KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin çiftçilerimiz başta olmak üzere, aziz milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Yine size ve ekibinize başarılar diliyorum.

Tarım, doğrudan tarımla uğraşanlar yanında, toplumun tamamını da yakından ilgilendirmektedir.

2019 yılı programındaki tarımsal verilere bakıldığında, 2017 yılında tarımsal üretimde büyüme oranının 2016 yılında yaşanan gerilemenin ardından yüzde 4,9 olarak gerçekleştiği; 2018 yılında ise tarımsal üretimde yavaşlama öngörüldüğünden sektörün yıl sonu büyüme oranı yüzde 1,3 olarak tahmin edilmektedir. Tarımsal katma değerin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki ağırlığı 2017 yılında yüzde 6,1 seviyesine gerilemiş olup 2018 yılında bu oranın yüzde 6 civarına düşmesi beklenmektedir. Sektörün toplam istihdam içindeki payı 2017 yılında yüzde 19,4'e gerileyerek istihdam 5,5 milyon kişi olarak kaydedilmiştir. 2018 yılında bu oranın yüzde 18,8'e gerilemesi beklenmektedir. TÜİK'in son verilerine göre, tarım sektöründe hâlen yaklaşık 4 milyon 900 bin çalışan vardır. 2017 yılında tarım ve gıda ürünlerindeki ithalat, bir önceki yıla göre yüzde 16,8 artarak 14 milyar dolar; ihracat ise yüzde 4,4 artarak 16,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Tarım ve gıda ürünleri dış ticaret hacminde 2017 yılının özellikle ikinci yarısında, ithalat ağırlıklı olmak üzere, artış yaşanmıştır.

Tarım deyince, önceden ilk akla gelen Türkiye'nin kendi kendine yeten az sayıdaki ülkelerden birisi olduğu idi. Kırda yaşayan nüfus daha fazlaydı. Geldiğimiz noktada, önce Büyükşehir Kanunu'yla herkesi kentli yaptık, tarımdaki nüfusu azalttık, uygulanan destek ve politikalarla tarım-kırsal kalkınma ilişkisini de kuramadık.

Türkiye tarımsal üretimde kendi kendine yeterli olma vasfını bugün itibarıyla kaybetmiş görünmektedir. Bunu birçok tarımsal üründe yapılan ithalattan ve ekilip dikilen alanlardaki azalmadan da anlayabiliyoruz.

Verimlilik artışı olmakla birlikte, artan nüfusa yetecek bir üretime sahip değiliz maalesef. O hâlde temel sorunun üretim sorunu olduğunu söyleyebiliriz.

Üretimin yetersizliğinin birkaç sebebi var bize göre.

Birincisi: Tarımsal nüfusun azalması, kentlere göçle beraber, doğal üretimin de azalmasıdır. Kuşkusuz birçok ürün bakımından yeterli üretim olabilir ancak toplamda baktığımızda bu değerlendirmeyi yapmamız gerekiyor.

İkincisi: Üretime ilişkin tarımsal girdilerin maliyetlerinin yüksekliğidir. Girdi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle üretim için harcadığını ürününü sattığında karşılayamayacağı endişesi taşıyan çiftçimizi bu durum üretim yapmaktan caydırmaktadır.

Üçüncüsü: Fiyat politikasının üreticiyi desteklememesidir. Üreticiden tüketiciye uzanan zincirdeki aracılar fiyatları artırsa da bu durum üreticinin cebine girmemektedir.

Dördüncüsü: Üretim planlamasının olmamasıdır. Geleneksel yöntemlerle herkes neyi ne kadar ekeceğini kendisi karar vermektedir. Bu durum kimi yıl bazı ürünlerde arz fazlası olmasına sebep olmakta, bazen de belli ürünlerin arzında yetersizlik ortaya çıkarmaktadır. Bunun sonucunda da istikrarsız bir piyasa ortaya çıkmaktadır.

Beşincisi: Destek politikalarındaki yanlışlıklardır. Tarımsal destekler üreticiyi özendirici, destekleyici mahiyette olmaktan uzaktır. Amacına hizmet etmekte yetersiz kalmaktadır. Sayıştay raporlarında da bu duruma isabetle dikkat çekilmiştir. Bu noktada artık tartışmak gerekir. Tarımsal desteklere ilişkin bir etki analizi yapılmakta mıdır? Bunların üretime ve üreticiye katkısı nedir? Acaba yeni destek modelleri devreye alınabilir mi? Bunların değerlendirilmesi neticesinde üretimi destekleyecek ve çiftçimizin refahını artıracak şekilde bir destekleme politikasının inşası gerekmektedir.

Bunların yanında, sektörle ilgili birkaç soruna daha değinmek istiyorum. Tohum, en önemli sorunlardan birisidir. Konuşmanızda TİGEM'deki faaliyetlerden bahsettiniz, bunları önemsiyoruz ancak tarımımızı başka ülkelerin tohum hâkimiyetine terk etmemeliyiz. Türkiye, tarımsal geleceğini ipotek altına almadan gelecek yıllara ve nesillere aktarabileceği bir millî tohum politikası ortaya koymalıdır. Hayvancılıktaki destekleme politikaları kalıcı, konjonktürel gelişmelerden etkilenmeyen ve üreticiye alım garantisi de verecek uzun süreli yaklaşımlarla desteklenmelidir. Bu kapsamda meraların korunması dâhil, entegre politikaların ortaya konulması gerekir.

Bir başka mesele, tarım politikalarının birleşik genel kalkınma politikalarıyla birlikte düşünülmesi zaruretidir, kırsal

kalkınma programlarının devreye alınması mecburiyetidir. Bizim tarımsal üretimde kendi kendimize yetecek ülke hâline gelme anlayışının yeniden inşa edilmesi ve devreye sokulması gerekmektedir. Bunun için bir kalkınma politikası olarak başlatılan, Sayın Binali Yıldırım'ın Başbakan iken açıkladığı Cazibe Merkezleri Projesi'ne de yeniden işlev kazandırılmalıdır. Tarımın daha verimli hâle getirilmesi için tohumdan ve arazi kullanımından başlayarak kullanılan makine ve ekipmana kadar verimliliği destekleyen unsurlar devreye alınmalıdır.

Yine, tarımsal üretim doğal afetlerden çok etkilendiği hâlde tarım sigortacılığının yeterli düzeyde olmaması, üreticiden tüketiciye olumsuz yansıyan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Olumsuz tabiat şartlarından etkilenmeyi en aza indirecek şartların oluşturulması ve çiftçinin bilinçlendirilmesi bu manada önem arz etmektedir.

Çiftçimizin gelirinin giderek azalması, millî gelirden aldığı payın görece düşük olması ve bunun yarattığı yoksulluk olgusu, tarımda kalmayı desteklemeyerek kırdan kente göçü tetiklemektedir. Bir araştırmaya göre çiftçilerin yaklaşık yüzde 60'ı çocuklarının tarımda kalmasını istememektedir.

Finansal sistemin, tarımsal kredilerin sağlıklı, kurumsal bir yapıya oturtulamaması da çiftçimizi sıkıntıya sokan, sektörü olumsuz etkileyen bir husustur.

Önemli bir mesele de kurumsal yapılardaki karmaşıklıktır. Bakanlık kurumsal yapısıyla birlikte üretici birlikleri, tarım satış kooperatifleri, Tarım Kredi Kooperatifleri, ziraat odaları ve diğer tarımsal kurumların birbirleri arasında bir koordinasyon bulunmadığı gibi, bazılarının ne yaptığı bile belli değildir. Âdeta fonksiyonlarını yitirmiş görünmektedirler. Üretici birlikleri olmak yerine, devlet dairesi görünümündedirler. Bu yapılar ıslah edilmeli, kurumsal kapasitenin mutlaka arttırılması temin edilmelidir.

FİSKOBİRLİK yerine TMO'nun fındık alması, Tarım Kredinin çiftçiye katkısı ve fonksiyonları yerine yöneticilerinin maaşlarının konuşulması, isabetle kurulan Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun kontrolsüz göçü önleyecek politikalar ortaya koyamaması kurumsal kapasite eksikliğini genel olarak gösteren birkaç örnektir.

Yine, doğrudan insan sağlığı ve hayatıyla ilgili gıdanın takip ve denetiminden sorumlu Bakanlığımızın kamuoyunu bilgilendirme eksikliği de önemlidir. Tarımsal yayın, gıdayla ilgili yönlendirici bilgilendirme ve kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatma hayati önemdedir. Şarbon meselesindeki belirsizliklerin devam etmesi bunun sonucudur diye değerlendiriyoruz. Zira, şarbon endişesiyle hâlâ et yemeyen vatandaşlarımız vardır. Bu konudaki spekülasyonları Bakanlığınızın bıçak gibi kesmesi gerekir.

Bir başka ekonomik sektörel sorun, tarımsal ürünlerin katma değerli ürünlere dönüştürülememe meselesidir. Bu durum, üretilen ürünlerin işlenmeden ucuza satılıp işlem görmüş ürünleri daha pahalıya geri alma sorucunu doğurmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı 2019 yılı Yıllık Programı'nda da ifade edildiği gibi, tarım dışı sektörlerden gelen arazi talebinin giderek artması nedeniyle tarım, orman, çayır ve mera alanlarındaki koruma kullanma dengesinin sağlanması ihtiyacı önemini korumaktadır.

Çiftçinin eline geçen paranın reel olarak gerilemesine rağmen, mazot, gübre, fide, yem, ilaç, enerji gibi tarımsal girdilerdeki artış, üreticiyi ekim, dikim yapmakta caydırıcı rol oynamaktadır. Bu yönde birtakım vergi indirimleri yapılmış olsa da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak saydığım temel girdilerden ne ÖTV'nin ne de KDV'nin alınmamasını istiyoruz.

Tarım alanındaki bir diğer problem olarak çiftçi eğitimi ve zirai yayın faaliyetlerindeki yetersizlikleri söyleyebiliriz.

Yeni teknolojiler, üretim sistemleri, pazarlama sistemleri, teşvikler ve mevzuat konusunda üreticilerin bilinçlendirilmesine, genç nüfusun tarımsal üretime özendirilmesine ve teşvik edilmesine ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksu, buyurun, tamamlayın.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Tarımsal arazilerin parçalı ve dağınık yapısı da üretimi olumsuz etkileyen sorunlardan bir tanesidir. Bu dağınık yapı, üretim maliyetlerini artırmakta, modern tekniklerin uygulanmasını zorlaştırmakta ve tarımsal rekabetle de tüketici fiyatlarını olumsuz etkilemektedir.

Kalitenin düşük olması yine bir başka problemdir. Toprak ve iklim şartlarına uygun tür ve çeşit seçiminde uygun gübreleme, sulama ve benzerinin kullanılmaması nedeniyle verim ve kalite düşmektedir. Çiftçilerin çoğu, toprak tahlili yaptırmadan alışık oldukları gübre ve ilacı kullanmaktadır.

Şüphesiz, politikaların çiftçimizi üretmeye teşvik etmesi ve ürettiği değerden de hak ettiği payı almasını sağlamaya yönelik olması gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda fiyat artışlarını kısmen engelleyebilmek adına gıda arz zincirine ilişkin kayıt sisteminin güçlendirilmesi, lisanslı depoculuğun yaygınlaştırılması, yaş meyve, sebze tedarik zincirinde lojistik altyapıların ve yatırımların iyileştirilmesi, paketleme, nakliye, depolama ve perakende satışa sunulmasında uyulması gereken standartların belirlenmesi ile toptancı hallerinin etkin çalıştırılmasına ve modernizasyonunun sağlanmasına ilişkin çalışmaların sürdürülmesinin beklendiği belirtilmiştir. Bunlara ilave olarak eğitim ve yayım eksikliği, üreticilerin pazara erişiminin kısıtlılığı, gıda arz zincirinin uzun olması yanında, etkin olmayan örgütlenme yapısı gibi yapısal sorunların devam ettiği de yıllık programda ifade edilmiştir.

Sulanabilen arazi miktarının az olması ve mevcut su kaynaklarının da etkin kullanılamaması nedeniyle ülkemiz özellikle yağlı tohumlu bitkilerde ithalata ağırlık vermektedir. Suyun etkin kullanılamaması hem gereksiz su sarfiyatına hem de üretimin düşmesine neden olmaktadır.

Hayvancılık, önemli meselelerden bir tanesidir. İthalat politikası, maalesef, hem hayvancılığımıza ve üretime darbe vurmakta hem de sorunlarımızı çözmemektedir.

Düşük verim sorunlarının nedenleri arasında hayvan ıslahı konusunda konusunda yeterli sonuç alınmaması, ilkel ahırlarda hayvancılık yapılması, yetersiz ve hatalı beslenme, genç yaşta hastalığa yakalanma, salgın hayvan hastalıkları gibi unsurlar sayılabilecektir. Şüphesiz bu konularda önemli adımlar atılıyor, ciddi tedbirler de alınıyor. Siz ve ekibiniz bu konulara da hâkimsiniz ancak daha alınması gereken çok mesafe olduğunu da mevcut tablo ve çiftçilerimizin durumu ortaya koyuyor.

Tarımın devam edegelen yapısal sorunlarının çözülmesi tarımsal üretim ve ticaret politikalarının güçlendirilmesi, kırsal kalkınma politikalarının tarım politikalarıyla entegre edilmesi, tarımsal desteklemelerin amacına uygun olarak sürdürülmesi ve etkilerinin değerlendirilmesi, ayrıca gıda güvenliğinin sağlanması, tarımsal yayım, bilgilendirme ve danışmanlık sistemlerinin de etkin kullanılması suretiyle mümkün olacaktır diye düşünüyoruz.

Son olarak suyla ilgili birkaç hususa da değinmek istiyorum. "Su kıtlığı ve su kirliliği" şeklinde özetlenen ülkemizin suyla ilgili mevcut sorunlarını su kaynaklarının geliştirilmesi, denetimi ve yönetimine ilişkin sorunlar olarak ifade etmek gerekir. Öncelikle ifade etmeliyim ki Türkiye Su Enstitüsünün kurulmasını önemsiyoruz. Ancak, enstitünün daha etkin faaliyet yürütmesi misyonu doğrultusunda su yönetimine ilişkin çalışmalarıyla birlikte, su eğitimi, su okuryazarlığının artırılması gibi faaliyetlere de ağırlık vermesi gerekmektedir.

Bu noktada yeni yapılanma kapsamında su yönetimindeki yetki karmaşasının da giderilmiş olduğunu umuyorum. Artan nüfus, büyüyen ekonomi ve su talebi düşünüldüğünde, su kaynaklarının akılcı kullanımı ve iyi yönetimi suyla ilişkili risklerin bertaraf edilmesinin de ön şartıdır. Bu çerçevede, ülkemizin de kısıtlı su kaynaklarının korunması ve su kaynakları üzerinde bugün ve gelecekte oluşabilecek risklerin bertaraf edilmesi gerekmektedir.

Sayın Bakanım, bu noktada bir kanun teklifimiz var Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Çoğunluğunu Bakanlığınız çalışanlarının oluşturduğu gıda, tarım, hayvancılık ve orman alanında ön lisans eğitimi programlarını tamamlamış mezun durumda olanların lisans tamamlama eğitimi hakkı verilmesini istiyoruz.

Biliyorsunuz, yine Bakanlığınızda çalışan veterinerlerle ilgili böylesi bir düzenleme yapıldı. Yine ilahiyatçılarla ilgili bir düzenlemeyi de geçen sene Mecliste yaptık. Bu alanda çalışan bu arkadaşlarımızın da bu imkânın sağlanmasını istiyoruz. Bakanlık olarak da sizin bu konudaki desteğinizi bekliyoruz.

Yine, ziraat ve gıda mühendisleri ile veterinerler ve avcılık ve yaban hayatı ön lisans mezunları işsiz gençlerimiz Bakanlığınızda bu alanda iş imkânlarının yaratılmasını beklemektedir.

Bu konudaki desteklerinizi de beklediğimi ifade ediyor, bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.