| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .02.2015 |
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; önemli bir maddeyi görüşüyoruz. Önemi şurada: Grev ertelemeleri konusunda özellikle Sayın Bakan da ifade etti, iki önemli sendika, TÜRK-İŞ'e bağlı TÜRK METAL-İŞ Sendikası ile HAK-İŞ'e üye ÖZ ÇELİK-İŞ Sendikası arasında yapılan görüşmeler sonucu bir uzlaşma sağlandı ama DİSK'e bağlı, DİSK'e üye BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası ise bu getirilen koşulları kabul etmedi. Şimdi, DİSK'teki sistem şu... Bunun bilinmesini istiyoruz yani "özgür sendikacılık, özgür irade" diyoruz. Biz geçmişte bütün toplu iş sözleşmelerini işçilere sormadan imzalamazdık yani işçilerin onayı olursa yapılan görüşmelerde gerçekçilik ilkesini dikkate alarak -tabii ki ekonomik yapıyı dikkate alır orada sendikalar, işçiler de alır- iş yerinin özelliğini de dikkate alarak bu verilen zammın yeterli bulmaz ve çalışma koşullarını da yeterli bulmaz. Yani "özgür pazarlık hakkı" diye tanımladığımız hakkın bir diğer ayağı da grev hakkıdır.
Şimdi, daha önce Başbakan olan, şimdi de Cumhurbaşkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan, hatırlayın, meydan meydan Anayasa değişikliğini öngörürken, Anayasa değişikliğinde halkın oy vermesini isterken "Grev önündeki engelleri kaldıracağım." diye meydan meydan dolaştı, panolara yazıldı "Grev önündeki engelleri kaldıracağız." diye. Hatta oylamalar yaptı böyle Kahramanmaraş'ta, birçok illerde, ilçelerde "Grev önündeki engelleri kaldırmak istiyor musunuz?", "Hep beraber istiyoruz." Sanıldı ki grev önündeki engeller kaldırılacak.
AKP iktidarı döneminde daha önce de yoğun bir şekilde grev ertelemeleri yapıldı, cam iş kolunda yapıldı, petrol iş kolunda yapıldı, hava iş kolunda yapıldı, birçok alanda grev ertelemeleri yapıldı. Şimdi, şöyle bir anlayış egemen: Hep "paralel yapı" deniliyor ya, Hükûmet bir şey olduğunda paralel yapı icat ediyor. Evet, bir paralel yapı var burada, onun altını çizeyim, paralel yapı şu: MES'in talebinin, paralel yapısının beraberliği var işverenle Hükûmet arasında. Yani MES istedi, Hükûmet de erteledi. Bu çok net. MES'in talebi karşılandı. Oysa bu iki günlük dönem içinde -hep altını çizerek söylüyorum- grev başladıktan iki gün içinde birçok işveren, sendikayla ortak mutabakata gelmişti. Yani grev bir iki gün daha devam etseydi -altını çizerek söylüyorum- yüzde 90'ı bu iş yerlerinde üretime başlayacaktı.
Çok açık bir şey daha söylemek istiyorum: Birkaç iş yerinde aslında üretim bu görüşmelerden sonra kısmi olarak devam etti. Yani pankart var ama üretim devam etti çünkü oralarda işverenlerle bir mutabakata da geldi bir diyalogla sendika ama imdada tabii, MES'in bu talebi ve Hükûmetin bu kararı yansımış oldu. Şöyle algılanabilir hep, arkadaşlar da burada böyle bir değerlendirme içinde olabilir: Yani ne kadar güzel işte, "Onlar sendika değil mi? TÜRK-İŞ'e bağlı önemli bir sendika imzalamış, HAK-İŞ'e bağlı önemli bir sendika imzalamış. Niye DİSK böyle huysuzluk yapıyor?" denilebilir.
Bir şey söyleyeceğim ben, kusura bakmayın: O hak aramada, hak almada yani oradan geldiğim için de söylemiyorum ama Türkiye'de önemli kazanımlar varsa bu kazanımlarda bu tip mücadelelerimizin ortaya çıkarttığı bir ürün vardır. Haklar alınmasında bu tip haklar bir mücadele sonucu alınmıştır. Eğer işçi sınıfı bir kazanım sağladıysa böyle sağlamıştır bu kazanımları. Dolayısıyla, 1994 yılında da benzeri bir uygulamayı ben yaşadım. 1994 yılında TÜRK-İŞ'e bağlı TEKSİF Sendikası, HAK-İŞ'e bağlı ÖZ İPLİK-İŞ Sendikası önce TÜRK-İŞ imzaladı, TÜRK-İŞ'E bağlı TEKSİF, HAK-İŞ'e bağlı ÖZ İPLİK-İŞ on beş gün bizimle grev yaptı, sonra o da bitirdi ufacık bir iyileşmeyle, biz de elli iki gün sonra grevi tamamladık ama elli iki gün sonra bazı haklar elde ettik. Elli iki gün sonra elde ettiğimiz haklar şu anda o iş kolundaki bütün işçilere tekabül etmiş durumdadır Sayın Bakan. Erzak yardımı diye bir yardım almıştık o zaman işçilere 22 kalemden oluşan, o erzak yardımı şu anda Türkiye'de yaklaşık, örgütlü olan o zaman 100 bin kişiye tekabül ediyordu, o zaman için söylüyorum. Şimdi burada da eğer bazı haklar elde edilmiş olsaydı bu mücadele sonucu MES diğerlerine de verecekti çünkü MES'in şöyle bir projesi var, bakışı var: İşverenler sendikasının özelliğini bilirim yani bir virgül değiştirmez, ben de biliyorum, bir satır değiştirmez. Biz de "O satır, o virgül değişmedi." diye yaptığımız mücadele sonucu -biraz önce söylediğim gibi- erzak yardımıyla ilgili bir protokolü hayata geçirdik. Şimdi, bakıldığı zaman, millî güvenlik gerekçe gösteriliyor zaten. Bizim de önergemizde millî güvenlik filan değil... Sağlık koşullarını anlarız, ILO'nun bu konudaki temel bakışını anlarız. ILO her defasında tarafsız bir organ tarafından alınması gerektiğini vurguluyor -bu konuda şikâyetler yapılmıştır lLO'ya- 2005 kararı bu. 2239 sayılı ILO Kararı'nda diyor ki: "Güvenilir bir organ tarafından alınması gerekiyor bu kararların." Yani, grev erteleme kararlarının güvenilir bir organca, bağımsız bir organca verilmesi gerektiğini vurguluyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Hükûmetten daha güvenilir organ olur mu? Millet güvenmiş. Böyle bir şey olur mu?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - O işte nasıl güvendiği belli, o işverenler birbirine güveniyor, oluyor. Bir de işçi açısından bakın, o çalışanlar açısından bakın Sayın Bakan. Şimdi tam ortada bıraktınız, infaz ediliyor; bu doğru değil.
Dolayısıyla, bu konuda birçok karara ilişkin ILO'nun da eleştirisi var, bu grev ertelemelerine yönelik eleştirileri var. Bu eleştirilerin hepsi de bu gerekçeyle... Cam iş kolunda millî güvenliğin gerekçesi neydi? Cam iş kolunda bardaklardı yani gerekçe bulduğunuz zaman, bardaklar kırılmasın diye, güvenliğinizdir; onu anlarım.
Şimdi, yine, tabii bu süreçlerle ilgili diyeceksiniz ki: "Mahkemeler var, gidin mahkemeye." Yarın da Danıştaya gidecekler. Ben de yarın Bakanlığın önünde olacağım. İşçiler yarın Bakanlıkta bulunacaklar, oradan Danıştaya gidecekler. "Danıştaya müracaat edin..." Daha önce gerçekten Danıştay ve yargı bağımsızdı ve buradaki kararları rahat alıyorduk, açık ifade ediyorum ama Danıştaydaki değişikliklerden sonra, kararı bir okusam... Danıştay "Başbakanlıkça temin edilip gönderilen Ekonomi Bakanlığının, Millî Savunma Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin yazılarında, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim Şirketine bağlı iş yerlerinde uygulanan grevin genel sağlığı ve millî güvenliği bozucu etkisinin olduğu yönünde beyanları vardır. Onun için doğrudur bu beyanları." diyor ve grev kararlarının ertelenmesinin durdurulma talebini reddediyor.
Şimdi, gerçekten bağımsız bir yargı olsa, gerçekten hukuk işlese bu Bakanlar Kurulunun aldığı karardan dolayı zerre kadar kaygı duymam ama artık yargının nasıl yönlendirildiğini hep beraber görüyoruz. Dolayısıyla, ciddi bir hak kaybı doğuran bu grev ertelemesiyle ilgili uygulamanın ortadan kaldırılmasına yönelik bu yasa teklifimizin aciliyeti nedeniyle dikkate alınmasını özellikle rica ediyorum. Özellikle de artık bu işleri 12 Eylül hukukuyla ilişkilendirerek, 12 Eylül hukukunun doğurduğu yasaklara sığınarak uygulama içerisinde olmamamız gerektiğini ifade ediyorum. 12 Eylülde Kenan Evren epeyce grev yasakladı. Zaten sendikal harekete işçi sınıfının da güvenci kalmadı çünkü o zaman da diyor ki: "Ne farkınız var sizin? HAK-İŞ'e bağlı sendika ile senin ne farkın var?" Bir taraftan "sarı sendika" diyorsunuz, bir taraftan özü olsun, emekten yana olsun diye herkes, işçilerin gerçek sendikacılık yapmasını savunuyor, siyasetçiler böyle konuşuyor; bunu yapanlar cezalandırılıyor, "Böyle yaparsanız cezalandırılırsınız." diyen bir noktadan bakıyorlar.
O nedenle, bu olayın bu anlamda çözülmesi gerektiğini ve yasa teklifimiz doğrultusunda karar verilmesini bir kez daha heyetten diliyorum, bu Komisyondan diliyorum ve teşekkür ediyorum.