devre dışı tutuyorsunuz, tüketici derneklerini devre dışı bırakıyorsunuz. Bir tane tüketici derneği var mı burada ya? Yok. Çağırdık mı? Yok. Niye çağırmıyoruz? Kimi ilgilendiriyor bu? Bunun muhatabı kim? Avukatları ilgilendiriyor, barolar yok.

BAŞKAN - Barolar var, akademisyenler var.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bilmiyorum.

Barolar Birliği mi?

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ AV. SERAY ŞENFER - Evet.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Var mı bir görüşünüz, daha önce size görüş sunuldu mu bununla ilgili, yoksa çağırıldınız, geldiniz mi?

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ AV. SERAY ŞENFER - Dün bilgilendirildik.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Maşallah, bugün haberiniz olduysa iyi.

BAŞKAN - Bugün değil ya, dün gönderdik.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Tüketici dernekleri var mı? En çok, tüketici derneklerinin muhatap olduğu konulardan bir tanesi, yok. Hasbelkader bu konuyu görüşeceğiz, görüşelim, görüşürüz Sayın Başkanım, hep beraber zaten çok görüştük, bunu da görüşürüz ama hata yapıyorsunuz.

Bakın, şimdi, kanun düzenliyorsunuz, diyorsunuz ki: "Merkezî takip sisteminden takip yaparsanız tahsil harcından şu kadar muaf olursunuz." Yüzde 2, yüzde 2,5, her neyse; bu, kötü bir şey değil. Ben teklif ediyorum, bütün tahsil harçların düşürelim. İnin vatandaşın sırtından ya. Vurmuşsunuz sırtına bu harçları, vergileri, bilmem neleri falan, tahsil harçları zaten çok. Ben avukatlığa başladığımda yüzde 5, 6'ydı, ben otuz yıllık avukatım, sizin döneminizde en çok arttı, şu anda yüzde 13'e kadar gidiyor. Kim artırdı? Siz artırdınız bunları ya. En çok, sizin döneminizde arttı.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Olacak o ama kademelendirilmiş.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ya, kademeli ama o zaman da toplam kademe buydu.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Turan Ağabey, eskiden de aynıydı.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sen benim avukatlığa başladığım dönemi hatırlamazsın, ben çok eskiyim.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Stajyerdim o zaman.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Peki. O zamanlar bu 5,5 civarındaydı hatırladığım kadarıyla, o kademe toplamı.

BAŞKAN - Turan Bey, burada şimdi daha eskisi var yani öyle demeyelim.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Estağfurullah Ağabey, siz daha eskisiniz, o zaman yüzde 4'ü de hatırlarsınız.

Şimdi, burada ana konu şu: Zaten harçlar yüksek, her yıl başı itibarıyla da zaten farklı bir artırımla karşı karşıya kalıyor vatandaş, indirin ama eşitlik ilkesini ihlal ediyorsunuz. Anayasa'nın 10'uncu maddesi var. Anayasa'nın 10'uncu maddesi eşitlik ilkesini tarif ediyor ve hiçbir zümreye farklılık tanıyamayacağınızı tarif ediyor. Şunu söyleyebilirsiniz: Merkezi takip sisteminden bu yapılırsa devlete maliyeti daha düşüktür. Öyle mi? Ben sizin yerinizde olsam böyle söylerim. Ama bu böyle bir şey değil işte, harç dediğiniz genel bir şeydir. Bu takip yolları aslında özel takip yoluna döndüğü anda farklılaşmaz. Bir zümreye yani abonelik sistemi alacaklılarının alacaklı ya da borçlu kısmına bunu avantaj olarak tarif ederseniz size derler ki: "Siz aslında ilamsız takip yolunun farklı bir tercihini yapıyorsunuz, o zaman genelinden de bunun tümünü düşmeniz gerekir." Bu, Anayasa'nın 10'uncu maddesine aykırıdır, ben sizi uyarıyorum. Bunu peşinen yapın, avantajını size yazalım canım, diyelim ki: "Harçları düşürdüler hep beraber." Ama bu hâliyle iki şekilde aykırıdır: Burada ilamsız takibin bir farklı çeşidini ayırarak harcı farklılaştırırsanız Anayasa'nın 10'uncu maddesine aykırıdır. İki: Belli bir alacaklı, borçlu zümresine -bu kamu olabilirdi, kamuda bunu tartışamayız, kamuyla ilgili özel- bunu tanırsanız bu yine Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır. O zaman denilir ki: "Burada ilamsız takip de yapılabilirdi, bu da yapılabilir. İlamsız takip yapıldığında mağdur ediliyor borçlu -değil mi, borçludan çıkıyor tahsil harcı sonucunda- bu yapıldığında mağdur edilmiyor." vesaire gibi bir tartışma. Bunları teknik olarak söylüyorum.

Yine, başka bir konu var, yetkiyle ilgili bir konu var mesela. Burada hukukçu arkadaşlarımızın tamamı bilir, yetki işi aynı zamanda kamusal özellikli bir iştir. Diyorsunuz ki: "Yetki itirazı yapıldı. Alacaklı yetki itirazını kabul etti. Dosya yetkili icra dairesine gitti. O zaman o arada takip kesinleştiyse alacaklı haciz işlemlerine başlar." Var mı böyle bir şey? Böyle bir şey olur mu? Olmaz. Ben yetki itirazında bulunurum. HMK açık. Bunu özel hüküm hâline doğru düzgün getirmezseniz bu döner. HMK açık, HMK diyor ki: "Yetkili olmayan mahkemede yapılan muameleler geçersizdir." Öyle mi? Diyor mu? Diyor. İcra dairelerini de ayırmıyor. İcra dairelerinde de aynı usul söz konusu. Siz yetkisiz icra dairesinde başlayacaksınız, ben vatandaş olarak saf saf sadece yetki itirazında bulunacağım. Size yolunu söyleyeceğim, merak etmeyin, danışsaydınız baştan söylerdim. Atilla Bey, benimle konuşsaydınız önceden söylerdim.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Takip ediyorum.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sonra yetkili icra dairesine gidecek, vatandaş diyecek ki: "Yetkili yere geldi." Ertesi gün kapısına haciz gelecek.

Bakın, bu düzenlemeyi şöyle çevirirseniz bir ihtimal belki doğru olabilir, o bile tartışılabilir: "Bu tip takiplerde tüm itirazlar aynı anda yapılmak zorundadır." diye hukuki düzenleme yapmak zorundasınız. Yani ya burada genel kanunu kabul edeceksiniz ya da bu kanunda özel bir düzenleme yapacaksınız, diyeceksiniz ki: "Bu tip takiplerde borca itiraz, imzaya itiraz, yetki itirazı aynı anda yapılmak zorundadır, şeklî itirazlar önce incelenir." falan, filan ki bana göre bu da doğru değildir. Bana göre bu da hak arama hürriyetiyle alakalı Anayasa'nın 36'ncı maddesine aykırılık teşkil eder. Bu kadar acele etmeyin, bu alacaklar alınır. Böyle büyük hatalar yapmanıza gerek yok.

Şimdi, içindeki birçok konuyu arkadaşlarımız saydılar. Dediler ki: "Ticari alacaklarda ara bulucuya niye bu kadar hızlı ihtiyaç duyuyorsunuz?" Zaten İş Kanunu'nda yapılan değişiklik henüz oturmadı ki. Orada güzel güzel, arkadaşlarımız İş Kanunu'nda yapılan değişikliğin çok güzel oturduğunu söylüyorlar ama İş Kanunu'nda yapılan değişiklik zaten şu anda oturmadı. Bu başvurular sonucunda çok cüzi rakamlarla insanları orada sonuçlandırıyorlar ama aynı zamanda bir eşitsiz ilişki içerisinde sonuçlanıyor bunlar. İşçi oraya gidiyor, kanunu bilmiyor. İşverenin bir avukatı var, karşılıklı oturuyorlar. Vaka böyle gelişiyor, emin olabilirsiniz, biz bunları biliyoruz. Ona birtakım rakamlar söyleniyor. Sonra, işveren avukatı onu dolaylı olarak tehdit ediyor, diyor ki: "İster kabul et, ister kabul etme. Bak, bunu kabul edersen Türkiye'de şu kadar enflasyon var, bu kadar bilmem ne var falan, filan. Etmezsen, kusura bakma, gidersin yargı yoluna, burada kaybettiğin zaman ve yapılan masraf da senin üzerine kalır." Çünkü o masraf da işçinin üzerinden önce başlıyor, böyle vicdansız bir olay. Korunması gereken ve kendisine aslında bir şekilde dezavantajlı grup olarak avantaj yaratılması gereken işçi, buraya başvururken de masraf yapıyor, dava açarken de masraf yapıyor. İşveren orada oturuyor karşısına, bekliyor. İşçi bu tehditkâr ifadelerle beraber, alacağını borcunu tam bilmeden uzlaşıyorsa uzlaşıyor burada. Bunu hepiniz biliyorsunuz, sakın ola, ben anlatıyorum siz dinliyorsunuz olmayın. Bunu uygulamada avukatlık yapmış olan arkadaşlarımızın tamamı biliyor. Sonra ikinci bir tehditkâr ifade ya da zorlayıcı bir ifade oraya konulmuş. Deniliyor ki: "Ara bulucuya başvurdum, yedi gün içerisinde kardeşim, davanı açmazsan..." Hak düşürücü süre koymuşsunuz. Bunu bilmeyen gariban işçi de bu hak düşürücü sürelerle ilgili mağdur oluyor. Ben soruyorum, Bakanlık temsilcileri bir yanıtlasınlar bakalım: Kaç işçi bu süreden dolayı mağdur oldu acaba? Emeğiyle doğmuş olan o hakkını, sizin koyduğunuz o yedi günlük hak düşürücü süreyle kaç işçi kaybetti acaba? Bu tip yollara girmenin bir âlemi yok.

Şimdi, efendim, ara buluculuk meselesinin zorunlu hâle getirilmesi doğru değildir teknik olarak. Avukatlık Kanunu'nda arkadaşlarımız söylediler, 35/A maddesi var, doğru işleyecek madde odur. Taraflar avukatlarıyla beraber profesyonel bir biçimde bir araya gelirler, dengeli bir şekilde kendi ilişkilerini konuşurlar, hatta orada imza altına alacakları karar buradan daha fazla bağlayıcıdır. Orada "İlam hükmündedir." diyor. Yani bir mahkeme hükmü şeklinde karar alabilme yetenekleri varken bu yola tevessül etmenin amacı nedir, anlamak mümkün değil. Ha, bu yola tevessül ettiniz; gariban, asgari ücretle çalışan, dünyadan haberi olmayan, sadece işini ve evini görebilen... Hatta örnek vereyim yakın tarihteki işlerden bir tanesini: Havalimanındaki o tahtakurulu odalarda yatan işçilerden bir tanesinin evine doğal gaz firması ya da elektrik firması ya da kredi kartı borcundan dolayı yapılmış olan takipten sonra -bu arkadaşlarımız dediler ya biz on iki saat çalışıyoruz, uyuyacak zamanımız olmuyor, uyuyacağımız da tahtakurularıyla uyuyoruz diye şikâyetleri vardı- bu arkadaşımız zaman bulacak, bu profesyonel firmanın avukatıyla gidecek, kendisi muhatap olacak orada. Öyle mi? Ondan sonra da orada doğru bir sonuç alacaksınız. Bir işçi, karşısında dev bir firmanın avukatı; biz bu işi burada böyle imzalayıp göndereceğiz. Buna benim vicdanım elvermiyor. Bu ülkenin iktidarı da Parlamentosu da tüm parti grupları da tüketiciyi korumakla mükelleftir. Alacaklının alacağının tahsildarı değiliz biz. Kuşkusuz, hem alacaklıyı hem borçluyu koruyan hükümleri hayata geçirmekle yükümlüyüz ama bunu adaletli olarak yapmamız gerekir. İşte, bu vakalar arttıkça bu, zulme dönmeye başlar. O zaman burada başka şeyleri de konuşmamız gerekir. Bu kanun teklifini getiren arkadaşlarımız bu torbayı başka şeylerle de doldurabilirlerdi. Mesela, diyebilirlerdi ki: "Evet, avukatla beraber zorunlu olsun." Hatta, adli yardımdan yararlanmanın koşullarını değiştiren bir teklif de koyabilirlerdi buraya. Bu ülkenin yüzde 10'u aç uyuyor, yüzde 25'i yoksul. Bu veriler TÜİK'in verileriyle de eşleşiyor. Aç yatıyor insanlar ya, aç yatıyorlar, yoksullar. Biz hâlâ Erzincan'ın bilmem ne köyünde dedesinden kalma gayrimenkulü olup Alibeyköy'de gecekonduda yaşarken adli yardım isteyen adama "Sana dedenden hisseli bir gayrimenkul var." diyoruz, hatta dedesinden ona o gayrimenkulün vergileri miras kalmış, hiçbir şeyden faydalanmıyor. O insanlar ile bu dev firmaların avukatlarını karşı karşıya getireceğiz. Size teklif ediyorum o zaman, bunlarla donatın bu kanunu. Deyin ki: "Kardeşim, herkes avukatla kendini temsil etsin." Gelin, adli yardımla ilgili kanunda beraber değişiklik yapalım. Herkesin avukat edinebileceği bir sistem oluşturalım. Gerekirse her çalışanı hukuk sigortası kapsamına alalım. Bu yardımların tarifini farklı yapalım. İşte, o modern ülkelerdeki ara buluculuk dediğiniz işlemi de o zaman beraber hayata geçirelim. Şimdi siz kedi tazı oyununa çevirmiş oluyorsunuz bunu. Adam gelecek, hatta gelebilecek parası bile olmayacak oraya, gidebilecek parası bile olmayacak. Bunlar var, bunları biz hayatımızda yaşıyoruz. Biz kendi seçim bölgemizde bu tip çok insanla karşılaşıyoruz. Onlarla dayanışma hâlinde yaşamaya çalışıyoruz. Eminim siz de biliyorsunuzdur, kapınıza geliyordur. Görmezlikten gelebileceğiniz şeyler değildir. Yani bir taraftan 21'inci yüzyılın sistemi diye ara bulucuyu söylüyorsunuz, diğer taraftan had safhada işsizliğin olduğu, had safhada açlığın olduğu, had safhada yoksulluğun olduğu, had safhada gelir dağılımında adaletsizliğin olduğu, had safhada vergilerin dolaylı olarak vatandaşın üzerine yıkıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede bu sistemi siz nasıl uygulayacaksınız? Çıldırtırsınız vatandaşı. Ben buna karşı değilim, bakın, söylüyorum, ara buluculuk çağa uygun bir şeydir, çağ dışı değildir ama tekrar ediyorum, Avukatlık Kanunu'nun 35/A maddesi neyinize yetmiyor? İki: Niye herkesin eşit şartlar altında bu düelloyu yapmasına yani hukuktaki silahlardaki eşitlik ilkesine uygun davranarak bu yasaları çıkarmıyoruz? Size detaylı olarak bu yasalarla ilgili şeyleri anlattım.

Yine acele işler yaptığınızdan dolayı -az önce işte, yetkiyle ilgili söyledim- arkadaşlarımın da dile getirdiği gibi, yargı kararlarıyla ortaya çıkmış konuları pas geçtiniz burada. Bilmeme ihtimalinizin olduğunu düşünmüyorum, aceleden unutmuş olabilirsiniz. Tüketici mahkemeleriyle ilgili, işte "Vekâlet ücreti bu kapsamda değildir." kararları var Yargıtayın. Burada da aynısını mı yapacaksınız? Metin aynı çünkü. Orada vekâlet ücreti tarifi yok, bildiğim kadarıyla yok yani eklersiniz ama burada bu aceleyi eleştiriyorum ben.

Yine, bu kadar acele ediyorsunuz, bu Komisyonun alanında değil ama mesela, toplumu en çok ilgilendiren bir EYT konusu var. Hiç gelmiyor mu önünüze? Gittiğiniz zaman seçim bölgenizde hiç rastlamıyor musunuz? Biz hep rastlıyoruz. Bakın, burada çıkartayım size mesajları. İşsizler, gıda mühendisleri -size de geliyor bana da geliyor- atanmayan öğretmenler, en çok da EYT, sabah, öğlen, akşam. Milliyetçi Hareket Partisinden Komisyon üyesi kardeşimiz kendi teklifleriyle ilgili bu eleştiriyi yaptılar ama ona da saygı duymak lazım. Bu komisyonlarda neden bu ilkeler hayata oturtulmuyor, teamüller oluşmuyor? Bizim grup başkan vekillerimizin ortak imzayla komisyona göndermiş olduğu "Kardeşim, gelin, bu EYT'yi görüşelim dediği yerde komisyonların kılı kıpırdamazken ne aciliyeti vardı da bunu paldır küldür önümüze getirdiniz? Bu firmalar batıyor mu? Biz bilmiyor muyuz? Bunlar da mı konkordato ilan edecek acaba? Bunların bir tablosu olması lazım, bir izahatı olması lazım. "Adalete erişim" demeyin, ben size adalete erişimi az önce söyledim. Adalete erişim, en çok özgürlüklerde gerekli. Onunla beraber, biz talepkâr oluyoruz, siz kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Paraya erişim, milletin sırtından...

BAŞKAN - Turan Bey, öbür tarafını da maddelerde mi anlatacaksınız?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Efendim, ben rahatsız ettiğimi fark ediyorum ama çok dokunmayacağım size, bırakacağım yakanızı ama bunlar da bizim dertlerimiz. Uyarınızı haklı bir uyarı olarak kabul ediyorum, bu işi de yapmamız gerekiyor ama arkadaşlarımı da bu hassasiyete davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.