| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .02.2015 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan, DİSK'e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ'in 10 ilde 22 fabrikada 15 bin işçiyle başlamış olduğu grev hepimizin bildiği gerekçelerle ertelendi. Şimdi, aslında, burada bir algı yönetimi ve bir terminoloji hatası var. 1963'te çıkmış ve 80'e kadar uygulanmış sendikalarla ilgili kanuna bakarsanız, hakikaten orada yapılan iş bir grev ertelemesidir, hatta uluslararası terminolojiyle tam Türkçesi "grev geciktirmesi"dir.
O zamanki madde şuydu: Otuz artı altmış, doksan gün süreyle Bakanlar Kurulu, bugün sizin de ifade ettiğiniz gerekçelerle, grevi geciktirebiliyordu ama grev erteleme -burada grev erteleme demek de doğru değil- 1980'de Kenan Evren ve arkadaşlarının yapmış olduğu maddeyle şu hâle geldi: Siz bunu altmış gün süreyle erteliyorsunuz ama daha sonra, 1963'teki yasada olduğu gibi grev o sürenin sonunda otomatikman başlamıyor. Ne oluyor? Uzlaşma heyetine gidiyor ve Yüksek Hakeme gidiyor. Yüksek Hakem bir karar veriyor ve iş tamamen ortadan kalkıyor.
Şimdi, siz, Türkiye'deki sendikal özgürlükten de sorumlu olan, sendikal özgürlüğün önündeki engellerin kaldırılmasını kendisine esas görev olarak edinmiş olması gerektiğini düşündüğümüz ve sendikal hakların kullanılmasına karşı engellerin ortadan kaldırılması birinci görevi olacak olan bir bakanlık olarak, bugün yapılan işi ne Anayasa'ya göre ne demokrasi ölçütleri içinde savunamazsınız. Bugün gelinen nokta, 1980 Anayasası'nın etinden, sütünden yararlanmaktan başka bir şey değildir. Bu, partiniz için çok şaşırtıcı bir durum değil. 1980'den kalan YÖK'ü size zarar verdiği dönemlerde protesto ediyordunuz, partiniz iktidara geldiğinde YÖK'ü kaldırmayı söylüyordu ama YÖK'te egemenliği ele geçirdikten sonra, YÖK yandaşlaştıktan sonra, YÖK'le ilgili bir şikâyetiniz kalmadı. YÖK protestoları hâlâ devam ediyor. Eskiden solcular YÖK'ü protesto ederdi, siz de protesto ederdiniz, meydanlarda ortaklaşmasak da talepte ortaktık. Şimdi siz YÖK'e sahip oldunuz, biz YÖK'ü protesto etmeye devam ediyoruz. Biz, o gün olduğu gibi bugün de "YÖK kalksın." diyoruz ama şimdi siz YÖK'ün kaldırılmasını savunmuyorsunuz.
Kanun hükmünde kararname yetkisini Kenan Evren ve arkadaşlarının kullandığından daha yoğun şekilde kullanıyorsunuz 24'üncü Dönemde. Seçim barajı, şu anda barajı kaldırmak için gelmiş olan bir iktidar olarak, 12 Eylülün ve devam eden sürecin yadigârı seçim barajına sarıldınız. Şimdi geldiğimiz noktada da 12 Eylül Anayasası'nın getirdiği grev yapma hakkını elinden alacak şekilde düzenlemeye sahip çıkıyorsunuz.
Biz sizden şunu bekleriz burada: Bizim önergemizle ortaklaşmayabilirsiniz ama sonuç olarak işçinin grev hakkını ortadan kaldırmayacak bir düzenleme buraya getirmelisiniz. Biz olsak 1963'ten ileri geçmeyi kendimize hedef koyarız. Düşünebiliyor musunuz, şu anda 1980 darbesi 1963'teki düzenlemeyi yirmi yedi yıl sonra geriye götürdü; siz 80 darbesinden otuz beş yıl sonra bu geriye gitmiş olan düzenlemeyi savunuyorsunuz, yararlanıyorsunuz. Oysaki 1963'ü aşmanız beklenir, dünya böyle yapıyor. Şu anda dünyada hiç kimse bu grev erteleme meselesini 1980 darbesindeki gibi uygulamıyor. Hele hele uygulayan bir ülke varsa da o 1963'teki maddenin gerisine bir darbeyle geçmemiştir. Siz, darbelerle hesaplaşmak için gelmiş, kendisini öyle ifade eden, sözde bu söylem üzerinden seçim propagandaları yürütmüş olan bir iktidar olarak şimdi diyorsunuz ki: Ben 1980 darbesinin uygulamasına sarılıyorum. Bu, doğru bir şey değil. Bunu savunamıyor olmanız lazım. Bu yaptığınız iş, grev erteleme falan değil, grevi askıya almaktır.
Bir gün siz yoktunuz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının olmadığı bir yerde Ulaştırma Bakanı geldi, Bakanlar Kurulu sıralarına oturdu ve Türk Hava Yollarındaki işçileri, o iş kolundaki işçileri grev yapılamaz bir statüye aldı. Bir gecede bunu çıkardı. Bir tek 1980 Anayasası'nda olmayan ama bütün ülkelerde, çağdaş demokrasilerde olan "fiilî grev hakkı" diye bir şey var. Aslında bu hukukun temel prensiplerinden bir tanesi, meşru müdafaa hakkı. Evinize birisi girdiğinde, eline bir silah aldığında, eline bir bıçak aldığında sizin çoluğunuzun çocuğunuzun hayatını tehdit ediyorsa ona karşı yaptığınız müdafaa, meşru müdafaadır hukukta. Bunun sendikal terminolojide ve sendikal kanunlardaki karşılığı da fiilî grev hakkıdır. Birisi karşınızda size karşı sendikal özgürlüklerinizi, sendikal haklarınızı, sendikalaşma hakkını veya Anayasa'dan gelen haklarınızı kullanmanızı ihlal ediyorsa orada işçinin fiilî grev hakkı doğar ve çağrı yapar, der ki sendika: Bu adamlar bizim varlık sebebimizi ortadan kaldırıyorlar, fiilî grev hakkını kullanalım. Türk Hava Yollarındaki işçilerden 300 küsur tanesi buna uydu, fiilî grev hakkını kullandı. Aslında eski anayasalarda fiilî grev hakkı var, Kenan Evren Anayasası'nda yok. Ona dayanarak, o işçileri SMS'yle işten çıkardı Hamdi Topçu, siz bunu seyrettiniz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı seyretti, iki damla timsah gözyaşına şahit olduk sözel olarak. "Doğru bulmuyoruz, arayı bulacağız, hâlledeceğiz, malledeceğiz..." Sonra oradaki sendikal örgütlenme darmadağın edildi, sonra yandaşlaştırıldı. Şimdi bakarsanız tekrar hava iş kolunda grev hakkı var ama operasyon tamamlandı. Yaptığınız iş, Türk Hava Yollarında örgütlü sendikaya karşı doğrudan darbedir, başka hiçbir şey değildir.
Şimdi, bugün geldiğimiz noktada da buradaki işçiler diyorlar ki: Biz üç yıllık değil, iki yıllık sözleşme yapmak istiyoruz. Başka sendikalar sizin üç yıl olacak baskınıza boyun eğmişler, bunlar eğmek istemiyor. Herkes bilir ki... Yani siz sendika başkanı olsanız Sayın Bakan, karşınızdaki bakan, karşınızdaki kurum, karşınızdaki işveren üç yıllık bir sözleşme teklif ettiğinde "Ne münasebet" dersiniz çünkü hepimiz biliyoruz ki bütün toplu iş sözleşmelerinde ilk dönem mağduriyeti ortadan kaldıran reele yakın iyileştirmeler sağlar, ikinci dönem hep eskidiği zaman imzalayan açısından sıkıntı yaratan bir süreçtir. Üç yıllık bir şey doğru değil. Bu, iktidar partisinin üç yıllık talebi, işverenin üç yıllık talebi, doğru bir talep değil. Siz orada "İki yıllık olsun ne var bunda?" diyeceğinize gidiyorsunuz, "Millî güvenlik tehdit altında, ülkenin birliği, bütünlüğü tehdit altında, ulusal çıkarlar tehdit altında." diye apoletlilerin yazdığı, ayaklarında postalla demokrasiyi çiğnemiş olanların... Ve Türkiye'deki her 4 işçiden 3'ü sendikalıyken bugünkü duruma gelmeye sebep olan Anayasa'nın vermiş olduğu bir hakkı cesaretle kullanıyorsunuz. Başka bir şey demiyorum, cesaretle diyorum, herkes o tırnak içine bu betimlemeyi kendi vicdanında kendisi yapsın ama yakışmaz, doğru bir iş değil, doğru bir yaklaşım değil. Şu anda o 15 bin işçinin ekmeğiyle oynuyorsunuz, 15 bin işçinin evladının kursağından geçecek lokmayla ilgili bir irade koymuş 15 bin işçi, greve çıkmış, eyleme çıkmış, bunu kaldırıyorsunuz. Peki, 12 Eylülden beri kaç tane işçiye bunu yaptınız siz ve sizden önceki 12 Eylül hükûmetleri? 400 bin işçiye, şimdiye kadar 400 bin işçinin hakkı, legal grev hakkı böyle anormal bir maddeyle gasbedildi.
Şimdi, bizim önerimiz şu, diyoruz ki: Bu, 1963'teki kanuna benzeyen 1980'in ayıbını ortadan kaldıran bir şeye dönüşsün. Bugüne kadar defalarca söyledik, gelin 1980'in, darbenin izlerini birlikte silelim diye. Yanaşmadığınız hususlar belli, uzatmayacağım, YÖK'tür, seçim barajlarıdır, kanun hükmünde kararnamedir, Siyasi Partiler Kanunu'dur. Şimdi ben bazen böyle Meclis kürsüsünde de söylüyorum, GATA Palas'ta Kenan Paşa böyle izliyor diyorum Meclis TV'yi ve bakıyor "Bakalım bizim çocuklar benim anayasaya sahip çıkmaya devam edecekler mi?" diye. Vallahi de ediyorsunuz Sayın Bakan. Allah aşkına utandırın beni. Yarın Meclis kürsüsüne çıkacağım, diyeceğim ki: Sayın Bakan gerçekten darbeye karşıymış, gerçekten darbe yasalarına karşıymış, gerçekten sivilleşmeyi savunuyormuş.
BAŞKAN - Peki, Sayın Özel...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Lütfen, ben bitireceğim. Ayrıca, bu konuda anlık bir denetiminize de tabi değilim, onu da söyleyeyim de.
BAŞKAN - Değilsiniz ama...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, işinize gelmediğinde beni de susturamazsınız. Bakın, bugün DİSK'in...
BAŞKAN - Ben sizi susturuyor muyum Sayın Özel? Bir saattir konuşuyorsunuz ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Böyle bir hakkım var, yarın sabaha kadar konuşurum. Ben oradaki işçilerle dayanışmak için gerekirse yarın sabaha kadar konuşurum. Siz ne yaptığınızın farkında mısınız iktidar partisi olarak veya...
BAŞKAN - Ben farkındayım tabii.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...içinizden seçtiğiniz Hükûmet olarak?
Şimdi, eğriyi söyletmeyin. Bakanlarınız yurt dışında. Önceden imzalar toplanmış. Kimin talebiyle bilmiyorum. Belki de bu Başbakanın bile haberi yok ve birileri karar veriyor, hazır imzalarla grev erteliyorsunuz. Bir kere, yapılan iş, hukuken yok hükmünde. Yapılan iş hukuken yok hükmünde. O bakanların derhâl gelip istifalarını sunmaları lazım. Sen Türkiye Cumhuriyeti Bakanı olarak... Bakın, vekâlet vermekten bahsetmiyorum, açığa imza atmaktan bahsediyorum. Bunu nasıl yaparsınız? Buralara girmeyeceğim. Bir de bana müdahale ediyorsunuz.
Aynı bugün DİSK'in, TTB'nin, TMMOB'un, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin eylemine TOMA'larla...
Ya bir şey var, adam çocuğunun ekmeğini savunuyor, siz 12 Eylül Anayasası'ndan gelen bir hakkın kötüye kullanımıyla, yürütme yetkisinin kötüye kullanımıyla grev erteliyorsunuz, ona karşılık, çıkacak meydanda, kendini anlatacak, cop, sopa, boyalı su... Ondan sonra da burada bunları söylemeyelim! Ee, söylemeyelim, ne âlâ memleket! Sizin o yaptığınız işlerin tamamı...
BAŞKAN - Söyleyeceğiz, söylüyorsun, sonuna kadar söylüyorsun. Ben şimdi sizi dikkatle ve sabırla dinliyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Diyor ki: "Ne söylersen söyle, değişmeyecek." Onu söylemeye çalışıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Açıkçası şunu söyleyeyim: Uluslararası Çalışma Örgütünün Türkiye'yle ilgili yaptığı tenkitler -Uluslararası Çalışma Örgütünün Türkiye'yle ilgili yaptığı tenkitler- bu Komisyonun bütün üyeleri için utanç kaynağıdır. Bunun AKP'si, CHP'si, MHP'si yok. Uluslararası Çalışma Örgütü bu maddeyi her seferinde eleştiriyor, fiilî grev hakkını kullananlara karşı yapmış olduğunuz işten çıkarmayı eleştiriyor. Daha sonra, sendika değiştirip de ondan sonra grev hakkı vermenizi eleştiriyor. Özellikle Anayasa'nın, 12 Eylülün getirdiği bu madde utanç maddesidir. Sanıyor musunuz ki Cumhuriyet Halk Partililer, Milliyetçi Hareket Partililer ILO bunu yazdığında, uluslararası örgütlerden Türkiye tenkit yiyince seviniyor? Biz Millî Takım gol yiyince üzülüyoruz arkadaş. Bu mesele de öyle bir mesele. Siz utanmıyor, sıkılmıyor, üzülmüyor olabilirsiniz.
BAŞKAN - Ne alakası var ya? Ne alakası var ya?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biz sıkılıyoruz, üzülüyoruz, utanıyoruz.
BAŞKAN - Lütfen... Sizi terbiyeli bir dil kullanmaya davet ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Terbiyeli bir dil kullanıyorum ben, terbiyeli bir dil kullanıyorum.
BAŞKAN - Lütfen...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Eğer dilimin terbiyesiz olduğunu düşünüyorsanız...
BAŞKAN - Meclisin mehabetine uygun konuşun, lütfen. Ben sizi terbiyeli bir dil kullanmaya davet ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...bana karşı bunu muhalefeti susturmak için bir argüman olarak kullanmanıza ben izin vermem. Böyle bir şey yok.
BAŞKAN - Muhalefeti susturmuyoruz, muhalefeti millet susturuyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Göreceğiz bakalım kim kimi susturuyor. Siz bu kadar kul hakkı yiyin, bu kadar yanlış işleri yapın, ondan sonra nasıl oluyormuş göreceksiniz. Bakalım ne olacak? Bir gidin bakalım haziran seçimlerine, bir gidin. Sizin bu yaptıklarınızın hepsi... En sonunda bir karne günü var.
BAŞKAN - Tabii, tabii var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Başka bir karne günü daha var. O karnede daha çok zorlanacaksınız ama o Allah'ın bileceği iş.
BAŞKAN - Tabii ki, hepsi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ama bu vatandaşın karnesinde de sıkıntınız büyük, onu söyleyeyim.
Ne olursa olsun -şunu söylüyoruz- TOMA, gaz, cop, burada Komisyon Başkanlık yetkisiyle yapılan bu süreyi kısıtlamaya çalışmalar, bunların hiçbir tanesi yaptığınız yanlışı ortadan kaldırmaz. Biz ILO'nun tenkitlerinden -siz nasıl hissederseniz hissedin- utanıyoruz. Bu, ILO'nun en çok eleştirdiği konulardan bir tanesi. Bakanlar Kurulunun müdahaleleri iş barışını sağlamaya yönelik olmalıdır. Yaptığınız iş, iş barışını sağlamaz. Böyle çalıştırdığınız işçiden verim alamazsınız. İş kazalarını önlemek üzere geldiğimiz, bir masanın etrafında toplandığımız böyle bir kanun tasarısının üzerinde konuşurken, yarın grev hakkını elinden aldığınız işçinin daha mutsuz, daha motivasyonu düşük olarak çalışacağını, daha dalgın olacağını, iş kazalarına daha açık olacağını bilmeniz gerekir. İşçi üretimde gücünü kullanacaksa onun meşru yeri meydandır. İşçiyi iş yerinde sizin yaptığınız gibi gayriyasal yöntemlerle direnmeye itmeyin, işçinin sağlığıyla oynamayın. İşçinin güvenliğini tehdit altına almayın. Çok tehlikeli işlerde çalışıyor bu kişiler ve çok yanlış bir yoldasınız. Bu yaptığınızı baştan sona kınıyoruz. Bu sözleri neden söylüyoruz? İktidar partisinde vicdan sahibi milletvekilleri bunu kendi grubu içinde tartışsın diye, "Yakışıyor mu bize bu?" desin diye, bakan bürokratlarına dönsün, "Ya kardeşim, bu işte daha doğru bir düzenleme yapamaz mıyız?" diye baksın diye. Keyfimizden söylemiyoruz. Vatandaşın bize verdiği görev, ödev budur. Bu madde bizim için önemli bir maddedir. Bunu Türkiye'de de gündeme getirmeye devam edeceğiz, Komisyon boyunca da gündeme getirmeye devam edeceğiz. Bundan sonra Meclis kürsüsünden de bu konuyu en sert şekilde gündeme getirmeye devam edeceğiz çünkü yapılan iş doğru bir yaklaşım değil, fevkalade yanlış, fevkalade haksız, fevkalade hukuksuz.
Dün bu ülkenin Cumhurbaşkanı diyor ki: "'Hukuk mu, kanun mu?' derseniz 'hukuk' derim." diyor. Buradaki mesele ne? Kanunu işletiyorsunuz. Vicdani bir hukuk işletin bakalım, bu grev ertelenebilir mi? 1970'te olduğunda, 68'de olduğunda, altmış artı otuz, doksan gün erteliyordunuz, grev tekrar başlıyordu. Şimdi yüksek hakem bir karar verecek, üç yıl diyecek, yallah, bitti! Böyle bir şey doğru değil.
O yüzden biz Sayın Bakana "İlla bu önergeye katıl." demiyoruz ama mademki bunun yeri bu Komisyondur, Sayın Bakan bunu çalışsın, getirdiğiniz önergeye biz katılalım. Haa, siz yasamanın yürütmeden bağımsızlığını iddia ediyorsanız... Biraz önce çok değer verdiğim bir arkadaşım "Bakan katılmayabilir. Biz önergeyi oylarız." dedi. Siz dediniz ki: "Ne münasebet! Bakana göre mi karar veriyoruz?" Bakan görevini yaptı, yaptı; yapmadı, hadi iktidar partisi grubu, yazın bir ortak önerge, altına imza atacağız. 1980 darbesini yürütme ortadan kaldırmıyorsa gelin yasama olarak biz yapalım. Yirmi dakikalık konuşma yapacak Süleyman Çelebi tümü üzerinde. O gün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına size teşekkürle başlamazsa, ben konuşmama teşekkürle başlamazsam, gelin, deyin ki: "Hakkımızı yediniz." Gelin, bu işi burada çözelim. Bakan katılmayabilir diyorsunuz işinize geldi mi ama gözünüzü seveyim birbirimizi kandırmayalım.
Şimdi, hangi biriniz bunun doğru bir karar olduğunu savunabilir, Bakanlar Kurulu kararının? Savunamazsınız. Hiçbiriniz bu kararın hukuka uygun olduğunu... Bu karar bir tek 12 Eylül hukukuna uygun, başka hiçbir hukuka, hiçbir vicdana uygun değil. Bunu kınıyoruz.
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.
Teşekkür ediyorum.