KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.

Sayın Bakan, çok teşekkür ederiz sunum için.

Ben önce teknik bir hususa vurgu yapmak istiyorum. Bu organizasyon şemasında bakan yardımcılarınızın sorumluluk alanları yer almıyor, bunlarla ilgili bir yetki-sorumluluk dengesi var mıdır?

Bunun dışında, bütçenizle ilgili de yüzde 31'lik gerçekten normalin üzerinde bir artış öngörüyorsunuz ama 2020 yılında da yüzde 7'lik bir artış öngörüyorsunuz. Mutlaka bunun kendi içerisinde bir nedeni vardır, bu nedeni bize aktarırsanız sevinirim.

Diğer yönden, öncelikle şunu belirtmek istiyorum arkadaşlar: Türkiye'de ortak acılarımız olmuştur, ortak sıkıntılarımız olmuştur ama Türk devleti hiçbir zaman işgalci olmamıştır; bunu belirtmek ve vurgulamak gerekir, tarih buna şahitlik etmemiştir.

Sayın Bakan, bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum, bu hususu Atatürk'le ilgili tartışmalara boğdurmadan, ben, gündeminize aktarmak istiyorum çünkü bunu biraz rahatsız edici buluyorum. "İstiklal Harbi'ni keşke Yunan kazansaydı." Söylemi, bu topraklarda işitilen en yüksek düşmanca söylemdir. İfade, yalın hâliyle terör örgütlerinin söylemlerine denk değil, onları aşan ve de onlara hizmet eden bir ifadedir. Devlete düşen, bu ifadelerin hükümsüz kılınması yönünde inisiyatif almasıdır çünkü milletin bu konuda beklentisi budur. Her hâlde bunun birinci ve en güçlü ayağı da hukuktur, yargıdır. Aksine, devlet yetkililerinin, söylem sahibini bizzat ziyaretleri, bu şahsı onurlandırmadır ve milletimizin içini acıtmıştır. Şüphesiz, bu söylem ve tavırlar sahiplerinin peşini bırakmayacaktır. Şahsen, Türk yargısının sessizliğinin bir onaylama olmadığını düşünüyoruz ve bu söylemi hükümsüz kılmak için ve olduğu yerden alıp, asıldığı yerden çöpe atmak için yargı sürecini sembolik de olsa işletmenizi makamınızdan talep ediyoruz. Bir fiil ve söylemin suç unsuru taşıyıp taşımadığı kanaati şüphesiz, sahibinin iktidara yakınlığıyla ilgili olamaz. Sabahki tartışmaların iz düşümüne benzer bir husus da budur ve bu konu askıda kalmamalıdır. Bu bir vicdan yaralamıştır, bunun devletimiz tarafından ve yargımız tarafından telafi edilesini arzu ediyoruz.

İkinci bir husus: Teknik olarak... Sayın Bakan sizin de 6 Kasım 2014'te Bursa'da yaptığınız bir konuşma var -biz o konuşmaya katılıyoruz- orada da diyorsunuz ki: "Türkiye'de yargıya güven önceleri yüzde 60-70 iken şimdilerde yüzde 20'nin altına düşmüştür." Gerçekten yargıya güven düşmüştür. "Bunu siz düşürmüşsünüzdür." demiyorum ama durum budur. Elbette adaleti olmayan bakanlığın bütçesi nasıl olacak, bu da ayrı bir tartışmadır. Adalet mülkün temelidir. Buradaki "mülk"ten kasıt tabii ki, siz de biliyorsunuz, devlettir. Bunu kaldırırsak geriye bir yığından başka hiçbir şey kalmıyor. Bu konuda bizim bir yol haritamız eksik. Sizler tarafından öngörülen, bir yol haritası öngören bir yargı reformu eksik. Esasında ekonomik olarak da sosyal olarak da güçlü bir ülkenin yolu, güçlü bir yargıdan ve adaletli bir atmosferden geçmektedir. Bu atmosferi yenilemeden Türkiye'nin iyi bir hikâye yazması mümkün değildir ve bugün Türkiye'nin iyi bir hikâyesi yoktur. Bunu hepimiz ifade edelim etmeyelim, bunun bilincindeyiz.

Şunu net ifade etmek istiyorum: Lütfen önümüze sınırları, takvimi belli bir yargı reformu koyun, biz bunu destekleyelim çünkü bu, güçlü bir ülkenin ilk basamağıdır diye düşünüyoruz.

Teşekkür ediyoruz.

Saygılar sunarım.