KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan ve Adalet Bakanlığımızın değerli temsilcileri; 2019 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakanım, gelecek yıl veya ondan sonraki yıllar buraya bütçenizi tanıtmaya geldiğinizde şöyle demenizi arzu ediyorum: "Bize tahsis ettiğiniz parayı öyle kullandık ki, toplumdaki güveni öyle artırdık ki artık mahkemelerin yükü azaldı, hapishanelerden 10 tanesini kapattık, hapishanedeki insan sayısı şu kadar azaldı, artık toplumda huzur ve refah arttı, insanlar kucaklaşıyor." Dolayısıyla yapacağınız hapishaneler sizin başarınızın değil, başarısızlığınızın ölçüdür bence.

Edebiyatçı Hakan Günday "Zargana" isimli eserinde, karakterine "Matematiği kuvvetli değildi fakat çıkarlarını hesaplamasını iyi bilirdi." cümlesini kurarken belki de Türkiye'yi yıllardır yiyip bitiren ancak adı konulamayan bir durumu ve kavramı tasvir ediyordu. Neydi bu? Şuydu: Ülkede hukukun çoğu kez bağlayıcı olmadığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik çıkar ağının ülkedeki ekonomik büyümeyi yavaşlattığıydı. Buna Orta Doğu Teknik Üniversitesinden bir akademisyen "ahlaksız büyüme" diyor.

Hepimizi bir kara delik gibi içine çeken bu ahlaksız büyüme, kimimize erzak torbası, kimimize iş, kimimize maaş, kimimize arsa rantı, kimimize de sattığımız oylarımızın karşılığı aldığımız para olarak döndü; bunu yaparken de kısa dönem getirilerini uzun dönem getirilerinin üzerinde tuttu.

Ahlaksız büyüme süreçlerinin evrilerek yerleşmesindeki en büyük nedenlerden birisi, Türkiye'de demokratik kurumların hiçbir zaman tam anlamıyla bağlayıcı olmamasıdır. Türkiye'de, demokratik kurumların özü olan hukukun üstünlüğü ilkesi hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamamıştır. Hukuk, defalarca egemen üstünlerin çıkarları doğrultusunda esnetilmiş, bireylerin hukuk önünde eşit olmadığı bir toplumsal ve ekonomik yapıya zemin hazırlamıştır. Hukuk kurumunun bağlayıcı olmadığı ve cezalandırma kurumunun ağır aksak çalıştığı bir coğrafyada yapanın yanına kâr kalması duygusu... Uzun dönemde bu anlayış bireylerin, firmaların ve kurumların beklentilerini değiştirecek ve iktisadi oyuncular kısa dönemli çıkarlar için hukuk dışı kaçamaklar yapacaklardır.

Hukukun bağlayıcı olmadığı bir toplumda küçük kaçamaklar zamanla büyük hukuksuzluklara dönüşür. Esnetilen hukuk çerçevesinde başlatılan küçük yolsuzluklar zaman içinde sistemi çökertecek boyutta sistemik bir hâl alır çünkü ahlaksız büyümenin iki dinamiği vardır: Birincisi, içselleştirme; ikincisi, meşrulaştırmadır. Örneğin, kopya çekmek, vergi kaçırmak, yalan söyleyerek çıkar sağlamak gibi ahlaksızlıkların örnekleri sürekli affedildiği için içselleştirilmiştir. Diğer bir ifadeyle, bu tür davranışlarda bulunulduğunda ne resmî olarak cezalandırılıyoruz ne de gayriresmî olarak ayıplanıyoruz. Ahlaksız davranışlar cezalandırılmadığı gibi, bu davranışlarda bulunanlar ve kurumlar elde ettikleri kısa dönem getiriler ölçüsünde ödüllendirildiğinde ahlaksızlık meşrulaşmakta ve ahlaksızlığın meşrulaştığı çıkar ağı büyümektedir. Bu çerçevede, içselleşen ve meşrulaşan ahlaksızlık, ekonomik ve toplumsal hayatın sıradan bir parçası hâline gelmektedir.

Peki, bu ortam nasıl oluşuyor? Güven duygusunun derinden sarsılmasıyla tabii, yani ekonomik yapının ve kişilerin güvenilir olduğu varsayımı üzerine oturan sistemi sağlayan hukuk kurumlarıdır, kişiler, işletmeler ve devlet birbirine güvenmediğinde çöker; aksi durumda, hukuksal yapı kurallarını çiğneyen kişi ya da kurumlar cezalandırılır yani hukuk bağlayıcıdır; oysa, Türkiye'deki algı tam bunun tersidir. Hukuk düzeni, büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir ağ olarak algılanmaktadır.

Uzun lafın kısası, ekonomik sistemin etkin çalışmasının en önemli bileşeni olan güvenin de temel belirleyicisi, bağlayıcısı olan, hukuk sistemidir. Ahlaksızlığın meşrulaşmasının en büyük göstergesi, ahlaksız davranışlar sonucunda ortaya çıkan kısa dönemli kişisel çıkarların hemen her durumda uzun dönemde ortaya çıkabilecek kişisel ve toplumsal faydadan fazla olmasıdır. Hukukun bağlayıcılığının olmadığı, muktedir kişilerin yasaları çıkarlarına uygun düşecek şekilde esnetebildiği ve yasaların farklı kişilere farklı şekilde uygulandığı bir yapıda ahlaklılar sisteme uymakta önce direneceklerdir ancak zaman içinde yapanın yanına kâr kaldığını gördüklerinde yavaş yavaş onlar da ahlaksız çıkar ilişkisi ağına katılmaya başlayacaklardır çünkü artık dışarıda kalmak, iş yapmalarını zorlaştırmaktadır.

Türkiye'de ekonomik sistemde "güven" kavramı vardır ancak bunun kaynağı hukuk ve demokratik kurumlar değil, karşılıklı çıkarlardır. Nasıl ki uyuşturucu bağımlısı satıcısını, satıcısı da müşterisini hiçbir zaman ele vermezse ahlaksız büyüme sürecinden yararlanan kişiler ve kurumlar da karşılıklı çıkar ilişkisiyle güven oluştururlar. Örneğin, kentsel dönüşümün sermaye-iktidar ilişkileri görselleştirildiğinde, ilişkilerin bağı, karşılıklı çıkar olan yüzlerce kişi ve kurumdan oluşan ağ ortaya çıkar. Basında görüp takip ettiğimiz pek çok kişiyi barındıran bu ağ, Türkiye'de karşılıklı çıkarlarla oluşturulan güvenin nasıl ekonomik faydaya dönüştürüldüğünün güzel bir örneğidir. Ahlaksızlıklardan ahlaksız iş yapış tarzlarının öğrenildiği, ahlaksızlığın getirisinin arttığı ve devlet politikasının ahlaksızlığı desteklediği bir ortamda bu süreç tersine döndürülemez, toplum ahlaksızlığa kilitlenir.

Hukuk kurumunun bağlayıcı olduğu toplumlarda tanımadığımız insanlarla bile belki bir arada bulunabilir, bir derecede güvenebiliriz. Bunun nedeni, insanların yasalara aykırı davrandığında cezalandırılacağı bilgisidir ve kabulüdür ama toplumun yasalarla cezalandırılmayacağı algısının olduğu bir yerde güven ortadan kalkar. Eğer toplumda cezaların uygulanabileceği ve yanlış yapanların bir şekilde cezalandırılacağı algısı var ise ben tanımadığıma güvenirim, tanıdığıma daha fazla güvenirim ama maalesef hukukun olmadığı yerde bu olmuyor ve gerçekleşmiyor.

Peki, bu ahlaksız büyüme ortamından nasıl çıkılır, nasıl kurtuluruz? Bunun bence iki yönü var. Bunlardan bir tanesi, hukukun üstünlüğü ilkesini tekrar tesis etmek; diğeri, eğitim yani hukukun üstünlüğüne inanan, kurallara ve yasalara saygılı, ahlaklı bireyler yetiştirmek. Kalkınmış ülkelerde hukuk ve eğitim sistemi büyük ölçüde siyasal görüşlerden bağımsızdır. Siyasal görüşü ne olursa olsun politikacılar, iyi tasarlanmış bir hukuk ve eğitim sisteminin uzun dönemde yaratacağı değerin farkındadırlar ve buna göre davranırlar ancak Türkiye'de reformdan anlaşılan, hukuku ve eğitimi ele geçirmek için kullanılan bir araçtır. Benim gözlemlediğim, Türkiye'de bir yerde "Reform yapalım." deniliyorsa -özellikle hukukta, eğitimde- şu kanaate vardım ki artık reform yapılmıyor, sistem ele geçiriliyor ve ele geçirilen sistem o istek doğrultusunda yeniden dizayn ediliyor.

Ben, 28 Şubatta "El ele" eylemine katılmış ve YÖK'ü protesto etmiş bir insanım ve bütün süreç boyunca da YÖK Yasası'nı protesto ettik ama gelinen noktada gördük ki YÖK Yasası'nın hiçbir problemi yokmuş, sonradan gelen iktidarlar bunun noktasına, virgülüne dokunmadan bu YÖK Yasası'nı uyguladılar, hatta bugün geldiğimiz nokta itibarıyla da bunun gerisine düşmüş durumdayız.

Sayın Bakanım, son on beş yılda gerek hukuk sistemimizde gerekse eğitim sistemimizde çok büyük değişiklikler yapıldı ve çok hızlı değişimler yapıldı. 2004 yılında, Avrupa Birliği süreci içerisinde DGM ve özel yetkili mahkemelerle ilgili düzenleme yapıldı. Her sene üç aşağı beş yukarı bir hukuk reformu getirildi. 2010, yılında HSYK ve Anayasa Mahkemesiyle ilgili, 2011 yılında birinci ve ikinci reform paketleri, 2013 ve 2014'te ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, toparlayın lütfen.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla, geldiğimiz nokta itibarıyla, henüz bizim bütün bu reform gayretlerimize rağmen, istenilen noktaya gelmedik çünkü amacımızın reform yapmak olmadığı ortaya çıktı, sistemi ele geçirmek olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla, bu çerçevede, şu anda hukuk sistemimizin hâkim ve savcıların bağımsızlığı, tarafsızlığıyla ilgili sorunumuz var, savunma hakkıyla ilgili sorunumuz var, uzun sürelerle ilgili sorunlar var, soruşturma esnasında yargıya müdahalenin suç kapsamından çıkarılması var, gizli tanık var, vesairesi var. Bütün bunların ortadan kalması ve bir hukuk düzeninin olabilmesi için son sözüm şu ki: Düğmesi olmayan cübbesinde düğme aramayan yargıçlar istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.