| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2018 |
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Bakanım, ben de bu yeni görevinizin hem size hem de memleketimize hayırlı uğurlu olmasını dileyerek başlamak istiyorum.
Ben Adana Vekiliyim ve Adana'nın tarımdaki katma değeri çok önemli ama ne yazık ki benim çocukluğumdaki o çiftçi denilince insanlarda oluşan algı şu anda yok ne yazık ki. Tabii, tarımla ilgili birçok şey söylenebilir, şikâyetler de size geliyordur. Ama ben bir farkındalık yaratmak istiyorum, aslında belki de en önemli sorun genç nüfusun köyüne dönmemesi olabilir mi?
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Tabii ki yani. Bugün itibarıyla artık köylerimiz hepimiz için yazlık sayfiye yerleri oldu. Yani senede bir ay gidilen eğer mesela fındık varsa fındık bir ayda toplayıp geçiyor gidiyor, zeytin varsa belki gidiyor on beş yirmi gün oralarda oyalanıyor gidiyor. Artık herkes bir şekilde rızkını şehirlerden arar hâle geldi.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Şimdi büyük şehirlerde oluşan...
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Köylerimizde tutmak için bizim Genç Çiftçi Projemiz var. Yani aslında bazı kötü suistimal örnekleri olsa da başarılı da bir proje ama bunun haricinde bizim mesela genç çiftçilerimizi, genç kardeşlerimizi köylerinde tutabilmek için acaba SGK primlerini biz devlet olarak ödesek mi -tabii ki bunların hepsi kaynak meselesidir ama- bunlara bakıyoruz. Çünkü birçok genç arkadaşım da yani 1.500-2.000 bin lira zaten köyde dursa toprağı şöyle eşelese 1.500-2.000 lira kazanır adam zaten. Ama 1.500-2.000 bin liranın hatırasına değil, sigortanın hatırına şehre geliyorlar. Yani eğer biz bulunduğu yerde sigortalatabilirsek, köydeki kalkınmayı sağlayabilirsek... Ki bu hep konuştuğumuz ve bugüne kadar tam anlamıyla yapamadığımız ama tüm dünyanın da problemi olan bir şey. Burada bizim yapacağımız şey köyden kente göçü tamamen engellemek değil, bu çok büyük bir iddia olur ama olabildiğince bu işi yavaşlatmamız lazım. Aile işletmelerini ön plana çıkarmamız lazım çünkü aile işletmelerini de şöyle önemsiyorum: Aile işletmeleri zarar da etse vazgeçmiyor ama burada Nişantaşı'ndan bir arkadaşım gidiyor, ahır kuruyor, besicilik yapıyor, haftada bir gidiyor buzağının başını okşuyor, bütün ihtiyacını dışarıdan karşılıyor, tarımını yapmıyor sonra geliyor, zarar ediyorum diyor, iki sene sonra da diyor ki: "Ya benim tekstil fabrikam var, başka şeyim var, o da var, bu da var, ben tarım sektöründen çıkıyorum." diyor ama aile işletmesi, başka bir opsiyonu olmadığı için ısrarcı oluyor ve uzun dönem o işin içinde kalıyor. O yüzden, aile işletmelerini de önemsiyor olmamız lazım yani bu dengeyi korumamız lazım. Tabii, zor bir ev ödevi var, bir yandan mekanizasyon ve teknolojiyi kullanıp bu yüzde 50 daha fazla olan gıda ihtiyacını, yirmi yıl içerisindeki olan gıda ihtiyacı karşılamak ama diğer tarafta da aile işletmelerini mutlaka korumamız gerekiyor.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Şimdi, büyükşehirlerdeki fiziksel ve mental yorgunluğun üst düzeyde olduğunu düşünürsek aslında herkes köyüne dönmek istiyor bir şekilde yani herkesin hayali, emekli olduktan sonra ne yazık ki köyüne dönmek. Ama biz belki gençlerimizde bu konuda özendirici kamu spotlarıyla farkındalık yaratabiliriz diye düşünüyorum.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Kamu spotları konusunda da konuşuruz ama gençleri yerinde tutmak için, gerekli yapısal değişiklikler yapmamız lazım. Yapısal değişiklik yapmadığımız sürece ekonomik bir şekilde... Yani "Sen git genç kardeşim, 10 dönüm bir yer, buradan ekonomik üretim yap." dediğimiz zaman bu bir hayal oluyor ama 100 dönümü, 200 dönümü, 500 dönümü birine verebildiğiniz, tahsis ettiğiniz zaman iş çok daha farklı oluyor. Bakanlığımın ilk günlerinde Yozgat'ın Kabalı köyüne gittim. 350 köylü 850 tane parseli 5.500 dönümlük tek arazi hâline getirmişler ve kaymakamlık bir şirket kurmuş, kimse arazisini satmamış, kaymakamlığa yirmi beş yıllığına irtifak hakkı tesis etmişler, sadece kullanım hakkı. Kaymakamlık da akılcı bir iş yapmış, kendi girmemiş o işe, özel bir şirkete kiralamış burayı. Şimdi 10 dönüm arazisi olan 3 bin lira kira alıyor senede. Bir meyve bahçesi yapılmış oraya. Daha önceden buğday ekilen bir yerin 10 dönümünden kira olarak ya bir torba un alırsınız işin sonunda veya hiç almazsınız. 3 bin lira kira alıyor. İsterse kendi işe giriyor, 2 bin lira maaş alıyor; isterse eşi işe giriyor, 2 bin lira maaş alıyor; isterse çocuğu, kızı işe giriyor, 2 bin lira maaş alıyor o şirketten. Köyde ciddi bir zenginlik oluşmuş. Köyde kapıların önlerinde 4x4 arabalar, hepsinin elinde akıllı telefonlar ve 15 hane köye geriye gelmiş. Köye karşı bir özlem olduğu kesin. Yani hepimizi bir şekilde toprak çekiyor ama diğer taraftan da sürdürülebilir bir gelire sahip olmadığınız sürece de köye dönmek hayalin ötesinde bir şey olmuyor. Yani burada bizim toplulaştırmanın yanında, bu tarz iyi projeleri de desteklememiz lazım. Benim oradaki arkadaşlara ettiğim tek laf: "Bu güzel bir örnektir. Aynı, taşın denize atıldığı yerdeki dalgalanma gibi bunu en yakından başlayın anlatmaya. 5 kilometre ötedeki köye anlatın, 10 kilometre ötedeki köye anlatın, 50 kilometre ötedeki köye anlatın ve bunların örneklerini fazlalaştıralım." Çünkü bu tarz örnekleri vatandaş devletten daha iyi yapabilir. Biraz gayret.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Bir başka konuya da değinmek istiyorum. Kendi üretimimiz olan ürünlerimizin katma değerini artırmak için... Mesela, Anadolu propolisi. Bunun ithalatına kota koymakla ilgili bir şey yapabilir miyiz? Çünkü Çin'den daha ucuz alındığı için saf da olmayan ürünü aslında sağlıkta kullanır duruma geliyoruz. O yüzden, kendi Anadolu propolisimizi daha etkin hâle getirmek için, katma değerini artırmak için ithalatına kota koymak gibi bir fikir olabilir mi?
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Ben özel sektörden gelen bir insanım ve serbest piyasaya çok inanırım ama Tarım ve Orman Bakanı olduktan sonra da biraz da korumacı kimliğim gelişti diyebilirim. Bu anlamda yapılacak, atılacak bir adım varsa Ticaret Bakanlığımızla konuşuruz, Ticaret Bakanlığımızın konusu dâhilindedir bu.
Ayşin Hanım, bilginiz var mı bu konuyla ilgili, propolisle alakalı?
TİGEM GENEL MÜDÜRÜ AYŞE AYŞİN IŞIKGECE - Ben CarrefourSA'da çalışırken bununla ilgili bir proje yaptım. Dediği çok doğru vekilimin. Çin malları son derece kalitesiz olduğu hâlde piyasada çok domine edici bir güce sahip. Bu konuyla ilgili olarak bence Ticaret Bakanlığımızla konuşup ne yapılması gerekiyorsa yapmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye'de aslında üretim çok fazla bilinmiyor yani -ben yaptığım projede, biraz daha, kadınlara bunları öğreten ve katma değerli bir ürün olduğu için- hem Türkiye'de bunun yayılması hem bilincin artması hem de balda bire bir rekabetten bu çok daha iyi olduğu için bununla ilgili bir çalışma yaptım. Kanunlarla yerel ürün desteklenirse çok faydalı olacağını düşünüyorum.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Dünyadaki en kaliteli propolis aslında Anadolu propolisi ve de şu anda propolis üretimi sadece yüzde 20 oranında yani gerçek şeye de ulaşmamış. Biz kendi ürünümüzü değerli kılıp dünyaya ihraç edeceğimize bunu ithal eder durumdayız şu anda.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Bana göre -yani sadece propolis kapsamında değil- birçok ürünü Türkiye yeterince iyi değerlendiremiyor. İşte, fındık, kendisi için stratejik ürün; ondan sonra, incir, üzüm, buralarda hem fiyat yapıcıyız hem de bunların işlenmiş hâllerinin dünyaya pazarlanması anlamında kendimizi daha çok parlatmamız lazım. Yani benim bir global marka arzum var, aynı Türk Hava Yolları, Turkcell, TÜRK TELEKOM, bunlar gibi bir global marka altında Türk'ün lokumu, kahvesi, fındığı, gerekiyorsa işte Nutella benzeri, Sarelle, neyse, bunları çok yüksek kalite... Tabii, Tarım ve Orman Bakanlığı bunların hiçbirini üretmeyecek ama çerçeveyi çizecek "Bu ürünün içerisinde bunlar olacak, şu kalitede." ve kalite denetimini yapacak ve dünyaya bunları pazarlayacağız. Çünkü fındığı 2 euroya satıyorsak bunu 4 euroya yurt dışına satmanın yolunu bulmamız lazım ki bu değer zinciri Türkiye'de kalsın.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - İşte, bunun için de genç beyinlere ihtiyaç var. Onun için gençlerin köyüne dönmesi bu anlamda çok önemli.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Evet.
TİGEM GENEL MÜDÜRÜ AYŞE AYŞİN IŞIKGECE - Yani aslında propolis ve polende yapılacak iş aslında çok da basit bir iş yani eğer doğru bir bal üretiliyorsa, gerçekten çiçeklerden gelen bir balsa propolis tuzağıyla polenleri yakalıyorsunuz ve çok basit bir iş aslında. Bunu böyle belki bir yerde deneme yaparak... Ben bunu ücretli de yapabilirim çünkü benim de 6 bin tane kovanım var. Tozlaşma için biz bu işi yapıyoruz şu anda kendi çiftliklerimizde. Dolayısıyla o 6 bin kovanda belki ben kadın eliyle de bir örnek yapabilirim. Bu örneğin daha sonra yayılması, aynı zamanda ticari çerçevesinin belirlenmesiyle ilgili örnek bir çalışma yapabiliriz. Benim bununla ilgili bir tecrübem var. Bu konuyla ilgili Türkiye'de Muhsin Doğaroğlu diye bir hoca var, gerçekten çok iyi, hatta bu konuda dünyaya danışmanlık veriyor diyebiliriz. Ondan da destek alarak bir projeye dönüştürebiliriz bunu.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Mustafa Bey, bir de Ticaret Bakan Yardımcımız Fatih Metin Bey'le görüşürsek bu propolis konusunu biraz daha bilgi notu alarak Ayşe Hanım'dan, bir konuşalım, yapabileceğimiz ne varsa orada, yapalım.
TARIM VE ORMAN BAKAN YARDIMCISI MUSTAFA AKSU - Tamam Bakanım.
Zaten sayın vekilim firmayla ilgili bir şeyden bahsettiler. Onu ben aynı zamanda Ayşin Hanım'a yönlendireyim, onlar arasında bir çalışma yapsınlar.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Onay aldılar propalislerine. Çok kaliteli propalis gerçekten. Ben de eczacıyım, eczanemde de yoğun olarak satıyorum. Bir de geri dönüşleri çok güzel gerçekten. Neden biz bir dünya markası olmayalım propolisimizle?
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Yani genel bir marka adı altında mesela, Türk propolisi tanımlanabilir.
TİGEM GENEL MÜDÜRÜ AYŞE AYŞİN IŞIKGECE - Çin'den gelen ürünler kurutulma tekniğiyle olmadıkları için aslında besin değerini de kaybediyor. Dolayısıyla biz onlara bir kontrol mekanizması geliştirip içeriye girişlerinde tehlikeli olan ürünlerde ya da besin değeri düşük ürünlerde kısıtlamaya doğru gidebiliriz, içeriği daha değerli bir ürün girmesini sağlayabiliriz, iç piyasada da rekabeti daha anlamlı hâle getirebiliriz. Çünkü şu anda Çin'le rekabet etme ihtimali çok düşük olduğu için içeride bir miktar yapanlar da bu işten bir ekmek yiyemiyorlar çünkü fiyatları pahalı kalıyor ve gerçek ürün aslında darbe yemiş oluyor. Benim bu konuyla ilgili, dediğim gibi, daha önceki tecrübelerimi Ticaret Bakanlığıyla görüşerek -Vekilim, sizin de ben telefon numaranızı alabilirim- bir arada bir şeyler çıkarmaya çalışırız.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Tabii.