KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, herkese günaydın diyorum.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bir torba bakanlık olarak tanımladım bunu açılışta çünkü biz yıllardır yaptığımız bütçe görüşmelerinde iki başbakan yardımcılığını görüşürdük bu sizinle ilgili kurumlarda, iki görüşme yapardık; artı, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesini ayrıca görüşürdük. Yani şu anda yaklaşık üç bileşimin toplamı kadar bir kurumun bütçesini hem ibra edeceğiz hem de geleceğe dönük bütçe vereceğiz. İşimiz zor. Elden geldiğince her konuya değinmeye çalışacağız.

Sayın Bakan, ben Kültür Bakanlığı boyutuyla ilgili daha çok konuşacağım, arkadaşlarım daha çok RTÜK'le ilgili veya diğer kurumlarla ilgili konuşacaklar. Sayın Bakan, öncelikle sizi bir konuda eleştirmek istiyorum. Siz, biliyorum ki geçmişte pek çok kadınla da kendi kurumunuzda, işletmenizde çalışıyordunuz ama buraya getirdiğiniz ekipte galiba tek bir bakan danışmanınız var gördüğüm kadarıyla, yalnızca erkeklerle gelmişsiniz. Bu anlamda sizi eleştiriyorum. Kültür ve turizm, biliyorsunuz, özellikle yani en çok kadınların çalıştığı, iştigal alanlarından birisi ama siz ekibinizi yalnızca erkeklerden kurmuşsunuz. Bu anlamda sizi eleştiriyorum, başta ilk eleştirim bu olsun.

Daha sonra Kültür Bakanlığı ve kültür politikalarıyla ilgili konuşacağım Sayın Bakan. Sayın Bakan, şimdi, biliyorsunuz, biz çok önemli, kadim toprakların üzerinde oturuyoruz. Hani "Göbeklitepe" ismini geçirdiniz, on iki bin yıl önceki tarihten başlatıyoruz ve tarım devriminin yapıldığı ve bu topraklarda pek çok medeniyetin yaşadığı kadim topraklardan bahsediyoruz. Ama son yüzyıla baktığımızda, daha dar bir kalıptan, daha dar bir gözlükten baktığımız bir dönemdeyiz. Ve maalesef sizinle ilgili kuruluşlara da baktığımızda, bir yandan Kültür Bakanlığının zaman zaman daha bu tarihe bakan yönde vizyon açılımları oldu ama size bağlı kurumlara baktığımızdaysa o dar gömleği temsil eden kuruluşlar da var yani yalnızca Türk kimliği çerçevesinde bakan, her şeyi 1071'den başlatan ve sanki ondan önce bir tarih yokmuş veya 1071'den sonraki medeniyetlerimiz de yani Selçukluya baktığımızda, Osmanlıya baktığımızda sanki o zamanlar tekçi bir anlayış varmış, sanki her şeyi birlikte üretmemişiz, bütün bu kültürel mirasımızı hep birlikte, bütün kimlikler olarak, bu topraklarda yaşayan bütün kültürler olarak birlikte üretmemişiz gibi tekçi bir bakışa sahip kurumlarınız var. Bu paradoksu çözmek gerekiyor artık, bunun zamanıdır 2018 dünyasında ve özellikle de reddi miras yapmıyorsak yani bu on iki bin yıllık tarihin -veya daha da geriye bakarsak- hepsine biz sahibiz diyorsak buna uygun tekrar bir açılım yapma zamanıdır diyorum. Mesela Göbeklitepe, dediğim gibi, on iki bin yıl önceki bizim dedelerimizin, ninelerimizin yani bu topraklarda yaşayan insanların oluşturduğu bir medeniyet.

Bakın, Truva örneğini vereceğim. Truva kazdıkça beş bin yıllık tarihe kadar ulaştığımız bir medeniyet ve Çanakkale'de biliyorsunuz yani bizim dedelerimizin yaptığı bir medeniyet ve biz de yani Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu yılı Truva yılı ilan etti biliyorsunuz, dedi ki: "2018 yılı Truva yılıdır." Niye bunu yaptık? Çünkü bizim dedik, bizim topraklarımıza ait bir medeniyet dedik. Ama burada, bakıyoruz, bir büyükelçimiz, Uganda Büyükelçimiz "Madem devletim bu yılı Truva yılı ilan etmiş, onlar da bizim dedelerimiz..." dedi, Truvalıların kıyafetini giydi bir resepsiyonda. Çünkü şunun için yaptı: "O bizim kıyafetimiz ." dedi, millî ve yerli bir kıyafet olarak baktı. Burada geçen gün bir vekil arkadaşımız dedi ki: "O Romalı kıyafeti giymiş." dedi. Oysa bakın, şu anda biz Romalıların kıyafetini giyiyoruz yani şu giydiğimiz ceketler, kravatlar, gömlekler Romalı tasarımcıların yaptığı ceketler, kravatlar; biliyorsunuz, Romalı tasarımcılar bunları yaptı. Ama o büyükelçimiz aslında Türkiyeli, Anadolulu bir kıyafet giymişti. Ama ne oldu? Bir baktık, büyükelçi görevden alındı. Niye? Yabancı bir -tırnak içinde- mihrakın güya giydiği bir kıyafeti giydi diye görevden alındı. Ya, böyle bir paradoks var. Hem diyoruz ki bu yıl Truva yılı hem de onunla ilgili yani Türkiyeli yani Çanakkaleli bir kıyafet giyen bir büyükelçiyi görevden alıyoruz. Yani bir yandan bizim diyoruz, yok, bir yandan bize ait değil diyoruz. Burada ciddi bir paradoks var, bunu çözmemiz gerekiyor artık 2018 dünyasında.

Sayın Bakan, bu anlamda Hitit'in de, Urartu'nun da, Roma'nın da, Bizans'ın da, Osmanlı'nın da, Selçuklu'nun da hepsinin bizim olduğunu gösteren bir bakışa ihtiyaç var. Ama maalesef sunumunuzda ben böyle bir bakış görmedim. Yani kültürel mirası yalnızca turiste göstermemiz gereken bir unsur olarak ortaya koydunuz benim görüşüme göre ve kültür bağlamında madem ki bu bakanlıklar birleşik, "Bunların hepsi bizimdir, bizim tarihimizdir." diyen bir bakış ben göremedim, buna ihtiyaç var.

Bakın, mesela lisede Dolmabahçe Sarayı'na geziye götürmüşlerdi beni. Bir baktık, işte orada tur operatörü -siz dediniz ya "Onların eğitimin artıracağız."- Dolmabahçe Sarayı'yla ilgili dedi ki: "Burayı İtalyan Mimar Baliani yapmıştır." dedi. Şimdi ben de inandım o zamanlar, arkadaşlarım da bana diyorlar ki: "Siz nereden geldiniz?" diye soruyorlar. Çünkü Ermenilerin bu toprakların kadim bir halkı olduğunu bilmiyorlardı. Ben de inandım, döndük okula. Sonra öğrendim ki Dolmabahçe Sarayı'nı İtalyan Mimar Baliani değil Ermeni Mimar Garabet Balyan yapmış. Ya düşünebiliyor musunuz, elin İtalyan'ını, az önceki Roma örneğinde olduğu gibi, buranın Ermeni Garabet Balyan'ına tercih eden bir anlayış vardı. İstanbul'un siluetinin pek çok noktasında Balyan Ailesi'nin izi vardır, Mimar Sinan'ın izi vardır yani bunu niye reddediyoruz biz? Ne olur yani? Sultan Ahmet de bizim, Dolmabahçe de bizim, Ahtamar da bizim, hepsi bizim niye diyemiyoruz? Osmanlı da bizim, Selçuklu da bizim, neden bu bakış açısından böyle korkularımız çerçevesinde bakıyoruz. Oysa 12 bin yıllık tarihi ta Göbeklitepe'ye kadar sahipleniyorsak bu sahiplenmeyi göstermeliyiz. İnanın bu sahiplenmeyi gösterirsek, bu açılımı yaparsak turizm konusunda da kültür konusunda da başarılı oluruz. Çünkü ciddi bir paradoks yaşıyoruz. Dar bir bakıştan bakıyoruz, oysa çok geniş bir medeniyetimiz var. bu paradoksu sizden önceki bakanlar çözemedi, umarım siz çözebilirsiniz Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY - Yalnız orada kişisel bir rehber hatası var, genelleme yapmazsanız...

(Oturum Başkanlığına Kâtip Üye Şirin Ünal geçti.)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz sabredin, size söz vereceğiz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani şöyle söyleyeyim, bu yalnızca kişisel bir mesele değil, geçmişten bir olayı var. Maalesef tarihî özümseyememe diye bir şey var çünkü "bizim" diyemiyoruz. Çünkü bazı şeylere bir risk olarak bakıyoruz. Yani eşelersek acaba altından Rum mu çıkar, Ermeni mi çıkar, Selçuklu mu çıkar, Urartu mu çıkar, hepsine "bizim" diyelim. Çünkü hepsini birlikte yaptık, Ayasofya da birlikte yapıldı, Sultanahmet de birlikte yapıldı, efendim Ahtamar da birlikte yapıldı; hepsi "bizim" demeliyiz. Korkularımızdan vazgeçmeliyiz, çünkü "ecdat" dediklerimiz böyle yaptılar da büyüdüler, medeniyet oldular. Biz dar gömlekten baktığımız için maalesef reddi miras yapıyoruz, daha doğrusu tarihin bir bölümüne bizim mirasımız diyoruz, bir bölümünü reddediyoruz. O da Uganda Büyükelçimizin görevden alınmasına kadar varıyor. Bir yandan Truva Yılı ilan ediyoruz, bir yandan Uganda Büyükelçisini görevden alıyoruz. Oysa Uganda Büyükelçimiz millî ve yerli bir kıyafet giymişti, Çanakkaleli bir kıyafet giymişti, bunu böyle anlatmamız lazım; bizlerse Roma'nın tasarımcılarının yaptığı kıyafetleri giyiyoruz.

Sayın Bakan, tanıtım, imaj için çok para harcıyorsunuz değil mi? Türkiye Cumhuriyeti devletinde pek çok kurum var, çok paralar harcanıyor. İşte fotoğraflar gösteriliyor, Discover Turkey, efendim şu, bu; çok önemli paralar ve çok önemli çabalar var ama imajımızı bozan da pek çok şey var. Bakın ne diyoruz: Kişi başı gelirde 700 doların civarındayız değil mi Sayın Bakanım? Yani 700 doların biraz altında, biraz üstünde dolaşıyoruz. Oysa 1.000-1.500 dolarları hedefliyorduk bundan yıllar önce, ne kadar düştük. Sebebi, demokrasi kalitesinde bir hayli geriye gitmemiz. Bakın, ben Batı'ya gittiğimde pek çok kişiyle görüşüyorum. Bir taksiye bindim mesela geçenlerde. Diyor ki: "Ben demokratik olmayan bir ülkeye gitmem. Geçmiş yıllarda Türkiye'ye hep geliyorduk, şu anda gelmiyorum." Bakıyorsunuz daha çok para harcama potansiyeli olan bir turist oysa. Şimdi bakıyoruz, ortalama gecelik 30 yüroya, 50 yüroya kalıyorlar. Dediğiniz gibi müze geçmiyorlar. Oysa müze gezen, o bilinçli olan turistin buraya gelmesiyle ilgili... Yalnızca gelip de "Efendim bir nargileciye oturayım, bir kebap yiyeyim, efendim otelime gelip gideyim." veya "Her şey dâhil geleyim, sabahtan akşama yiyeyim, içeyim bir hafta, 300 yüro vereyim uçak dâhil, gideyim." turisti tabii ki müze gezmez, tabii ki kültür tüketmez. Kültür tüketmek bir bilinç işidir. Bunun için de hem kültürümüzü sahiplenmemiz, hem de o tarz turisti çekmemiz için demokrasi kalitesi liginde yukarı çıkmamız lazım.

Geçenlerde OECD'nin demokrasi kalitesi ligi açıklandı biliyorsunuz. 41 ülke var OECD'de, biz demokrasi kalitesi liginde sonuncuyuz Sayın Bakanım, 41'inci sıradayız. Hukukun üstünlüğü endeksinde 113 ülke içinde 103'üncü sıradayız. Basın özgürlüğü liginde de sonlardayız, bunun gibi pek çok endeks var. Bu endekslerde yukarı çıkmadığımız sürece siz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlayalım lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Daha yeni başladım efendim.

BAŞKAN - On dakika oldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya iyi de bu konuda Sayın Başkan biraz tolerans gösterirseniz...

BAŞKAN - Karnımız acıktı yemeğe gideceğiz, sizden sonra bir konuşmacımız daha var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu konuda demokrasi kalitesinde liginde yukarı çıkaramazsak turizm gelirini de artırma şansınız yok Sayın Bakan. Ve sizin için en büyük tehdidi söylüyorum, ülkemizin imajını bozan en büyük tehdit İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dur, net. Cumartesi Anneleri'nin yerlerde sürüklenmesinin fotoğrafları bütün Batı gazetelerinde manşet oldu, televizyonlarında haber oldu Sayın Bakanım. Havalimanı işçilerine yapılan eziyet bu anlamda manşetler oluyor. Bütün bunlar yani Süleyman Soylu'nun tavırları imajımızı bozan maalesef en büyük tehdittir.

BAŞKAN - Sayın Paylan, burada olmayan kişiler hakkında şey yapmayın.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Bakanımız hakkında böyle konuşmayın.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben istediğim gibi konuşurum efendim, lütfen.

Sayın Bakan, bakın "Antalya, Bodrum, Dalaman'a destek vereceğiz." dediniz ama Doğu'dan çok az bahsettiğinizi düşünüyorum. Oysa turizmde çok büyük bir potansiyel var ve orayla ilgili hiçbir vizyon ortaya koymadınız Sayın Bakanım. Yani inanın, ben size iddiayla söylüyorum, bir Van Havalimanının kapasitesi veya Van turizm bölgesi bütün hinterlandıyla Antalya, Dalaman'ı geçebilir. Niye geçemiyoruz biliyor musunuz Sayın Bakan? Çünkü orada da tarihe bakış anlamında ciddi bir problem var. Urartu'nun tarihi var, beş bin yıllık tarihi. Ciddi medeniyet var, Ahtamar bir tek kalmış, pek çok şey aslında harabe durumda. Orada ciddi bir master plan yapılsa, İshakpaşa Sarayı'ndan tut binlerce yıllık tarihi, Urartu'sundan, oradaki kiliseler, camiler ve bütün bölgesiyle Ermenistan, Gürcistan, birlikte, ortak -tabii kapılar açılabilirse- bir planla Van Havalimanı en büyük havalimanı olabilir.

Oysa bakın, size bir örnek vereceğim, geçen yıl Numan Kurtulmuş sizin koltuğunuzda oturuyordu Turizm Bakanı olarak. Ben ona dedim ki: Bakın, turizmde çekmek istiyoruz değil mi? Şurası Van Edremit Sayın Bakan, cennetten bir köşe inanın, gittiniz mi bilmiyorum. Dört bin yıllık bir Urartu tarihi belirlenmiş, höyükler var, Urartu kaleleri var. Sonra tabii, zamanla orada Ermenilerin kiliseleri var, pek çok tarihî kalıntı var. Arshile Gorky var, bilirsiniz, dünyanın en ünlü ressamlarından birisi, Arshile Gorky'nin köyü tam buranın dibinde. Şu hikâyeden ben size 5 milyonluk bir turizm hikâyesi yaratırım. Hani dünyada bazı uyduruk yerleri nasıl pazarladıklarını çok iyi biliyorsunuz. Bir tane bin yıllık, iki bin yıllık kemik kalıntısı buluyorlar, milyonlarca turist götürüyorlar. Şuradan ben size -bakın, şahane bir göl, doğa her şey var- beş milyonluk hikâye yaratırım. Ama bakın oraya ne yapmış kayyum? Orada bir Ermeni mezarlığı var, tam dibinde. Ben eşeledim elimle, kemikler çıkıyor Sayın Bakanım. Bir Ermeni mezarlığı, tarihî söylemde de var, üzerine bir tuvalet yapmış ve üzerine bir kafe gibi bir şey yapmış. Şimdi, böyle bir saygısızlığı gösterdim sene Numan Kurtulmuş'a "Hemen talimat veriyorum, on günde yıkılacak." dedi, tutanaklarda var. Kayyum çıktı oradan, "Yıkılmayacak." dedi. Kayyum, hani bir bakanın üzerinde herhâlde ve hâlâ o tuvalet orada duruyor Sayın Bakan. Böyle bir saygısızlığa yol verdiğimiz sürece, bakın, 5 milyonluk turizm hikâyesi... Esasında tabii büyük bir saygısızlık, ölüye, diriye, tarihe, her şeye saygısızlık ama hâlâ orada üzerinde biz o tarihin üzerinde bir tuvalet dikebiliyoruz.

Hemen Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelmek istiyorum Sayın Bakanım. "Osmanlı bakiyesiyiz." dedim ve Osmanlı bize binlerce vakıf emanet etmiş ama biz onlara büyük oranda hıyanet etmişiz. Vakıf kültürümüze hıyanet etmişiz. Ne mutlu ki Adnan Ertem gibi önemli bir Başkanımız var, Vakıflar Genel Müdürlüğünün başında, bu bilinçte olan yani Osmanlı bakiyesi olduğumuz bilincinde olan ama siyaset hiçbir zaman onun önünü açmamış. Beş bakan geçti Sayın Bakan benim dört yılda, her bakanda bunu konuştuk ama önemli bir açılım bu anlamda olmadı. Müslüman vakıfları tabii ki ciddi sorunlar yaşıyor ama ben Hristiyan ve Musevi vakıflarıyla ilgili konuşacağım. Sayın Bakan, beş yıldır seçim yapamıyoruz ya, beş yıldır yönetimler, ölümler oldu, istifalar oldu, boşaldı, beş yıldır seçim hakkımızı vermiyorsunuz. Osmanlı bu hakkı vermişti, Cumhuriyet tarihi boyunca bu seçimlerimizi yapmışız, beş yıldır azınlık vakıfları seçim yapamıyorlar. Neden Sayın Bakan? Her bakanda da tam bir noktaya geldik, bakan değişti. Umalım ki bu sorunu hemen çözebilirsiniz. Bu anlamda size çağrım var Sayın Bakan.

Sayın Bakan, son olarak şunu söylemek istiyorum: Radyo Televizyon Üst Kuruluyla ilgili arkadaşlarımızın görüşlerimizi söyleyecek. Yani şu fotoğrafın bile çok büyük bir sorun olduğunu, özerklik anlamında... Sinema sektörüne destekten bahsettiniz. Bakın, belgesel sektörümüz, sinema sektörümüz, dizi sektörümüz eyvallah ama nasıl bir tarih anlayışıyla -yine konuşmamın ilk başındaki anlayışa dönüyorum- destek veriyorsunuz, objektif bir tarih anlayışı mı, yoksa baktığımız o dar bakıştaki tarih anlayışı mı? Mesela, ben Abdülhamit dizisine bakıyorum, ya, arkadaş, hani, her şey Türk, hani Ermeni, Yahudi, diğer unsurların hepsi de ihanet içinde olan bir hikâye var Abdülhamit dizisinde. Kurtuluş Ertuğrul dizisine bakıyoruz, efendim, her şey Türk. Ya, öyle bakmamış Osmanlı ya, çoğulcu bakmış, çok kimlikli bakmış, çok kültürlü bakmış. Ya, burada dar bir kalıp var, bu anlamda destek verirken Sayın Bakan, objektif tarih anlayışı çerçevesinde bunların bir kriterden geçmesi lazım. Yoksa her şey Türk, Ermeni de Yahudi de hain diye gösterirseniz nefret suçları işlemiş olursunuz, nefret cinayetlerine yol açar bunlar Sayın Bakan maalesef. Bu anlamda size çağırımdır, bu konuda daha objektif bir tarih anlayışıyla bu desteklerin oluşması ve nefret suçlarının da RTÜK tarafından denetlenmesi lazım ama RTÜK, maalesef, oradan çok uzakta.

Yurtdışı Türkler Başkanlığıyla ilgili birkaç cümle etmek istiyorum.

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Toparlayalım sonra da lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.

Sayın Bakan, Türk soylulara ait -maalesef hep eleştirdiğimiz bu- bir hizmet anlayışı var. Bunun da çoğulcu bir anlayışa ulaşması lazım. Yurt dışı Türkiyeliler olarak her kimliğe eşit mesafede bakan bir hizmet anlayışı olması lazım.

Sayın Bakan, TİKA'nın da, bakın, Kosova, Almanya, İsrail ve Moldova'da pek çok ajan faaliyeti olduğunu ve istihbarati faaliyeti olduğuna dair pek çok gözaltılar oldu, operasyonlar oldu. Bu konuda tutuklu olanlar var. Hani, biz, burada, efendim, Af Örgütüne, Sınır Tanımayan Doktorlara ajan, terörist bilmem ne, şu, bu gözüyle bakıp hep gözaltına alıyoruz. Sonra, bir bakıyoruz, "Pardon." deyip özür dileyip bırakıyoruz. Sayın Bakan, maalesef, biz burada da yanlış yapıyoruz, bu bakışımızda, uluslararası kuruluşlara böyle bir ajan majan diye bakarak. Ama biz de pek çok ajan faaliyeti mi yaptık ki bunların hepsi böyle gözaltına alınıyor, operasyonlara bakılıyor?

BAŞKAN - Üstat, toparlayın, son cümlenizi alayım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.

Sayın Bakan, bir konuda da siz biliyorsunuz, Türkiye'nin en büyük tur operatörünün patronusunuz. Bildiğim kadarıyla hisselerinizi devretmediniz, hâlâ onu patronusunuz. Ne bileyim, çok büyük bir havalimanı şirketinin patronusunuz, otellerin patronusunuz. Yani burada, turizm alanında çok önemli bir oyuncunun sahibisiniz, patronusunuz ve siz gelip Turizm Bakanlığının başına geçtiniz. Ya, burada pek çok oyuncu var, hani tekel olsa ayrı bir şey de pek çok oyuncu var. En azından Rekabet Kurumu olsa ben buna şikâyette bulunurdum, derdim ki: "Arkadaş, çok önemli bir oyuncunun patronunun Turizm Bakanı olması rekabete uygun mudur?" Sonra, ikinci boyutu, siyasi etiğe uygun mudur? Şu anlamda söylüyorum: Dünyada, biliyorsunuz, siyasi etik yasaları var -biz de çıkaracaktık Meclis olarak, henüz çıkaramadık- o yasalarda der ki: "Bir konuda oyuncu olan, hisselerini tamamen devretmeden bakan olamaz yani yürütmenin başına geçemez."

BAŞKAN - Sayın Paylan, son cümlenizi alayım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitirdim.

Ben bunun siyasi etiğe aykırı olduğunu düşünüyorum Sayın Bakan. Ne düşünüyorsunuz, neden hisselerinizi devretmeden bu koltuğa oturmayı kabul ettiniz ve bunun rekabete ve siyasi etiğe uygun olup olmadığı konusunda da görüşlerinizi merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

Başarılar dilerim.