KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım ve Orman Bakanlığımızın 2017 kesin hesap ve 2019 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Konuşmama başlamadan önce bütçe rakamlarından bahsetmek istiyorum ben de, daha önceki konuşmacılar da mutlaka bahsetmişlerdir ancak vurgulamakta yarar olduğunu görüyorum.

Tabii, iki bakanlık birleşti, bundan sonra çalışmalarını birlikte yürütecek.

Bütçe rakamlarına baktığımızda, 2017 yılında 19 milyar 537 milyon 920 bin TL'lik bir bütçe görüyoruz, bunun Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi olduğunu görüyoruz, 2019 yılında 33 milyar 743 milyon 778 bin TL bir bütçe rakamı görüyoruz, sanki çok büyük bir artış varmış gibi ama Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı bütçelerinin rakamları toplandığında, 34 milyar 200 milyon 994 bin TL'lik bir rakama ulaşıyoruz. Buradan da aslında bakanlıkların toplam bütçesinin 2019'da düştüğünü görüyoruz. Şimdi, düşmüş bir bütçeyle, bu kadar faiz oranlarının arttığı, enflasyonun arttığı bir süreçte hedeflediğiniz uygulamaları nasıl hayata geçireceksiniz 2019'da, açıkçası bu sorgulanmaya değer bir durum. O nedenle de bu bütçenin yeterli olup olmayacağını sorgulamak gerekiyor.

Sunumunuz için de teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. 2002'den 2019'a kadar sayısal olarak verilerde ne kadar artış olmuş, bunun sunumunu yaptınız bize. Ancak bu sunum Türkiye'de tarımsal alanda çiftçinin, üreticinin, tüketicinin sorunlarını yansıtmaktan uzak. Yaşanan ve hissedilenler maalesef farklı Türkiye'de. Siz burada bir sunum yaptınız ama bizim yaşadıklarımız, gördüklerimiz çok farklı. Birçok arkadaşımız sayısal verilere değindi, ben bunlara çok fazla girmeyeceğim. Sunumunuzda gelecekte dünyada su ve gıda savaşları olacağını siz de belirttiniz. Aslında bu bile bize su, gıda ve diğer doğal kaynaklarımızın ne kadar stratejik önemde olduğunu anlatıyor.

Ülke olarak sahip olduğumuz iklim koşulları, toprak yapımız, ürün çeşitliğimiz ve insan gücümüzle kendi kendine yeterli tarımsal üretimi yapacak potansiyele sahip olduğumuz hâlde, uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle tarım ürünlerinde de ithalata bağımlı hâle geldik. Aslında, AKP hükûmetleri döneminde tarımda yazılmış bir senaryonun uygulayıcısı durumunda olduğumuzu görüyoruz. Örneğin, çıkarılmış olan Büyükşehir Yasası'yla mahallelere dönüştürülen köylerimizdeki tarım alanlarının yok edildiğini görüyoruz. Bu yasayla tarım havzaları arsa hâline getirilerek hukuki korumadan yoksun bir hâle getirilmiş, betonlaşmalarının önü açılarak üçüncü sınıf inşaatlarla üretici ve çiftçi topraklarından koparılmıştır. Yem sanayisi, TEKEL, Et Balık, SEK gibi tarımsal KİT'lerin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, nişasta bazlı şeker kotalarının arttırılması, ithal ürünlere vergi indirimleri, uygulanan tohum yasası, ülkemizin açık bir pazar hâline gelmesi bu senaryonun halkalarından gibi görünüyor maalesef. Doğrudan gelir desteği uygulamasıyla da üreticiye değil tapu sahibine, büyük arazi sahiplerine ve rantiyeye destek sağlanmıştır. Bu desteklerin nasıl kullanıldığı da belirsiz, desteğin kullanım şekline göre bir yaptırım var mı yok mu, bunu da sormak istiyorum. Kaynaklar heba ediliyor. Bu nedenle de destek rakamlarınız üretime yansıma boyutunda gerçeği yansıtmıyor Sayın Bakan. Sonuç olarak artık çiftçi üretemez, tüketicinin büyük çoğunluğu da pahalılık nedeniyle yeterli gıdaya ulaşamaz hâle gelmiştir.

Hâlen resmî olarak halkımızın yüzde 10'u, gayriresmî ise yüzde 20'si açlık sınırında bulunuyor. Önümüzdeki yıllarda özellikle tarım alanında potansiyelimizi doğru değerlendirmezsek bu oran daha da artacağa benziyor. Bu nedenle, tarım politikamız yeniden gözden geçirilerek bütün paydaşların katılımıyla sürdürülebilir, ucuz ve güvenli gıdayla ilgili çalışmalar yapılmalı ve tarımda bağımsız bir biçimde alınan kararlarla ülkemiz hak ettiği noktaya taşınmalıdır. Bunun için ilk yapılması gerekenlerin başında Tohumculuk Yasası'nın yeniden düzenlenmesi gelmektedir. Tohumun kontrolünü belli şirketlere bıraktığınızda, gıda güvenliğini de maalesef o şirketlere bırakmış oluyorsunuz. Bugün dünyanın en büyük 10 firmasının tohum satışlarında pazar payı yüzde 73'tür. Yine tarımsal ilaç sektöründeki en büyük 10 firmanın dünya pazarı payı ise yüzde 89'dur. Bu firmaların 5'i aynı zamanda iki listede birden yer almaktadır.

Ülkemize dayatmayla çıkarılan Islahçı Haklarının Korunması Kanunu'nu, Tohumculuk Kanunu ve de Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Sözleşmesine Uyum Kanunu gibi kanunlar tohumda biyoçeşitliliğin sonunu getirmeyi ve bizi uluslararası tohum tekelcilerinin kucağına itmeyi başarmıştır. Bugün ülkemizde çiftçi kendi tohumunu üretemez hâle gelmiştir. Sertifikalı tohum kullanamayan çiftçilerimize maalesef tarımsal destek de verilmemektedir. Bunun yanında, yasal engeller ve cezalar da cabası tabii. Tam tersine, gıda güvenliği ve gıda egemenliğimizi kaybetmemek için atalık tohumlarımıza sahip çıkmak, kullanımını teşvik etmek ve desteklemek zorundayız. Tohumların tekrar kullanılmasına ve ticaretine yasal engeller ve cezalar koyarak gıda egemenliğimizin yok edilmesine hizmet edilmektedir. Sonuç olarak bir ülkenin bağımsızlığı kadar önemli olan yerli tohumun üretilmesi, kullanılması, takası ve ticaretinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Gerçek yerli ve millîliğin gereği de budur Sayın Bakan. Tarıma bu kadar elverişli olan ülkemizde ciddi bir dönüşüme ihtiyaç vardır.

Bir konuya daha değinme istiyorum Sayın Bakan. Tarımla ilgili veriler konusunda TÜİK çok yetersiz kalmakta, sektörde verilerin toplanmadığını gösteriyor bu da. Birçok araştırmacıdan duyduğumuza göre de Türkiye'yle ilgili verilere ABD gibi farklı dış kaynaklardan ulaştıklarını söylüyorlar; bu da önemli bir konu. Bu konuda bir çalışma yapılması gerektiği ortaya çıkıyor.

Biraz da fındık konusuna girmek istiyorum. Siz de bahsettiniz. Fındık üreticisi İtalyan Ferrero Rocher markasına teslim edilmiştir. Yeterince de desteklenmemekte, devlet sahip çıkmamaktadır. Dekar başına ortalama verim 2002'de 107 kilogram iken 2018'de dekar başına 78 kilograma düşmüştür. Cumhurbaşkanı fındık fiyatını bu yıl çok geç açıklamıştır. Toprak Mahsulleri Ofisinin bu fiyat açıklandıktan sonra alım miktarı ne kadardır Sayın Bakan, bu rakamı duymak istiyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanı fiyatı açıkladıktan ve Toprak Mahsulleri Ofisi alıma başladıktan sonra üreticinin elinde zaten fındık fazla kalmamıştı.

Bir başka konuya geçeceğim. Biraz organik tarımdan ve iyi tarım uygulamalarından bahsetmek istiyorum. Sürdürülebilir üretim sistemi, doğal kaynak kullanımı, toprak verimliliği, biyoçeşitliliğin, ekosistemin sağlıklı olarak gelecek nesillere aktarımı, hayvan refahı ve halk sağlığı konularında yoğunlaşan ilkeler, işte tüm bu kavramlar iyi tarım uygulamaları ve organik tarımı destekleyici politikalarla ancak hayata geçirilebilir. Rakamlarla baktığımızda, Sayın Bakan, sunumunuzda organik tarım alanlarının tüm tarım alanlarının içerisindeki payının 2002'de yüzde 0,3'ten 2017 yılında yüzde 2'ye çıktığını söylediniz. Göstergelerde büyük değişim yaşanmış gibi görünüyor ama piyasalarda dünyanın neresindeyiz organik tarımda, bunu da bilmeye ihtiyacımız var. Aynı şekilde, iyi tarım uygulamalarında da işlenen tarım alanları içindeki payının yüzde 3,2'ye yükseldiğini söylüyorsunuz. Ancak bu yüzdeler Türkiye gibi bir ülke için çok düşük rakamlar maalesef. Gelişmiş ülkeler tarımda 4.0'a geçmişlerdir. Dünyada tarım sektörü teknolojiyle birlikte gelişmekte, tarımda eğitim, sosyal destekler ve dijitalleşme üzerine adımlar atılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emecan, lütfen...

Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Tarım ve gıda üretim sistemleri incelendiğinde, sürdürülebilir üretim sistemlerinin giderek ön plana çıktığını görüyoruz.

Çevre ve sağlık konularında konvansiyonel tarıma göre çok daha etkin bir üretim sistemi olan organik tarım dünyada giderek yaygınlaşmakta, biz ise organik tarımda, iyi tarım uygulamalarında dünyanın çok gerideyiz. Hâlbuki bu uygulamalar, ülkemizde şu anda çok büyük sorun olan GDO, sentetik girdi, hayvansal üretimde antibiyotik kullanımını yasaklayan ve sertifikalandırma sürecinde tüm üretim sistemini destekleyen modellerdir.

Son yıllarda tüketicilerin çevre, sağlık ve beslenme konularında daha çok bilinçlenmeleriyle organik ürün pazarı büyüme göstermektedir. Ayrıca, organik tarım ürünleri ticaretinde gelişmiş ülkeler arası ticaret anlaşmaları da görülüyor. Biz de bundan yararlanmalı, organik ürün ihracatını hedef alan politikalar geliştirmeli ve uluslararası ticaret anlaşmaları yapmalıyız. Ülkemizde Organik Tarım Kanunu 2004 yılında yürürlüğe girmişti. Sanırım, gelişmiş ülkeler örnek alınarak mevzuatta bir çalışma yapılması gerekiyor. Tabii, organik tarımın önünde bazı kısıtlar var. En önemli kısıtlardan bir tanesi de özellikle fiyatların yüksek olmasından dolayı erişilebilir olmaması, kamu spotlarında fazla yer verilmemesi ve tanıtılmaması. Piyasada organik ürün olarak pazarlanan ama organik sertifika ve üretim normlarına sahip olmayan ürünlerin piyasada kirlilik yaratması.

Yine önemli bir konu, Bakanlığın destek olarak çiftçilere organik tarım üzerine eğitim desteği vermesi ve eğitim programlarını yaygınlaştırması gerekiyor. Aslında sadece organik tarım değil Sayın Bakan, tüm tarım uygulamalarında eğitim desteklerinin arttırılması gerekmektedir. Sunumunuzda da yazılı olan eğitim ve sertifika programları güzel fakat verimlilikleri ölçülüyor mu, bunu da size sormak istiyorum. Çünkü bizim ziraat odalarıyla yaptığımız görüşmelerde bilinçsiz uygulamaların çok büyük sorun olduğundan bahsediliyor. Eğitim programlarınızın yeterliliğini ve verimliliğini de ölçmenizde fayda var. Eğitimlerin sayısal olarak artması değil, hayata geçirilmesinin sağlanması Bakanlığınızın hedefi olmalı.

Ayrıca da meslek yüksekokullarında organik tarım bölümünden mezun olan arkadaşların yeterliliklerinin ölçülmesi ve eğitimlerinin geliştirilmesi için çaba harcanmalı.

Organik ürün arzının gelişmesi adına üreticilerin küçük aile işletme, ürün tipi gibi özellikleri ele alınarak devlet teşvikleri de çeşitlendirilmeli.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Son cümlem Sayın Başkan.

Böylelikle organik ürün ihracatındaki ek maliyet ve prosedürler ortadan kalkacak, ihracat da bir ivme kazanacaktır.

İyi tarım ve organik tarımın desteklenmesi gerekiyor.

Son olarak, hayvan haklarıyla ilgili yasa ne zaman çıkıyor Sayın Bakan? Size iletilmek üzere HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Ankara Temsilciliği tarafından öneriler var. Bu önerileri burada zamanım olmadığı için paylaşamayacağım, size yazılı olarak sunmak istiyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim, saygılar.